Değerli kardeş.
Gün gelmiş çatmış. Her şeyi, en ince ayrıntısına kadar anlatan peygamberin ümmetinde, ihtilaflar başlamış. Hulefa-i Raşidin(Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali(radıyallahu anhuma)) hakkın rahmetine kavuşmuş, İslam'ın alışık olmadığı saltanat devri başlamış, babadan oğula halifelik aktarıladursun, fıkıhta herkes kendi bildiğini okumaya başlamış ki, İmam Ali'nin diyarında, bir çocuk dünyaya geldi. Numan! Bugün nasıl tanırız onu? İmam-ı Azam Hazretleri... Peygamberin hadisi vardı; "İman zühre yıldızına gitse, Faris oğullarından biri onu alıp kurtarır."
İşte, İmam-ı Azam da, Faris oğulları zürriyetindek, ak pak bir çocuktu. Büyüdü, Kuran'ı hıfzetti, itikad konusunda önemli tartışmaların yapıldığı Kufe'de de, hak din olan İslam'ın bir alimi olma yoluna girişti. Nasıl ki bir zamanlar en önemli ilim yeri İskenderiye'ydi, aşikare bir biçimde benzerlikle Kufe şehri de, eski İskenderiye'nin vasıf ve niteliklerine sahipti. Hammad Hazretleri'ne ölene kadar vekillik etti, birçok üstaddan icazet aldı. Özellikle Hz. Ömer ve Hz. Ali fıkhını çok iyi kavradı. Ve, Ehl-i Sünnet Mezheplerinin, ilk imamı olarak çıkageldi. Bazı rivayetlere göre, bir rekatta Kuran'ın tamamını hatmetmiş ve kırk yıl boyunca hiç uyumadığı için yatsı namazının abdestiyle, sabah namazını kılmıştır. Yüz bine yakın, İslami probleme cevap vermiştir. Allah ondan razı olsun.
Ondan sonra, Hicaz Diyarının Fakihi çıktı. “Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medine’deki âlimden daha âlim bir kimse bulamazlar” hadis-i şerifini, neredeyse tüm Ehl-i Sünnet uleması; İmam Malik için söylenmiştir olarak değerlendirdi. Çok büyük bir alimdi, çok büyük bir fakihti. Allah ondan da razı olsun.
İmam-ı Azam, Bağdat'ta, Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur'un söylediği hak olmayan sözlere karşı, nehy-i anil münker yaparken; işkenceye maruz bırakıldı, şehit edildi. Allah şehadetini kabul etsin. İşte, o hazretin şehid edildiği sene, Gazze'de; İmam Şafii doğdu. İmam Şafii, Kureyş kabilesindendi. Doğumundan sonra, annesi onu asıl memleketi olan Mekke'ye getirdi. Yedi yaşında hafız oldu. Dokuz günde, İmam Malik'in meşhur hadis kitabı "Muvatta"yı eksiksiz ezberledi. Hadis ilminde çok ileri idi. Zaten birkaç yılda da, parmakla gösterilir hale geldi. Kendisi aynı zamanda İmam Malik'ten de ders aldı. On üç yaşında iken "Bana istediğinizi sorun." derdi, on beş yaşında iken fetva vermeye başladı. Allah ondan da razı olsun.
Tarih bakımından en son imam ise İmam Ahmed'dir. Hadis ilmindeki en parlak imamdır. Üç yüz bin hadis ezberinde vardı. Tefsirde çok ileri idi. Sohbetlerini, binlerce kişi dinlerdi. Çevresi tarafından şöyle tanımlanırdı. "En büyük muhaddis, en parlak fakih, en başarılı müfessir, zühd ve verada öncü, mutasavvıfların şahı." Kur'an mahluktur diyen Abbasi halifesinden bir seneden fazla bir müddet işkence görmüştür. Allah ondan da razı olsun.
Göreceğin üzere, hepsi; kuşkusuz İslam alimidir, önderdir, müçtehittir. Alevilik ve Şialık konusu ise tamamen İbn-i Sebecilerin işidir. İbn-i Sebe adlı Yahudi, birçok kişiyi galeyana getirmiş, İmam Ali'nin ölümünün ardından, "Allah Ali'yi peygamber seçmişti. Ama Cebrail Ali ile Muhammed'i karıştırdı. Muhammed o yüzden peygamber oldu." derecesine varan bidat ehilleri türetti. İşte buradan da şia, şii kolları çıktı. Ondan sonra, mevzu-u bahis Şia kısmı, Anadolu topraklarına girerken, değişti. Anadolu ile yoğruldu. Alevilik oldu. Belki bilmezsiniz ama Alevilerin çoğu, dört halifeyi hak bilir. Fakat, Hz. Ali ve zürriyetinin "günahsız" olduğuna inanır. Bir de fıkhi açıdan Caferilik vardır ki, Cafer b. Sadık gibi bir alimin düşünce ve teorilerinden çok uzaktırlar.
Kısacası, dört mezhep dururken; gidip de; Yahudi oyunlarına kanarak Şia olanlara, klasik din çok sıkıcı bari gideyim mezhepsiz olayım, Vehhabi olayım diyenlere; Şia'nın Anadolu'daki hali olan Aleviliğe, bunun mezhepleşmiş hali olan Caferiliğe itimat etmeye gerek yok.
Hepsi, İslam'da fitne çıkarıp, ehl-i bidat yoluna girişenlerdir.
Unutmayalım ki biz, Mekke'de annesi kuru hurma yiyen peygamberin ashabıyız, şehid olduğunda başını kapatsalar bacakları açık kalan, bacaklarını kapatsalar başı açık kalan parasız ama imanlı İslam Şehitleri'nin gittiği yoldayız. Bu yoldan da ayrılmamız gerekir.
Selam ve dua ile.
Sercan.