Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

20.MEKTUB 2.Kısım (1 Kullanıcı)

ebubekir_34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
BEŞİNCİ KELİME: ُ الْحَمْدُ لَه Yani: Hamd ve sena, medih ve minnet ona mahsustur, ona lâyıktır. Demek nimetler onundur ve onun hazinesinden çıkar. Hazine ise, daimîdir. İşte şu kelime, şöyle müjde verip diyor ki: Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme. Çünki rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp, o elemden feryad etme. Çünki o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin. Nasılki bir padişah-ı zîşanın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elmanın lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ı şâhâne lezzetini sana ihsas ve ihsân eder. Öyle de: الْحَمْدُ لَهُ kelimesiyle, yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in'amı hissetmekle, yani Mün'imi tanımakla ve in'amını düşünmekle, yani onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in'amının devamını düşünmekle; nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana açar.
Herşeyin ALLAH(c.c.)'ın olduğunu biliyoruz değilmi.Daha öncede bahsetmiştim.Dünya nimetleride onundur ve onun rahmet hazinelerinden bize sunuluyor.Bu nimetleri sadece elma, armut, bal, böyle meyva olarak veya yiyecek olarakta düşünmemek gerek.ALLAH(c.c.) tarafından gelen her türlü nimet,onundur ve ondan geliyor. O halde ALLAH(c.c.) tarafından gelen hiçbirşeyin sonu yoktur.Bitmek tükenmek bilmeyen bir rahmet hazinesi vardır. O hazinenin ve nimetlerin bir gün biteceğini düşünerek üzülmeyin.O sevinçli günleriniz bitmez yani.Eğer ALLAH(c.c.) sevindirdiyse, yine sevindirmesini bilecektir.Burada yine ALLAH(c.c.)'ı tanımaktan ve nimetlerine karşı şükretmekten bahsediyor.Bizde şükrümüzü esirgemeyelim inşaallah.
ALTINCI KELİME: يُحْيِى Yani: Hayatı veren odur. Ve hayatı rızık ile idame eden de odur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden yine odur. Ve hayatın âlî gayeleri ona aittir ve mühim neticeleri ona bakar, yüzde doksandokuz meyvesi onundur. İşte şu kelime; şöyle fâni ve âciz beşere nida eder, müjde verir ve der: Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenasını düşünüp, hüzne düşme. Yalnız dünyevî ehemmiyetsiz meyvelerini görüp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki o sefine-i vücudundaki hayat makinesi, Hayy-ı Kayyûm'a aittir. Masarıf ve levâzımatını, o tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O'na aittir. Sen, o gemide bir dümenci neferisin. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak. O hayat sefinesi, ne kadar kıymetdar olduğunu ve ne kadar güzel faideler verdiğini ve o sefine sahibi zâtın, ne kadar Kerim ve Rahîm olduğunu düşün, mesrur ol ve şükret ve anla ki: Vazifeni istikametle yaptığın vakit, o sefinenin verdiği bütün netaic; bir cihetle senin defter-i a'maline geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi temin eder, seni ebedî ihya eder.
Hayatı veren ALLAH(c.c.), rızıklarımızı veren ve ihtiyaçlarımızı da hazır eden ALLAH(c.c.).Burada ki kelimenin müjdesi ise; sizi bir yaratan ve idare eden var.Bu hayatıda yaratan var.Ve bu dünyada yaşaması gerçekten kolay değil ve sabretmesi de çok güç, görüyoruz zorlukları.Ama hayatın fena hallerini düşünüp te üzülme diyor.Yalnız dünyaya gelişinin dünyevi cihetlerini görüpte dünyaya gelişinden pişmanlık vazifesini kendine takınma.Çünkü o vücudu yaratan ve ihtiyaçlarınıda giderecek olan ALLAH(c.c.)'tır. Ve bu dünya hayatının bir çok gayeleri ve ona bağlı olarakta neticeleri var ve o'na aittir.Bizler ise yani insanoğlu ise bu dünyada sadece gemideki dümenci neferinden farksız değildir.Siz sadece vazifenizi görün, sizin vazifenizde ALLAH(c.c.)'a kulluk görevini yapmaktır.Ve sonucunda hayırlı amellerle inşaallah cenneti ebediyeye doğru hayırlısıyla yol almaktır.Başka işlerle uğraşmayalım yani,sadece hak yol islamda yürüyüp keyfine bakalım.Hayatımızın ne kadar kıymetli olduğunu düşünelim, kıymetli olmasaydı ALLAH(c.c.) bizim için bu dünyayı yaratırmıydı.Demek ki biz ALLAH(c.c.) katında değerliyiz ki, üstelik yarattığı varlıkların en üstünüyüz.O zaman bize verdiği akıl sayesinde dünyanın güzelliklerini, faydalarını görüp ALLAH(c.c.)'ın ne kadar Kerim ve Rahim olduğunu düşünmeliyiz ve bu sıfatlarına karşıda şükrümüzü eda etmeliyiz.Bu dünyaya geliş gayenizi unutmayarak doğru yaptığınız vakit,o dünya gemisinin verdiği bütün sonuçlar sizin defter-i a'malinize kayıt altına alınarak size ahirette hayat-ı bakiyeyi temin edip sizi ebedi mutlu edecektir.Ya görüyorsunuz değilmi, önemli olan hak yol islamdır ve bu çerçevede yaşamımızı sürdürmektir.Aksi halde mutlu bir son değilde azap verici bir hüsrana uğrarız.Gerçi sadece hüsran da değil.Daha beter.ALLAH(c.c.) bizleri korusun.
YEDİNCİ KELİME: يُمِيتُ وَ Yani: Mevti veren odur. Yani: Hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzad eder. Yani: Hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:
Sizlere müjde! Mevt îdam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecma'ı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.
Ölümü veren ALLAH(c.c.)'tır.Ölüm bu dünyada yaşadığımız hayattan ebedi aleme bir terhistir, bir göçüştür,yok oluş değildir.Ölüm idam değil, hiçlik değil, kötü bişey değil, tesadüf değil, yok oluş değil, mahvoluş değildir.ALLAH(c.c.) tarafından insanın bu dünyadan ahirete, yada cennete terhisidir.Bu fani dünyadan, o güzel cennete doğru bir basamaktır ölüm.Bu dünyadan ahirete (ebedi hayata) sadece bir mekan değişikliğidir.Sizce bu anlatılanlara göre ölümün neresi kötü.Tabi bunlar insanoğlunun islamiyeti yaşadığı takdirde kötü olmayacak bir durum.Aksini düşünmek bile istemiyorum.
SEKİZİNCİ KELİME: يَمُوتُ لاَ حَىٌّ هُوَ وَ Yani: Bütün kâinatın mevcudatında görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ihsanın hadsiz bir derece fevkinde bir cemâl ve kemâl ve ihsanın sahibi ve bütün mahbublara bedel, birtek cilve-i cemâli kâfi gelen bir Mâbud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezal'in ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki; şaibe-i zeval ü fenadan münezzeh ve avarız-ı naks ve kusurdan müberradır. İşte şu kelime, cin ve inse ve bütün zîşuura ve ehl-i muhabbet ve aşka ilân eder ki: Sizlere müjde, mahbublarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkî'niz var. Mâdem o var ve Bâki'dir, başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz. Belki o mahbublarda, sebeb-i muhabbetiniz olan hüsn ve ihsan, fazl ve kemâl, o Mahbub-u Bâkî'nin cilve-i cemâl-i bâkisinden çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri, sizleri incitmesin. Çünki onlar bir nevi âyinelerdir. Âyinelerin değişmesi şaşaa-i cemâlin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Mâdem o var, herşey var.
Ezeli ve ebedi olan ALLAH(c.c.)'ın sevilen herkese bedel olduğu, şaibeli yok oluşlardan münezzeh olduğu ve kusurlardan müstesnadır.ALLAH(c.c.) kusursuz ve şüphe duyulacak hiçbirşey yoktur.
DOKUZUNCU KELİME: بِيَدِهِ الْخَيْرُ Yani: Her hayır, onun elindedir. Her yaptığınız hayrat, onun defterine geçer. Her işlediğiniz a'mal-i sâliha, yanında kaydedilir. İşte şu kelime, cin ve inse nidâ edip müjde veriyor. Diyor ki:
Ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, "Eyvah! Malımız harab olup, sa'yimiz heba oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayınız... Çünki sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz.
Evet geçen baharın defter-i a'mâlinin sahifeleri ve hidemâtının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden.. ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadîr-i Zülcelâl, elbette sizin de netâic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükâfat verecektir.
Her hayır onun elindedir.Hani imanın şartlarında da var biliyorsunuz "Hayır ve Şerrin ALLAH(c.c.)'tan geldiğini inanmak".Ve işlediğimiz her hayır melekler tarafından amel defterimize işleniyor yani kayıt altına alınıyor, dünyada ki bazı insanların kayıtdışı kayıtları gibi değil yani. Eyvah! Malımız harab oldu, dünyadaki işlerimiz heba oldu gibi sözleri inanmayan insanlar söyler.Ama inanan insanların böyle bir düşüncesi olmaz tabi.Böylece dünyada yapmış olduğunuz hizmetler ve vazifeler sona erip,rahata ve rahmete gidip dünyada yaptığımız hizmetlerin ücretini almaya gidiyoruz. Bu dünyada yapılan hiçbişey karşılıksız kalmaz. Herşey zerresine kadar hesaba çekilecektir.
ONUNCU KELİME: وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Yani: O Vâhid'dir, Ehad'dir, her şey'e kâdirdir. Hiçbir şey ona ağır gelmez. Bir baharı halketmek bir çiçek kadar ona kolaydır. Cennet'i halk etmek, bir bahar kadar ona rahattır. Her günde, her senede, her asırda, yeniden yeniye icad ettiği hadsiz masnuatı, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla şehadet ederler. İşte şu kelime dahi şöyle müjde eder. Der ki: Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet boşuboşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâl'in va'dine îman ve itimad et. Ona va'dinde hulfetmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine, acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cennet'i dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana va'd etmiş. Ve va'dettiği için, elbette seni onun içine alacak. Mâdem bilmüşahede görüyoruz: Her senede, yer yüzünde, hayvanat ve nebatatın üçyüzbinden ziyade enva'larını ve milletlerini, kemâl-i intizam ve mizan ile, kemâl-i sür'at ve sühuletle haşr edip,neşreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelâl, va'dini yerine getirmeye muktedirdir. Hem mâdem her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak, haşrin ve Cennet'in nümunelerini binler tarzda icad ediyor. Hem mâdem bütün semavî fermanları ile saadet-i ebediyeyi va'd edip, Cennet'i müjde veriyor. Hem mâdem bütün icraatı ve şuunatı hak ve hakikattır ve sıdk ve ciddiyetledir. Hem mâdem âsârının şehadetiyle, bütün kemalât, onun nihayetsiz kemâline delalet ve şehadet eder. Ve hiçbir cihette naks ve kusur onda yoktur. Hem mâdem hulf-ül va'd ve hilaf ve kizb ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks u kusurdur. Elbette ve elbette o Kadîr-i Zülcelâl, o Hakîm-i Zülkemâl, o Rahîm-i Zülcemâl va'dini yerine getirecek; saadet-i ebediye kapısını açacak, Âdem babanızın vatan-ı aslîsi olan Cennet'e sizleri ey ehl-i îman idhâl edecektir.
Bakın burada ne diyor; hiçbir şey ona ağır gelmez.Bir baharı halketmek bir çiçek kadar o'na kolay geliyorsa, Cennet'i halketmek, bir bahar kadar ona rahatsa, bizim isteklerimize cevap vermesi zormu, bizim dualarımızı karşılıksız bırakacak kadar aciz mi? Asla, Asla, Asla... O bakımdan hiçbirzaman ümitsizliğe kapılmamalı, her daim ALLAH(c.c.)'ı yanımızda bilip sabır içinde beklemelisini bilmeliyiz. Siz bu dünyada ki vazifelerinizi hak yolunda yaptığınız sürece ALLAH(c.c.)'u teala bizlere cennet'i va'd ediyor, o'na iman edip güvenmemiz lazım, çünkü o'ndan başka güvenecek kimsemiz yok. O'nun işlerine kimse müdahale edemez ve kimse karışamaz. Cennet'i bize va'd ettiğine göre elbette bizleri de Cennet'ine alacaktır.O'nun için sözünde durmamak gibi bir muhal söz konusu değildir, olamazda.
ONBİRİNCİ KELİME: الْمَصِيرُ اِلَيْهِ وَ Yani: Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâline dönecekler ve Mevlâ-yı Kerim'lerine kavuşacaklar. Yani, bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesaitin karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlıkı ve Mâbudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar. İşte şu kelime bütün müjdelerin fevkinde şöyle müjde eder. Ve der ki:
Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuzikinci Söz'ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mes'udane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelâl'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Mübtelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi ve bütün Cennet, bütün letaifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler, bir lem'a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezal'in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet'e çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt