Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

(251.mektup)Ellerimizi o kanlara bulaştırmadığı gibi, dilimizi karıştırmayalım! (1 Kullanıcı)

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Sf:312,3.paragraf

Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında olan muhârebeleri iyi sebeblerden,
güzel düşüncelerden ileri geldi bilmek, dünyâlık için, menfe’at
için bilmemek lâzımdır. Çünki, onların ayrılığı ictihâd ve te’vîl ayrığı idi.
Hevâ ve hevesden doğan ayrılık değildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söylüyor.
şu kadar var ki, hazret-i Emîr ile muhârebe edenler, hatâ etdi. Hak,
hazret-i Emîr “radıyallahü anh” tarafında idi. Fekat hatâları, ictihâd hatâsı
olduğundan, birşey denemez ve dil uzatılamaz. (Şerh-ı mevâkıf) kitâbı-
na göre, Âmidî diyor ki, (Cemel ve Sıffîn vak’aları ictihâd yüzünden idi).
Ebû şekûr-i Sülemî, (Temhîd) kitâbında diyor ki, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’ate
göre hazret-i Mu’âviye ve Onunla berâber olanlar “radıyallahü anhüm” hatâ
etmişlerdi. Fekat hatâları, ictihâd hatâsı idi). İbni Hacer-i Mekkî (Savâ’ık)
kitâbında diyor ki: (Hazret-i Mu’âviyenin hazret-i Emîr ile “radıyallahü anhümâ”
muhârebesi, ictihâd sebebi ile idi. Ehl-i sünnet âlimleri böyle biliyor).
(Mevâkıf)ı flerh edenin, (Eshâbımızın çoğuna göre, o muhârebeler, ictihâd
sebebiyle değildi) sözünde Eshâbımız diyerek, kimleri anlatmak istemişdir?
Ehl-i sünnet âlimleri böyle söylemiyor, aksini söyliyor. Büyüklerin
kitâbları hep ictihâdda hatâ olduğunu bildirmekdedirler. İmâm-ı Gazâlî
ve kâdî Ebû Bekr ve diğer imâmlar “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”
bunlar arasındadır. O hâlde Hazret-i Emîr “radıyallahü anh” ile muhârebe
edenlere fâsık, yoldan çıkmış gibi şeyler söylemek câiz değldir.
Kâdî Iyâdın (Şifâ) kitâbında, imâm-ı Mâlik “radıyallahü anh” diyor ki:
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
(Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbından birine, meselâ
Ebû Bekre veyâ Ömere veyâ Osmâna veyâ Mu’âviyeye veyâ Amr ibni
Âsa “radıyallahü anhüm” söğen ve onları kötüliyen bir kimse, eğer yoldan
çıkdılar, kâfir oldular dedi ise, bu kimseyi öldürmelidir. Yok eğer başka bir
ayb ve kusûr ile kötüledi ise, fliddetli dövmelidir). Hazret-i Alî “radıyallahü
anh” ile muhârebe edenler,şî’îlerin taşkın olanlarının dedikleri gibi, kâfir
değildir. Fâsık da değildir. Çünki, Âişe-i Sıddîka “radıyallahü anhâ” ve
Talha ve Zübeyr ve Sahâbe-i kirâmdan birçoğu onlardandır “rıdvânullahi
aleyhim ecma’în”. Talha ile Zübeyr “radıyallahü anhümâ” Cemel muhârebesinde,
onüçbin kişi ile berâber öldürülmüşdü. Hazret-i Mu’âviye “radı
yallahü anh” bu zemân işe karışmamışdı. Bir müslimân, bunlara yoldan
çıkdı ve günâha girdi gibi sözler söyliyemez. Kalbi bozuk, rûhu pis olan, söyler.
Fıkh âlimlerinden baızısı hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” için
(Cevr), ya’nî zulm etdi, demiş ise de, bundan maksadları, hazret-i Emîrin
hilâfeti zemânında kendini halîfe i’lân etmesi haksız idi, demekdir. Yoksa,
yoldan çıkmak ve günâh alâmeti olan zulm demek değildir. Bu sûretle
sözleri, Ehl-i sünnet büyüklerinin sözlerine uymuş olur. Bununla berâber,
hakîkî din âlimleri, böyle yanlış ma’nâlar anlaşılabilecek sözleri söylemezler.
Hazret-i Mu’âviye için “radıyallahü anh” zâlim, nasıl denilebilir?
Bunun, Allahü teâlânın emrlerini ve müslimânların haklarını gözetmekde
âdil bir halîfe olduğunu (Savâ’ık-ul-muhrika) kitâbında, allâme İbni Hacer-
i Mekkî yazıyor. Çirkin hatâ da dememelidir. Hatâ sözüne eklenen herşey
hatâ olur. Hele la’net sözünü kullanmak, zan ve şübhe ile olsa bile hiç
doğru değildir. Böyle sözleri Yezîd için söyleseler yeridir. Fekat, Mu’âviye
“radıyallahü anh” için söylemek çok şenî’, çok çirkin olur. Peygamberimizin
“sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Mu’âviyeye “radıyallahü
anh” hayrlı düâlar etdiğini, hadîs âlimlerinin hepsi söylüyor. Meselâ, (Yâ
Rabbî! Ona kitâb [ya’nî yazı ile ilm ile], hesâb öğret ve Onu azâbdan koru!)
ve bir kerre de, (Yâ Rabbî! Onu doğru yola götür ve doğru yola götürücü
yap!) buyurdu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” düâsının
kabûl olunacağ› ise şübhesizdir. [Ona beddüâ etdi diyen, yeni din adamları
nın (!), din kitâblarından hiç de haberi olmadığı anlaşılmıyor mu?]
Eshâb-ı kirâmın herhangi biri için, böyle uygunsuz sözler söylemek hiç iyi
değildir. Yâ Rabbî! Unutarak, yâhud yanılarak yapdıklarımızı bizlere sorma!
İmâm-ı Şa’bî hazretlerinin hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” kötülediğ
i yolundaki sözleri de doğru değildir. Böyle birşey olsaydı, Şa’bînin
talebesi olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin bu sözleri söylemesi lâzım gelirdi.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İmâm-ı Mâlik “radıyallahü anh”, Tebe’i tâbi’îndendir ve hazret-i
Mu’âviyenin “radıyallahü anh” asrında yaşamışdır. Medîne-i münevvere
âlimlerinin en yükseği olduğu muhakkakdır. İşte o büyük âlim, Mu’âviyeyi
ve Amr bin Âsı “radıyallahü teâlâ anhümâ” söğenleri öldürünüz der mi
idi? Demek ki, onu söğmeği büyük günâhlardan sayarak söğenleri öldürmeğ
i emr etmişdir. Onu söğmeği, Ebû Bekr ve Ömeri ve Osmânı “radıyallahü
anhüm” söğmek gibi bilmilşdir.
O hâlde hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” söğmek aslâ câiz değildir.
İyi düşünmek lâzımdır ki; hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” bu işlerde
yalnız başına değildi. Eshâb-ı kirâmın hemen hemen yarısı onunla be
râberdi. Eğer hazret-i Emîr “radıyallahü anh” ile muhârebe edenlere kâfir
veyâ fâsık denirse, dîn-i islâmın yarısı yıkılır. Zîrâ dîn-i islâmı dünyâya
yayan, bizlere bildiren onlardır. O hâlde, onları ancak zındık, ya’nî dîn-i islâmı
yıkmak için uğraşan kimse kötüler. O muhârebelerin, karışıklıkların
ortaya çıkması hazret-i Osmânın “radıyallahü anh” şehâdeti ile başladı. Kâtillerden
kısâs istenmesi ile başladı. Talha ile Zübeyr “radıyallahü anhümâ”
kısâs gecikdiği için Medîne-i münevvereden çıkdılar. Âişe “radıyallahü anhâ”
de bu işde bunlarla berâberdi. Cemel muhârebesi, hazret-i Osmânın “radı
yallahü anh” kâtillerine kısâs yapılmasının gecikdiği için oldu. Bu muhârebelerde
onüçbin kişi ve Talha ile Zübeyr “rad›yallahü anhümâ” da öldürüldü.
Mu’âviye “radıyallahü anh” sonradan Şâmdan işe karışdı, bunlarla
birleşdi. Sıffîn muhârebesi yapıldı. İmâm-ı Gazâlî diyor ki, bu muhârebeler
halîfe olmak için değildi. Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” hilâfeti başlangı
cında, kâtillere kısâs yapılması içindi. Allâme İbni Hacer-i Mekkî
hazretleri de, (Ehl-i sünnet böyle buyuruyor) diyor. Hanefî âlimlerinin büyüklerinden
olan Ebû Şekûr-i Sülemî “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki,
(Hazret-i Mu’âviyenin hazret-i Emîr ile muhârebesi hilâfet için idi “radı-
yallahü anhümâ”. Çünki, Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” ona, (İnsanları
n başına geçdiğin zemân, onlara yumuşak davran!) buyurmuşdu. Bunu
işitdiği günden beri içinde hilâfet arzûsu uyanmışdı. Fekat, ictihâdında
hatâ etmişdi. Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” ictihâdı doğru idi. Çünki,
onun hilâfeti zemânı, hazret-i Emîrin “radıyallahü anhümâ” hilâfetinden
sonra idi. Bundan anlaşılıyor ki, karışıklığın başlaması kısâsın gecikmesi idi.
Sonradan halîfe olmak fikri de, ortaya çıkdı. Her ne olursa olsun, ictihâd
yerinde idi. Hatâ eden bir derece, doğru olan iki derece sevâb kazandı. Bu
işde, bize düşen en iyi yol, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”
Eshâbınnn “radıyallahü anhüm” kavgalarına karışmamalıyız. Bunları
konuşmamalıyız. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor
ki, (Eshâbım “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” arasında olan işlere karı
şmayınız!) Yine buyurdu ki, (Eshâbım “aleyhimürrıdvân” konuşulurken
dilinizi tutunuz!) ve bir hadîs-i şerîfde, (Eshâbım için Allahü teâlâdan
korkunuz, Eshâbım için dil uzatmayınız!) buyuruldu.)
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İmâm-ı Muhammed Şâfi’î “radıyallahü anh” diyor ki: (Allahü teâlâ, ellerimizi
o kanlara bulaşdırmadığı gibi, biz de, dilimizi karışdırmayalım). Bundan
anlaşılıyor ki, onlara hatâ etdi demek bile câiz değildir. Hepsi için hep
iyi ve hayrlı söylememiz lâzımdır.
Evet, alçak Yezîd inâdcı ve fâsık idi. Ona da la’net edilmemesi, Ehl-i sünnetin,
kâfir bile olsa bir kişiye la’nete izn vermediği içindir. Ancak kâfir olarak
öldüğü bilinen kimseye la’net câizdir demişlerdir. Ebû Leheb ve eşi gibi.
Yoksa Yezîde la’net edilmemeli, demek değildir. Allahü teâlâyı ve
Onun Resûlünü “sallallahü aleyhi ve sellem” incitenlere dünyâda ve âhı-
retde, Allah la’net eylesin!
Zemânımızda birçok kimse, hilâfet mes’elesini dillerine dolamışlar.
Sözü evirip çevirip Eshâb-ı kirâm arasındaki muhârebelere getiriyorlar. Câhillerin
yazdığı târîhleri okuyarak ve bid’at sâhiblerinin yalanlarına inanarak,
Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” çoğunu kötülüyorlar. Onlara lâyı
k olmıyan şeylerle lekeliyorlar. Onun için, bu bakımdan bildiğim hakîkatleri yazarak dostlarıma göndermeği lüzûmlu gördüm. Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ortalık karışıp, yalanlar yayılıp,
dinden olmıyan şeyler ortaya çıkınca, âdetler, ibâdetlere karışdırılır ve
Eshâbıma “aleyhimürrıdvân” dil uzatılınca, doğruyu bilenler, herkese bildirsin!
Allahü teâlânın ve meleklerin ve bütün insanların la’neti, doğruyu
bilip de, gücü yetdiği hâlde, bildirmiyenlere olsun! Allahü teâlâ, böyle
âlimlerin ne farzlarını, ne de başka ibâdetlerini kabûl etmez.)
Allahü teâlâya ne kadar hamd etsek azdır ki, zemânımızın âlimleri
“rahmetullahi aleyhim” hanefî mezhebindendir ve Ehl-i sünnetdir. Yoksa
iş, müslimânlara çok güç olurdu. Bu büyük ni’mete şükr etmek her müslimâna
lâzımdır.
[Her müslimânın, Ehl-i sünnet i’tikâdını öğrenip, îmânını ona göre
düzeltmesi, şunun bunun sözüne ve uydurma kitâblara aldanıp da, doğru
yoldan kaymamağa çalışması lâzımdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâbları-
nı bırakıp da, dînini, îmânını, din düşmanlarının hîleler ile, yalancı, okşayı
cı kelimeler ile yazdığı kitâblardan ve mecmû’alardan öğrenmeğe kalkı
şmak, kendini Cehenneme atmakdır]. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin
sözlerini bildiren kitâbları okuyup, onlara uymakdan başka kurtuluş
yolu yoktur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt