Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

___Menkıbeler_______ (2 Kullanıcı)

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
selamun aleykum kardeşlerimm
menkıbe okumasını dınlemesını ne derce seversınız
bılmıyorum ama benım her zaman hosuma gıtmıstır
ve bana cok sey katmıstır
dusundum kı ben de sızlere bınebze olsun faydalı olabılırım
paylaşacağım menkıbelerle
kımımız ders cıkarırız kımımız bılmedıklerımızı öğrenırız
ne dersınız menkıbe okumaya benımle??

ılk menkıbemı paylaşıyorum kardeslerımm:a15:

selam ve dua ile..
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Menkıbelerden hüküm çıkarmak


Sual: Bir menkıbede, su dağıtıcısı, (Benim suyumdan içene Allahü teâlâ rahmet etsin) deyince Evliya bir zat, su dağıtıcısının duasına kavuşmak için nafile orucunu bozuyor. Biri dua etti diye nafile orucu bozmak caiz mi?
CEVAP
Böyle, birisi dua edince oruç bozulmaz. Zaten menkıbeler dinde ölçü olmaz. Bizim için geçerli olan, dinimizin bildirdiği hükümlerdir. Evliyanın hali başkadır, bilmediğimiz başka bir sebep de olabilir. Evliya-yı kiramın menkıbelerini okumak iyi olur, ihlâs ve muhabbetin artmasına sebep olur; fakat onları okuyup dini hüküm çıkarmak caiz değildir.

Sual: Din kitaplarında, (İslamiyet, nakle dayanan akıl dinidir) buyuruluyor. Geçen günkü bir menkıbede, Yunus Emre’nin odun kesmek için dağın tepesine çıktığı anlatılıyordu. Niye dağın tepesine çıkıyor da aşağılardan odun kesmiyor? Bu akla zıttır. Bana hurafe gibi geldi. Menkıbe niye akla uygun değil?
CEVAP
İslamiyet’i tarif şekliniz eksik. Din kitaplarında, (İslamiyet, nakle dayanan akıl dinidir) denmiyor. (İslamiyet, nakle dayanan selim akıl dinidir) buyuruluyor. Selim akıl herkeste bulunmaz. Bulunsa idi, bütün dünya Müslüman olurdu. Bu İslamiyet gerçekten akla uygun derlerdi. Peygamber efendimiz bir anda Miraca çıkıp geldi, bu selim olmayan akla zıt olduğu için müşrikler inanmadı.

Hadis-i şerifte bildiriliyor ki:
(Dabbet-ül arz denilen hayvan, asa-i Musa ile müminin dokunur, alnına “cennetlik” yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, mührü Süleyman’ı vurur, “cehennemlik” yazılır, yüzü simsiyah olur) [Tirmizi]
Bu da herkesin aklına uygun gelmez. Müslüman olduklarını söyleyen Batıniler bile, hadis-i şerifi inkâr etmiyor, akla uygun değil diyorlar, tevil edilmesi gerekir diyorlar, yani başka anlamı var diyor.

Zamanımızdaki Müslüman gruplardan bile böyle düşünenler var. (Dabbetül arz, AIDS’tir) diyenler bile çıkmıştır. Güneşin batıdan doğmasını da akıl erdiremiyorlar. Nasıl dünya tersine döner ki diyorlar. Hıristiyanların Müslümanların kardeş olması gibi acayip teviller ediyorlar.

Demek ki selim olmayan akılla dini anlamak kolay değildir. Akıl dinde ölçü değildir. Akıl, Rafızilikte ölçüdür.

Dinde dört delil vardır. Akıl bunların içinde değildir. Akıl ile dini ölçmek yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini akılla ölçmek kadar zararlı bir şey yoktur.) [Taberani]

Eğer bir olay nakle dayanıyorsa, inkâr etmek doğru olmaz.
Odun olayı şöyledir:
Yunus Emre hazretleri, düzgün odun getirirdi, eğri odun bile kesmezdi. Hocasının dergahını kastederek, (Bu kapıdan odun bile olsa, eğrisi girmemeli) derdi. Onun için herkesin girdiği yerlere değil dağlara giderdi. Bu dağda yoksa öteki dağa giderdi, balta girmemiş ormanlar daha yüksekte oluyordu. Oralara çıkar, düzgün olanlarını keserdi. Yine böyle bir iki tepeye çıkıp odun toplar. Son çıktığı dağın tepesinden şehre kestirme yoldan gelmek ister. Dağın eteklerini dolanarak uzun yoldan gitmek istemez. Tepeden hemen aşağıya iniveririm diyor. Tam tepede iken biraz şurada dinleneyim diyor. Aklımızın almayacağı şekilde bir genç gelip, odunu şehirden tarafa değil de, öteki tarafa yuvarlıyor. Bunun selim akla zıt tarafı yoktur. Sakim olan akıl bunu anlamayabilir. Sakim olan akıl her zaman yanılmaya mahkumdur. Selim olan akıl Peygamberlerde bulunur. Eshab-ı kiramın aklı da onlarınkine yakındır.

Akıl denince kimin aklı esas alınır ki? Bizim aklımıza uygun gelen sizinkine gelmeyebilir, gelmiyor da. Gelse idi herkes, akıl dini diye Müslüman olurdu, herkes ehli sünnet olurdu. Bekara suresinin başında, (İyi kimseler gayba inanırlar, yani görmedikleri halde, bilmedikleri halde, akıllarına uygun gelmese de, doğru olduğuna inanırlar, beğenerek kabul ederler) buyuruluyor. Böyle gayba inananlardan olmalıdır. Benim aklım almıyor diye, nakle dayanan bilgileri inkâr etmemelidir.
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Abdestsiz emzirilen süt


Muhammediye kitabının yazarı Yazıcıoğlu Muhammed Efendi, Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmed-i Bîcan olarak bilinen kardeşi vardır. Ahmed-i Bîcan hazretleri, aynı zamanda Envar-ül Aşıkın kitabını Farsça’dan tercüme eden zattır.

İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terk eder.

Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman olayı annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Anne, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman, (Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın) diye sorduğunda şöyle cevap verir:

“Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melek gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da birbirlerinin üzerine oturuyorlar, onların hâli çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de meleklerden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim.”

Annesi, ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed-i Bîcan çok müteessir olup dedi ki:
“Anneciğim, ağabeyim melekleri görebiliyor da, ben niye göremiyorum. Bunu ondan bir sorar mısın?”

O güzide anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu:
“Anneciğim, bu noksanlığı sen kendinde araman lazım, sen benden daha iyi bilirsin.”

O vakit düşünme sırası anneye geldi. Uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı:
“Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmed’e ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum, Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmed’i aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı kılıp elinden aldım ama, biraz emmişti. Sonra o kadına abdestli olup olmadığını sordum, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa olsa bu olmalı.”
 

nisan21

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ara 2009
Mesajlar
690
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
ALLAH razı olsun... Ben çok severim okumasını da dinlemesini de... Elinize, emeğinize sağlık...
 

ayşe.a

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
3,140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleyküm kuşum emeğine sağlık çok güzel paylaşımlar, Rabbim razı olsun..
selam ve dua ile :a03:
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Anne anne, Allah bizi görüyor


Hazret-i Ömer, halifeliği sırasında bir gece asayişi kontrol için Medine sokaklarında dolaşıyordu. Gecenin karanlığında önünden geçmekte olduğu bir evden yüksek sesler işitti. Bir anne kızına şöyle diyordu;
- Kızım, yarın satacağımız süte su karıştır!
- Anne, Halife süte su karıştırmayı yasak etmedi mi?
- Kızım, gecenin bu saatinde Halifenin nerden haberi olacak, o şimdi yatağında yatıyor.
- Anne! Anne! Halife uyuyor, haberi olmaz diyorsun! Her şeyi bilen, gören ve her şeye kâdir olan Allahü teâlâ bizi görüyor, hâlimizi biliyor! Hilemizi insanlardan gizleyebiliriz, fakat her şeyi bilen ve gören Allah’tan nasıl gizlersin?

Hazret-i Ömer, bu kızın güzel ahlakına çok hayran kaldı. Bu durumu hanımına da anlattı. Sonra da, o kızı oğlu Asım ile evlendirdi. Asım’ın bu kadından bir kızı oldu. Bu kızdan da âdil halifelerden Ömer bin Abdülaziz hazretleri doğdu.
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Ayakkabıcının korkusu


Âbidin biri ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında "Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını tasadduk ettiğini söyler.

Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını ancak kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner.

Yine gece rüyasında, (Ayakkabıcıya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanın sebebi nedir?" diye sor) denir. Âbid gider ayakkabıcıya bunu sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır" der.

İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Bari onunla beraber yanayım


İbrahim aleyhisselamı ateşe attıkları zaman bütün melekler, vahşi hayvanlar ve kuşlar ağlaştılar ve etrafında toplanıp, İbrahim aleyhisselama bir yardım yapabilmenin çaresini aradılar.

Bunların arasında zayıf bir bülbül yavrusu vardı. Kendini ateşe atacağı sırada Hak teâlâ, Cebrail aleyhisselama emredip buyurdu ki:
- O kuşu tut ve ne dileği olduğunu sor.

Cebrail aleyhisselam kuşu tutup istediğini sorunca, kuş dedi ki:
- Halilullahı ateşe atıyorlar. Madem ki kurtarmaya kâdir değilim, bari onunla beraber ben de yanayım.

Hak teâlâ buyurdu ki:
- O kuşun benden dileği nedir?

Bülbül şöyle arz etti.
Benim dünyada, Hak teâlânın adını anmaktan başka arzum yoktur. Bin bir ismi olduğunu işittim. Yüz birini biliyorum. Dokuz yüz ism-i şerifini de bilmek isterim.
Hak teâlâ kuşun dileğini yerine getirdi.
Şimdi sahralarda feryat eden bülbül, Hak teâlânın ismini söylemektedir.
Nemrud’un ateşi, İbrahim aleyhisselama gülistan olunca, bülbül gelip gül ağacında nağmeye başladı. O zamandan kıyamete kadar, gül ağacına muhabbet etti, aşık oldu.
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Batmayan gemi

Ebu Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerindendi. Bir gün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Aniden ters yönden bir rüzgar çıktı. Dalgalar yükseldi. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler.

Ebu Müslim diyor ki:
Bizimle beraber gemide kim olduğu bilinmeyen bir köylü vardı. Yanında bir mushafı vardı. Oradan kalktı ve mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak dua etti: (Ya Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunursa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belalardan emin olur.) Mushafı kaldırdı ve (Ya Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin. Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. Bizi tehlikeden kurtar.)

Derhal dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ salim gittik.
 

nisan21

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ara 2009
Mesajlar
690
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Hepsi çok güzel... ALLAH razı olsun paylaşım için...
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Benim gücüm bu kadar

Bir gün Nemrut, İbrahim aleyhisselamı ateşe atmaya karar verir. O kadar büyük bir ateş yakar ki bu sefer kendisi ateşe yaklaşamaz. Bir mübarek zat, bakmış bir karınca ağzına su alıyor, uzaktan getiriyor ateşi söndürmek için. Fakat yaklaşamıyor, yakın bir yere bırakıyor. Evliya zat sormuş:
- Ne yapıyorsun sen?
Karınca, demiş ki:
- Sorma, Allah'ın Peygamberini yakacaklar. Ateşi söndürmeye çalışıyorum.
O zat sormuş:
- Senin bu küçük cüssenle taşıdığın bir damla su ile bu koca ateş söner mi?
- Vallahi Cenab-ı Allah herkese gücüne göre hesap sorar. Benim gücüm bu kadar.

Öbür taraftan bir yılan da devamlı ateşi körüklüyor. Demiş ki :
- Böyle ne yapıyorsun?
Yılan demiş ki :
- Bugün bayram! Bir Peygamber yanacak.
Bu da gücü nispetinde elinden gelen kötülüğü yapmaya çalışıyor.

Demek ki yüce Allah hayvanları nasıl iki grupta yaratmışsa, insanları da iki grupta yaratmış :
Birisi ateşi körükleyenler, diğeri ateşi söndürenler.
Cenab-ı Hak bizi ateşi söndürenlerden eylesin!
 

nisan21

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ara 2009
Mesajlar
690
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51

AMİNN AMİNNN. ALLAH razı olsun, iznin olursa bende eklemek istiyorum.



İMANI OLMAYANIN HAYRI


Meşayıhtan Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde Bağdad camilerinin önünde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görüp ona:
— Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah, evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır hasenatı ondan sonra emretmiştir, îman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez, dedi.
Hazreti Cüneyd'in bu sözlerine mecûsînin cevabı şöyle oldu:
— Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi. Cüneyd (k.s.):
— Elbette görür ve bilir, deyince, mecûsî:
— öyleyse o da bana yeter, deyip kendi bildiğine devam etti. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor:
— Aradan zaman geçti. Ka'be-i Muazzama'yı çok arzulamıştım. Hac mevsiminde Mescid-i Haram'a gelip tavaf yapmakta idim. Bu esnada bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını gördüm, iyice dikkat ettim, o zat karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî idi. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakaladım. Mecûsî beni tanımıştı.
— İşte Allah gördü ve bildi, deyip hayretle yüzüme bakarak: "Allahû Ehad, Resulünü Ahmed," dedi ve ruhunu gözümün önünde orada teslim etti.
O anda bana Allah tarafından şöyle hitap olundu:
— Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi baana kavuştu. Bir mecûsînin mübarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması onun ahirete îmanla gitmesine vesile olmuştu. Allah cümlemizin sonunu hayreyleye...
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34

AMİNN AMİNNN. ALLAH razı olsun, iznin olursa bende eklemek istiyorum.



İMANI OLMAYANIN HAYRI


Meşayıhtan Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde Bağdad camilerinin önünde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görüp ona:
— Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah, evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır hasenatı ondan sonra emretmiştir, îman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez, dedi.
Hazreti Cüneyd'in bu sözlerine mecûsînin cevabı şöyle oldu:
— Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi. Cüneyd (k.s.):
— Elbette görür ve bilir, deyince, mecûsî:
— öyleyse o da bana yeter, deyip kendi bildiğine devam etti. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor:
— Aradan zaman geçti. Ka'be-i Muazzama'yı çok arzulamıştım. Hac mevsiminde Mescid-i Haram'a gelip tavaf yapmakta idim. Bu esnada bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını gördüm, iyice dikkat ettim, o zat karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî idi. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakaladım. Mecûsî beni tanımıştı.
— İşte Allah gördü ve bildi, deyip hayretle yüzüme bakarak: "Allahû Ehad, Resulünü Ahmed," dedi ve ruhunu gözümün önünde orada teslim etti.
O anda bana Allah tarafından şöyle hitap olundu:
— Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi baana kavuştu. Bir mecûsînin mübarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması onun ahirete îmanla gitmesine vesile olmuştu. Allah cümlemizin sonunu hayreyleye...

amin amin amin
Allah c.c razı olsun
yüreği güzel kardeşim
çok güzel menkıbeydi..
tabı kı paylaşabılırsın menkıbelerını
burda bırlıkte ekler konuyu devam ettırırız
memnun olurum guzel kardesım
selam ve dua ile..
 

nisan21

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ara 2009
Mesajlar
690
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
KABİR AZABI VE SALAVAT-I ŞERİFE


Tabiinden Hasan-ı Basrî Hazretleri zamanında bir kadın, Hazret-i imamın huzuruna gelip:
— Ya îmam! Benim genç bir kızım vardı. Birkaç ay evvel vefat etti. Fakat onun hasretine dayanamıyorum, öldükten sonra rüyamda da görmedim. Bana bir dua öğretiniz de, hiç olmazsa onu rüyamda görüp teselli olayım, dedi.
Hasan-ı Basrî kadına lâzım gelen dualari talim etti.
— İnşallah görürsün, diyerek gönderdi.
Kadın öğretilen duaların tamamını okudu. Cenab-ı Allah'a kızını göstermesi için hayli yalvardıktan sonra, göz yaşları ile yatıp uyudu. Uykusunda kızını gördü. Gördü ama gördüğüne de pişman oldu. Çünkü kıza öyle azap ediliyordu ki, onu görünce kadının ciğeri parça parça oldu.
Kıza ateşten bir elbise giydirmişler, şiddetli şekilde azap olunmakta idi.
—Kadın heyecanla uykusundan uyandı, sabah olduğunda da, Hazreti imamın huzuruna tekrar çıkarak gördüğünü anlattı. Kızının bu azaptan kurtulması için ne yapması lâzım geldiğini, ne gibi hayır hasenat ederse günahlarının affedileceğini sordu.
Hasan-ı Basrî Hazretleri, ona bazı tavsiyelerde bulundu ve geri gönderdi. Fakat bir müddet sonra Hasan-ı Basrî Hazretleri kendisi bir rüya gördü. Rüyasında genç ve son derece güzel bir kız, Cennet bahçelerinden birinde altın bir tahtın üzerinde oturmakta ve etrafına güneş-gibi parlaklık saçmakta idi.
Kız Hasan-ı Basrî Hazretlerine:
— Beni tanıdın mı? diye sordu.
Hazreti imam, tanımadığını ve hangi peygamberin kızı yahut zevcesi olduğunu sual etti. Kız şöyle dedi:
— Hani sana gelip de beni görmek için senden yardım isteyen ve rüyasında azap içerisinde görünce de, tekrar size durumu anlatıp günahımın affı için ne yapması lâzım geldiğini soran kadın var ya, işte ben onun kızıyım, dedi;
Hazreti imam:
— O kadın bana senin azap içinde olduğunu söylemişti. Ne oldu da kurtuldun o azaptan? diye sorduğunda, kız şöyle dedi:
— Ya imam! Allah'ın sevgili kullarından biri bizim bulunduğumuz kabristandan geçti ve oradan geçerken bir Fatiha üç ihlâsla beraber üç kere de salavat getirip biz kabir ehlinin ruhuna hediye etti. İşte ondan sonra "Bu kabristanda kabir azabı çekenlerden azabı kaldırın!" diye bir nida geldi ve benimle beraber 550 kişiden kabir azabı kaldırılıp, Cennet nimetleri bize ihsan olundu, diye anlattı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, gördüğü bu güzel rüyayı o kadına anlatıp kızının azaptan kurtulduğunu müjdeledi ve ondan sonra bol bol Salavat-ı Şerife okumasını tavsiye etti.
 

gncl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Şub 2010
Mesajlar
471
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Web Sitesi
www.gencallarinsaat.com
Abdestsiz emzirilen süt


Muhammediye kitabının yazarı Yazıcıoğlu Muhammed Efendi, Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmed-i Bîcan olarak bilinen kardeşi vardır. Ahmed-i Bîcan hazretleri, aynı zamanda Envar-ül Aşıkın kitabını Farsça’dan tercüme eden zattır.

İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terk eder.

Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman olayı annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Anne, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman, (Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın) diye sorduğunda şöyle cevap verir:

“Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melek gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da birbirlerinin üzerine oturuyorlar, onların hâli çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de meleklerden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim.”

Annesi, ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed-i Bîcan çok müteessir olup dedi ki:
“Anneciğim, ağabeyim melekleri görebiliyor da, ben niye göremiyorum. Bunu ondan bir sorar mısın?”

O güzide anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu:
“Anneciğim, bu noksanlığı sen kendinde araman lazım, sen benden daha iyi bilirsin.”

O vakit düşünme sırası anneye geldi. Uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı:
“Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmed’e ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum, Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmed’i aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı kılıp elinden aldım ama, biraz emmişti. Sonra o kadına abdestli olup olmadığını sordum, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa olsa bu olmalı.”

bu mekıbeyı okumuştum ama farklı bır şekıld eokumuştum ben emeğıne sağlık gercektende ders cıkarılması gereken bır durum..
 

_şimal_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2008
Mesajlar
3,231
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
KABİR AZABI VE SALAVAT-I ŞERİFE


Tabiinden Hasan-ı Basrî Hazretleri zamanında bir kadın, Hazret-i imamın huzuruna gelip:
— Ya îmam! Benim genç bir kızım vardı. Birkaç ay evvel vefat etti. Fakat onun hasretine dayanamıyorum, öldükten sonra rüyamda da görmedim. Bana bir dua öğretiniz de, hiç olmazsa onu rüyamda görüp teselli olayım, dedi.
Hasan-ı Basrî kadına lâzım gelen dualari talim etti.
— İnşallah görürsün, diyerek gönderdi.
Kadın öğretilen duaların tamamını okudu. Cenab-ı Allah'a kızını göstermesi için hayli yalvardıktan sonra, göz yaşları ile yatıp uyudu. Uykusunda kızını gördü. Gördü ama gördüğüne de pişman oldu. Çünkü kıza öyle azap ediliyordu ki, onu görünce kadının ciğeri parça parça oldu.
Kıza ateşten bir elbise giydirmişler, şiddetli şekilde azap olunmakta idi.
—Kadın heyecanla uykusundan uyandı, sabah olduğunda da, Hazreti imamın huzuruna tekrar çıkarak gördüğünü anlattı. Kızının bu azaptan kurtulması için ne yapması lâzım geldiğini, ne gibi hayır hasenat ederse günahlarının affedileceğini sordu.
Hasan-ı Basrî Hazretleri, ona bazı tavsiyelerde bulundu ve geri gönderdi. Fakat bir müddet sonra Hasan-ı Basrî Hazretleri kendisi bir rüya gördü. Rüyasında genç ve son derece güzel bir kız, Cennet bahçelerinden birinde altın bir tahtın üzerinde oturmakta ve etrafına güneş-gibi parlaklık saçmakta idi.
Kız Hasan-ı Basrî Hazretlerine:
— Beni tanıdın mı? diye sordu.
Hazreti imam, tanımadığını ve hangi peygamberin kızı yahut zevcesi olduğunu sual etti. Kız şöyle dedi:
— Hani sana gelip de beni görmek için senden yardım isteyen ve rüyasında azap içerisinde görünce de, tekrar size durumu anlatıp günahımın affı için ne yapması lâzım geldiğini soran kadın var ya, işte ben onun kızıyım, dedi;
Hazreti imam:
— O kadın bana senin azap içinde olduğunu söylemişti. Ne oldu da kurtuldun o azaptan? diye sorduğunda, kız şöyle dedi:
— Ya imam! Allah'ın sevgili kullarından biri bizim bulunduğumuz kabristandan geçti ve oradan geçerken bir Fatiha üç ihlâsla beraber üç kere de salavat getirip biz kabir ehlinin ruhuna hediye etti. İşte ondan sonra "Bu kabristanda kabir azabı çekenlerden azabı kaldırın!" diye bir nida geldi ve benimle beraber 550 kişiden kabir azabı kaldırılıp, Cennet nimetleri bize ihsan olundu, diye anlattı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, gördüğü bu güzel rüyayı o kadına anlatıp kızının azaptan kurtulduğunu müjdeledi ve ondan sonra bol bol Salavat-ı Şerife okumasını tavsiye etti.

çok güzeldi kardeşim
emeğine sağlık..
selametle..

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammed..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt