Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

20.mektub 1.Kısım (1 Kullanıcı)

ebubekir_34

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
NOT: YAZIM ÇOK UZUN, BİLİYORUM AMA, SONUNA KADAR OKUYANLARIN ÇOK SEVECEĞİNE İNANIYORUM.BELKİDE HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK.Aşağıda bulunan mektub Risale-i Nur Külliyatından alınmıştır.Aşağıdaki mektubda kalın yazı ile belirtilmiş olan alanlar mektubu anlamanıza yardımcı olmak için tarafımdan tercüme etmeye çalışmış olduğum acizane çalışmamdır.Ben okuduğumda çok etkilendim, o yüzden mü'min kardeşlerimide mahrum etmek istemedim.Umarım faydalı olurum.
YİRMİNCİ MEKTUB
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَ يُمِيتُ وَ هُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ
(Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı, pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada ism-i azam mertebesini taşıyan şu cümle-i tevhidiyenin onbir kelimesi var. Herbir kelimesinde hem birer müjde ve beşaret, hem birer Mertebe-i Tevhid-i Rububiyet, hem bir İsm-i Azam noktasında bir Kibriya-i Vahdet ve bir Kemal-i Vahdaniyet vardır. Bu büyük ve ulvî hakikatların izahını sair Sözlere havale edip, bir va'de binaen, şimdilik mücmel bir hülâsa suretinde; "İki Makam", bir "Mukaddime" ile ona bir fihriste yapacağız.)
Evet yukarıdaki paragrafta لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَ يُمِيتُ وَ هُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ bu cümlenin ne kadar önemli olduğundan bahsediyor.Aslında namazlarınızı kılmış olsanız ve tesbihatıda yapmış olsanız bu cümleyide sabah ve akşam olmak üzere söylemiş olacaksınız.Çünkü tesbihatta sabah 10 ve akşamda 10 defa söylenmekte olan bir cümle.Zaten aşağıdada bu cümlenin öneminden bahsedecek.Size ne söylersem söyleyeyim,yada siz ne zaman vaaz dinlerseniz dinleyin,islami konuda herzaman namazla karşılaşacaksınız.İlk sorun burda.Zaten ahirette de ilk soru namazdan olacak bunu sakın unutmayın.Öncelikle namazları aksatmadan kılmaya önem göstermeliyiz.
Mukaddime
Kat'iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi Îman-ı Billahtır.
(Kat'iyen bilmelisinizki,yani kesinlikle,hiçbir şüphe olmadan aklınıza ilk gelen ne için yaratıldık,ve biz bu dünyada niye varız.Yada koskoca dünya ne için yaratıldı.İşte bu yaratılışımızın gayesi,sebebi ve neticesi ALLAH(c.c.)'ı tanımak ve onun sıfatlarını bilmektir,kabul etmektir.Bu dünyanın yaratıldığını, ne için geldiğimizi bilmiyorsak sizce biz o zaman yaşıyormuyuz.Sadece bedenen yaşıyoruz.Manen ölü sayılmazmıyız.)
Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, Îman-ı Billah içindeki Marifetullahtır.
(Ve insan oğlunun en büyük makamının ALLAH(c.c.)'ı tanıyarak her işte ALLAH(c.c.) rızasına en uygun hareket tarzını bilip ona göre amel etmektir.Yani islamiyeti yaşamaktır.Gerçekten islamiyeti yaşamaya çalışmak, gayret göstermek bile insana çok büyük bir haz veriyor.Ve insan geçmiş olan günlerinin her dakikasına acıyor.Yada; kırdığı insanlara karşı yaptıklarına.Herkes birşey yaparken öncelikle peygamber efendimiz(s.a.v.) gibi düşünmeye çalışsa,yada efendimiz ne yapmış,nasıl yapmış diye araştırıp ona göre hareket etse,umuyorum ki kimsenin kalbi kırılmaz.)
Cinn ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o Marifetullah içindeki Muhabbetullahtır.(Evet burada da Cin taifesinin ve insanoğlunun en parlak saadetlerinin ALLAH(c.c.)'ı bilerek yaşadıkları hayat içindeki sevgileridir.Gerçekten insanoğlu ALLAH(c.c.)'ı tanıdığı,bu dünyaya geliş gayesini bildiği sürece ve güzel ahlak üzere yaşandığı sürece sevgi dolu oluyor.)
Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o Muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.(Burada da insan kalbinin duyduğu gerçek sevincin o ALLAH(c.c.) sevgisi içerisindeki ruhani lezzetleri tadarak farkına varmasıdır.)
Evet bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette Marifetullah ve Muhabbetullahtadır.
(Evet burada da gerçek mutluluğun ve sevincin ve hayatın lezzetli yaşanmasının elbette ALLAH(c.c.)'ı bilmek ve onun sevgisiyle yaşamakta olduğunu söylemekte.Çünkü herşeyin ALLAH(c.c.)'ın emri ile hareket ettiğini bilen bir mü'min elbette içi rahat olacak,çünkü bizleri gözleyip herdaim gözeten olduğunu bilecek,onun için rahat olacak.Ancak burada altı çizilmesi gereken konu; bizi gözeten olduğunu bilerek hayatımızı yaşamamız ve ona göre hareket etmemizdir.Hiçbirzaman ümitsizliğe kapılmamalı, hiçbirşeyden asla yılmamalıyız.) Onlar, onsuz olamaz.(Sevgi, sevinç, nimet, lezzet ALLAH(c.c.)'u tealasız olamaz.)
Cenab-ı Hakk'ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrâra; ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen; nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten mübtela olur. Evet şu perişan dünyada, âvâre nev'-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahipsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder. İşte bu âvâre nev'-i beşer içinde, bu perişan fâni dünyada; insan, sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
(Cenab-ı Hakk'ı tanıyan ve seven insanın sonsuz saadete, nimete, nur la şerefleneceğini söylemekte.Tanımayan insanın ise sıkıntı içerisinde evhamlanacağını söylüyor.Şu dünya hayatında, insanlar içerisinde boş ve neticesiz bir hayatta, sahipsiz, aciz bir insan dünyanın sultanı da olsa hiçbir değeri olmadığını, ALLAH(c.c.)'ı tanımadığı takdirde göstermiş olmakta.)
Birinci Makam
Şu kelâm-ı tevhidînin, onbir kelimesinin her birinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i mâneviye bulunur.
BİRİNCİ KELİME: اللّهُ اِلاَّ اِلهَ لاَ da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hâcâta mübtelâ, nihayetsiz a'dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a'dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sâhibi olan kendi Mâbudunu ve Hâlıkını bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, Mâliki kim olduğunu irâe eder. Ve o irae ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.
Bu kelimede; insanoğlunun isteklerinin ve ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu, yani insanoğlu hiçbirzaman yeter demez biliyosunuz, onun için bu isteklere sahip olmak isteyen insanoğlunun ruh-u çeşitli düşmanların hücumuna hedef olur. En büyük düşmanı nefsidir. Ve herzaman için önce ben, önce ben diye insanın beynine emir vererek insanı esir alır.Eğer insanoğlu bu kelimeyi çokça zikrederse bu kelimeden öyle bir yardım bulur ki, bütün ihtiyaçları temin edecek bir rahmet kapısının ona açılacağını ve öyle bir güven duygusu verir ki, bütün düşmanlarının kötülüklerinden korunmak için emin olacak.Peki nasıl olacak.Tabiki ALLAH(c.c.)'ın izni dairesinde.Dualar ne için vardır, sıkıntılardan kurtulmak içindir tabiki.İşte ALLAH(c.c.)'u teala da bize bu kelimeyi zikretmemiz halinde kendisine ihtiyaçlarımızı temin edecek ve bizi düşmanlardan koruyacak diye güvenmeliyiz.Burada ALLAH(c.c.)'u teala diyor ki; ben varım,ben burdayım,ben size şah damarınızdan daha yakınım,sizi gözlüyor ve gözetiyorum,sizler benim kulumsunuz diyor, ve kendisini hatırlamamızı, unutmamamızı, kendisini tanımamızı ve kendisine güvenmemizi istiyor.Ancak kendisini zikretmemizi, bu kelimeler vasıtasıylada dertlerimize herzaman çare olacağını hatırlamamızı istiyor.
İKİNCİ KELİME: وَحْدَهُ Şu kelimede şifalı, saâdetli bir müjde vardır. Şöyle ki: Kâinatın ekser enva'ıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan وَحْدَهُ kelimesinde bir melce', bir halaskâr bulur ki; onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır. Yani, وَحْدَهُ mânen der: "Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünki Sultan-ı Kâinat birdir, herşey'in anahtarı onun yanında, her şey'in dizgini onun elindedir; herşey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun."
Buradaki kelimenin verdiği müjde gayet açık aslına bakarsanız.Ama iki satırda ben bişeyler söylemek istiyorum. Öncelikle hayatınızda herzaman ama herzaman, yani her adım atışınızda dahi, ALLAH(c.c.)'ın bir olduğunu ve ondan başka ilah olmadığını yani ondan başka sana yardımcı olacak kimsenin olmadığını bilmelisiniz ve aklınızdan çıkartmamalısınız. Başka insanların yanında hiçbirzaman hor ve hakir görülme,aşağılanma yani, kimseye minnet çekme, kimseye yaltaklanarak boyun eğme, çünkü onlarda senin benim gibi insanlar ve ALLAH(c.c.)'ın yaratmış olduğu kullar.Ve ALLAH(c.c.) birdir. Onların başka ilahları yok yani, onların yardım aldığı başka kimse yok, onlarda aynı ilah dan yardım istiyorlar. Siz sadece ALLAH(c.c.)'tan korkmalısınız.
ÜÇÜNCÜ KELİME: لَهُ َ شَرِيكَ لا Yani: Nasılki Ulûhiyetinde ve saltanatında şeriki yoktur; "Allah" bir olur, müteaddid olamaz. Öyle de; Rububiyetinde ve icraatında ve icâdâtında dahi şeriki yoktur. Bazan olur ki; sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz.. fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mani olurlar. "Bize de müracaat et" derler. Fakat Ezel, Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hak, saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı Rububiyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. Emr u iradesi, havl ü kuvveti olmazsa hiçbir şey, hiçbir şey'e müdahale edemez. Doğrudan doğruya herkes ona müracaat edebilir. Şeriki ve muini olmadığından, o müracaatçı adama "Yasaktır, onun huzuruna giremezsin" denilmez.
İşte şu kelime, ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki: Îmanı elde eden ruh-u beşer; mânisiz, müdahalesiz, hailsiz, mümânaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemil-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâl'in huzuruna girip, hâcâtını arzedebilir. Ve rahmetini bulup, kudretine istinad ederek, kemâl-i ferâh ve sürûru kazanabilir.
Burada da ALLAH(c.c.)'ın bir olduğundan ve hiçbir ortağı olmadığından bahsetmekte.Hiçbir konuda ortağa ihtiyaç duymamıştır.Bu kelimenin müjdesi içinde; hakiki imanı elde eden insan ruhunun hiçbir müdahale olmadan, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde ALLAH(c.c.)'ın huzuruna girip ihtiyaçlarını dua vasıtasıyla arzedebilir.Çünkü ALLAH(c.c.) mekandan ve zamandan münezzehdir. ALLAH(c.c.) heryerdedir. Hani bazı insanlar diyoya yukarıda ALLAH(c.c.) var diye, ne kadar kötü bir düşünce. ALLAH(c.c.)'ın olmadığı yer, sizleri görmediği yer yoktur.
DÖRDÜNCÜ KELİME: الْمُلْكُ لَهُ Yani: Mülk umumen onundur. Sen, hem onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor: Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünki sen kendini idare edemezsin, o yük ağırdır. Kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp, levâzımatını yerine getiremezsin. Öyle ise beyhude ızdıraba düşüp azab çekme, mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîm'dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.
Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, ona bırak.. cefasını değil, safasını çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.
Yani dünya malı tamamiyle onundur.Bizler hem onun malıyız, hem kul-u'yuz,esiriyiz, hemde onun dünyasında çalışıyoruz.Bu kelimenin müjdesi ise; bizim sahibimiz ALLAH(c.c.)'tır.Siz kendi kendinizin sahibi değilsiniz yani. Eğer ALLAH(c.c.) yanımızda olmasa kendi kendimizi idare edebilirmiyiz,asla.Onun gönderdiği peygamber vasıtasıyla yolumuzu bulmuyormuyuz. Güzel ahlakımızı peygamber efendimiz (a.s.v) vasıtasıyla oluşturmuyormuyuz.Demek ki bize bir yol gösterici var ve biz onu takib edip onun yolundan gitmeliyiz. Olay bu kadar basit aslında. Peki siz kendi kendinizi koruyabilirmisiniz,asla.Peki ya belalardan kendinizi koruyabilirmisiniz,asla.Siz farkında olmadan ALLAH(c.c.) bir vesile ile sizi koruyor.Ancak siz farkında olamayabilirsiniz. Hemde diyor ki; burada birazda bana diyor, manen sevdiğin ve ilgilendiğin ve perişan halinin tesiri altında kaldığın ve ıslah edemediğin şu dünya ALLAH(c.c.) malıdır diyor. Mesela ben çok düşünürüm; şu insanoğlunun dünyanın iç yüzünü, yani gerçek yüzünü nasıl olurda görmüyorlar diye kendimi yer bitiririm. Bu dünya boş, yukarıda anlatılanlardan da gördüğünüz gibi.Nasıl ki bizim bir sahibimiz var ve ALLAH(c.c.), onunda sahibi ALLAH(c.c.). Ve nasıl ki bizi idare ediyor, dünyayıda idare eden o'dur.Onun için o'nun işine karışmamalı.Dünya nın halini malikine bırakmalı biz kendi halimize bakmalıyız.Tıpkı deprem olayları,küresel ısınma ve buzulların erimesi falan gibi meseleler.Bizim zamanımız çok az, gerçekten çok az.O yüzden herkes kendine bakmalı, kendini toparlamalı ve bu dünyanın karanlıklı yüzünü değilde birazda güzel taraflarına bakmalıyız.Biz insanoğluna verilen değeri düşünmeliyiz.Çünkü şu kainat bizim için yaratıldı.Onu tefekkür etmeliyiz.ALLAH(c.c.) bu dünyayı nasıl yarattıysa nasıl sona erdireceğinide bilir değil mi.İstediği gibi dağları yok eder yada buzulları eritir.Önemli olan bizim burda ALLAH(c.c.)'a olan inancımızdır.İnanmak,İnanmak ve sonsuza kadar her konuda İnanmak.Örneğin mesleğiniz muhasebe olsaydı, peki siz inşaatçının işinden anlarmısınız, inşaat mühendisine niye bu binada 20'lik değilde 18'lik demir kullandın diyebilirmisiniz, diyemezsiniz tabi, çünkü onun işini ondan daha iyi kimse bilemez. O yüzden herkes kendi işine bakmalı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt