Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

7- dâr’ül küfürden dâr’ül islâm’a hicret (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
7- DÂR’ÜL KÜFÜRDEN DÂR’ÜL İSLÂM’A HİCRET

Hicret, Dâr’ül küfürden Dâr’ül İslâm’a göç etmektir.

Allah’u Teâlâ şöyle dedi:

إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمْ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأرْض قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيرًا (97) إِلا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنْ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلا يَهْتَدُونَ سَبِيلاً (98) فَأُوْلَئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا “Kendilerine zulmedenlerin canlarını aldıklarında melekler onlara; Ne yaptınız bakalım? Deyince; Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik, diyecekler. Melekler de; Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya? Diye cevap verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir. Çaresiz kalan ve yol bulamayan erkek, kadın ve çocuklar müstesnadır. İşte Allah’ın bunları affetmesi umulur. Allah affedendir, bağışlayandır.”[1]

Ebu Davud, Cerir b. Abdullah yoluyla Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: أَنَا بَرِيءٌ مِنْ كُلِّ مُسْلِمٍ يُقِيمُ بَيْنَ أَظْهُرِ الْمُشْرِكِينَ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ لِمَ قَالَ لا تَرَاءَى نَارَاهُمَا “Ben, iki müşrik arasında ikame eden/oturan her Müslüman’dan uzağım. Dediler ki; niçin ya Rasulullah? Dedi ki: İkisinin ateşleri bağdaşmaz.”[2]

Dolayısıyla Dâr’ül küfürden Dâr’ül İslâm’a hicret etmek, durdurulmaksızın devam eden bir hükümdür.

- Buhari’nin rivayet ettiği Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözlerine gelince: لا هِجْرَةَ بَعْدَ فَتْحِ مَكَّةَ “Mekke’nin fethedilmesinden sonra hicret yoktur”[3] لا هِجْرَةَ بَعْدَ الْفَتْحِ “Fetihten sonra hicret yoktur.”[4] قد انقطعت الهجرة ولكن جهاد ونية فإن استنفرتم فانفروا “Hicret durdurulmuştur. Fakat cihad ve niyet vardır. Savaşa çağrıldığınızda, acele edin.”[5]

- Yine rivayet edildi ki: “Safvân b. Umeyye Müslüman olduğunda kendisine denildi ki: “Hicret etmeyenin dini yoktur.” O da bunun üzerine Medine’ye geldi. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona dedi ki: ما جاء بك أبا وهب “Seni getiren nedir, ey Ebu Veheb?” Dedi ki; Denildi ki, hicret etmeyenin dini yoktur. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem dedi ki; ارجع أبا وهب إلى أباطح مكة فقروا على مسكنكم فقد انقطعت الهجرة ولكن جهاد ونية فإن استنفرتم فانفروا “Ey Ebu Veheb, Mekke’nin geniş yataklı vadilerine geri dön. Evlerinizde oturun. Zira hicret artık durdurulmuştur. Fakat cihad ve niyet süreklidir. Savaşa çağrıldığınızda, acele edin.”[6]

Bunların tamamı, Mekke’nin fethedilmesinden sonra hicreti nefyetmektir/kaldırmaktadır. Ancak bu nefy hükmü, hadisin kendisinden çıkartılan Şer’i bir illet ile illetlidir. Zira; بعد فتح مكة “Mekke’nin fethinden sonra…” demektedir. Bu söz, illeti içerir şekilde gelmiştir.

Bunun benzeri, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüdür: لا تَنْبِذُوا التَّمْرَ وَالْبُسْرَ جَمِيعًا “Kuru hurma ve kuru üzümü tamamen şıra yapmayın.”[7] Zira جميعا –“tamamen” sözü illetlik içerir bir şekilde gelmiştir, dolayısıyla şıra yapmanın yasaklanması hükmünün illetidir.

Buna göre Mekke’nin fethedilmesi, hicretin nefyedilmesinin illeti demektir. Bu demektir ki; bu illet, var olması ve yok olması bakımından illetlendirilen ile birlikte döner. Mekke’ye has kılınmaz. Bilakis herhangi bir ülkenin fethi olur. Bunun delili de başka rivayetteki; لا هجرة بعد الفتح “Fetihten sonra hicret yoktur.” Sözüdür. Bunu, Buhari’nin Aişe’den rivayet ettiği şu husus teyid etmektedir: “Ona hicret hakkında sorulduğunda şöyle dedi: Bugün hicret yoktur. Mü’min, fitneye düşmek korkusuyla diniyle birlikte Allah ve Rasulü’ne kaçıyordu. Fakat bugün, Allah İslâm’ı hâkim kıldı. Mü’min de Rabbisine istediği yerde ibadet etmektedir.”[8]

Bu da, hicretin fetihten önce Müslüman tarafından, fitneye düşmek korkusu ile dini ile kaçmasına, fetihten sonra ise; dinini açığa vurmaya ve İslâm’ın hükümlerini yapmaya güç yetirir hale geldiği için nefyedildiğine delâlet etmektedir. Dolayısıyla fetihin doğurduğu netice hicretin nefyinin illeti olmaktadır, sadece Mekke’nin fethedilmesi değil.

Buna binaen, لا هجرة بعد الفتح “Fetihten sonra hicret yoktur.” Sözüyle kast olunan; ‘fethedilmiş bir ülkeden hicret yoktur’ anlamındadır. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Safvân’a söylemiş olduğu, انقطعت قد “durdurulmuştur” sözü; ‘fethedilmesinden sonra Mekke’den hicret durdurulmuştur’ demektir. Çünkü hicret, kâfirlerin ülkesinden, Dâr’ül küfürden göçtür. O ülke fethedildiğinde, Dâr’ül İslâm’a dönüşür, kâfirlerin ülkesi ve Dâr’ül küfür konumu sona erer, dolayısıyla da onda hicret kalmaz. Aynı şekilde, fethedilen her ülkede hicret gereği kalmaz.

Bunu, Ahmed’in Muaviye yoluyla rivayet ettiği husus da teyid etmektedir. “Dedi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i şöyle derken işittim: وَلا تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ مَا تُقُبِّلَتِ التَّوْبَةُ وَلا تَزَالُ التَّوْبَةُ مَقْبُولَةً حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنَ الْمَغْرِبِ “Tevbe kabul edildiği sürece hicret durmaz. Güneş batıdan doğasıya kadar tevbe makbul olacaktır.”[9]

Yine Ahmed’in rivayetinde: إن الهجرة لا تنقطع ما كان الجهاد “Muhakkak ki cihad oldukca hicret durdurulmaz.”

2- Bir başka rivayette ise; لا تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ مَا قُوتِلَ الْكُفَّارُ “Kâfirler savaştıkça hicret durdurulmaz.”[10]

Bunlar da Dâr’ül küfürden Dâr’ül İslâm’a hicretin, durdurulmaksızın devam eden bir hüküm olduğuna delâlet etmektedir.

Hicretin hükmüne gelince:

- Hicret yapmaya gücü yeten bakımından bazı hallerde farz olur, bazı hallerde mendub olur.

- Hicret yapmaya gücü yetmeyen kişiyi ise Allah Subhenehû ve Teala affetmiştir, o hicretten sorumlu değildir. Bu onun; bir hastalıktan, ikame etmeye zorlanmasından –hicret ayetinin sonunda geçtiği gibi kadınlar ve çocuklar v.b. gibi- zayıflıktan dolayı hicret etmekten aciz olduğu içindir.

- Hicret yapmaya gücü yetip de dinini açığa vurmayan ve kendisinden talep edilen İslâm’ın hükümlerini yerine getiremeyen kimseye hicret etmesi farzdır.

Bunun delili hicret ayetinde geçen şu husustur:

إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمْ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأرْضِ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيرًا “Kendilerine zulmedenlerin canlarını aldıklarında melekler onlara; Ne yaptınız bakalım? Deyince; Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik, diyecekler. Melekler de; Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya? Diye cevap verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir.”[11]

Bu ayetteki haber, emir demektir. O da talep sığasındandır. Sanki “Allah’ın arzında hicret edin!” dendi. Bu ayetteki talep, hicretin terk edilmesine şiddetli tehditle birlikte te’kid ile gelmiştir. Bu, kesin talep olmaktadır. Bu da, bu halde hicret etmenin Müslüman’a farz olduğuna, hicret etmediğinde günahkâr olduğuna delâlet etmektedir.

Hicret etmeye gücü yetip de, dinini açığa vurabilen ve kendisinden talep edilen Şer’iatın hükümlerini yapabilen kimseye ise, bu durumda farz değil, menduptur. Mendub oluşu, şu delillerden dolayıdır:

- Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, fetihten önce Dâr’ül küfür iken Mekke’den hicrete teşvik ediyordu.

- Bu hususta açık ayetler gelmiştir. Şu ayetler gibi:

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللَّهِ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ “İman edip hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah’ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.”[12] الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللَّهِ “İman edip hicret edenlere, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenlere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”[13] إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَوا وَنَصَرُوا أُوْلَئِكَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ “Doğrusu inanıp hicret edenler ve Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler, muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin velisidirler.”[14] وَالَّذِينَ آمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَأُوْلَئِكَ مِنْكُمْ “Sonra iman edip hicret eden ve sizinle beraber cihad edenler, işte onlar sizdendir.”[15]

Bütün bunlar, hicretin talep edilmesi hususunda açıktırlar.

Farz olmayışına gelince: Çünkü Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem Müslümanlardan Mekke’de kalanlara rıza gösterdi. Nitekim rivayet edilmiştir ki; Nu’min el-Nehhâm hicret etmek istediğinde, kavmi Adiyoğulları ona gelip dediler ki; “Dinin üzere olsan da yanımızda kal. Biz seni, sana eziyet etmek isteyenlerden koruruz. Sen de bizi korumakta olduğun hususta bizi koru.” O, Adiyoğullarının dul kadınları ve yetimlerini gözetip kolluyordu. Bunun üzerine bir müddet hicretten vazgeçti, daha sonra hicret etti. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona şöyle dedi: قومك كانوا خيرا لك من قومي لي . قومي أخرجوني وأرادوا قتلي وقومك حفظوك ومنعوك “Kavmin sana, benim kavmimin bana yaptığından hayırlı davranıyordu. Benim kavmim, beni öldürmek isteyerek sürgüne yolladı. Senin kavmin seni korudu, himaye etti.” Bunun üzerine o şöyle dedi: “Ya Rasulullah! Bilakis senin kavmin seni Allah’a itaate ve düşmanı ile cihada sürdü. Benim kavmim ise beni hicretten ve Allah’a itaatten alıkoydu.”

Bütün bunlar, sakinlerinin Müslümanlar ya da kâfirler olmalarına bakmaksızın Dâr’ül küfür yani Dâr’ül harp hakkındadır. Çünkü dârın hükmü, sakinleriyle değişmemektedir, fakat yönetildiği nizam ile ve halkının güvenliğinin kendisiyle sağlandığı eman ile değişmektedir. Buna binaen, Endonezya ve Kafkasya arasında, Somali ve Yunanistan arasında bir fark yoktur.

Ancak dinini açığa vurabilen, istenilen Şer’i hükümleri yerine getirebilen kimse, içinde ikamet ettiği Dâr’ül küfrü Dâr’ül İslâm’a dönüştürmeye güç sahibi olan kimsenin, bu durumda Dâr’ül küfürden Dâr’ül İslâm’a hicret etmesi haram olur. İster o kişi bu güce bizzat kendisi sahip olsun, ister ülkesindeki Müslümanlarla kitleleşerek sahip olsun, ister ülkesi dışındaki Müslümanlardan yardım alarak sahip olsun, ister İslâm Devleti ile yardımlaşarak ya da herhangi bir vesile ile sahip olsun fark etmez. Zira onun, o Dâr’ül küfrü Dâr’ül İslâm yapmak için çalışması üzerine vaciptir. O zaman oradan hicret etmesi ona haram olur.

Bunun delili şöyledir:

1- Onun içinde yaşadığı ülke, sakinleri kâfir olup küfürle yönetiliyorsa; o ülke halkı Müslüman olasıya ya da İslâm ile yönetilerek cizye veresiye kadar, onlarla savaşmaları Müslümanlara vacip olmuştur. Müslümanlardan bir Müslüman olması, kâfirlere yakın ve düşmana en yakın kimselerden olması itibarı ile savaşmak onun üzerine de vacip olur.

2- Onun içinde yaşadığı ülke, eğer sakinleri Müslümanlar olup İslâm dışı bir yönetimle yani küfür sistemi ile yönetiliyorsa, İslâm ile yönetilesiye kadar ülkenin yöneticileri ile savaşmaları Müslümanlara vacip olmuştur. Küfürle yönetilen o Müslümanlardan birisi olması itibarı ile ona da vacip olmuştur.

Bu iki halden her birinde de o Müslüman’a eğer gücü yetiyorsa, savaşması ve savaşa hazırlıklı olması vacip olmuştur. Hali bu iki halin dışına çıkmayan Dâr’ül küfürde yaşayan Müslüman, ya kendisine yakından kâfirlerle cihad etmesi vacip olan kimselerdendir ya da küfür ile yöneten yöneticiyle savaşması vacip olan kimselerdendir. Bu iki halde; Müslüman’ın İslâm dışı sistemle yani küfürle yönetilen Dâr’ül küfürden dışarı çıkması; ya içerisinde kendisine cihadın vacip olduğu yerde cihadtan kaçış sayılır ya da küfürle yönetenle savaştan kaçış sayılır. Her ikisi de Allah Subhenehû ve Teala’nın katında büyük günahtır.

Onun için Dâr’ül küfrü Dâr’ül İslâm’a dönüştürmeye gücü yeten kimseye orayı Dâr’ül İslâm’a çevirmeye güç sahibi olduğu sürece, o Dâr’ül küfürden hicret etmesi caiz olmaz. Bu hususta, küfür nizamı ile yönetildikleri sürece Türkiye, İspanya, Mısır ve Arnavutluk arasında bir fark yoktur. Hepsi de aynı konumdadır.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Nisa: 97-99

[2] Ebu Davud, K. Cihâd, 2274

[3] Buhari, K. Cihâd ve’s Seyr, 2849

[4] Buhari, K. Cihâd ve’s Seyr, 2575

[5] Buhari

[6] İbn Asâkir rivayet etti.

[7] İbni Mace, K. Eşrebeh, 3387

[8] Buhari

[9] Ahmed b. Hanbel, Aşaratü’l Mbeşşirîn, 1581

[10] Buhari, K. Bey’at, 4103

[11] Nisa: 97

[12] Bakara: 218

[13] Tevbe: 20

[14] Enfal: 72

[15] Enfal: 75
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt