Abdulvahhabın Keşf-el Şubuhat Eserinde Tevessül Meselesi
Kelimelerin en güzeli Bismillahirrahmanirrahım ile başlarım Allaha (c.c.) Hamd, Rasulune Salat ve selam olsun.
Vehhabi Mezhebinin kurucusu ve Keşfel Şubuhat adlı eserin yazarı Abdulvahhabın eserinde tevessül ile ilgili görüşünün izahı ve verilen cevaptır. Okuyucudan istirhamım sabırla ve dikkatlice konuyu baştan sona okumalarıdır. Bu makalede Derdimiz Abdulvahhabın yolunda gidenler gibi, Abdulvahhabı direk tekfir değil sadece yazdıklarının orta noktasını bulma ve zamanımızda önemli bir husus olan Tevessül meselesine bakışını ve yanlışlıklarını tesbittir. Okuyucuya faydalı olmasını haktan niyaz ederim. Tevfik Allahtandır(c.c)
Abdulvahhab malum eserinde derki:
Zamanımızdaki müşriklerin bize hüccet olarak ileri sürdükleri fikirlere cevab olarak Allah'ın, kitabında zikrettiği şeylerden bazılarını burada zikredebileceğim.
Bâtıl ehline cevap iki yoldan yapılır,
1) Mücmel kısa Özlü...
2) Mufassal Uzun izahlı...
a) Mücmel Cevap : Bu, düşünen ve değerini bilen için muazzam bir şey ve faydası sonsuzdur. Allah buyurur ki
"Sana kitabı indiren odur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki bunlar kitabın anası (Temeli) dir. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak ve te'viline yeltenmek için onun müteşabih olanına tabi olurlar."
Sahih bir siyasetle Hz. Peygamber (S. A. V ) de şöyle buyurmuştur : "Müteşabihleri takip edenleri görürseniz ; işte onlar, Allanın "Kendilerinden sakınınız" dediği kimselerdir."
Meselâ ; bazı müşrikler ; "Dikkat edin !.. Allan'ın evliyalarına ne korku vardır, ne de mahzun olurlar...",
Şefaat haktır veya
Peygamberlerin Allah nezdinde şanları vardır,
Yahut manasını anlamadığını bir hadisi okurda bâtını manasından bir şeyler istidlal etmeye kalkışırlarsa ; cevap olarak de ki :
Cenabı Allah, kitabında, kalplerinde hastalık olanların Muhkemi bırakıp müteşabihe tabi olduklarını zikreder... Cenabı Allah da müşriklerin Allah'ın varlığına inandıklarını, fakat Meleklere, Peygamberlere velilere sarılıp ”işte bunlar Allah nezdinde bizim şefaatcılarımızdır” (Yunus: 10/18) diyerek küfre girdiklerini beyan eder.Halbuki bu ifade muhkemdir manasını kimse değiştiremez.
Kur'andan veya Hz. Peygamberin sözlerinden bana zikrettiğin ifadeleri ise (ey müşrik :..) anlayamıyorum. Fakat şunu biliyorum ki ; Allah kelâmı tenakuza düşmez... Peygamber (S. A. V.) in sözleri de; Allah'ın sözlerine muhalefet etmez.
Bu cevap (cahil muvahhid tarafından söylenecek) en güzel cevaptır. Fakat bunu, Allah'ın muvaffak kıldığı kimseden başka anlayamaz. Bunu ehemmiyetsiz kabul etme.. Zira Allah buyurur:
"Bu (haslete) sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hazza mâlik olandan başkası O eriştirilmez.
Birincisi bu ifadelerden anlaşılıyor ki şefaate inananlar şirk erbabıdır. Oysa abdulvehhabında yolunda gittiğini iddia ettiği ve dediklerini kabul ettiği ibni teymiye bu hususta derki:
[FONT="]Şefaat:[/FONT]
Rasulullah'm (s.a.v.) Kıyamet günü üç şefaati vardır:
1- Birinci şefaati mevkıf ehline yapacağı şefaattir. Adem, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa'ya (a.s.) ya*pılan şefaat müracaatlarından sonra en son olarak Rasulul-lah'a (s.a.v.) müracaat olunacak ve onun şefaatıyla mevkıf ehli arasında hükmedüecektir.
2- İkinci şefaati Cennet ehlinin Cennet'e girmeleri için yapacağı şefaattir. Bu iki şefaat O'na (s.a.v.) mahsus şefa*ati ardır.
3- Üçüncü şefaat ise ateş hak etmiş olanlar için yapıla*caktır. Bunu i£in hem O (s.a.v.) hem diğer peygamberler, hem de sıddıklar ve başka kimseler şefaat edecektir. Ateşi haketmiş olanların ateşe atılmaması, girmiş olanların çıkma*sı için şefaat olunacak, ayrıca Allah (c.c.) şefaat olmaksızın yalnızca kendi fazlı keremiyle Cehennem'den grup grup insanları çıkaracak, dünyalılardan bu kadar kimse girdiği hal*de Cennette yine fazla yerler kalacak, bu sebeple Allah (c.c.) Cennet için başka gruplar yaratıp onları da oraya ko*yacaktır.
Ahiret yurdunun içerdiği hesap, mükafat ve mücazat Cennet ve Cehennem ile bunların ayrıntıları semavi kitap*larda Rasulullah'tan (s.a.v.) nakledilen mesur haberlerde zik-redife gelmiştir. Rasulullar tan (s.a.v.) nakledilen ilmi mi*rasta da bunlara dair yeterli ve sadra şifa mevcuttur. Bunla*rı istiyen bulabilir. (İbn-i Teymiyye, Vasıtiyye Akidesi, Tevhid Yayınları: 22-23.)
Bu ifadeleriyle abdulvahhab sade ibni teymiyeyi değil bunca alimi sahabeleri hadislerde şefaatle alakalı gelen haberleri ve kuranda peygamberlerin hatta rabbimizin peygamberlerden başka dilediğine şefaat izni vereceğini belirten ayetleride inkardır. Bumudur Muvahhidlik? Yukarda kendisinin de belirttiği, Allah kelâmı tenakuza düşmez... Peygamber (S. A. V.) in sözleri de; Allah'ın sözlerine muhalefet etmez. Sözünü bizde ona sorarız bunca ayet ve hadis varken Allah kelamı tenakuza düşermi?
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. (Meryem 87)
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. (Taha 109)
İkincisi yukarda yunus 18 ayetinden evvel ki ifade de: Cenabı Allah da müşriklerin Allah'ın varlığına inandıklarını, fakat Meleklere, Peygamberlere velilere sarılıp ifadesinde ayettede belirtilen tapınma ifadesini kast için demişse zaten şirktir buna kimse itiraz etmez. Ama bununla onların şefaat erbabı olmadıkları fikrini desteklemekse şefaatı inkarsa zaten kendisi açık nassı inkar etmiş demektir. Kastın bu olduğu da cümlenin gelişinden açıkça anlaşılmaktadır.
Üçüncüsü yunus 18 ayeti muhkemde yunus 62 ayetinin müteşabih olduğuna muhkem olmadığına delili nedir. Yunus 62 ayetinin manası değişebilirmi ki yunus 18 ayeti muhkem manası değişmez diyip yunus 62 ayetinin değişebileceğini vurgulayarak, en başta verdiği Aliimran 7 ayetine önce kendi ters düşmüş olmazmı?
Evet devamla der ki:
2) Mufassal cevap: Allah düşmanlarının Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlere karşı bir çok itirazları vardır ki ; bu itirazlarla insanları bu hak dinlerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Meselâ ; derler ki:
Biz Allah'a şirk koşmayınız. Hatta (aksine) Allah'tan başka kimsenin yaratmadığına, rızık vermediğine, fayda ve zarar vermediğine şehadet ederiz. O, Tektir. Şeriki yoktur. Yine Hz. Mubammed (S. A. V.) de meselâ Abdül Kadir veya başka birisinden fazla olarak kendi nefsine ne fayda, ne zarar temin edebilir. Yani bunların hepsi Allah'tandır. Fakat ben günahkârım. Salih, iyi insanların Allah nezdinde yüce şanları vardır. Ben de bunların vasıtasıyla Allah'tan istiyorum.
Bunlara cevap olarak önce söylediğimizi söyle :
Yani Hz. Peygamber (S. A. V.) in kendilerine harp açtığı kimseler de bu söylediklerinizi kabul ediyorlar. putlarının aslında hiç bir şey yapmaya muktedir olamadıklarını, ancak onlar vasıtasıyla şan ve Şafaatı beklediklerini söylüyorlardı. Ve Allah'ın kitabından bu mevzu ile ilgili âyetleri onlara oku...
Şayet derlerse ki : Bu âyetler puta tapanlar hakkında nazil oldu. Sâlih-iyi insanları nasıl olur da peygamberleri put yaparsınız ?
Buna cevap olarak ikinci bölümde zikrettiğimizi söyle...
İKİNCİ BÖLÜMDE ZİKRETTİĞİMİZİ SÖYLE DEDİĞİ YER:
Rasulüllah (S. A. V.) in kendileriyle savaştığı müşrikler de Allah'ın birliğine inanıyorlardı. Buna delil Cenabı Allah'ın şu ayetleridir :
"Deki ; size gökten ve yerden rızık veren kim ?... O kulaklara ve gözlere malik olan kim ? Ölüden diriyi kim çıkarıyor ? Diriden ölüyü.kim çıkarıyor ?:. İşi kim tedbir ediyor ? Derhal diyecekler ki : "Allah." De ki "O halde sakınmaz mısınız..."
"De ki, o yer ve ondakiler kimindir, biliyor musunuz.?.. "Allah'ındır" diyecekler. Ohalde iyiden iyi düşünüp ibret almaz mısınız siz?... De ki; O yedi göğün rabbi ve o büyük arşın sahibi kim?.. (Yine) "Allah'ındır" diyecekler, sen de de : "Öyledir de sakınmaz mısınız ?..." De ki : Her şeyin mülkü elinde bulunan kimdir ? Ki daima o himaye ediyor, kendisi asla himayeye muhtaç olmuyor : Biliyorsanız.. (Hepsi) "Allahındır" diyecekler. De ki; o halde nasıl aldanıyorsunuz?.
Birincisi bunlara cevap olarak önce söylediğimizi söyle dediği yerin cevabını yukarda zaten verdik.
İkincisi : Şayet derlerse ki : Bu âyetler puta tapanlar hakkında nazil oldu. Sâlih-iyi insanları nasıl olur da peygamberleri put yaparsınız ?
Buna cevap olarak ikinci bölümde zikrettiğimizi söyle...
Diyerek ikinci bölümde verdiği ayetlere gelince kendisinin iddia ettiği gibi Müşrikler hiçte Allahı (c.c.) bir bilmiyorlardı ve ayetten de Allahı tek bildiklerine dair bir ifade direk anlaşılmaz. Allahı bilmek ayrı şeydir Allahı bir bilmek ayrı şeydir bunların ikisi aynı şey olmadığı açıktır. Eğer onlar Allahı bir bilselerdi Rabbimiz kuranda: Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu, yalancı bir sihirbazdır.” İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!” (Sad 4-5)
Buyurarak Kabe müşriklerinin puta tapanların Allaha denk tutarak Haşa başka Allahlarında var olduğuna inandıklarını ve çok Allahların tekbir Allah mı yaptı diyerek bunu açıkça belirtmiştir. Böyle bir durumda kuranda tezat olmadığına göre demek ki kendi iddiasını doğrulamak için velilere ve Salihlere tevessül edenleri puta tapanlarla aynı görerek ayeti kendine uydurmuş aliimran 7 ayetinde ki hastalığı sergilemiştir.
Konunun daha net anlaşılması için müşrik kelimesini anlamamız lazımdır. Müşrik malumunuz "Ortak (şirk) koşan" kimse demektir. Kelimenin kökünü "ortak koştu" manasını taşıyan eşreka mazi fiili meydana getirir. Bu kelime if'âl bâbındandır ve müşrik kelimesi de eşreka fiilinin ismi failidir. İslami ıstılahta şirk, Allah Teala (c.c.)'ya inanmakla birlikte, kudret ve kuvvette ona denk başka Allahların da var olduğunu kabul etmek demektir.Açıktan açığa, hiç bir engel tanımaksızın Allah(c.c.)'a ortak koşan, birkaç ilahın varlığını kabul edenler "zahirî müşrik" olarak isimlendirilirler. Mecusîler gibi. İslâm dininin esaslarını reddeden, "la ilâhe illallah" akidesini kabul etmeyen ve bunları açıkça ilan edenler de "hakiki müşrik" olarak isimlendirilirler. Yahudi ve Hristiyanlar "hakiki müşrik" grubuna dahil olmaktadırlar. Bilindiği gibi "la ilâhe illallah" akidesi, Allah (c.c.)'tan başka Allah olmadığı, O'nun ortağının, eşi ve benzerinin bulunmadığı esasına dayanır. Yahudi ve Hristiyanlar, bu esası kabul etmeyerek Allah (c.c.)'a şirk koşmuşlardır. Allah Teâlâ (c.c.). Yahudi ve Hristiyanların bu tutumları hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de:Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! Tevbe 30)
Bu kısa bilgiden sonra konuya devamla derki:
Şayet onlar. Kâfirlerin Allahı kabul ettiklerini söylerler de kendilerinin şefaattan başkasını beklemediklerini beyan ederek aralarında fark görmek isterlerse de ki :
Kâfirler de ayrı ayrıdır. Meselâ bazıları putlara ibadet ederler. Onlardan isterler. Bazıları Evliyadan medet umarlar. Allah bunlar hakkında şöyle buyurur : "Onların taptıkları da hangisi Rablerine daha yakın (olacak) diye bizzat vesile arayıp duruyorlar..."
Bu verdiği ayettende açıkça anlaşılıyor ki Allahtan değil Allaha denk tuttukları yerine koydukları ilahlarına tapıyor ve istiyorlar oysa evliya veya peygamberlere müsebbibin Allah olduğunu bilerek ve Allahtan isteyerek onlara tevessül edenlerle nasıl bir tutup da küfürle itham ediyor. Aradaki fark gayet açıktır. Hem onun dediği gibiyse “Ey iman edenler, Allah’tan korkun, ona ulaşmak için vesile arayın ve onun uğrunda cihad edin. Umulur ki, felâha kavuşursunuz.” (Maide, 5/35)
ayetinde de vesileler aramayı emrediyor bu ayeti nasıl anlayacağız? Kuranda tezat yoksa bu vesilelere teşvik nedendir? Bu ayette anlatılan vesile ibadetlerdir evliya, Salihlere peygamberlere tevessülü kast etmez demek ifadeyi daraltmak demektir. Eğer Allah sizin kast ettiğiniz gibi demek isteseydi bunu açıkça ibadetlerle vesile arayın diyemez miydi? Demek ki iki ayetin ortak noktası şudur Vesileleri vesilelikten çıkarıp, bizzat vesilelerden istemek şirk olur. Mesela; "Ey Kabe bana şunu ver.", "Ey Peygamber beni affet.", "Ey filanca, benim başımdan şu musibeti al." demek şirktir. İkisini birbirbiri ile karıştırmamak gerekir. Tevessül yani vesile ile Allah’tan istemek caizken, bizzat vesileden yardım ve talepte bulunmak şirktir.
Devamla diyor ki:
Bazıları da Hz. İsa'dan ve annesinden meded umarlar. Cenabı Allah (c.c) bunlar hakkında da şöyle buyurur :
"Meryem oğlu Mesih (İsa) bir peygamberden başka değildir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Anası çok sadık bir kadındır. İkisi de (kul ve beşer olarak) yemek yerlerdi. Bak, biz âyetleri onlara nasıl apaçık anlatıyoruz. Sonra da bak onlar nasıl (hakikatten) çevriliyorlar ! De ki ; Allah'ı bırakıp da size bir zarar, ne de bir faide yapmıya gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz ? Halbuki (Her şeyi) işiten ve bilen Allah'ın kendisidir."
Sonra şu âyetleri onlara oku :
"Allah Onların hepsini mahşerde toplayacak, sonra meleklere "Bunlar mı size tapıyorlardı diyecek. (Melekler) "seni tenzih ederiz, râbimiz onlar değil, sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara îman edicilerdi" diyecekler...
"Allah :" Ey Meryem oğlu İsa, insanlara (Allah'ı bırakıp da beni ve anamı iki tanrı edinin) diyen sen misin?., "dediği zaman o, (şöyle) söyledi: Seni tenzih ederim. Hakkım olmadık bir sözü söylemem bana yakışmaz. Onu söyledimse elbette bunu bilmişsindir. Benim içimde olan her şeyi sen bilirsin. Ben ise senin Zâtında olanı bilmem. Şüphesiz ki gaypleri hakkıyla bilen sensin sen..."
Bu âyetleri okuduktan sonra de ki: Gördün mü, Allah, putlardan, ve Salih-insanlardan meded umanları nasıl tefsir etmiştir ! ?.. Peygamber (s.a.v) de onlarla nasıl harp etmiştir
Buraya kadar verdiği ayetlerden çok net bir şekilde anlaşılıyor ki Allaha denk tutarak onlara tapan onlardan isteyenleri anlatıyor verdiği Hz. İsa (a.s) ile ilgili ayetlerde belirtilen husus Hıristiyanların Hz. İsayı (a.s) Rab olarak görmeleri hususudur buda kitabı mukaddesten çok net anlaşılıyor kitabı mukaddeste Hz. İsanın (a.s) Rab olduğunu ifade eden ayetler:
Kelimelerin en güzeli Bismillahirrahmanirrahım ile başlarım Allaha (c.c.) Hamd, Rasulune Salat ve selam olsun.
Vehhabi Mezhebinin kurucusu ve Keşfel Şubuhat adlı eserin yazarı Abdulvahhabın eserinde tevessül ile ilgili görüşünün izahı ve verilen cevaptır. Okuyucudan istirhamım sabırla ve dikkatlice konuyu baştan sona okumalarıdır. Bu makalede Derdimiz Abdulvahhabın yolunda gidenler gibi, Abdulvahhabı direk tekfir değil sadece yazdıklarının orta noktasını bulma ve zamanımızda önemli bir husus olan Tevessül meselesine bakışını ve yanlışlıklarını tesbittir. Okuyucuya faydalı olmasını haktan niyaz ederim. Tevfik Allahtandır(c.c)
Abdulvahhab malum eserinde derki:
Zamanımızdaki müşriklerin bize hüccet olarak ileri sürdükleri fikirlere cevab olarak Allah'ın, kitabında zikrettiği şeylerden bazılarını burada zikredebileceğim.
Bâtıl ehline cevap iki yoldan yapılır,
1) Mücmel kısa Özlü...
2) Mufassal Uzun izahlı...
a) Mücmel Cevap : Bu, düşünen ve değerini bilen için muazzam bir şey ve faydası sonsuzdur. Allah buyurur ki
"Sana kitabı indiren odur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki bunlar kitabın anası (Temeli) dir. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak ve te'viline yeltenmek için onun müteşabih olanına tabi olurlar."
(Ali'imran:3/37)
Meselâ ; bazı müşrikler ; "Dikkat edin !.. Allan'ın evliyalarına ne korku vardır, ne de mahzun olurlar...",
(Yunus: 10/62)
Peygamberlerin Allah nezdinde şanları vardır,
Yahut manasını anlamadığını bir hadisi okurda bâtını manasından bir şeyler istidlal etmeye kalkışırlarsa ; cevap olarak de ki :
Cenabı Allah, kitabında, kalplerinde hastalık olanların Muhkemi bırakıp müteşabihe tabi olduklarını zikreder... Cenabı Allah da müşriklerin Allah'ın varlığına inandıklarını, fakat Meleklere, Peygamberlere velilere sarılıp ”işte bunlar Allah nezdinde bizim şefaatcılarımızdır” (Yunus: 10/18) diyerek küfre girdiklerini beyan eder.Halbuki bu ifade muhkemdir manasını kimse değiştiremez.
Kur'andan veya Hz. Peygamberin sözlerinden bana zikrettiğin ifadeleri ise (ey müşrik :..) anlayamıyorum. Fakat şunu biliyorum ki ; Allah kelâmı tenakuza düşmez... Peygamber (S. A. V.) in sözleri de; Allah'ın sözlerine muhalefet etmez.
Bu cevap (cahil muvahhid tarafından söylenecek) en güzel cevaptır. Fakat bunu, Allah'ın muvaffak kıldığı kimseden başka anlayamaz. Bunu ehemmiyetsiz kabul etme.. Zira Allah buyurur:
"Bu (haslete) sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hazza mâlik olandan başkası O eriştirilmez.
(Fusilet: 41/319
Birincisi bu ifadelerden anlaşılıyor ki şefaate inananlar şirk erbabıdır. Oysa abdulvehhabında yolunda gittiğini iddia ettiği ve dediklerini kabul ettiği ibni teymiye bu hususta derki:
[FONT="]Şefaat:[/FONT]
Rasulullah'm (s.a.v.) Kıyamet günü üç şefaati vardır:
1- Birinci şefaati mevkıf ehline yapacağı şefaattir. Adem, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa'ya (a.s.) ya*pılan şefaat müracaatlarından sonra en son olarak Rasulul-lah'a (s.a.v.) müracaat olunacak ve onun şefaatıyla mevkıf ehli arasında hükmedüecektir.
2- İkinci şefaati Cennet ehlinin Cennet'e girmeleri için yapacağı şefaattir. Bu iki şefaat O'na (s.a.v.) mahsus şefa*ati ardır.
3- Üçüncü şefaat ise ateş hak etmiş olanlar için yapıla*caktır. Bunu i£in hem O (s.a.v.) hem diğer peygamberler, hem de sıddıklar ve başka kimseler şefaat edecektir. Ateşi haketmiş olanların ateşe atılmaması, girmiş olanların çıkma*sı için şefaat olunacak, ayrıca Allah (c.c.) şefaat olmaksızın yalnızca kendi fazlı keremiyle Cehennem'den grup grup insanları çıkaracak, dünyalılardan bu kadar kimse girdiği hal*de Cennette yine fazla yerler kalacak, bu sebeple Allah (c.c.) Cennet için başka gruplar yaratıp onları da oraya ko*yacaktır.
Ahiret yurdunun içerdiği hesap, mükafat ve mücazat Cennet ve Cehennem ile bunların ayrıntıları semavi kitap*larda Rasulullah'tan (s.a.v.) nakledilen mesur haberlerde zik-redife gelmiştir. Rasulullar tan (s.a.v.) nakledilen ilmi mi*rasta da bunlara dair yeterli ve sadra şifa mevcuttur. Bunla*rı istiyen bulabilir. (İbn-i Teymiyye, Vasıtiyye Akidesi, Tevhid Yayınları: 22-23.)
Bu ifadeleriyle abdulvahhab sade ibni teymiyeyi değil bunca alimi sahabeleri hadislerde şefaatle alakalı gelen haberleri ve kuranda peygamberlerin hatta rabbimizin peygamberlerden başka dilediğine şefaat izni vereceğini belirten ayetleride inkardır. Bumudur Muvahhidlik? Yukarda kendisinin de belirttiği, Allah kelâmı tenakuza düşmez... Peygamber (S. A. V.) in sözleri de; Allah'ın sözlerine muhalefet etmez. Sözünü bizde ona sorarız bunca ayet ve hadis varken Allah kelamı tenakuza düşermi?
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. (Meryem 87)
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. (Taha 109)
İkincisi yukarda yunus 18 ayetinden evvel ki ifade de: Cenabı Allah da müşriklerin Allah'ın varlığına inandıklarını, fakat Meleklere, Peygamberlere velilere sarılıp ifadesinde ayettede belirtilen tapınma ifadesini kast için demişse zaten şirktir buna kimse itiraz etmez. Ama bununla onların şefaat erbabı olmadıkları fikrini desteklemekse şefaatı inkarsa zaten kendisi açık nassı inkar etmiş demektir. Kastın bu olduğu da cümlenin gelişinden açıkça anlaşılmaktadır.
Üçüncüsü yunus 18 ayeti muhkemde yunus 62 ayetinin müteşabih olduğuna muhkem olmadığına delili nedir. Yunus 62 ayetinin manası değişebilirmi ki yunus 18 ayeti muhkem manası değişmez diyip yunus 62 ayetinin değişebileceğini vurgulayarak, en başta verdiği Aliimran 7 ayetine önce kendi ters düşmüş olmazmı?
Evet devamla der ki:
2) Mufassal cevap: Allah düşmanlarının Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlere karşı bir çok itirazları vardır ki ; bu itirazlarla insanları bu hak dinlerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Meselâ ; derler ki:
Biz Allah'a şirk koşmayınız. Hatta (aksine) Allah'tan başka kimsenin yaratmadığına, rızık vermediğine, fayda ve zarar vermediğine şehadet ederiz. O, Tektir. Şeriki yoktur. Yine Hz. Mubammed (S. A. V.) de meselâ Abdül Kadir veya başka birisinden fazla olarak kendi nefsine ne fayda, ne zarar temin edebilir. Yani bunların hepsi Allah'tandır. Fakat ben günahkârım. Salih, iyi insanların Allah nezdinde yüce şanları vardır. Ben de bunların vasıtasıyla Allah'tan istiyorum.
Bunlara cevap olarak önce söylediğimizi söyle :
Yani Hz. Peygamber (S. A. V.) in kendilerine harp açtığı kimseler de bu söylediklerinizi kabul ediyorlar. putlarının aslında hiç bir şey yapmaya muktedir olamadıklarını, ancak onlar vasıtasıyla şan ve Şafaatı beklediklerini söylüyorlardı. Ve Allah'ın kitabından bu mevzu ile ilgili âyetleri onlara oku...
Şayet derlerse ki : Bu âyetler puta tapanlar hakkında nazil oldu. Sâlih-iyi insanları nasıl olur da peygamberleri put yaparsınız ?
Buna cevap olarak ikinci bölümde zikrettiğimizi söyle...
İKİNCİ BÖLÜMDE ZİKRETTİĞİMİZİ SÖYLE DEDİĞİ YER:
Rasulüllah (S. A. V.) in kendileriyle savaştığı müşrikler de Allah'ın birliğine inanıyorlardı. Buna delil Cenabı Allah'ın şu ayetleridir :
"Deki ; size gökten ve yerden rızık veren kim ?... O kulaklara ve gözlere malik olan kim ? Ölüden diriyi kim çıkarıyor ? Diriden ölüyü.kim çıkarıyor ?:. İşi kim tedbir ediyor ? Derhal diyecekler ki : "Allah." De ki "O halde sakınmaz mısınız..."
(Yunus:10/31)
(Mü'minün:23/84-90)
Birincisi bunlara cevap olarak önce söylediğimizi söyle dediği yerin cevabını yukarda zaten verdik.
İkincisi : Şayet derlerse ki : Bu âyetler puta tapanlar hakkında nazil oldu. Sâlih-iyi insanları nasıl olur da peygamberleri put yaparsınız ?
Buna cevap olarak ikinci bölümde zikrettiğimizi söyle...
Diyerek ikinci bölümde verdiği ayetlere gelince kendisinin iddia ettiği gibi Müşrikler hiçte Allahı (c.c.) bir bilmiyorlardı ve ayetten de Allahı tek bildiklerine dair bir ifade direk anlaşılmaz. Allahı bilmek ayrı şeydir Allahı bir bilmek ayrı şeydir bunların ikisi aynı şey olmadığı açıktır. Eğer onlar Allahı bir bilselerdi Rabbimiz kuranda: Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu, yalancı bir sihirbazdır.” İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!” (Sad 4-5)
Buyurarak Kabe müşriklerinin puta tapanların Allaha denk tutarak Haşa başka Allahlarında var olduğuna inandıklarını ve çok Allahların tekbir Allah mı yaptı diyerek bunu açıkça belirtmiştir. Böyle bir durumda kuranda tezat olmadığına göre demek ki kendi iddiasını doğrulamak için velilere ve Salihlere tevessül edenleri puta tapanlarla aynı görerek ayeti kendine uydurmuş aliimran 7 ayetinde ki hastalığı sergilemiştir.
Konunun daha net anlaşılması için müşrik kelimesini anlamamız lazımdır. Müşrik malumunuz "Ortak (şirk) koşan" kimse demektir. Kelimenin kökünü "ortak koştu" manasını taşıyan eşreka mazi fiili meydana getirir. Bu kelime if'âl bâbındandır ve müşrik kelimesi de eşreka fiilinin ismi failidir. İslami ıstılahta şirk, Allah Teala (c.c.)'ya inanmakla birlikte, kudret ve kuvvette ona denk başka Allahların da var olduğunu kabul etmek demektir.Açıktan açığa, hiç bir engel tanımaksızın Allah(c.c.)'a ortak koşan, birkaç ilahın varlığını kabul edenler "zahirî müşrik" olarak isimlendirilirler. Mecusîler gibi. İslâm dininin esaslarını reddeden, "la ilâhe illallah" akidesini kabul etmeyen ve bunları açıkça ilan edenler de "hakiki müşrik" olarak isimlendirilirler. Yahudi ve Hristiyanlar "hakiki müşrik" grubuna dahil olmaktadırlar. Bilindiği gibi "la ilâhe illallah" akidesi, Allah (c.c.)'tan başka Allah olmadığı, O'nun ortağının, eşi ve benzerinin bulunmadığı esasına dayanır. Yahudi ve Hristiyanlar, bu esası kabul etmeyerek Allah (c.c.)'a şirk koşmuşlardır. Allah Teâlâ (c.c.). Yahudi ve Hristiyanların bu tutumları hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de:Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! Tevbe 30)
Bu kısa bilgiden sonra konuya devamla derki:
Şayet onlar. Kâfirlerin Allahı kabul ettiklerini söylerler de kendilerinin şefaattan başkasını beklemediklerini beyan ederek aralarında fark görmek isterlerse de ki :
Kâfirler de ayrı ayrıdır. Meselâ bazıları putlara ibadet ederler. Onlardan isterler. Bazıları Evliyadan medet umarlar. Allah bunlar hakkında şöyle buyurur : "Onların taptıkları da hangisi Rablerine daha yakın (olacak) diye bizzat vesile arayıp duruyorlar..."
(İsra: 17/57)
ayetinde de vesileler aramayı emrediyor bu ayeti nasıl anlayacağız? Kuranda tezat yoksa bu vesilelere teşvik nedendir? Bu ayette anlatılan vesile ibadetlerdir evliya, Salihlere peygamberlere tevessülü kast etmez demek ifadeyi daraltmak demektir. Eğer Allah sizin kast ettiğiniz gibi demek isteseydi bunu açıkça ibadetlerle vesile arayın diyemez miydi? Demek ki iki ayetin ortak noktası şudur Vesileleri vesilelikten çıkarıp, bizzat vesilelerden istemek şirk olur. Mesela; "Ey Kabe bana şunu ver.", "Ey Peygamber beni affet.", "Ey filanca, benim başımdan şu musibeti al." demek şirktir. İkisini birbirbiri ile karıştırmamak gerekir. Tevessül yani vesile ile Allah’tan istemek caizken, bizzat vesileden yardım ve talepte bulunmak şirktir.
Devamla diyor ki:
Bazıları da Hz. İsa'dan ve annesinden meded umarlar. Cenabı Allah (c.c) bunlar hakkında da şöyle buyurur :
"Meryem oğlu Mesih (İsa) bir peygamberden başka değildir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Anası çok sadık bir kadındır. İkisi de (kul ve beşer olarak) yemek yerlerdi. Bak, biz âyetleri onlara nasıl apaçık anlatıyoruz. Sonra da bak onlar nasıl (hakikatten) çevriliyorlar ! De ki ; Allah'ı bırakıp da size bir zarar, ne de bir faide yapmıya gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz ? Halbuki (Her şeyi) işiten ve bilen Allah'ın kendisidir."
(Maide: 5/75-76)
Sonra şu âyetleri onlara oku :
"Allah Onların hepsini mahşerde toplayacak, sonra meleklere "Bunlar mı size tapıyorlardı diyecek. (Melekler) "seni tenzih ederiz, râbimiz onlar değil, sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara îman edicilerdi" diyecekler...
(Sebe: 34/40-41)
(Maide: 5/116)
Buraya kadar verdiği ayetlerden çok net bir şekilde anlaşılıyor ki Allaha denk tutarak onlara tapan onlardan isteyenleri anlatıyor verdiği Hz. İsa (a.s) ile ilgili ayetlerde belirtilen husus Hıristiyanların Hz. İsayı (a.s) Rab olarak görmeleri hususudur buda kitabı mukaddesten çok net anlaşılıyor kitabı mukaddeste Hz. İsanın (a.s) Rab olduğunu ifade eden ayetler: