HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
2- UMUM – HUSUS/ GENEL OLUŞ – ÖZEL OLUŞ
Umum/genel lafız; iki ve daha fazla manaya delâlet eden lafızdır. Has/özel lafız ise; iki açıdan isimlendirilir: Birincisi; delâlet edilenine birden çok mananın iştirakinin doğru olmadığı tek lafızdır. Zeyd, Amr v.b. özel isimler gibi. İkincisi; kendisinden daha genel olana nisbetle özel olan husus. Bu, delâlet edileni hakkında ve delâlet edileninden başkası hakkında bir yönden başka bir lafzın söylendiği lafızdır, “insan” lafzı gibi. Zira o hastır/özeldir. Delâlet edileni ve delâlet edileninden başkası hakkında bir yönden “hayvan” lafzının söylenmesidir. “At”, “hayvan” lafızları gibi.
Genel lafız; iki kısma ayrılır: 1- Kendisinden daha genel olmayan genel lafız. “Mezkur/zikredilen” lafzı gibi. Zira bu lafız, mevcudu, mevcud olmayanı, bilineni, bilinmeyeni içine alır. 2- Nispeten genel lafız. “Hayvan” lafzı gibi. Zira o, kapsamı içinde olan “insan” ve “at” lafzına göre genel lafızdır.
Has lafız da iki kısma ayrılır: 1- Kendisinden daha özel olmayan özel lafız. Özel isimler gibi. 2- Kendisi üzerinde olana nisbetle özel lafız. “cevher”, “cisim” lafzı gibi.
Umum Oluş:
Umum/Genellilik, kendisine düşen hususların hepsine bir tek lafızla dâhil olan lafızdır. “Kavim”, “adamlar” lafzı gibi.
Lügatte genelliğe delâlet eden özel bir sîga vardır. Zira lügat ehlinin genellik için koymuş olduğu lafızlar vardır. Dolayısıyla onlarla, kendileriyle kast olunanın genellik olduğuna dair delil getirmek doğru olur. Zira onların delâlet ettiği husus “genel” olur.
- Bu lafızlardan birisi, أي “herhangi” lafzıdır. Fertler ve çoğul olarak akleden ve akletmeyen herkes hakkında, karşılık vermek ve soru sormak şeklinde genel bir lafızdır.
- Onlardan bir başka örnek de; bilinen olmadığında belirlilik takısı olan çoğul isimlerdir. İster kurallı çoğul, ister ise kırık çoğul olsun fark etmez. المسلمون “Müslümanlar”, الرجال “adamlar”, مسلمون “bir takım Müslümanlar”, رجال “bir takım adamlar” ; onları te’kid edici isimler كل “her”, جميع “bütün” gibi.
- Onlardan bir başka örnek de; meşhur olmayanların başına ال –“harfi tarif” takısı gelmiş cins isimler, الرجل “adam”, الدرهم “dirhem” gibi.
- Onlardan bir örnek de; olumsuz belirsiz isimdir. Şu sözler gibi: لا رجل في الدار “Evde adam yok”, وما في الدار من رجل “Evde adam yok” gibi.
- Onlardan bir örnek de; izafet terkibidir. Allah’u Teala’nın şu sözü gibi; يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ “Allah size evlatlarınız hakkında....tavsiye eder.”[1] Ve ضربت عبدي و عبادي “Köleme ve kölelerime vurdum”, اتقت دراهمي “Dirhemlerimi harcadım” sözleri gibi.
- Onlardan bir örnek de; من “kim, her kim” lafzıdır. Soru ve karşılığında başkası olmaksızın akleden kimseler hakkında kullanılır. Şöyle demen gibi: من عندك ؟ “Yanındaki kim?” من جاء أكرمه “Kim gelirse, ona ikram et.”
- Onlardan bir örnek de; ما “ne, her ne” lafzıdır. Soru ve karşılıkta kullanılır. Bir cins ile tahsis edilmeksizin mutlak olarak akletmeyen hususlar hakkında geneldir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü gibi: عَلَى الْيَدِ مَا أَخَذَتْ حَتَّى تُؤَدِّيَ “Her ne aldıysa ödeyesiye kadar elin üzerinedir.”[2] Bu karşılık verme hakkında bir sözdür. ماذا صنعت “ne yaptın?” sözü de soru sorma hakkındadır.
- متى “Ne zaman” soru sormak ve karşılık vermek de zaman hakkında lafızdır. Şu sözlerde olduğu gibi; متى جاء القوم “Topluluk ne zaman geldi?” متى جئتني أكرمك “Bana ne zaman gelirsen sana ikram ederim.”
- أين ve حيث “Nerede” lafzıdır. Soru sormak ve karşılık vermekte zaman hakkında bir lafızdır. Bunlara örnek şu sözlerdir: أين كنت “Sen neredeydin?” أينما كنت أكرمتك “Her nerede olursam sana ikram ederim.”
Lügat ehlinin genellik için koymuş olduğu lafızların olduğuna dair delil, Arapların lafzın konuluş aslında genellik ve özelliğin te’kidini/vurgusunu farklı kılmış olmalarıdır.
Zira husus hakkında şöyle dediler: رأيت زيدا عينه نفسه “Zeyd’in bizzat kendisini gördüm.” Şöyle demediler: رأيت زيدا كلهم أجمعين “Zeyd’in hepsini tamamen gördüm.”
Umum hakkında da şöyle dediler: رأيت الرجال كلهم أجمعين “Adamların hepsini tamamen gördüm.” Şöyle demediler: رأيت الرجال عينه نفسه “Adamların bizzat kendisini gördüm.”
Tekidin/vurgunun farklılığı, vurgu yapılanın farklılığına delâlet eder. Çünkü vurgu tekid edilene uygun düşendir.
Ayrıca Şer’î nâsslar, bu lafızları genellik için kullanmıştır.
Buna örnek Allah’u Teâla’nın şu sözünün kendisi için indiği husustur: إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ “Siz ve Allah’tan başka taptığınız şeyler, cehennem yakıtısınız.”[3] “İbn el-Züb’ari dedi ki: “Kesinlikle Muhammed’i yeneceğim.” Sonra Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e geldi ve ona şöyle dedi: “Ey Muhammed! Şu Hıristiyan İsa’ya tapıyor, şu Yahudi Üzeyir’e tapıyor, şu Temîm Oğulları meleklere tapıyorlar. Ne diyorsun, onlar cehenneme mi girecekler?”[4] ما –lafzının genelliğini delil getirdi. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun ما –lafzının genelliği ile ilgili anlayışını yadsımadı. Bilakis Allah’u Teâla’nın, onun sözünü yadsımayan fakat tahsis eden şu sözü indirildi: إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ “Tarafımızdan kendilerine güzel akibet takdir edilmiş olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar.”[5]
Bir başka örnek de Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ (31) قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنْ الْغَابِرِينَ “Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir. (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna, o, kalacaklar arasındadır.”[6]
Onunla delil getirmenin yönü şöyledir: İbrahim; أهل هذه القرية “Bu memleketin halkı” tabirinden, genellik anladı. Lût’u zikrettiğinde melekler ona Lût’u ve ehlini istisna ile, karısını da kurtulanlardan istisna ile tahsisle cevap vererek, onun bu anlayışını tasvib ettiler.
İşte bütün bunlar genelliğe delâlet etmektedir.
Ayrıca bu lafızların genellik için kullanıldığına dair sahabelerin icmâsı olmuştur.
Buna bir örnek; Ömer’in, zekâta itiraz edenlerle savaş hakkında Ebu Bekir’e karşı şöyle diyerek delil getirmesidir: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle demiş iken sen onlarla nasıl savaşırsın?” َ أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَيُؤْمِنُوا بِي وَبِمَا جِئْتُ بِهِ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ “Lâ ilahe illallah diyerek şehadet getiresiye, bana ve getirdiğime iman edesiye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Eğer bunu yaparlarsa, hakkıyla olmaları müstesna kanlarını ve mallarını benden korurlar. Hesabları Allah’a aittir.”[7] Sahabeden kimse, Ömer’in böyle delil getirmesini yadsımadı. Fakat Ebu Bekir, istisnaya bağımlı kılınmasına dikkati çekti. O ise Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü idi: إلا بحقها “Hakkıyla olmaları müstesna.” Bu da marifi/belirli çoğul lafzın genellik için olduğuna delâlet eder.
Bir örnek de, şairin şu sözünü;
الا كل شيء ما خلا الله باطل
وكل نعيم لا محالة زائل
Dikkat edin, Allah’tan başka her şey batıldır.
Her saadet de kesinlikle yok olur.
Osman b. Maz’ûn bunu işitince, ona şöyle dedi: “Yalan söyledin. Cennet ehlinin saadeti yok olmaz.” Osman’ın bu anlayışını kimse yadsımadı. كل “her” kelimesi genellik için olmasaydı, böyle olmazdı.
Bir örnek de; Ebu Bekir’in, Ensar’a Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü ile delil getirmesidir: الأئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ “İmamlar Kureyş’tendir.”[8] Onların hepsi de bu delil getirilişin sıhatini yadsımaksızın kabul ettiler. الأئمة “imamlar” kelimesi genel bir lafız olmasaydı, bu delil getiriliş doğru bulunmazdı.
Buna bir başka örnek de; sahabelerin, Allah ve Rasulü’nün aşağıdaki sözlerin uygulanmasında icmâ etmeleridir.
Allah’u Teâla şöyle dedi: الزانية والزاني “Zina eden kadın ve zina eden erkek.”[9] والسارق والسارقة “Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadın.”[10] من قتل مظلوما “Kim mazlumu öldürürse.”[11] وذروا ما بقي من الربا “Faizden arta kalanı terk edin.”[12] ولا تقتلوا انفسكم “Kendinizi öldürmeyin.”[13] لا تقتلوا الصيد وأنتم حرم “İhramda iken av öldürmeyin.”[14]
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de şöyle dedi: وَلا وَصِيَّةَ لِوَارِثٍ “Miras bırakana vasiyet yoktur.”[15] لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا “Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[16] ومن ألقى السلاح فهو آمن “Kim silahını bırakırsa emin olur.”[17]
Bunun gibi genelliğe delâlet eden hususlar. Bunlar dil ehlinin bu lafızları genellik için koyduklarını tekid etmektedir.
Genelliğin Lafız İçin Sabit Oluşunun Yolları:
Lafızla sabit olan genellik; ya dil bakımından sabit olur -ki bu dilin konuluşundan elde edilir-, ya örf bakımından sabit olur –ki bu da örften yani dil ehlinin koymalarından değil de kullanmalarından elde edilir-, ya da akıl bakımından sabit olur –ki bu da akıldan değil de istinbattan elde edilir-.
Başka bir ifade ile lafız için genellik; ya bize Arapların bu lafzı genellik için koyduklarının veya bu lafzı genellikte kullandıklarının nakledilmesi yoluyla sabit olur, ya da nakilden istinbat yoluyla bize sabit olur. Bu ise şöyle olur: “İstisna, lafzın kapsadığının dışında kalan olarak bize nakledilmesinden dolayı, istisna belirli çoğula dâhil edilir” diye bilinmesidir. Bu her ne kadar istinbat olsa da nakil yolundan bir bilgidir. Zira bize nakledildi ki, istisna, lafzın kapsadığının dışında kalandır. Dolayısıyla bundan anlıyoruz ki belirli çoğul genellik içindir. Buna binaen lafızla sabit olan genellik, iki yoldan tespit edilmektedir: Birincisi; nakil. İkincisi; istinbat. Her ikisi de Arapların koymasından sayılır. Böylece lafızla sabit olan genellik tamamen Arapların koyması ile sabit olmaktadır.
Nakil yoluyla sabit olan genellik; ya lügatin konulmasından elde edilmiş olur ya da lügat ehlinin kullanılmasından elde edilmiş olur.
Lügatin konulmasından elde edilen genelliğin iki hali vardır: Birincisi; lafzın bizzat kendisinin genel olmasıdır. Yani bir karineye ihtiyaç duymamasıdır. İkincisi; genelliğin lügatin konulmasından -fakat bir karine ile- elde edilmiş olmasıdır.
Bizzat kendisinin genel olmasına gelince; Ondan birisi, her şey hakkında genel olandır. Birisi akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkında genel olandır. Birisi akletmeyenler hakkında genel olandır. Birisi özel mekânlar hakkında genel olandır. Birisi de müphem/kapalı zaman hakkında genel olandır.
İlim sahibi olanlar ve başkalarından her şey hakkında genel olana örnek; أي “hangi, herhangi” lafzıdır. أي رجل جاء “Hangi adam geldi?” أي ثوب لبسته “Hangi elbiseyi giydin?” dersin. Bir başka örnek de; كل “her, hepsi”, جميع “bütün, hepsi” lafızları ve الذي – التي v.b. ismi mevsullar/ilgi zamirleri. Bir başka örnek de; سائر “sair” lafzıdır. (Ancak bu lafız, şehri kuşatan duvarlar anlamında olan سور “suver” kelimesinden alınmış olmalıdır, arta kalan anlamında olan السؤر –kelimesinden değil.)
- أي –lafzının genellik ifade etmesi için soru ya da şart lafzı olması şart koşuldu. Zira eğer bu lafız mevsul/bağlaç olursa, مرت بأيهم قام yani بالذي قام “onlardan ayağa kalkmış olanın yanından geçtim” gibi. ya da vasıflanmış olursa, مرت برجل أي رجل –tam anlamı ile “herhangi bir adamın yanından geçtim” gibi. ya da hal olursa, مرت بزيد أي رجل Burada أي –lafzı fetha/üstün ile tam anlamı ile “herhangi bir adam olan Zeyd’in yanından geçtim” gibi. Ya da nida için olursa, يا أيها الرجل “Ey adam!” gibi. Bütün bunlar genellik ifade etmez.
- Akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkında genel olan şu lafızdır: من “kim, her kim” lafzıdır. Bu lafız; erkekler ve dişiler, hürler ve köleler hepsini kapsamaya uygundur. Onu genellik ifade edebilme şartı, soru ya da şart lafzı olmasıdır. Zira vasfedilen belirsiz olursa, مررت بمن معجب لك “seni şaşırtan bir kimse ile karşılaştım.” (Yani, رجل معجب “bir şaşırtan adam” demektir) gibi. ya da bağlaç olursa; مررت بمن قام “ayağa kalkan bir kimse ile karşılaştım.” (Yani, الذي قام “ayağa kalkan” demektir) gibi. Bunlar genellik ifade etmez.
- Akletmeyenler yani ilim sahibi olmayanlar hakkında genel olan şu lafızdır: ما “ne, her ne” lafzıdır. أشتر ما رأيت “ne gördüysen satın al” gibi. Bu lafza, erkek ve kadın dâhil olmaz. Fakat ما –lafzı vasfedilen belirsiz olduğunda; مررت بما معجب لك “seni şaşırtan bir şeyin yanından geçtim” gibi. Ya da vasfedilen olunca, ما أحسن زيدا “Zeyd’e güzel gelen” gibi. Bunlar genellik ifade etmezler.
- Özellikle mekanlar hakkında genel olan şu lafızlardır: أين ve حيث “nerede, neresi”, أين تجلس أجلس ve حث تجلس أجلس “nereye oturursan otururum” gibi.
- Müphem/kapalı zaman hakkında genel olan lafız şudur: متى “ne zaman”, متى تجلس أجلس “ne zaman oturursan otururum” gibi.
Bunların hepsi, dilin konulması bakımından bizzat genellik ifade ederler.
Genelliği bir karine ile elde edilmiş olana gelince: Karine, ispat hakkında olabilir, nefy hakkında olabilir. İspat hakkında olan karine; ال –harfi tarifi ve izafet terkibidir. Bunlar, çoğul kelimede olur; العبيد “kullar” ve عبيدي “kullarım” gibi. Cins isimde olurlar; ولا تقربوا الزنى “Zinaya yaklaşmayın.”[18] gibi; فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ “Onun emrine muhalif olanlar ... sakınsınlar.”[19]
Cins ismin başına ال –harfi tarifinin, sonuna izafet zamirinin ve terkibinin gelmesi, tekilleri genelleştirir. Bunların çoğulun başına gelmesi de çoğulları genelleştirir. Çünkü ال –harfi tarifi, başına geldiği tekilleri genelleştirir, çoğulun başına gelmişse de onları genelleştirir. İzafet terkibi ve zamiri de aynıdır.
Nefy hakkında karine ise, nefy siyakındaki nekre/belirsizliktir. Nefy siyakındaki nekre/belirsizlik genelleştirir. İster nefy ile başlasın; ما أحد قائم “ayakta duran kimse yok” gibi, ister ise yüklemi ile başlasın; ما قام أحد “kimse ayağa kalkmadı” gibi. ister nefyeden harf; ما veya لم veya لن veya ليس veya başkası olsun fark etmez.
Aynı şekilde geçişli olumsuz fiil de bütün mef’ullerini genelleştirir. والله لا آكل “Vallahi, yemem” demen gibi. Tahsis etmedikçe herhangi bir şey yediğinde yeminini bozmuş olursun. Çünkü أكل -“yemek” fiili geçişlidir ve burada olumsuzdur, dolayısıyla yiyeceklerden bir çeşidi ile tahsis etmedikçe her yenileni kapsayan genelliktedir.
Lügat ehlinin kullanımından elde edilen genelliğe gelince; o, örf bakımından elde edilen genelliktir. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ “Size anneleriniz ... haram kılındı.”[20] Zira örf ehli bu terkibi, bizzat kendisinin haram kılınmasından, faydalanmanın/zevk almanın her yönünün haram kılınmasına nakletmişlerdir. Çünkü maksat istihdam olmaksızın kadınlardır. Bir başka örnek de Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ “Size ölü/ceset ... haram kılındı.”[21] Zira bu, örften dolayı “yemeye” hamledilir. Bu, örfi hakikattendir.
İstinbat yoluyla sabit olan genelliğe gelince; onun kuralı, hükmün takip ve tesbib/sebep kılma ف –fâsı ile vasfa bağlı kılınmasıdır. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا “Hırsızlık yapan erkek ile hırsızlık yapan kadının ellerini kesin.”[22] Şarabın, sarhoşluktan dolayı haram kılınması gibi.
Sebebin Hususi Oluşu Değil Lafzın Genel Oluşu Dikkate Alınır:
Hitap, olaylardan bir olayda geçmesi ya da bir soruya cevap olarak geçmesi gibi belirli bir sebebe binaen geçtiğinde genel olur, o olaydan ya da tek başına o sorudan dolayı özel olmaz.
Hitabın bir olayda geçmesi şöyle olur: Bir olay meydana gelir, onun hükmünü genellik siygalarından bir siyga ile beyan etmek için nâss gelir. Dolayısıyla o, genel olur. O olaya tahsis edilmez.
Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen şu hadistir: Meymune’nin ölmüş olan koyunlarının yanından geçerken şöyle dedi: أَيُّمَا إِهَابٍ دُبِغَ فَقَدْ طَهُرَ “Tabaklanmış her hayvan derisi temizdir.”[23] Bu, Meymune’nin koyunlarına has değildir. Bilakis her deriye genel olur. Zira o tabaklama ile temizlenir. Çünkü hitap geneldir.
Buna başka örnek de; hırsızlıkla ilgili ayettir. Zira o, bir kalkanın ya da bir ridanın çalınması hakkında nazil olmuştur. Zıhar ayeti de Seleme b. Sahr hakkında nazil olmuştur. Lian ayeti Hilal b. Ümeyye hakkında nazil olmuştur. v.b. Bunların hepsi ve benzerlerinde olayın özel oluşu dikkate alınmaz. Dolayısıyla sebep özel olsa da, hitap genel olur. Buna delil; sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim bir itiraz olmaksızın, bu ayetlerin hükümlerini genelleştirdiler. Bu ise, özel sebebin, genelliği düşürücü olmadığına delâlet etmektedir.
Hitabın, bir soruya cevap olarak gelmesine gelince; soru genel ise, cevap da genel olur. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen şu hadiste olduğu gibi: “Ona, taze hurmanın kuru hurma ile satışı sorulduğunda şöyle dedi: أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمْ فَنَهَى عَنْهُ “Taze hurma, kuruduğunda noksanlaşıyor mu?” Dediler ki “Evet”. O da; o halde hayır, dedi.”[24]
Bir başka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapılan şu rivayettir: “Ona şöyle sordular: Biz kendimize ait bir azıkla deniz yolculuğu yapıyoruz. Yanımızda çok az (tatlı) su oluyor. Onunla abdest alırsak susuz kalırız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bu soru üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: الحل ميتته هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Deniz, suyu temizdir ölüsü helaldir.”[25]
Ebu Hureyre’den de şu rivayet edildi: “Bir adam Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e şöyle sordu: Ya Rasulullah, biz deniz yolculuğu yapıyoruz ve yanımızda az miktarda su alabiliyoruz. O su ile abdest alsak içecek suyumuz kalmıyor. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Onun suyu temizdir.”[26]
Bu iki örnekte Rasul’e; 1- Belirli bir taze hurma hakkında değil, taze hurma satışı hakkında soruluyor. 2- Belirli bir deniz suyu hakkında değil, deniz suyu hakkında soruluyor. Dolayısıyla soru geneldir ve cevap da geneldir. Burada hitabın genelliği hakkında söylenecek bir söz yoktur.
Cevap sorudan daha genel olursa, bizzat kendisi sorudan bağımsız olur. Dolayısıyla o cevap da genel olur. Ebu Said el-Hudrî’den şöyle dediği rivayet edildi: “Denildi ki; Ya Rasulullah, içerisine hayz, köpeklerin etleri, kokuşmuş leşler atılan nitelikteki bir kuyudan abdest alalım mı? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: إِنَّ الْمَاءَ طَهُورٌ لا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ “Su temizdir, onu hiçbir şey kirletmez.”[27]
Burada soru, belirli bir kuyu hakkında özeldir. Cevap ise, su hakkında geneldir. Dolayısıyla hitap genel olur, sorunun özel oluşuna dikkat edilmez.
Cevabın soruya uygun düşmesi ve uygun düşmemesine gelince; genellik bahsinde ona yer yoktur. Zira cevap, soruya uygun düşüp onun ötesine gitmeyebilir. Cevap soruya uygun düşmeyip onda soranın sorusundan fazlası olabilir. Zira cevabın soruya uygun düşmesi, asıl olan değildir. Bilakis uygun düşmesi mümkündür, uygun düşmemesi de mümkündür. Buna Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu ile abdest almak hakkındaki soruya verdiği şu cevap delâlet eder: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir.”[28] Hakkında bir soru olmadığı halde, “ölüsünün helâl oluşuna” dikkat çekti. Dolayısıyla, soruya cevapta fazlalık, Şer’î nâsslarda vakidir ve meşrudur.
Umum/genel lafız; iki ve daha fazla manaya delâlet eden lafızdır. Has/özel lafız ise; iki açıdan isimlendirilir: Birincisi; delâlet edilenine birden çok mananın iştirakinin doğru olmadığı tek lafızdır. Zeyd, Amr v.b. özel isimler gibi. İkincisi; kendisinden daha genel olana nisbetle özel olan husus. Bu, delâlet edileni hakkında ve delâlet edileninden başkası hakkında bir yönden başka bir lafzın söylendiği lafızdır, “insan” lafzı gibi. Zira o hastır/özeldir. Delâlet edileni ve delâlet edileninden başkası hakkında bir yönden “hayvan” lafzının söylenmesidir. “At”, “hayvan” lafızları gibi.
Genel lafız; iki kısma ayrılır: 1- Kendisinden daha genel olmayan genel lafız. “Mezkur/zikredilen” lafzı gibi. Zira bu lafız, mevcudu, mevcud olmayanı, bilineni, bilinmeyeni içine alır. 2- Nispeten genel lafız. “Hayvan” lafzı gibi. Zira o, kapsamı içinde olan “insan” ve “at” lafzına göre genel lafızdır.
Has lafız da iki kısma ayrılır: 1- Kendisinden daha özel olmayan özel lafız. Özel isimler gibi. 2- Kendisi üzerinde olana nisbetle özel lafız. “cevher”, “cisim” lafzı gibi.
Umum Oluş:
Umum/Genellilik, kendisine düşen hususların hepsine bir tek lafızla dâhil olan lafızdır. “Kavim”, “adamlar” lafzı gibi.
Lügatte genelliğe delâlet eden özel bir sîga vardır. Zira lügat ehlinin genellik için koymuş olduğu lafızlar vardır. Dolayısıyla onlarla, kendileriyle kast olunanın genellik olduğuna dair delil getirmek doğru olur. Zira onların delâlet ettiği husus “genel” olur.
- Bu lafızlardan birisi, أي “herhangi” lafzıdır. Fertler ve çoğul olarak akleden ve akletmeyen herkes hakkında, karşılık vermek ve soru sormak şeklinde genel bir lafızdır.
- Onlardan bir başka örnek de; bilinen olmadığında belirlilik takısı olan çoğul isimlerdir. İster kurallı çoğul, ister ise kırık çoğul olsun fark etmez. المسلمون “Müslümanlar”, الرجال “adamlar”, مسلمون “bir takım Müslümanlar”, رجال “bir takım adamlar” ; onları te’kid edici isimler كل “her”, جميع “bütün” gibi.
- Onlardan bir başka örnek de; meşhur olmayanların başına ال –“harfi tarif” takısı gelmiş cins isimler, الرجل “adam”, الدرهم “dirhem” gibi.
- Onlardan bir örnek de; olumsuz belirsiz isimdir. Şu sözler gibi: لا رجل في الدار “Evde adam yok”, وما في الدار من رجل “Evde adam yok” gibi.
- Onlardan bir örnek de; izafet terkibidir. Allah’u Teala’nın şu sözü gibi; يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ “Allah size evlatlarınız hakkında....tavsiye eder.”[1] Ve ضربت عبدي و عبادي “Köleme ve kölelerime vurdum”, اتقت دراهمي “Dirhemlerimi harcadım” sözleri gibi.
- Onlardan bir örnek de; من “kim, her kim” lafzıdır. Soru ve karşılığında başkası olmaksızın akleden kimseler hakkında kullanılır. Şöyle demen gibi: من عندك ؟ “Yanındaki kim?” من جاء أكرمه “Kim gelirse, ona ikram et.”
- Onlardan bir örnek de; ما “ne, her ne” lafzıdır. Soru ve karşılıkta kullanılır. Bir cins ile tahsis edilmeksizin mutlak olarak akletmeyen hususlar hakkında geneldir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü gibi: عَلَى الْيَدِ مَا أَخَذَتْ حَتَّى تُؤَدِّيَ “Her ne aldıysa ödeyesiye kadar elin üzerinedir.”[2] Bu karşılık verme hakkında bir sözdür. ماذا صنعت “ne yaptın?” sözü de soru sorma hakkındadır.
- متى “Ne zaman” soru sormak ve karşılık vermek de zaman hakkında lafızdır. Şu sözlerde olduğu gibi; متى جاء القوم “Topluluk ne zaman geldi?” متى جئتني أكرمك “Bana ne zaman gelirsen sana ikram ederim.”
- أين ve حيث “Nerede” lafzıdır. Soru sormak ve karşılık vermekte zaman hakkında bir lafızdır. Bunlara örnek şu sözlerdir: أين كنت “Sen neredeydin?” أينما كنت أكرمتك “Her nerede olursam sana ikram ederim.”
Lügat ehlinin genellik için koymuş olduğu lafızların olduğuna dair delil, Arapların lafzın konuluş aslında genellik ve özelliğin te’kidini/vurgusunu farklı kılmış olmalarıdır.
Zira husus hakkında şöyle dediler: رأيت زيدا عينه نفسه “Zeyd’in bizzat kendisini gördüm.” Şöyle demediler: رأيت زيدا كلهم أجمعين “Zeyd’in hepsini tamamen gördüm.”
Umum hakkında da şöyle dediler: رأيت الرجال كلهم أجمعين “Adamların hepsini tamamen gördüm.” Şöyle demediler: رأيت الرجال عينه نفسه “Adamların bizzat kendisini gördüm.”
Tekidin/vurgunun farklılığı, vurgu yapılanın farklılığına delâlet eder. Çünkü vurgu tekid edilene uygun düşendir.
Ayrıca Şer’î nâsslar, bu lafızları genellik için kullanmıştır.
Buna örnek Allah’u Teâla’nın şu sözünün kendisi için indiği husustur: إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ “Siz ve Allah’tan başka taptığınız şeyler, cehennem yakıtısınız.”[3] “İbn el-Züb’ari dedi ki: “Kesinlikle Muhammed’i yeneceğim.” Sonra Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e geldi ve ona şöyle dedi: “Ey Muhammed! Şu Hıristiyan İsa’ya tapıyor, şu Yahudi Üzeyir’e tapıyor, şu Temîm Oğulları meleklere tapıyorlar. Ne diyorsun, onlar cehenneme mi girecekler?”[4] ما –lafzının genelliğini delil getirdi. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun ما –lafzının genelliği ile ilgili anlayışını yadsımadı. Bilakis Allah’u Teâla’nın, onun sözünü yadsımayan fakat tahsis eden şu sözü indirildi: إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ “Tarafımızdan kendilerine güzel akibet takdir edilmiş olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar.”[5]
Bir başka örnek de Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ (31) قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنْ الْغَابِرِينَ “Elçilerimiz İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir. (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna, o, kalacaklar arasındadır.”[6]
Onunla delil getirmenin yönü şöyledir: İbrahim; أهل هذه القرية “Bu memleketin halkı” tabirinden, genellik anladı. Lût’u zikrettiğinde melekler ona Lût’u ve ehlini istisna ile, karısını da kurtulanlardan istisna ile tahsisle cevap vererek, onun bu anlayışını tasvib ettiler.
İşte bütün bunlar genelliğe delâlet etmektedir.
Ayrıca bu lafızların genellik için kullanıldığına dair sahabelerin icmâsı olmuştur.
Buna bir örnek; Ömer’in, zekâta itiraz edenlerle savaş hakkında Ebu Bekir’e karşı şöyle diyerek delil getirmesidir: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle demiş iken sen onlarla nasıl savaşırsın?” َ أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَيُؤْمِنُوا بِي وَبِمَا جِئْتُ بِهِ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ “Lâ ilahe illallah diyerek şehadet getiresiye, bana ve getirdiğime iman edesiye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Eğer bunu yaparlarsa, hakkıyla olmaları müstesna kanlarını ve mallarını benden korurlar. Hesabları Allah’a aittir.”[7] Sahabeden kimse, Ömer’in böyle delil getirmesini yadsımadı. Fakat Ebu Bekir, istisnaya bağımlı kılınmasına dikkati çekti. O ise Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü idi: إلا بحقها “Hakkıyla olmaları müstesna.” Bu da marifi/belirli çoğul lafzın genellik için olduğuna delâlet eder.
Bir örnek de, şairin şu sözünü;
الا كل شيء ما خلا الله باطل
وكل نعيم لا محالة زائل
Dikkat edin, Allah’tan başka her şey batıldır.
Her saadet de kesinlikle yok olur.
Osman b. Maz’ûn bunu işitince, ona şöyle dedi: “Yalan söyledin. Cennet ehlinin saadeti yok olmaz.” Osman’ın bu anlayışını kimse yadsımadı. كل “her” kelimesi genellik için olmasaydı, böyle olmazdı.
Bir örnek de; Ebu Bekir’in, Ensar’a Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü ile delil getirmesidir: الأئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ “İmamlar Kureyş’tendir.”[8] Onların hepsi de bu delil getirilişin sıhatini yadsımaksızın kabul ettiler. الأئمة “imamlar” kelimesi genel bir lafız olmasaydı, bu delil getiriliş doğru bulunmazdı.
Buna bir başka örnek de; sahabelerin, Allah ve Rasulü’nün aşağıdaki sözlerin uygulanmasında icmâ etmeleridir.
Allah’u Teâla şöyle dedi: الزانية والزاني “Zina eden kadın ve zina eden erkek.”[9] والسارق والسارقة “Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadın.”[10] من قتل مظلوما “Kim mazlumu öldürürse.”[11] وذروا ما بقي من الربا “Faizden arta kalanı terk edin.”[12] ولا تقتلوا انفسكم “Kendinizi öldürmeyin.”[13] لا تقتلوا الصيد وأنتم حرم “İhramda iken av öldürmeyin.”[14]
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de şöyle dedi: وَلا وَصِيَّةَ لِوَارِثٍ “Miras bırakana vasiyet yoktur.”[15] لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا “Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[16] ومن ألقى السلاح فهو آمن “Kim silahını bırakırsa emin olur.”[17]
Bunun gibi genelliğe delâlet eden hususlar. Bunlar dil ehlinin bu lafızları genellik için koyduklarını tekid etmektedir.
Genelliğin Lafız İçin Sabit Oluşunun Yolları:
Lafızla sabit olan genellik; ya dil bakımından sabit olur -ki bu dilin konuluşundan elde edilir-, ya örf bakımından sabit olur –ki bu da örften yani dil ehlinin koymalarından değil de kullanmalarından elde edilir-, ya da akıl bakımından sabit olur –ki bu da akıldan değil de istinbattan elde edilir-.
Başka bir ifade ile lafız için genellik; ya bize Arapların bu lafzı genellik için koyduklarının veya bu lafzı genellikte kullandıklarının nakledilmesi yoluyla sabit olur, ya da nakilden istinbat yoluyla bize sabit olur. Bu ise şöyle olur: “İstisna, lafzın kapsadığının dışında kalan olarak bize nakledilmesinden dolayı, istisna belirli çoğula dâhil edilir” diye bilinmesidir. Bu her ne kadar istinbat olsa da nakil yolundan bir bilgidir. Zira bize nakledildi ki, istisna, lafzın kapsadığının dışında kalandır. Dolayısıyla bundan anlıyoruz ki belirli çoğul genellik içindir. Buna binaen lafızla sabit olan genellik, iki yoldan tespit edilmektedir: Birincisi; nakil. İkincisi; istinbat. Her ikisi de Arapların koymasından sayılır. Böylece lafızla sabit olan genellik tamamen Arapların koyması ile sabit olmaktadır.
Nakil yoluyla sabit olan genellik; ya lügatin konulmasından elde edilmiş olur ya da lügat ehlinin kullanılmasından elde edilmiş olur.
Lügatin konulmasından elde edilen genelliğin iki hali vardır: Birincisi; lafzın bizzat kendisinin genel olmasıdır. Yani bir karineye ihtiyaç duymamasıdır. İkincisi; genelliğin lügatin konulmasından -fakat bir karine ile- elde edilmiş olmasıdır.
Bizzat kendisinin genel olmasına gelince; Ondan birisi, her şey hakkında genel olandır. Birisi akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkında genel olandır. Birisi akletmeyenler hakkında genel olandır. Birisi özel mekânlar hakkında genel olandır. Birisi de müphem/kapalı zaman hakkında genel olandır.
İlim sahibi olanlar ve başkalarından her şey hakkında genel olana örnek; أي “hangi, herhangi” lafzıdır. أي رجل جاء “Hangi adam geldi?” أي ثوب لبسته “Hangi elbiseyi giydin?” dersin. Bir başka örnek de; كل “her, hepsi”, جميع “bütün, hepsi” lafızları ve الذي – التي v.b. ismi mevsullar/ilgi zamirleri. Bir başka örnek de; سائر “sair” lafzıdır. (Ancak bu lafız, şehri kuşatan duvarlar anlamında olan سور “suver” kelimesinden alınmış olmalıdır, arta kalan anlamında olan السؤر –kelimesinden değil.)
- أي –lafzının genellik ifade etmesi için soru ya da şart lafzı olması şart koşuldu. Zira eğer bu lafız mevsul/bağlaç olursa, مرت بأيهم قام yani بالذي قام “onlardan ayağa kalkmış olanın yanından geçtim” gibi. ya da vasıflanmış olursa, مرت برجل أي رجل –tam anlamı ile “herhangi bir adamın yanından geçtim” gibi. ya da hal olursa, مرت بزيد أي رجل Burada أي –lafzı fetha/üstün ile tam anlamı ile “herhangi bir adam olan Zeyd’in yanından geçtim” gibi. Ya da nida için olursa, يا أيها الرجل “Ey adam!” gibi. Bütün bunlar genellik ifade etmez.
- Akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkında genel olan şu lafızdır: من “kim, her kim” lafzıdır. Bu lafız; erkekler ve dişiler, hürler ve köleler hepsini kapsamaya uygundur. Onu genellik ifade edebilme şartı, soru ya da şart lafzı olmasıdır. Zira vasfedilen belirsiz olursa, مررت بمن معجب لك “seni şaşırtan bir kimse ile karşılaştım.” (Yani, رجل معجب “bir şaşırtan adam” demektir) gibi. ya da bağlaç olursa; مررت بمن قام “ayağa kalkan bir kimse ile karşılaştım.” (Yani, الذي قام “ayağa kalkan” demektir) gibi. Bunlar genellik ifade etmez.
- Akletmeyenler yani ilim sahibi olmayanlar hakkında genel olan şu lafızdır: ما “ne, her ne” lafzıdır. أشتر ما رأيت “ne gördüysen satın al” gibi. Bu lafza, erkek ve kadın dâhil olmaz. Fakat ما –lafzı vasfedilen belirsiz olduğunda; مررت بما معجب لك “seni şaşırtan bir şeyin yanından geçtim” gibi. Ya da vasfedilen olunca, ما أحسن زيدا “Zeyd’e güzel gelen” gibi. Bunlar genellik ifade etmezler.
- Özellikle mekanlar hakkında genel olan şu lafızlardır: أين ve حيث “nerede, neresi”, أين تجلس أجلس ve حث تجلس أجلس “nereye oturursan otururum” gibi.
- Müphem/kapalı zaman hakkında genel olan lafız şudur: متى “ne zaman”, متى تجلس أجلس “ne zaman oturursan otururum” gibi.
Bunların hepsi, dilin konulması bakımından bizzat genellik ifade ederler.
Genelliği bir karine ile elde edilmiş olana gelince: Karine, ispat hakkında olabilir, nefy hakkında olabilir. İspat hakkında olan karine; ال –harfi tarifi ve izafet terkibidir. Bunlar, çoğul kelimede olur; العبيد “kullar” ve عبيدي “kullarım” gibi. Cins isimde olurlar; ولا تقربوا الزنى “Zinaya yaklaşmayın.”[18] gibi; فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ “Onun emrine muhalif olanlar ... sakınsınlar.”[19]
Cins ismin başına ال –harfi tarifinin, sonuna izafet zamirinin ve terkibinin gelmesi, tekilleri genelleştirir. Bunların çoğulun başına gelmesi de çoğulları genelleştirir. Çünkü ال –harfi tarifi, başına geldiği tekilleri genelleştirir, çoğulun başına gelmişse de onları genelleştirir. İzafet terkibi ve zamiri de aynıdır.
Nefy hakkında karine ise, nefy siyakındaki nekre/belirsizliktir. Nefy siyakındaki nekre/belirsizlik genelleştirir. İster nefy ile başlasın; ما أحد قائم “ayakta duran kimse yok” gibi, ister ise yüklemi ile başlasın; ما قام أحد “kimse ayağa kalkmadı” gibi. ister nefyeden harf; ما veya لم veya لن veya ليس veya başkası olsun fark etmez.
Aynı şekilde geçişli olumsuz fiil de bütün mef’ullerini genelleştirir. والله لا آكل “Vallahi, yemem” demen gibi. Tahsis etmedikçe herhangi bir şey yediğinde yeminini bozmuş olursun. Çünkü أكل -“yemek” fiili geçişlidir ve burada olumsuzdur, dolayısıyla yiyeceklerden bir çeşidi ile tahsis etmedikçe her yenileni kapsayan genelliktedir.
Lügat ehlinin kullanımından elde edilen genelliğe gelince; o, örf bakımından elde edilen genelliktir. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ “Size anneleriniz ... haram kılındı.”[20] Zira örf ehli bu terkibi, bizzat kendisinin haram kılınmasından, faydalanmanın/zevk almanın her yönünün haram kılınmasına nakletmişlerdir. Çünkü maksat istihdam olmaksızın kadınlardır. Bir başka örnek de Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ “Size ölü/ceset ... haram kılındı.”[21] Zira bu, örften dolayı “yemeye” hamledilir. Bu, örfi hakikattendir.
İstinbat yoluyla sabit olan genelliğe gelince; onun kuralı, hükmün takip ve tesbib/sebep kılma ف –fâsı ile vasfa bağlı kılınmasıdır. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا “Hırsızlık yapan erkek ile hırsızlık yapan kadının ellerini kesin.”[22] Şarabın, sarhoşluktan dolayı haram kılınması gibi.
Sebebin Hususi Oluşu Değil Lafzın Genel Oluşu Dikkate Alınır:
Hitap, olaylardan bir olayda geçmesi ya da bir soruya cevap olarak geçmesi gibi belirli bir sebebe binaen geçtiğinde genel olur, o olaydan ya da tek başına o sorudan dolayı özel olmaz.
Hitabın bir olayda geçmesi şöyle olur: Bir olay meydana gelir, onun hükmünü genellik siygalarından bir siyga ile beyan etmek için nâss gelir. Dolayısıyla o, genel olur. O olaya tahsis edilmez.
Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen şu hadistir: Meymune’nin ölmüş olan koyunlarının yanından geçerken şöyle dedi: أَيُّمَا إِهَابٍ دُبِغَ فَقَدْ طَهُرَ “Tabaklanmış her hayvan derisi temizdir.”[23] Bu, Meymune’nin koyunlarına has değildir. Bilakis her deriye genel olur. Zira o tabaklama ile temizlenir. Çünkü hitap geneldir.
Buna başka örnek de; hırsızlıkla ilgili ayettir. Zira o, bir kalkanın ya da bir ridanın çalınması hakkında nazil olmuştur. Zıhar ayeti de Seleme b. Sahr hakkında nazil olmuştur. Lian ayeti Hilal b. Ümeyye hakkında nazil olmuştur. v.b. Bunların hepsi ve benzerlerinde olayın özel oluşu dikkate alınmaz. Dolayısıyla sebep özel olsa da, hitap genel olur. Buna delil; sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim bir itiraz olmaksızın, bu ayetlerin hükümlerini genelleştirdiler. Bu ise, özel sebebin, genelliği düşürücü olmadığına delâlet etmektedir.
Hitabın, bir soruya cevap olarak gelmesine gelince; soru genel ise, cevap da genel olur. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen şu hadiste olduğu gibi: “Ona, taze hurmanın kuru hurma ile satışı sorulduğunda şöyle dedi: أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمْ فَنَهَى عَنْهُ “Taze hurma, kuruduğunda noksanlaşıyor mu?” Dediler ki “Evet”. O da; o halde hayır, dedi.”[24]
Bir başka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapılan şu rivayettir: “Ona şöyle sordular: Biz kendimize ait bir azıkla deniz yolculuğu yapıyoruz. Yanımızda çok az (tatlı) su oluyor. Onunla abdest alırsak susuz kalırız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bu soru üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: الحل ميتته هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Deniz, suyu temizdir ölüsü helaldir.”[25]
Ebu Hureyre’den de şu rivayet edildi: “Bir adam Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e şöyle sordu: Ya Rasulullah, biz deniz yolculuğu yapıyoruz ve yanımızda az miktarda su alabiliyoruz. O su ile abdest alsak içecek suyumuz kalmıyor. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Onun suyu temizdir.”[26]
Bu iki örnekte Rasul’e; 1- Belirli bir taze hurma hakkında değil, taze hurma satışı hakkında soruluyor. 2- Belirli bir deniz suyu hakkında değil, deniz suyu hakkında soruluyor. Dolayısıyla soru geneldir ve cevap da geneldir. Burada hitabın genelliği hakkında söylenecek bir söz yoktur.
Cevap sorudan daha genel olursa, bizzat kendisi sorudan bağımsız olur. Dolayısıyla o cevap da genel olur. Ebu Said el-Hudrî’den şöyle dediği rivayet edildi: “Denildi ki; Ya Rasulullah, içerisine hayz, köpeklerin etleri, kokuşmuş leşler atılan nitelikteki bir kuyudan abdest alalım mı? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem şöyle dedi: إِنَّ الْمَاءَ طَهُورٌ لا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ “Su temizdir, onu hiçbir şey kirletmez.”[27]
Burada soru, belirli bir kuyu hakkında özeldir. Cevap ise, su hakkında geneldir. Dolayısıyla hitap genel olur, sorunun özel oluşuna dikkat edilmez.
Cevabın soruya uygun düşmesi ve uygun düşmemesine gelince; genellik bahsinde ona yer yoktur. Zira cevap, soruya uygun düşüp onun ötesine gitmeyebilir. Cevap soruya uygun düşmeyip onda soranın sorusundan fazlası olabilir. Zira cevabın soruya uygun düşmesi, asıl olan değildir. Bilakis uygun düşmesi mümkündür, uygun düşmemesi de mümkündür. Buna Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu ile abdest almak hakkındaki soruya verdiği şu cevap delâlet eder: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir.”[28] Hakkında bir soru olmadığı halde, “ölüsünün helâl oluşuna” dikkat çekti. Dolayısıyla, soruya cevapta fazlalık, Şer’î nâsslarda vakidir ve meşrudur.