Nisan ayı, Afganistan’ın karmaşık tarihinde, korkunç bir dönüm noktasına işaret etmektedir. 27 Nisan 1978’de, Devlet Başkanı Sardar Daud ve ailesinin öldürülmesi ile sonuçlanan Marksistlerin öncülüğündeki askeri darbenin ardından ülke ciddi bir kriz ortamına sürüklenmiş oldu. Bu iç ayaklanmayı, 27 Aralık 1979’daki Sovyet işgali takip etti. Rusya, bir milyondan fazla-ki, hala bu sayıyı azaltmaya çalışıyorlar- Afgan Müslüman’ı öldürdükten sonra, yaptığı akınları ve aldığı hasarları sona erdirme kararı aldı. Yedi yıl süren öldürücü savaşın neticesinde, Taliban, 1996 yılı itibariyle dikkat çekici bir şekilde üstünlüğünü ortaya koydu. Taliban, her ne kadar ilkel yollara başvursa da, kanun ve nizam noktasında bazı kötü görüntüleri düzeltmeyi başardı; ta ki Ocak 2001 yılındaki Amerikan işgal ve istilası ile bu düzen tekrar bozulana kadar…
Amerika ve NATO tarafından yedi yıldır sürdürülen bu acımasız savaş, yüz binlerce Afganlının ölümüne neden olmanın dışında, beraberinde herhangi bir barış ortamı getirmedi. Dış işgal güçlerine karşı direniş daha da arttı.
Afganistan İç İşleri Bakanı Muhammed Hanif Atmar, 26 Şubat’ta yaptığı açıklamada, ülke içerinde 10,000 ila 15,000 arasında Taliban’ın savaşmaya devam ettiğini ve bunların 17 vilayette etki gücüne sahip olduklarını kabul etti. Uluslar arası Güvenlik ve Gelişim Konseyi’nin tahminlerine göre, ülkenin %72’si isyancıların kontrolünde bulunuyor. Burada ‘niçin böyle’ diye bir soru öne çıkıyor. 2007 yılında, milyonlarca pound değerinde bomba, Afganistan semalarından bırakıldı; hatta 2008 yılında çok daha fazla bomba atıldı bu topraklara… Bu bombalamalar, %40’dan fazla sivil kaybına neden oldu.
Batılı televizyon kanallarının ortak girişimi ile(Amerika merkezli ABC kanalı, BBC ve Alman ARD kanalı) gerçekleştirilen kamuoyu anketine göre, Afganlıların sadece %40’ı ülkenin doğru bir yönde gittiğine inanıyorlar. Oysa bu rakam 2005 yılında %77 dolaylarındaydı. 30 Aralık 2008 tarihi ile 12 Ocak 2009 tarihleri arasında Afganistan’ın tüm 34 vilayetinde de gerçekleştirilen bu ankete göre, Afgan halkının %47’si Amerika’ya karşı olumlu bir imaja sahip-bu rakam 2005 yılında %83’tü. Cevap verenlerin dörtte üçü, koalisyon güçlerinin hava saldırılarını ‘kabul edilemez olarak’ görüyor; çünkü bu saldırılar ‘birçok sivili tehlike altında bırakıyor’. Koalisyon güçlerine karşı yapılan saldırıları meşru bulanların sayısı iki kat oranında arttı-%25- ve bu sayı, bombalamaların olduğu bölgelerde %44’e kadar çıkıyor. İnsanlar, yeni açılan yolların kutlamasını yapmaktan önce, gıdaya-halkın %63’ü gıdaya ulaşamıyor- ihtiyaç duyuyorlar.
Başkan Barack Obama, takviye olarak 30,000 kişilik birliğin gönderileceğini deklare ederek, Afganistan’da ‘iyi bir savaş’ benimsemek istiyor; fakat bunu yaparken bölgenin önemli güç merkezleri olan Pakistan, İran, Rusya, Çin ve Hindistan’ı da bu girişime dâhil etmeyi hedefliyor. Dış işler Konseyi Başkanı Leslie Gelb, 13 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Taliban’ı Afganistan’da hezimete uğratamayacaklarını” kabul etti. Obama, eğer bu bir stratejik bir tavır değilse; dinamikleri değiştirmek amacıyla iki-çatallı bir yaklaşım takip ediyor: zafer beklentilerini azaltmak-Afganistan’ın teröristler için bir barınak olmayacağını ‘garanti’ etmek- ve “ılımlı” Taliban’ı, sıkı sıkıya fikirlerine sahip çıkan Taliban’dan ayıklamak… Aynı zamanda, Suudiler de bu amaca ulaşılmasında görev almaları noktasında seferber edildiler. Hatta, Amerika’nın terörist listesinde yer alan Hizb-i İslami lideri Gulbeddin Hikmetyar’a dahi başvuruldu; fakat bu zamana kadar kayda değer bir başarı elde edilemedi. Peştunlardan oluşan Taliban’ı bölme şansları son derece düşük; onlar, müzakerelere başlamadan önce, tüm Taliban mahkûmlarının serbest bırakılmalarını ve işgal güçlerinin geri çekilme takvimlerinin açıklanmasını istiyorlar. Onlar, verdikleri mücadeleyi kazanıyor olduklarına ve yabancı dış güçlerin en kısa sürede ülkeden ayrılmaları gerektiğine inanıyorlar.
Bununla birlikte, Amerika’nın Afganistan’da hezimete uğraması, Pakistan açısından varoluşsal bir tehdit anlamına geliyor. Bu durum, korkunç bir benzerlik ile Kamboçya’ya dönmek üzere… Vietnam Savaşı sırasında, Amerika, çıkış yollarını bombalayarak iki milyon Kamboçyalıyı öldürmüştü. Pakistan’ın istikrarsızlaştırılması süreci, avuç dolusu dolarlar karşılığında bu suç girişimlerine gönüllü ortaklık eden Pakistanlı yönetici ve generaller sayesinde tam kapasite ile çalışmaya devam ediyor.
Bizim, Amerika’nın Afganistan’dan ayrılarak neyi amaçlayıp amaçlamadığını sorgulamamız gerekiyor. Amerika, ‘terörle mücadele’ retoriği kapsamında, Afganistan’ı işgal noktasında öngördüğü başlıca hedeflerini-Orta Asya’nın petrol ve benzinine erişim, İslami İran’ı kuşatma, Çin’i sınırlama- gerçekleştiremedi. Amerika’nın, milyarlarca dolar harcadıktan sonra, bu toprakları son derece basit bir şekilde terk edeceğini düşünmek pek akıl kârı görünmüyor. Amerika’nın, Afgan ordusunu ve polisini ‘eğitmek’ amacıyla para harcama planları yapması, bu topraklarda daha uzun zaman kalmayı hedeflediğine işaret eden bir ipucu niteliğindedir. “Savaşın Afganistanizasyon(Afghanistanization)”u, Afganlıları birbirleriyle savaştırmayı amaçlıyor; fakat bunun, savaşmak için dış güçler mevcut olduğu sürece gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
Peki, o zaman gelecek ile ilgili neler diyebiliriz? Şu son derece net bir şekilde önümüzde durmaktadır ki, Pakistan, ‘savaş tehdidi’ olma noktasında Afganistan’ın yerini alacak. Washington, Balucistan bölgesindeki “Taliban sığınakları”nı bombalamaya başlamayı hedeflediklerini deklare etti.
Pakistan’ın aşiret bölgelerine yapılan kanlı saldırılar, Pakistan Devleti’ne karşı ayaklanmaların çıkmasına sebebiyet verdi. Balucistan, hala öfke ve şiddet ile kaynıyor. Amerika, İngiltere ve Hindistan tarafından finanse esilen Balucistan Kurtuluş Ordusu, Pakistan birliklerine saldırılar gerçekleştirmekle meşgul oluyor. Amerika’nın Balucistan’ı bombalaması, sadece yanan ateşe benzin dökmek anlamına gelecek. Amerika’nın “Pakistan’ı parçalama” isteği gizli bir bilgi değildir; Büyük Balucistan Projesi de, gündemlerinin en başında bulunmaktadır. Bu hamle, birçok hedefin gerçekleşmesini sağlayacak; bunlardan en önemlileri, Gwadar limanından Çin’e uzanan derin suyun önünün engellenmesi ve Fars Körfezi’nden petrol geçişini kontrol altına almak…
Amerikalılar, “Afganistan’ın problemlerine öngörülen çözümlerin Pakistan’da yatıyor olduğunu” söyleyerek, aslında Pakistan’ın coğrafi yapısının yeniden düzenlenmesini kastediyorlar. Bunlar, Sam Amca’nın ölümcül metotlarıdır.
* Zafer Bangash'ın bu analizi, İsmail Duman tarafından isra haber: Ortadoğu, Filistin, Lübnan, İran, Mısır, Irak, Suriye, Afganistan, Kafkasya, Türkiye için tercüme edilmiştir.
Amerika ve NATO tarafından yedi yıldır sürdürülen bu acımasız savaş, yüz binlerce Afganlının ölümüne neden olmanın dışında, beraberinde herhangi bir barış ortamı getirmedi. Dış işgal güçlerine karşı direniş daha da arttı.
Afganistan İç İşleri Bakanı Muhammed Hanif Atmar, 26 Şubat’ta yaptığı açıklamada, ülke içerinde 10,000 ila 15,000 arasında Taliban’ın savaşmaya devam ettiğini ve bunların 17 vilayette etki gücüne sahip olduklarını kabul etti. Uluslar arası Güvenlik ve Gelişim Konseyi’nin tahminlerine göre, ülkenin %72’si isyancıların kontrolünde bulunuyor. Burada ‘niçin böyle’ diye bir soru öne çıkıyor. 2007 yılında, milyonlarca pound değerinde bomba, Afganistan semalarından bırakıldı; hatta 2008 yılında çok daha fazla bomba atıldı bu topraklara… Bu bombalamalar, %40’dan fazla sivil kaybına neden oldu.
Batılı televizyon kanallarının ortak girişimi ile(Amerika merkezli ABC kanalı, BBC ve Alman ARD kanalı) gerçekleştirilen kamuoyu anketine göre, Afganlıların sadece %40’ı ülkenin doğru bir yönde gittiğine inanıyorlar. Oysa bu rakam 2005 yılında %77 dolaylarındaydı. 30 Aralık 2008 tarihi ile 12 Ocak 2009 tarihleri arasında Afganistan’ın tüm 34 vilayetinde de gerçekleştirilen bu ankete göre, Afgan halkının %47’si Amerika’ya karşı olumlu bir imaja sahip-bu rakam 2005 yılında %83’tü. Cevap verenlerin dörtte üçü, koalisyon güçlerinin hava saldırılarını ‘kabul edilemez olarak’ görüyor; çünkü bu saldırılar ‘birçok sivili tehlike altında bırakıyor’. Koalisyon güçlerine karşı yapılan saldırıları meşru bulanların sayısı iki kat oranında arttı-%25- ve bu sayı, bombalamaların olduğu bölgelerde %44’e kadar çıkıyor. İnsanlar, yeni açılan yolların kutlamasını yapmaktan önce, gıdaya-halkın %63’ü gıdaya ulaşamıyor- ihtiyaç duyuyorlar.
Başkan Barack Obama, takviye olarak 30,000 kişilik birliğin gönderileceğini deklare ederek, Afganistan’da ‘iyi bir savaş’ benimsemek istiyor; fakat bunu yaparken bölgenin önemli güç merkezleri olan Pakistan, İran, Rusya, Çin ve Hindistan’ı da bu girişime dâhil etmeyi hedefliyor. Dış işler Konseyi Başkanı Leslie Gelb, 13 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Taliban’ı Afganistan’da hezimete uğratamayacaklarını” kabul etti. Obama, eğer bu bir stratejik bir tavır değilse; dinamikleri değiştirmek amacıyla iki-çatallı bir yaklaşım takip ediyor: zafer beklentilerini azaltmak-Afganistan’ın teröristler için bir barınak olmayacağını ‘garanti’ etmek- ve “ılımlı” Taliban’ı, sıkı sıkıya fikirlerine sahip çıkan Taliban’dan ayıklamak… Aynı zamanda, Suudiler de bu amaca ulaşılmasında görev almaları noktasında seferber edildiler. Hatta, Amerika’nın terörist listesinde yer alan Hizb-i İslami lideri Gulbeddin Hikmetyar’a dahi başvuruldu; fakat bu zamana kadar kayda değer bir başarı elde edilemedi. Peştunlardan oluşan Taliban’ı bölme şansları son derece düşük; onlar, müzakerelere başlamadan önce, tüm Taliban mahkûmlarının serbest bırakılmalarını ve işgal güçlerinin geri çekilme takvimlerinin açıklanmasını istiyorlar. Onlar, verdikleri mücadeleyi kazanıyor olduklarına ve yabancı dış güçlerin en kısa sürede ülkeden ayrılmaları gerektiğine inanıyorlar.
Bununla birlikte, Amerika’nın Afganistan’da hezimete uğraması, Pakistan açısından varoluşsal bir tehdit anlamına geliyor. Bu durum, korkunç bir benzerlik ile Kamboçya’ya dönmek üzere… Vietnam Savaşı sırasında, Amerika, çıkış yollarını bombalayarak iki milyon Kamboçyalıyı öldürmüştü. Pakistan’ın istikrarsızlaştırılması süreci, avuç dolusu dolarlar karşılığında bu suç girişimlerine gönüllü ortaklık eden Pakistanlı yönetici ve generaller sayesinde tam kapasite ile çalışmaya devam ediyor.
Bizim, Amerika’nın Afganistan’dan ayrılarak neyi amaçlayıp amaçlamadığını sorgulamamız gerekiyor. Amerika, ‘terörle mücadele’ retoriği kapsamında, Afganistan’ı işgal noktasında öngördüğü başlıca hedeflerini-Orta Asya’nın petrol ve benzinine erişim, İslami İran’ı kuşatma, Çin’i sınırlama- gerçekleştiremedi. Amerika’nın, milyarlarca dolar harcadıktan sonra, bu toprakları son derece basit bir şekilde terk edeceğini düşünmek pek akıl kârı görünmüyor. Amerika’nın, Afgan ordusunu ve polisini ‘eğitmek’ amacıyla para harcama planları yapması, bu topraklarda daha uzun zaman kalmayı hedeflediğine işaret eden bir ipucu niteliğindedir. “Savaşın Afganistanizasyon(Afghanistanization)”u, Afganlıları birbirleriyle savaştırmayı amaçlıyor; fakat bunun, savaşmak için dış güçler mevcut olduğu sürece gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
Peki, o zaman gelecek ile ilgili neler diyebiliriz? Şu son derece net bir şekilde önümüzde durmaktadır ki, Pakistan, ‘savaş tehdidi’ olma noktasında Afganistan’ın yerini alacak. Washington, Balucistan bölgesindeki “Taliban sığınakları”nı bombalamaya başlamayı hedeflediklerini deklare etti.
Pakistan’ın aşiret bölgelerine yapılan kanlı saldırılar, Pakistan Devleti’ne karşı ayaklanmaların çıkmasına sebebiyet verdi. Balucistan, hala öfke ve şiddet ile kaynıyor. Amerika, İngiltere ve Hindistan tarafından finanse esilen Balucistan Kurtuluş Ordusu, Pakistan birliklerine saldırılar gerçekleştirmekle meşgul oluyor. Amerika’nın Balucistan’ı bombalaması, sadece yanan ateşe benzin dökmek anlamına gelecek. Amerika’nın “Pakistan’ı parçalama” isteği gizli bir bilgi değildir; Büyük Balucistan Projesi de, gündemlerinin en başında bulunmaktadır. Bu hamle, birçok hedefin gerçekleşmesini sağlayacak; bunlardan en önemlileri, Gwadar limanından Çin’e uzanan derin suyun önünün engellenmesi ve Fars Körfezi’nden petrol geçişini kontrol altına almak…
Amerikalılar, “Afganistan’ın problemlerine öngörülen çözümlerin Pakistan’da yatıyor olduğunu” söyleyerek, aslında Pakistan’ın coğrafi yapısının yeniden düzenlenmesini kastediyorlar. Bunlar, Sam Amca’nın ölümcül metotlarıdır.
* Zafer Bangash'ın bu analizi, İsmail Duman tarafından isra haber: Ortadoğu, Filistin, Lübnan, İran, Mısır, Irak, Suriye, Afganistan, Kafkasya, Türkiye için tercüme edilmiştir.