Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

33 Kurşun şiiri ve hikayesi (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
33 Kurşun şiiri ve hikayesi
Melih Pekdemir,
Muğlalı Paşa Sendromuna Ne Oldu?

Muğlalı Paşa dediysem, Muğla'da ikamet etmekte olan mahut mutekalt paşadan söz etmiyorum. Ahmet Arif’in "33 kurşun" şiirinde bir paşa var ya, işte ondan söz ediyorum. Hani şöyle yazmıştı şair:
"Şifre buyurmuş bir paşa/ vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız / kirvem, hal i arı mı aynen böyle yaz / rivayet sanılır belki / gül memeler değil / domdom kurşunu /paramparça ağzımdaki."
Peki, şiirde anlatılan hadise neydi? Sene1943 idi.O yıllarda bu coğrafya müthiş hareketliydi. Van valiliği zamanın İçişleri Bakanı Recep Peker'in de onayıyla gizli bir karar atmıştı. Bölgede jandarmanın kontrolünde, devletle resmen ilişkisi gözükmeyecek tarzda bir çete kurulacak ve bununla hayvan kaçakçılığıyla da iştigal edenlere misilleme yapılacaktı. Ancak Ankara bu kararından kısa sürede vazgeçti. Van valiliği de Özalp Kaymakamı'na çetenin dağıtılması emrini verdi. Lakin kaymakam bu işten nemalanıyordu. Toz duman içindeki günlerde 40 kadar Kürt köylüsü gözaltına alındı, ama mahkeme bunların çoğunu serbest bıraktı. Daha sonra bir sürü söylenti üzerine Genelkurmay, 3.Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı'ya bölgeye gitmesini bildirdi. Özalp'e gelen paşanın emriyle, serbest bırakılan 35 kişi tekrar gözaltına alındı ve biri kadın biri 11 yaşında çocuk 33 kişi "dağların kuytuluk bir kenarında" kurşuna dizildiler. Bu olay duyulmasına rağmen işlem yapılmadı. Ancak 1946'da çok partili dönemle birlikte tekrar gündeme geldi. Yargılanan Muğlalı, önce ölüm cezasına ardından da hafifletici nedenlerle 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar askeri yargıtay tarafından bozulduysa da, Muğlalı yeni yargılama başlamadan 11 Aralık1951 tarihinde cezaevinde öldü.
Peki kimdi bu paşa? Birinci Dünya Savaşı'nda her cephede harp etmiş, işgal yıllarında Ankara'ya adı önceden "zabitan" olan "yavuz grubu”nda istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, Menemen ayaklanması sonrasında kurulan İstiklal Mahkeme'sine başkan olarak tayin edilmişti. 28 Şubat döneminde TSK Muğlalı'nın naaşını şehitliğe naklettirdi ve Genelkurmay bahçesindeki"ölmezler yolu"na da heykelini diktirdi.
2004 yılında ise Özalp İlçesi’ndeki jandarma sınır taburunun adı Mustafa Muğlalı kıslası oldu.Paşa, savunmasında, "kürtlere ilişkin davranışları normal kurallar altında çözmek imkansızdır," demişti. Muğlalı Paşa, yargılanması boyunca bütün sorumluluğu üzerine almış ve zamanın hükümetini hiçbir şekilde suçlamamıştı. Yaptıklarını uzun süre reddeden Muğlalı, sonlara doğru, "bu memur ve subaylara ben emir verdim, onların bir suçu yoktur..." demesi nedeniyle basında ve çeşitli çevrelerde takdir toplamıştı.



Bu dag Mengene dagidir
Tanyeri atanda Van'da
Bu dag Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karsi
Bir yanin çig tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanin seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzullarin salkimi
Firari güvercinler su baslarinda
Ve karaca sürüsü,
Keklik takimi...

Yigitlik inkar gelinmez
Tek'e - tek dögüste yenilmediler
Bin yillardan bu yan, bura usagi
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü degil bu
Gökte yildiz burcu degil
Otuzüç kursunlu yürek
Otuzüç kan pinari
Akmaz,
Göl olmus bu dagda...

2
Yokusun dibinden bir tavsan kalkti
Sirti alacakir
Karni sütbeyaz
Garip, ikicanli, bir dag tavsani
Yüregi agzinda öyle zavalli
Tövbeye getirir insani
Tenhaydi, tenhaydi vakitler
Kusursuz, çirilçiplak bir safakti

Bakti otuzüçten biri
Karninda açligin agir boslugu
Saç, sakal bir karis
Yakasinda bit,
Bakti kollari vurulu,
Cehennem yurekli bir yigit,
Bir garip tavsana,
Bir gerilere.

Düstü nazli filintasi aklina,
Yastigi altinda küsmüs,
Düstü, Harran ovasindan getirdigi tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alninda akitma
Üç topugu ak,
Eskini hovarda, kivrak,
Doru, seglavi kisragi.
Nasil uçmuslardi Hozat önünde!

Simdi, böyle çaresiz ve bagli,
Böyle arkasinda bir soguk namlu
Bulunmayaydi,
Siginabilirdi yüceltilere...
Bu daglar, kardes daglar, kadrini bilir,
Evvel ALLAH bu eller utandirmaz adami,
Yanan cigaranin külünü,
Güneslerde çatal kivilcimlanan
Engeregin dilini,
Ilk atimda uçuran
Usta elleri...

Bu gözler, bir kere bile faka basmadi
Çig bekleyen bogazlarin kiyametini
Karli, yumusacik hiyanetini
Uçurumlarin,
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacakti,
Buyruk kesindi,
Gayri gözlerini kör sürüngenler
Yüregini les kuslari yesindi...

3
Vurulmusum
Daglarin kuytuluk bir bogazinda
Vakitlerden bir sabah namazinda
Yatarim
Kanli, upuzun...

Vurulmusum
Düsüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranim çikmaz
Canim alirlar ecelsiz
Sigdiramam kitaplara
Sifre buyurmus bir pasa
Vurulmusum hiç sorgusuz, yargisiz

Kirvem, hallarimi ayni böyle yaz
Rivayet sanilir belki
Gül memeler degil
Domdom kursunu
Paramparça agzimdaki...

4
Ölüm buyrugunu uyguladilar,
Mavi dag dumanini
ve uyur-uyanik seher yelini
Kanlara buladilar.
Sonra oracikta tüfek çattilar
Koynumuzu usul-usul yoklayip
Aradilar.
Didik-didik ettiler
Kirmansah dokumasi al kusagimi
Tespihimi, tabakami alip gittiler
Hepsi de armagandi Acemelinden...

Kirveyiz, kardesiz, kanla bagliyiz
Karsiyaka köyleri, obalariyla
Kiz alip vermisiz yüzyillar boyu,
Komsuyuz yaka yakaya
Birbirine karisir tavuklarimiz
Bilmezlikten degil,
Fikaraliktan
Pasaporta isinmamis içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayri eskiyaya çikar adimiz
Kaçakçiya
Soyguncuya
Hayina...

Kirvem hallarimi ayni böyle yaz
Rivayet sanilir belki
Gül memeler degil
Domdom kursunu
Paramparça agzimdaki...

5
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmis közüm,
Karnimda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardasini
Üç nazli selvi,
Ömrüne doymamis üç dag parçasi.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hisim, daglarin çocuklari
Fransiz Kusatmasina karsi koyanda

Biyiklari yeni terlemis daha
Benim küçük dayim Nazif
Yakisikli,
Hafif,
Iyi süvari
Vurun kardas demis
Namus günüdür
Ve saha kaldirmis atini.

Kirvem hallarimi ayni böyle yaz
Rivayet sanilir belki
Gül memeler degil
Domdom kursunu
Paramparça agzimdaki

Ahmed Arif
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Devlet Belgeleriyle “33 Kurşun” Olayı
28.07.2010 11:15


Van’ın Özalp ilçesinde 30 Temmuz 1943’te Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle 33 Kürt köylü kurşuna dizilmişti. Devlet belgeleriyle yaşanan katliamın izleri...Van'ın Özalp ilçesinde 30 Temmuz 1943'te Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle 33 Kürt köylü kurşuna dizildi. Yargısız infazın gerekçesi olarak köylülerin İran'dan hayvan çaldıkları, kaçakçılık yaptıkları öne sürüldü. Daha önce mahkeme köylülerin kaçakçılık yapmadıklarını tespit ederek, hepsini serbest bırakmıştı. Ancak 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı, köylüleri yakalayarak kendi inisiyatifiyle kurşuna dizdirdi. Katliamın ardından Orgeneral Mustafa Muğlalı 6 yıl askerlik görevine devam etti. 1949'da hakkında dava açılan Muğlalı, askerî mahkeme tarafından tahliye edildi. Ancak Yargıtay kararı bozdu ve Org. Mustafa Muğlalı 2 Mart 1950'de idama mahkum edildi. Cezası yaşı sebebiyle 20 yıl hapse çevrilse de Muğlalı sadece birkaç ay hapishanede kaldı. "Akli dengesi bozuk" raporu alarak tahliye olan Mustafa Muğlalı, 1 Aralık 1951'de öldü.

Van Özalp'teki askerî kışlaya 2004'te AK Parti hükümetinin Milli Savunma Bakanlığı tarafından 33 köylünün katili Org. Mustafa Muğlalı'nın ismi verildi.

Şair Ahmed Arif, olaydan yıllar sonra katliama dair bir şiir yazdı. Ahmet Arif "Otuz Üç Kurşun" şiirinde köylülerin katledilişini şu dizelerle dile getiriyordu: "Vurulmuşum / dağların kuytuluk bir boğazında / vakitlerden bir sabah namazında / yatarım / kanlı, upuzun..."

Devlet belgeleriyle "33 Kurşun" olayı

T24 haber sitesinden Doğan Akın, dün (27 Temmuz) kaleme aldığı yazısında devlet kaynaklarında yer alan belgelere dayanarak 67 yıl önceki katliamı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri yazdı. Tüm süreci devlet belgelerine dayanarak aktaran Doğan Akın'ın yazısını yayımlıyoruz:

***

33 Köylüye Ölüm Buyruldu! Sene 1943, Aylardan Temmuz'du...

Doğan Akın / T24

Cumhuriyet tarihinin yüz karası olaylarından biri, tam 67 yıl önce yaşandı. Van'ın Özalp ilçesinde 33 köylü iki müfreze tarafından İran sınırına götürülerek kurşuna dizildi.

Ahmed Arif'in "33 Kurşun" şiiri bu olayı anlatır.

Resmi belgeleri de içeren çok sayıda kaynakta sayıları 32 olarak kaydedilen köylülerin katliyle sonuçlanan olay, sınırın İran tarafındaki aşiretlerin Türkiye tarafına geçerek hayvan çaldıkları, çapulculuk yaptıkları haberleri üzerine gelişir. Sınır ötesi operasyonun zorluğu dikkate alınarak İran tarafıyla "gayriresmi" güçlerle mücadele edilmesi fikri gündeme gelir. Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel'in zaten hazır ettiği bir çete işleri geliştirir. İran'daki aşiretlerden bu çete marifetiyle iki bin koyunluk bir sürünün çalınması üzerine gerginlik büyür. Kaymakam Tuncel'in sürüyü iade etmemesi üzerine Mehmedi Misto adındaki aşiret reisi, adamlarıyla birlikte sınırı 1,5 kilometre kadar geçerek Özalp halkına ait 500 koyuna el koyar. Telaşa kapılan kaymakam ve çevresindeki çete, Ankara'ya "Rus askerlerinin Özalp'e kadar geldiğini" söyleyince Genelkurmay olaya el koyar. Mahkeme suçlanan köylüleri bırakır, ancak Özalp'e gönderilen 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı, söz konusu çetenin yönlendirmesiyle katliam emrini verip, ilçeden ayrılır.

30 Temmuz 1943'te yapılan katliamın yaygın olarak bilinen kısa hikâyesi böyle. Ancak katliamın kendisi kadar olayın nasıl örtbas edilmeye çalışıldığı da yüz karası bir hikâye olarak tarihimize geçmiş bulunuyor. Bu süreci resmî belgeler üzerinden özetlemeye çalışalım.

'İcabına bakarsın' emri ve makineli tüfeklerle infaz
Sene 1943, aylardan Temmuz'dur. Üçüncü Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı Özalp'e gelir ve... Başbakanlığın 21 Mayıs 1951 tarih ve 5/10-1912- 6/1637 sayılı tezkeresine ekli rapordan okuyalım:

"1943 senesi Temmuz'unda Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Muğlalı, Özalp ilçesine gelmiş ve Askeri mahfelde Van Valisi Hamit Onat, Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Sulh Yargıcı Baki Tekin, Tabur Komutanı Şükrü Tüter ile beraber bulunurken, Van Valisi ile Özalp Yargıcı, Özalplı bazı vatandaşların hududun öbür tarafındaki şahıslarla münasebette bulunarak emniyet ve asayişi ihlal etmekte olduklarından şikâyet etmişlerdir. Bu şikâyet üzerine Ordu Müfettişi, Tabur Komutanı Şükrü Tüter'e, bu adamları sana teslim ettireceğim, icabına bakar temizlersin, diye emir vermiş ve bu emir üzerine hazırlanan listeye isimleri ithal olunan 32 vatandaş Vali Hamit Onat'ın emriyle Özalp Kaymakamı tarafından Polis Vazife ve Salahiyat Kanununun mülga 18. maddesi ne dayanılarak yakalattırılmış ve polis nezaretinde Hudut Tabur Komutanı Şükrü Tüter'e teslim ettirilmiştir. Bundan sonra, bu şahıslar Yedek Subay Nejdet Bilgez ve Bilal Bali komutalarındaki iki müfrezeye tefrik olunmuş (ayrılmış) ve Kukur deresinde elleri kolları bağlandıktan sonra üzerlerine makineli tüfekle ateş edilmek suretiyle öldürülmüşlerdir."

Başbakanlık: Tabur Komutanı'nın raporu uydurma

Başbakanlık tezkeresine ekli rapor şu ifadelerle devam eder:

"Tabur komutanı Şükrü Tüter hadisenin bu mahiyetini tamamiyle uydurma bir vaka raporu tanzim etmiş ve bu raporda mezkur 32 kişinin İran – Türk hududu üzerindeki gizli geçit ve yolları göstermek üzere hududa sevk olunduklarını ve bu sırada Çaldıran'ın Çilli gediği mıntıkasında muhafızlarına tecavüz ederek karşı tarafa kaçmaya teşebbüs ettiklerini, fakat müfrezenin uyanık davranması üzerine buna muvaffak olamadıklarını ve karşı taraftan bu kaçışı himaye etmek için açılan ateşle müfrezenin ateşi arasında taemamiyle imha edilmiş olduklarını tesbit etmiştir." (Aktaran Hikmet Özdemir – Rejim ve Asker – Afa Yayınları)

Saklanan katliam için cezaevinden ihbar

Yargısız infazın aklanması da mümkünse yargısız yapılacaktır. Zira, yine Başbakanlık tezkeresine ekli rapora göre, katliam, bu "uydurma" yazı eşliğinde kaymakamlık ve askeri makamlara bildirilir, ancak yargı mercileri "resmen" haberdar edilmez

Başbakanlık raporuna tam 8 yıl sonra girebilen olay, sonrasındaki örtbas etme süreciyle de bir hukuk katliamına dönüşür.

33 (ya da 32) köylünün 30 Temmuz 1943'te kurşuna dizilmesinden 1,5 ay sonra, Van Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunan İsmail Özay, katledilenler arasında bulunan kardeşlerinin katilleri hakkında soruşturma açılmasını ister. Özay, 20 Aralık'ta verdiği ikinci dilekçede de, katledilen köylülerle aynı suçlamaya hedef olarak yargılanan beş kişinin Van Ağır Ceza Mahkemesi'nde beraat ettiklerini vurgular!

TBMM kovuşturma ister, bakanlıklar direnir

TBMM Dilekçe Komisyonu, Özay'ın başvurularını Adalet, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarına havale eder. Komisyon, gelen yanıtlara dayanarak, tam 5 yıl sonra, 7 Aralık 1948 tarihinde Özay'ın başvurusunu sonuçlandırır. Dilekçe Komisyonu, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları ile Genelkurmay Başkanlığı'nın, önlerine getirilen olaya yaklaşık 4 yıllık bir gecikmeyle el koyduklarını vurgulayarak, askeri ve idari makamların ihmali konusunda kovuşturma yapılması için TBMM Başkanlığı'na tezkere yazar.

Katliamın üzerinden 4 yıldan uzun bir süre geçtikten sonra olay TBMM gündemine gelir ve Dilekçe Komisyonu'nun tezkeresi 19 Ocak 1949'da kabul edilir.

Adalet ve Milli Savunma bakanlıklarından birer, İçişleri Bakanlığı'ndan iki, Genelkurmay Başkanlığı'ndan da bir temsilcinin katılımıyla oluşturulan komisyonun hazırladığı raporda, suçluların kovuşturulmasına 4 yıl gecikmeyle başlanmasının "ihmalden değil, olayın oluş biçiminden kaynaklandığı" savunulur.

TBMM Dilekçe Komisyonu bu rapor üzerine Başbakanlık'tan olayın incelenmesi için yeni bir komisyon kurulmasını ister. Yukarıda bir bölümünü yansıttığımız Başbakanlık raporu bu başvuru üzerine hazırlanır.

Başsavcılık da 'uydurma rapor'la yetinince...
Katliamdan 8 yıl sonra yazılan Başbakanlığın 21 Mayıs 1951 tarihli raporunda, olayın üzerinden "geçirilen" yılların hikâyesi de anlatılır. Rapora göre, katliam emrini veren Mustafa Muğlalı, olayı 13 Ağustos 1943'te, Tabur Komutanı Şükrü Tüter'in "uydurma" raporu çerçevesinde Genelkurmay'a iletilir.

Ancak Van Cezaevi'nde hükümlü İsmail Özay'ın Adalet ve İçişleri bakanlıklarına çektiği telgrafla yaptığı ihbar üzerine sivil makamlar devreye girer. Adalet Bakanlığı, olayı Van Başsavcılığı'na sorar. Başsavcılık vilayetten aldığı Şükrü Tüter'in 31 Temmuz 1943 tarihli yazı örneğini bakanlığa gönderir.

Başsavcılıktan gelen cevabı yeterli görmeyen Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı'ndan olayın soruşturulmasını ister. Adalet Bakanlığı, 31 Ocak 1944'te Genelkurmay Başkanlığı'na da bir yazı gönderir. Milli Savunma Bakanlığı, Üçüncü Ordu Müfettişliği'nden tahkikatin sonucunu bildirmesini ister. Müfettişlik, daha önce Şükrü Tüter'in "uydurma" raporuna dayanarak hazırladığı yazının bir kopyasını göndermekle yetinir.

Genelkurmay 'muamele yapmaya' lüzum görmez
Bu cevap üzerine ne olur?

Başbakanlık raporundan okuyalım:

"Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığına, hadiseden en büyük adli amir olan Genelkurmay Başkanlığı'nın haberdar edilmiş olduğunu fakat bu makamın bir muamele yapmaya lüzum görmediğini bildirmiştir!"

Cümlenin sonundaki ünlem işaretinin bize ait olduğunu belirterek devam edelim.

Olay TBMM Dilekçe Komisyonu'na gittikten sonra, yeni Milli Savunma Bakanı Hüsnü Çakır'ın imzasıyla yazılan 28 Haziran 1948 tarihli "emir" üzerine, Genelkurmay Başkanlığı beş yıl sonra harekete geçer.

Katliamı anlatan yazı İçişleri'nde kayboldu
Bu arada İçişleri cenahında da ilginç (belki de hiç ilginç değil!) olaylar yaşanmaktadır. Yine Başbakanlık raporuna göre; Birinci Umumi Müfettiş Avni Doğan imzasıyla 8 Eylül 1943 tarih ve 857 sayı ile geçilen şifre, İçişleri'nin katliamın gerçek mahiyetinden bu tarihte haberdar olduğunu gösterir. Ancak İçişleri, gerçeği bilmesine karşın, başvurulara Tabur Komutanı Tüter'in "uydurma" raporuyla cevap verir!

Umumi Müfettiş Doğan, aynı şifre yazısında "hadisenin bazı cephelerini izah eden hususi bir tahriratın cuma günü hareket edecek posta ile doğruca Bakan adına sunulduğunu" bildirir. Ancak hiçbir zaman işleme konulmayan bu özel yazının ne aslı, ne de kopyası İçişleri'nde bulunur!

'İhmal' suçlamasına af ve zaman aşımı

İçişleri Bakanlığı, katliamdan 8 yıl sonra, 1951 yılında eski Van Valisi Hamit Onat, eski Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, eski Özalp Jandarma Komutanı Yüzbaşı Vasfi Bayraktar, eski Van Mektupçusu Tevfik Yener, Başgedikli Ali Sever hakkında "nezaret altına aldırdıkları vatandaşları kanuni merci olan adalete teslim etmeyerek Hudut Tabur Komutanı Şükrü Tüter'e teslim etmek suretiyle vazifelerini ihmal ettikleri" gerekçesiyle soruşturma yapar. Müfettiş, "katliamın"ın söz konusu edilmediği bu soruşturmanın sonunda olayın "af" kapsamına girdiğini rapor eder. Evrak 20 Şubat 1951'de Danıştay'a gönderilir. Danıştay İkinci Daire de, 6 Mart 1951 tarih ve 579 / 644 sayılı kararında "zaman aşımı" gerekçesiyle davanın düşmesine karar verir!

Himaye edenler parlamentoda ödüllendirilir

Katliamı yapanları himaye ettikleri görülen Milli Savunma Bakanı emekli Korgeneral Ali Rıza Artunkal ile İçişleri Bakanı Hilmi Uran, 1950 seçimlerine kadar parlamentoda görev yapar. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Temsilciler Meclisi Başkanlığı'na getirilir. Orbay, 1960 darbesinden sonra kurulan Cumhuriyet Senatosu'nda hayatının sonuna kadar Kontenjan Senatörü
olarak görev yapacaktır.

Muğlalı için ilk karar görevsizlik ve tahliye

Yıllar süren örtbas etme girişimlerinin ardından, Menemen olaylarından sonra kurulan Divan-ı Harb Başkanlığı görevinde idamına karar verdiği 28 kişiyi ibret olsun diye kent merkezinde astırdığı belirtilen Orgeneral Mustafa Muğlalı hakkında soruşturma başlatılılır.

19 Ocak 1949'da başlayan soruşturma Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nin 23 Kasım 1949'da verdiği "görevsizlik" kararı üzerine tahliye ile sonuçlanır. Askeri Yargıtay 9 Ocak 1950'de bu kararı bozar ve Orgeneral Muğlalı 2 Mart 1950'de idama mahkûm edilir. Ancak bu ceza, yaşı dikkate alınarak (o sırada 68 yaşındaydı) 20 yıl hapse çevrilir. Muğlalı ile yargılanan diğer askerlerin ise beraatine karar verilir.

Muğlalı, mahkûm edildikten sonra Gülhane Askeri Tıp Akademesi'nin "ileri derecede aklî yetersizlik" raporu üzerine tahliye edilir. Tahliyenin TBMM'de tartışmalara neden olduğu sırada, 1 Aralık 1951'de vefat eder.


Özalp'teki kışlanın adı Mustafa Muğlalı!
Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilen Muğlalı'nın adı bugün Özalp'teki askeri kışlada yaşıyor. Evet Özalp'teki o kışla 2004 yılından beri "Mustafa Muğlalı"nın adını taşıyor!

"Halkı kin ve düşmanlığa tahrik"in ne demek olduğuna yargı karar versin.

Ama ne yaparsanız yapın, bir Ahmed Arif çıkar, katledilen masumların hikâyesini bir anıt gibi vicdanlara dikmekle kalmaz... Şiirini, o katliamı yapanlar ile katilleri koruyanların yakasına, zaman durmadıkça zaman aşımına uğramayacak bir hüküm gibi asar...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt