Selamün Aleyküm.
10-NİSAN-2012 -SALI
-
-







Hicrî Kamerî :19 CEMÂZİL-EVVEL 1433

Hicrî Şemsî : 1390 | Rûmî : 28 Mart 1428 | Kasım : 155 |

Pazartesi |
TÜRK-SAT 2A'nın fırlatılışı (2001) - Şiddetli soğuklar - Enerji Tasarrufu Haftası |
[Gündüzün uzaması 2 dak. - Ezânî sâat 1 dakika geri alınır.]

Salı |
Fevzi Çakmak'ın vefâtı (1950) - Sakıp Sabancı'nın vefâtı (2004) - Emniyet Teşkilatının kuruluşu (1845) |

Ömürlerini gaflet içinde geçiren, kulluk vazîfesini yapmayıp, ibâdetten mahrum kalan âsi insanların hâllerine çok acırım.
Eyyûb-i SahtiyânîRahmetullahi Aleyh

AYET
Âl-i İmrân Sûresi
Âl-i İmrân Sûresi

Medine döneminde inmiştir. 200 âyettir. Sûre, adını 33. âyette geçen “Âl-i İmrân” tamlamasından almıştır. İmrân, Hz.Mûsâ ile Hz.Hârûn’un babasıdır. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demektir.

- لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ
وَإِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاء ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْاْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَواْ وَّيُحِبُّونَ أَن يُحْمَدُواْ بِمَا لَمْ يَفْعَلُواْ فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِّنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَواْ وَّيُحِبُّونَ أَن يُحْمَدُواْ بِمَا لَمْ يَفْعَلُواْ فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِّنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
186- Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.187- Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür. 188- O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır. 189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

BİR HADİS
İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur. Hadîs-i şerîf
~~~


Allahumme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammed ve ala âlihi ve ashâbihi ve sellim

DUA Allâh'ım! Bizi, bir ân bile olsa nefsimizle baş başa bırakma! Her ânını Senin rızâna uygun olarak geçiren, her adımını nefsi için değil, Senin rızân için atan kullarından eyle! Âmîn... Âmîn... Âmîn... |
SOHBET - NAMAZIN FARZLARI |
<=VERDANA> Farz; Allahü teâlânın yapılmasını istediği kesin emirdir. Namaz kılarken, 12 şartı yerine getirmek farzdır: 1-Hadesten tahâret: Abdestsiz olanın abdest alması, cünüp olanın da gusl etmesi. 2-Necâsetten tahâret: Namaz kılanın, vücudunu, elbisesini ve namaz kılacağı yeri dinimizde pis sayılan şeylerden temizlemektir. 3-Setr-i avret: Avret yerini örtmek demektir. Erkeğin avret yeri, göbekten, diz altına kadardır. Kadınların ise, yüz ve ellerinden başka her yeri avrettir. 4-İstikbâl-i kıble: Namaza dururken Kâbe-i Şerif yönüne dönmektir. 5-Vakit: Namazı vaktinde kılmaktır. 6-Niyet: Namaza başlamadan önce, kalb ile niyet etmektir. 7-Tahrime tekbiri: Namaza dururken (Allahü ekber) demektir. 8-Kıyam: Namaza başlarken ve kılarken ayakta durmaktır. 9-Kırâat: Namazda Kur’ân-ı kerîmden sûre veya âyet okumaktır. 10-Rükû: Kırâatten sonra, elleri dize koyup eğilmektir. 11- Secde: Rükûdan sonra yere kapanmak demektir. (2 defâ) 12-Ka’de-i ahîre: Son rek’atta (Ettehıyyâtü okuyacak kadar) oturmaktır. |

BİR SÖZ |
Doğru söz kalbe rahatlık verir. Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir. Hz. Mevlâna Muhammed Celaleddin-i Rûmî (k.s.) ![]() ![]() ![]() |
NASİHAT
Allah, herkese herkesten daha yakındır; bir uzaklık söz konusu ise o insanlara aittir. Uzaklık, cismaniyetle, bedenle, nefis mekanizmasıyla alakalı bir husustur. Şehvet, gazap, öfke, kin, nefret, hırs ve inat... gibi kuvveler uzaklaştırıcı faktörlerdir. Bu açıdan, yakınlık, bu kuvvelerin ifrat ve tefritlerini aşmak, güzel ahlakı yakalamak, Cenâb-ı Allah'ın yarattığı üzere fıtrat-ı asliyeyi korumak, o kaybedilmiş ise ciddi bir gayretle tekrar öze dönmek demektir

OSMANLIDAN ÇEKİNMEYİN
Geçmişini kötüleyen, geçmişinden utanan, hatta inkâr eden bizim gibi bir millet az bulunur; belki de hiç yoktur. Birçok farklı kültürdeki, dindeki, dildeki insanları Osmanlı 6 asır nasıl bir arada tutabildi, bunun sırrını araştırmaktadırlar. Eski başkan Clinton ve ondan önceki ve sonraki başkanlar, “Osmanlıdan çok istifade ediyoruz.” demişlerdir. Herkes bizim geçmişimizden, kültürümüzden istifade ederken biz niçin mahrum kalalım?Yalnız kapitalist devlet adamları değil, çeşitli siyasi görüşteki birçok devlet adamı hatta komünistler bile Osmanlıdan çok şey öğrenmişler, bunları açıkça da ifade etmişlerdir. Örneğin Emekli Büyükelçi Oğuz Gökmen’in, “Bir Zamanlar Hariciye” kitabında naklettiği Yugoslavya’da görevli iken geçen şu anekdot çok ibretlidir:“Birgün, üst düzey protokol ile ava çıkmıştık. Devlet Başkanı Tito bana Osmanlı diye hitap ederek; ‘İyi, iyi ama hiç domuz vuran olmamış, sen de vuramamışsın!’ dedi. Kendisinin vurduğu 3 büyük yaban domuzu karşısında yerde yatıyordu. Bana; ‘Siz Osmanlılar yemezsiniz ama domuz öldürmeyi seversiniz!’ dedi ve arkasından gevrek bir kahkaha attı. Sonra, ‘Sizler için Macaristan’dan özel olarak beslenmiş sülünler getirttik!’ dedi. Gerçekten de öyle imiş. Kendilerinde pek kalmamış, Macarlar yetiştiriyormuş kafeslerde, getirip Kara Yorgi Ormanlarına salıvermişler...Tito çok keyifli idi. Bana; ‘Bu sülünler Mohaç’tan kaçmışlar, Osmanlıdan kaçmışlar!’ diyerek latife etmek istedi. Kendisine; ‘Bizler artık Osmanlı değiliz!’ diyecek oldum. Daha tercümeyi beklemeden; ‘Osmanlısınız bre. Osmanlısınız... Ne çekiniyorsun Osmanlıyım demekten!.. Biz bu memlekette 6 milleti bir arada yaşatmayı, yönetmeyi Osmanlıdan öğrendik!’ dedi...”Görüyorsunuz, yabancılar bile Osmanlıyız demekten çekindiğimizi biliyorlar...

GÜNÜN TARİHİ - POLİS TEŞKİLÂTININ KURULUŞU |
Tarihi boyunca düzen ve disipline büyük önem veren milletimiz, bir devlet olarak ortaya çık-tığı günden beri güvenlik işlerine gereken önemi vermiş ve bunu sağlamak amacıyla da zamanla çeşitli adlar altında zabıta teşkilâtları kurmuştur.Polis kelimesi kullanılmak suretiyle ilk polis teşkilâtı, 10 Nisan 1845’te İstanbul’da kurulmuş-tur. O günden bugüne çeşitli sınıf ve branşlarda hizmet gören polis teşkilâtı, milletin hizmetinde yılmadan çalışan bir mü-essesemizdir. |
GÜNÜN TARİHİ - LÂLELİ CÂMİİ'NİN TEMELİ ATILDI |
İstanbul Lâleli’de bulunan Lâleli Câmii’nin temeli, 10 Nisan 1760’da atılmıştır. Câmi, Sultan III. Mustafa Hân tarafından yaptırılmış ve 1764’de ibâdete açılmıştır. Merkezî kubbe, 8 sütuna dayalı kemerler üstünde olup, 6 yarım kubbe ile çevrilidir. Câminin iç duvarı somaki mermerle kaplıdır. 105 penceresi, tek şerefeli zarif 2 minaresi vardır. |
BİR KISSA
__Yavuz Sultan Selim zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim'e.
Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor.Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyooooor..
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret!!!!!
Cihan padişahı emir veriyor,
"Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz"
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.
Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor..
Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:
"Herkes yediğinden ikram eder" !


Bediüzzaman'dan VECİZE SÖZLER.
Şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise; hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir. Lem'alar - 331



.
Hakikat Damlaları
Laubali arkadaşlar ve gayr-i ciddi ortamlar insan için en büyük tehlike sayılmalıdır