Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

2.abdülhamid han'ın duası! (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
2.ABDÜLHAMİD HAN'IN DUASI!



Allahım helal etmiyorum!

Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!
Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili’nin (Salallahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!

Allahım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allahım!

Ya Âdil!

Bana “Kızıl Sultan” adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun!

Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?..

Fakat yâ Rahman!..

Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!
Bize acı!
Resûlünün, Sevgilinin, Kainatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!

Yâ Kâdir!

Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!

Ya Ma’bud !..

Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum!

Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!..

Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allahım!
Eğer, yılları tesbih dizisince süren hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!

Sübhan! Şu titrek elleri, Kıyamet gününde sana “Ümmetim, ümmetim!” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi “Milletim, milletim!”diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ “Ba’sü ba’de’l-mevtsiz” bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahta kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!..

Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı.

Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allahım!

Ayakta duramaz, haldeyim!

Vadem ne gün dolacak Allahım?.. “

(Necip Fazıl Kısakürek'ten)







 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Asya'ya 'Erenleri' neden gönderdi?


Oktan Keleş'in SIRDAŞ yazı dizisi 6. Bölümü ile yine oldukça tartışılacak konuları belgeleriye gündeme taşıyor.

İşte konu başlıklarından birkaçı:
- Japonya İslam'ın eşiğinden nasıl döndü?Japon -Rus savaşının arka planında ne vardı? ABD Japonya'ya neden Atom bombası attı?

- Abdülhamid Han nedenAsya'ya 'Erenleri' gönderdi?

- Ertuğrul Fırkateyni'ne sabotaj mı yapıldı?

- İngiltere Kraliçesi Victoria'nın Özel Mektupları'nı Abdülhamid neden ele geçirdi? Mektupları neden analiz ettirdi?

- Abdülhamid Han neden Asya Birliğini kurmayı düşündü?

- Enver Paşa neden Asya'ya gitti?

- Kırmızı kitabın (defterin) orjinal resimleri.

Oktan Keleş bir kere daha tarihin doğru anlaşılması için belgelerle anlatıyor:

Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi; Japon İmparatoru Meiji, 1889 yılında İstanbul'a özel elçiler ve bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid Han'a hediyeler bir de 'özel bir mektup' göndermişti. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han'dan; "İslâm dini, İslâm tarihi, İslâmın içeriği, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler," gönderilmesini rica etmişti.

Japon İmparatoru'nun İslâm Dini ile ilgili bilgileri isteyen mektubu ve diğer bilgi ve belgeler inkâr edilemeyecek şekilde delilleriyle birlikte arşivlerde bulunmaktadır.

Abdülhamid Han, Japon İmparatoru Meiji'nin isteklerini Şeyhülislam Cemâleddin Efendi'ye açmış ve ilk etapta; tezhipli bir Kuran-ı Kerim daha bir çok hediye elçilerle Japon İmparatoru'na gönderilmiş, diğer istediği bilgiler için de süre istenmişti.

Daha sonra Japon İmparatoru Meiji'nin, İslam Dini ile ilgili istediği bilgiler, Şeyhülislam Cemâleddin Efendi'nin başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanır ve gönderilir.

Japon İmparatoru Meiji

Peki, bu konularla ilgili bugüne kadar bilinmeyen gerçekler nelerdir? Japon İmparatoru neden İslâm Dini hakkında böylesine teferruatlı bilgiler istemiştir? Ve Kimden istemiştir? Sultan II. Abdülhamid Han'dan istemiştir. II. Abdülhamid Han kimdir? İşte işin en can alıcı noktalarından biri de budur: Sultan II. Abdülhamid Han aynı zamanda İslâm Halifesi'dir. İslâmi makamın en tepesindeki kişidir yani, 'emir-ül mümin'dir. II. Abdülhamid Han'ın padişahlığı yanında aynı zamanda 'halife' olduğu çoğu zaman gözden kaçmaktadır.

II. Abdülhamid Han'ın ile ilgili yapılan değerlendirmelerde çoğu zaman, O'nun, Osmanlı Padişahlığı vasfına yönelik analizler yer almaktadır. Bu politik tahliller doğru veya yanlış olabilir. Ancak, üzerinden yaklaşık bir asır geçmiş olmasına rağmen Sultan II. Abdulhamid ile ilgili gizlenen bilgiler nelerdir? II.Abdülhamid Han ile ilgili asıl hiç bilinmeyen sır'lar nelerdir?

İşte Sultan II. Abdülhamid Han ile bilinmeyen gerçekler:

Abdülhamid Han Osmanlı İmparatorluğunun çökeceğini tespit etmiştir. Osmanlı adeta harabe bir ev gibidir. Evin içinde bulunanlar; 'evi tamir edelim, şunu yapalım bunu yapalım, yenileyelim' diyerek; yenilikçi ve gelenekçi ekiplerin doğmasına neden olmuşlardır. Oysa Abdülhamid Han çoktan başını evden dışarı çıkarmıştı.Dışarıda gördüğü gerçeklerle hareket eden Abdülhamid Han, bir kere daha dehasını ispat edecekti.

II. Abdülhamid Han evden dışarı baktığında neler görmüştü? Dışarıda, temsilen söylemek gerekirse; yükselen gökdelenleri, batının bilimini, teknoloji ve sanayi alanındaki gelişmesini, Hristiyan Batı'nın yayılmacı emellerin vs…

Oysa Abdülhamid Han biliyordu ki, evin içini ne kadar yenilese, süslese de gökdelenlerle istila edilmiş bir şehirde; kendi evi , onların arasında gecekondu bir ev gibi duracaktı.

Osmanlı içersindeki aydınlar, ileri gelenler; yenilikçiler ve gelenekçiler olarak aralarında tartışa dursunlar, kendisi bir şeyler yapmalıydı…

Batı adeta korkunç bir canavar haline gelmişti. Dizginlenemeyen, terbiye edilemeyen bir canavar.Osmanlı'nın Batı'yı terbiye edecek eski gücü yoktu.Gerçek buydu.

Asya Planı

Sultan II.Abdülhamid Han, Sırdaş ve Hazirun ile bir gece YILDIZ'da toplanarak tarihi bir planın ilk adımlarını attılar. Batı'ya ve Avrupa'ya karşı Asya Planı. Bu planın içersinde; Asya'ya çok önem verilmesi, Batı'yı uyandırmadan, gizli olarak Asya'ya maddi manevi yardımlar yapılması gibi unsurlar vardı. Bu plan çerçevesinde; Asya'ya birçok görevli gönderildi. Bunlardan en dikkat çekeni ise Çin'e gönderilenlerdi. Çin Budizm ve çeşitli putperest inançlara sahip, nüfus olarak kalabalık bir ülkeydi.Üstelik Türk kavmiyle tarihten gelen bazı husumetleri vardı.

Sultan Abdülhamid Han Çin'de mektepler açtırdı. Müslüman öğrencilerin sayılarını çoğalttı. Para ve malzeme yardımları ile onları destekledi. Tüm bunları 'İslam Halifesi' vasfı ile yapıyordu. Zira Batı ve özellikle Yahudiler, İngilizler ve Vatikan Sultan'ın faaliyetlerini sıkı bir şekilde takip etme gayretindeydiler.


s_rdasjapaon.jpg



Saray'ın bastırdığı özel EŞREF GAZETESİ.

Çin Mektebindeki gelişmeler, öğrenciler ve hocaları görülüyor.Gazete'de Abdülhamid Han'ın talimatlarıyla Çin'deki yardımları açıkça yazıyor. Türkistan coğrafyasının, merkezi her noktasında buna benzer ciddi faaliyetler sürdürülüyordu.

Peki bu Japonya meselesinin aslı neydi? Çin'de yapılan faaliyetler Japonya'da da yapılıyordu. Kültürel alış veriş faaliyetleri adı altında İstanbul'dan Japonya'ya giden devrin 'Erenleri', orada Japon halkı ile iyi ilişkiler tesis ediyorlar, İslâm dinini ve Türk kültürünü aşılıyorlardı. Bu durum üstü kapalı bir şekilde de olsa, Japon Sarayı'na ve üst düzeydeki insanlara kadar sirayet etmişti.

Japonlar'da da Budist ve değişik inanç sistemleri olmasına rağmen Çinliler gibi değillerdi.Geleneklerine son derece bağlı, asil bir millettiler. Erenlerin faaliyetleri öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, Japon İmparatoru Meiji İslâm Dini ile çok yakından ilgilenmeye başladı.

İşte bu sebeple II.Abdülhamid Han'a özel mektup yazarak, İsâm Dini ile ilgili çok ama çok teferruatlı bilgiler istemişti. Daha önce değindiğimiz gibi İmparator Meiji, II.Abdulhamid'e Osmanlı Padişahı vasfı dolayısıyla değil, İslâm Halifesi olması nedeniyle özel mektup yazmıştı. Sultan Abdülhamid Han'da İmparator'un İslâm Dini ile ilgili istediği bilgileri göndermiş ve O'nu İslâm'a davet etmişti. Bu mektup Japonya'da arşivlerde gizli olarak saklanmaktadır

İslâm Halifesi olan Abdülhamid Han, Batı'nın üzerimize çullanmak için fırsat kolladığını ve İslâm ülkelerini büyük felaketlere sürükleyeceğini anlamıştı. Bu plana karşı plan yapmalıydı.Ve hedef; doğunun kendi aralarında batıya karşı oluşturacağı birliğe ve dayanışmaya ulaşmak olmalıydı.

Japon İmparatoru Meiji ve Ailesi

Japon İmparator'u ve tebaası İslâmı seçme noktasına gelmişlerdi. İngiliz casusları Ruslarla işbirliğine girerek, Osmanlı'nın bu girişimini engellemeye başladılar. Japon-Rus savaşını tarihçiler bir de bu açıdan tekrar incelemelidirler…


ruslar.jpg



Japon Rus Savaşı ile ilgili askeri matbaada Osmanlıca olarak bastırılan ayrıntılı kitaplar

Bilindiği gibi, II. Abdülhamid'in talimatıyla Japonya'ya hareket eden Ertuğrul Fırkateyni, Temmuz 1889'da İstanbul'dan yola çıkmış ve 1890 tarihinde Japonya'nın Yokohama Limanı'na varmıştı.

Japon İmparatoru, Türk amiralini ve heyetini görkemli bir şekilde karşılamış ve II. Abdülhamid'in gönderdiği hediyeleri kabul etmişti.

Ertuğrul Fırkateyni 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı'ndan ayrılmış ve Kuşimoto açıklarında 16 Eylül 1890'da kayalara çarparak batmıştı.

Ertuğrul Firkateyni'nin batışı ile ilgili kuşkular bugün de devam etmektedir.Acaba gemi şiddetli tayfun yüzünden mi battı yoksa bir sabotaj mı vardı?

Ertuğrul Firkateyni'nin batığını çıkaran ekip başının ifadesine göre; 'yaptığımız araştırmalarda geminin kazan dairesinde, gemi batmadan önce büyük sorun yaşanmış ve belki de geminin batmasına kazan dairesindeki ısınmanın neden olabileceğini' söylemesi ve 'çıkan bulguların çok tartışılacağını' söylemesi oldukça dikkat çekicidir.

Japon medyası yapılan bu çalışmaları yakından takip etmekte ve aynı ilgiyi Türkiye'den de beklediklerini sık sık açıklamaktadırlar.

Tekrar konumuza dönecek olursak; düşünün o gün İslâm'ı seçmiş Japonya (din konusunda Japon halkı İmparator'a büyük oranda uyacak, Müslüman olmuş İmparatorları'nın dinine girmelerinde halk bir sakınca görmeyecekti. Burada kısa bir not düşmek gerekirse; bugünkü istatistiklere göre, Japonlar hızla din değiştirip, Hristiyan olmaktadırlar.Japonya Hristiyanlaşmaktadır.)

Bugün Doğu'da Japonya bir İslâm ülkesi olsaydı acaba Batı'nın ve Dünyanın kaderi ne olurdu? Olası ihtimallerden birkaçını sıralayalım:

Çin abluka altına alınacak, Asya'nın diğer kavimleri de hızla Müslümanlaşacaktı. Teknolojiye öncülük etmiş bir Müslüman Japonya, İslâm'ı hedef alan Batı'ya karşı aman tanımayacaktı. Üstelik Osmanlı'ya bağlı bir birlik olarak Asya Birliği kurulacak, bu durumda Asya İslâm Birliği'nin önünü açacaktı.Bugün Avrupa Birliği kriterleri değil, Asya Birliği kriterleri konuşulacaktı.Avrupa bu birliğe girmek için; örfünden, dininden, kültüründen tavizler verecekti. Kısaca Dünya tarihinin kaderi değişebilirdi.

İngiliz ajanları, gizli raporlarında o günkü Japonya-Osmanlı yakınlaşmasını oldukça tehlikeli bulduklarını belirtiyorlardı.Sadece bu konu ile ilgili olarak bile bir kitap yazılabilir.

Kuşkusuz II. Abdülhamid Han İngilizleri çok yakından tanıyordu. İngilizlerin özel Devlet kitaplarını çevirtip,okuyor ve notlar alıyordu. Bu kitaplar öyle herkesin ulaşabileceği sıradan kitaplar değildi.

Kraliçe Victoria'nın Özel Mektupları

İngiliz Kraliyet ailesi için özel olarak basılan ve sadece belirli kişilere verilen,İngiliz Saray'ına has bu kitapların üzerinde İngiliz Kraliyet Arması bulunurdu. Örneğin Kraliçe Victoria'nın 1837-1861 arası yazdığı özel mektupları ve gizli yazışmaları olan kitap, II. Abdulhamid'in çevirttiği kitaplardan bir tanesiydi.

Kendilerini uyanık sanan İngiliz Ajanları, Abdülhamid'in dehası karşınında bir şey yapamamışlar bu çok gizli belge kitapları Yıldız İstihbaratına kaptırmışlardı.

Abdülhamid Han bu tip kitaplarla; İngiliz Kraliçesi'nin psikolojisine kadar analizler yaptırıyordu.

Tabii ki diğerlerinin de…

Tekrar konuya dönecek olursak, İngilizlerin ve Rusların girişimleri ile Japonya İslâm'ın eşiğinden dönmüştü.Şimdi

1- Acaba Amerika Hiroşima ve Nagazaki'ye İngiliz raporlarının etkisi ile atom bombası atmış olmasın? Asil Japon Milletine yapılan bu saldırıyı, asil ve büyük Türk Milleti hâlâ nefretle kınamaktadır.

2-Bugün Vatikan Papa aracılığı ile ne demişti? 'Üçüncü bin yılda Asya'yı Hristiyanlaştıracağız.' Bu projenin ve hedefin deklare edilmesinin bu bilgilerle bir ilişkisi var mı?

3-Enver Paşa hakkında ahkâm kesenler, Asya'da Türkistan'da ne işi vardı diyenler acaba şunu hiç düşündüler mi? Enver Paşa Abdülhamid Han'ın doktrini ile hareket etmiş olamaz mı? Yeni bir şuur ve atılım için, Asya Birliği ve Asya'da Türk İslam Birliği için orada bulunmasını bilemezler tabii ki… Çünkü Yıldız Gizli Kırmızı Kitapları'ndan haberleri yok!


k_rm_z_kitap.jpg





(Kırmızı Kitabın iç ve dış orjinal hali)




sirdasic.jpg






(Kırmızı ipek ay yıldız.Maliye Nazırı Ziya Paşa emri ile el yazması örtülü ödenek bir hakim kod adlının,1908 tarihli ve çeşitli mühürler..)

Bugünkü Kırmızı Kitabın aslı Osmanlı'dan gelir. Yani Yıldız'dan II.Abdülhamid'den gelir.Yıldız Teşkilatı'nda bu defterler, seçilen özel kişilere verilir.Yapacakları görevler, o görevlerle ilgili tarihi belgeler, arşiv bilgileri vs. her şey yazılırdı.

Bu kitapçıklar; kırmızı ipek kaplı olup, üzerinde Ay-Yıldız vardır. İçi el yazmasıdır. Başkasının ele geçirme ihtimaline karşı, kolay yansın yok edilsin diye kap kısmı barutla doldurulmuştur.

Bu kitaplar görev tamamlandığında içersine rapor ve bilgiler eklenerek Sultan'a teslim edilirdi.

Sırdaş, bilgileri Sultan II.Abdülhamid Han'a okudu, Sultan, 'Olur' verince bilgiler Kara Kaplı'ya işlendi.

Asya Projesi II.Abdülhamid Han doktrinidir. Şimdikiler ise Batı'nın ahlaksızlığını, inançsızlığını, kültürünü alma adına yarışıyorlar. Vatikan'a boyun eğiyorlar.Yazık.

Artık Güneş yeniden Asya'dan, ASYA BİRLİĞİNDEN DOĞACAK….
NETPANO.COM/OKTAN KELEŞ


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sübhan! Şu titrek elleri, Kıyamet gününde sana “Ümmetim, ümmetim!” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi “Milletim, milletim!”diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ “Ba’sü ba’de’l-mevtsiz” bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahta kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İngilizler neden Abdulhamit'i sevmezdi?



Abdulhamit'in denge politikasına karşı çıkan İngilizler, Sultan'ı çok ağır yaptırımlarla tehdit etmişlerdi.

İngilizler'in Türkiye ve İslam üzerindeki oyunları tarih boyunca hep biliniyordu. Ancak, İngilizlerin bu iki kavram üzerindeki oyunlarının bilinmeyenleri de varmış. Özellikle Abdulhamit döneminde artan İngiliz oyunlarını ortaya koyan çok ilginç belgeler ortaya çıktı. Tarihçi Yazar Mustafa Armağan, İngilizer'in Abdulhamit'in neden sevmediğini anlattığı yazısında ilginç detaylar yer alıyor.

İşte Armağan'ın o yazısı

İngilizler Abdülhamid'i neden sevmezdi?
...

Abdülhamid 1880'lerin başından itibaren dizginleri Babıali'nin elinden alarak Yıldız'da yeni bir merkez kuracak, tabii İngiltere'nin uyarısı hemen yetişecektir. İngiliz büyükelçisi bir gün huzura çıkarak Sultan'a bir mesaj getirir. Mesajda Abdülhamid'e, amcası Abdülaziz ve ağabeyi Murad'ın başına gelenlerden ders çıkarması öğütleniyor, eğer bu kafayla giderse sonunun iyi olmayacağı ima ediliyordu. Zaten en zayıf anımızı kollayarak Kıbrıs'ı istemekle dost olmadığını göstermiş olan İngiltere, Abdülhamid için artık güvenilmez ama cepheden karşısına alınması da tehlikeli bir rakipti.

Sunacağım belge, İngiltere hakkında ne düşündüğünü göstermesi bakımından ilginçtir. Sadeleştirip kısaltarak aktarıyorum:

"İngiltere'nin, Allah korusun, Devlet-i Aliyye'yi bölüp "tavâif-i mülûk" (küçük devletler) şekline koymaya çalışmakta olduğu açıktır. Onu Arnavutluk, Ermenistan, Arap hükümeti ve "Türkistan" tabirleriyle "otonomi" (özerklik) değil, "anatomi" yapmak, yani parçalarına ayırmak istemektedir. Hilafeti de İstanbul'dan kendi kontrolündeki Cidde veya Mısır'a götürecek ve bütün müminleri istediği gibi yönetecektir. Yalnız şurasına teessüf olunur ki, Jöntürk tabir olunan birtakım "çapkın" takımından herifler, kendi el ve ayaklarıyla İngilizlerin maksadı uğruna gece gündüz çalışıyorlar." (BOA, Yıldız Esas Evrakı, 9.2638.72.4)

Abdülhamid İngiltere'nin gerçek niyetlerini isabetle değerlendirmiştir. Peki ne yapacaktır? Bunu da şöyle açıklar:

"Bir hükümetin ve milletin ayakta kalması için birkaç şey lazımdır. 1) Din, 2) Eğitim, 3) Milliyet, 4) Sanayi ve zenginlik. Ne yazık ki, bilgisi tam olan adamlarımız pek azdır. Halbuki Hıristiyanlar bunların tamamına sahiptirler. Bunlar bizde yerleşinceye kadar Osmanlı Devleti'nin, İngiltere ve Rusya arasında bir yol ve politika izlemesi gereklidir."

Abdülhamid'in "İngiltere ve Rusya arasındaki politika"sı şudur: Kuzeyimizdeki "Rus kapanı"na düşmeden Ruslarla iyi geçinmek; öte yandan İngiltere'nin çıkarlarını Rusya ile birleştirmesine mani olmak. İkisinin çıkarları çatışırsa yaşama şansımız artacak, diğer ülkelerle ilişkilerimizde elimiz rahatlayacaktır.

Hatırlarsınız, Said Nursi'nin "Müstemlekât Nazırı" dediği fakat o sırada Başbakan olan Gladstone, 1882'de parlamentoda eline Kur'an'ı alarak yaptığı konuşmada Mısır Müslümanlarını kastederek, "Bu kitap bu Müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hakim olamayacaklardır. Yegâne çözüm, Müslümanları Kur'an'dan uzaklaştırmaktır." sözünü söylemiştir. Bu konuşmayı çok sonraları işitecek olan Bediüzzaman, "Ben de Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya ilan edeceğim." diye haykırmış ve bütün mesaisini, sinsi İngiliz siyasetine karşı manevî bir set oluşturmaya adamıştır.

İngiliz Büyükelçisi Sir Henry G. Eliot, Sultan II. Abdülhamid'in huzurunda (1877).

Bediüzzaman'ı harekete geçiren Gladstone, Abdülhamid'in de hasmıdır. Nitekim Büyükelçi Layard'da verilen bir muhtıraya, "Düşmanımız Gladstone'dur" diye yazdıran Abdülhamid'dir. "Türkler pılısını pırtısını toplayıp Asya'ya çekilmelidirler" sözünün sahibi Gladstone karşısında Abdülhamid, kozlarını Eyüp Peygamber sabrıyla kullanmıştı.

İngiltere bir şekilde Mısır'ı işgal etmişti ya, Sultan işgali tanımamakta kararlıydı. Ne yapıp edip Abdülhamid'in elinden, işgali resmen onayladığını bildiren bir belge almak gerekiyordu. Bir ara ikna eder gibi oldular da. İngiliz ordusunun 3 yıl içinde Mısır'dan çekileceğine dair sözleşmeye Kraliçe Victoria dahi imza koydu. Sıra Abdülhamid'in onayına gelmişti. Ne var ki o, hiç beklenmeyen bir hareketle anlaşmayı son dakikada reddetti. Zira bu imza, sadece İngiltere'nin Mısır üzerindeki hakimiyetini -geçici bile olsa- tanımayı getirmekle kalmayacak, Müslümanları emperyalizme teslim etmek anlamına gelecekti. (Mısır'ın hukuken elden çıkışı Lozan'dadır.)

"Hükümranlık haklarım ortadan kalkmadıkça" diyordu Abdülhamid, "hukuken mülküm olan yerlerde yabancı hakimiyeti ve geçici işgale asla razı olmam." Sen misin razı olmayan! Al sana Ermeni sorunu! Ermeni ayaklanmalarını bastırması bile suç sayılmış, Gladstone Abdülhamid'e yepyeni bir ad bulmuştur: "Kızıl (Kanlı) Sultan." Sanki 1857'deki Hint ayaklanmasında yüzlerce insanı katleden kendisi değilmiş gibi, İngiltere, Ermenilerin hamisi kesilmiştir. Sevdiğinden değil elbette, Abdülhamid'in kestiği hortumları tekrar tesis edebilmek için piyon olarak kullanmak arzusundan.

Lord Ponsonby adlı insaf sahibi parlamenter, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından Abdülhamid'in hakkını parlamentoda şöyle teslim edecektir:

"Abdülhamid Avrupa'nın gördüğü en zarif ve en kurnaz diplomatlardan biriydi. O, Avrupa Birliği (Concert) makinesinin tekerleğine çomak sokacağı ve Düvel-i Muazzama'yı birbirine düşüreceği anı gayet iyi biliyordu."

İngiltere'nin kurt diplomatlarından Aubrey Herbert, 14 Aralık 1911'de Avam Kamarası'nda şunları demiş:

"İngiltere'de sabık Sultan Abdülhamid ve politikası sevilmezdi. Aynı şekilde Abdülhamid de, karakterinde çok nadir görülen bir samimiyetle İngiltere'den hoşlanmazdı. Aklımızda tutmamız gereken iki şey şudur: Abdülhamid yönetimi, fırsatını bulur bulmaz çıkarlarımızı baltalıyordu, yeni yönetim ise Liberal Güçlerin en büyüğü olan İngiltere'nin dostluğuna güvenmektedir."

Çıkarları baltalayanların er geç tasfiyesi, yakın tarihte örneğini defalarca yaşadığımız bir kuraldır.


 

Nazar57

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2008
Mesajlar
1,308
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Mekanı cennet olsun büyük padişahımızın..
 

Kur'ana sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
2,706
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
Mekanı cennet olsun O mubarek insanların.
Onları halden hale sokanlarında durağı cehennem olsun inşaallah.
Kardeşim.Rabbım sendende sonsuz kere razı olsun,sağolasın ,çok güzel bir paylaşım.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Mekanı cennet olsun O mubarek insanların.
Onları halden hale sokanlarında durağı cehennem olsun inşaallah.
Kardeşim.Rabbım sendende sonsuz kere razı olsun,sağolasın ,çok güzel bir paylaşım.
Amin gönüldaş...
Allahcc senden razı olsun inşaALLAH...
BESMELE...SELAM....DUA...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ı Rahmet ile Anıyoruz

ULU-HAKAN-II-ABDULHAMID-HAN-Necip-FAZIL__18898716_0.jpg


(10 Şubat 1918)Sultan II. Abdülhamid Han bugün vefat etti.Büyük Doğu Mimarı ile anladığımız Abdülhamid Han'ı yine Üstadın şu ifadesi ile rahmet ile anıyoruz.Abdülhamid han'ı anlamak herşeyi anlamaktır..
Osmanlı Padişahlarının 34.sü, Hilâfet-i Osmaniye'nin 25. Halifesi olan Sultan II. Abdülhamid Beylerbeyi Sarayında vefat etti. Sultan Abdülhamid, 18 Mart 1917 tarihinde hatıratına şunları yazıyordu: "Düşünüyorum. Üç kıtaya yayılmış koskoca bir cihangirlik, on yılda bir avuç toprak haline geldi. Vebali kimin?.. Kimin olduğunu bulsak ne işe yarar, vatan elden gittikten sonra..." Sultan II. Abdulhamid, 27 Nisan 1909'da tahtan indirilirek Selanik'e gönderilmişti. Burada üç yıldan fazla kaldı. Yunanistan'ın Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi üzerine, büyük kabine denilen Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi, Abdülhamid'in Selanik'te muhafazası zorlaşacağından, İstanbul'a nakledilmesini kararlaştırdı. Abdülhamid, Beylerbeyi Sarayı'nda beş buçuk yıl yaşadı.1918 yılının Şubat ayında hastalandı. 10 Şubat1918 tarihinde 77 yaşında vefat etti. İstanbul, Divanyolu, II. Mahmut Türbesi'nde yatmaktadır.

ABDÜLHAMİD'İ ANLAMAK
Sultan 2. Abdülhamid Han... Üç kıta yedi denizde, altı asır boyunca insanlığı gölgesinde serinletmiş Haşmetli Çınar'ın ''son padişahı''...

İçteki ve dıştaki çeşitli gailelere 'tek başına' direnmiş, Devlet-i Âl-i Osmaniye'nin 40 yıl daha ayakta durmasını sağlayan - 40 yıldan ne olur demeyin, bu 40 yılda Kurtuluş Savaşını verip bu kadrolarıda yetişmiştir. - bu padişah...!

Aziz vatanımızı kolayca parçalayıp, afiyetle midelerine indirebileceklerini sanan, vahşi sömürgecilerin pılanlarını başlarına geçiren padişah...

Kadir bilmez, ekmek yedikleri kapıya ihanet eden Ermeni ve Yahudilerin tezgahlarını görüp, oyunlarını bozmuş, hamlelerine sürekli karşı hamleyle cevap vermiş olduğu için; aynı hainler tarafından kızıl sultan yaftası yapıştırılan; fakat tarih önünde beraat eden, tarihin Ulu Hakan hükmünü verdiği padişah...

Gözünü aziz vatanımıza dikmiş sömürgeci güçleri birbirine düşürerek, o hassas dış siyaset terazisini dengede tutmayı başaran, Alman İmparatoru'na, ''Ben siyaseti Abdülhamid'ten öğrendim.'' dedirten, vatanı kurtlara yem olmaktan kurtaran padişah. Kurtlarla dans eden padişah...

Asil Türk Milleti'nin yetiştirmiş olduğu en büyük mütefekkirlerden biri olan Necip Fazıl, Abdülhamid'i anlatırken, tarihe şu notu düşüyor :

''Abdülhamid'i anlamak, her şeyi anlamak olacaktır.''

Bu hükmü biraz olsun idrak edebilmek için Devr-i Hamidiye'ye bir göz atıyoruz...

Tıbbiye, mülkiye, mühendislik fakülteleri kurulmuş, hastahaneler, fabrikalar, postahaneler yaptırılmış, yurdun dört bir yanına telgıraf direkleri ve demiryolu döşenmiş.
Bilimsel araştırmalara önem verilmiş.Hatta bizzat Pastör'le beraber çalışmış araştırmacılar yurda getirilip, bakteribilim ve kuduz hastalığı enstitüleri kurulmuş. ( Abdülhamid Han Pastör'e araştırmalarında maddi destek sağlamış , onu Osmanlı Nişanı ile onurlandırmıştır.)
Hülasa vatan bir baştan diğerine mamur edilmiş...

Abdülhamid'i anlamak, vatanın çete tarzı oluşumlarla elde silahla değil, eğitim-öğretimle, irfanla, fikir çilesiyle, araştırma gayretiyle kurtulacağını, ilerleyeceğini anlamak olacaktır.

Abdülhamid, temiz ve sade bir Türkçe öğretimine dikkat etmiş, yabancı isimli işyerlerine izin vermemiş, dil kirliliğine geçit vermemiştir.

Abdülhamid'i anlamak, - hele de çarşı pazarda dolaşırken, Türkiye'de olduğumuz hakkında şüpheye düştüğümüz bugünkü ahvalde - Türkçenin kültürel hayatımızdaki yerini , Türkçeye karşı sorumluluklarımız olduğunu anlamak olacaktır.

Abdülhamid bütün dünyayı sömürüp, mankurtlaştırmak isteyen zihniyete karşı, İslam Âleminin birlik olmasının ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlarla çok yakından ilgileniyor, sorunlarını kendi sorunları kabul ediyor, onlarla gönül bağı oluşturmaya çalışıyordu.

Abdülhamid'i anlamak, bizleri '' Ey Müslümanlar, birbirinizi girmeyin, sonra kalplerinize meskenet, korku, acz çöker de devletiniz, gücünüz, kuvvetiniz elden gider ! '' diyerek uyaran ayet-i kerimeninin sırrını, bu ilahi hitabın hikmetini anlamak olacaktır.

Abdülhamid kendisine ' Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz '' diye hesap sormaya kalkışacak kadar cüretkar , küstah İngiliz Sefirine, '' Falan gün falan saatte, Karadeniz'in falan noktasında, karaya, Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde Türk başında kaç tane silah varsa, o kadar Ermeni öldüreceğiz. '' cevabını verebilecek kadar olaylara hakim, vatan üzerinde oynanan oyunlardan haberdardır.
O mükemmel bir haber alma teşkilatı kurmuş, sürekli olarak dünyanın neresinde ne olup bittiğini adım adım takip etmiştir.

Abdülhamid'i anlamak, kurtlar sofrasında yem olmaktan kurtulmayı öğrenmek, hayatta kalabilmek için olayları izleyen değil olaylara yön verici olmanın ve dünya siyasetinde etkin görev almanın gerekliliğini anlamak olacaktır.

ikinciabdulhamit.jpg

Abdülhamid artık iyice yaşlanmış olan devlet bünyesinde yeni atılımlarda bulunup, değişikliklere giderken, özün korunmasına, bize ait değerlerin yıpranmamasına azami dikkat ve özen sarfetmiştir.

Abdülhamid'i anlamak, devamlı yenilenme gerektiren bu dünyada teknik ve bilimsel olarak sürekli yol alırken, kendi öz değerlerine sahip çıkmanın zaruriyetini, zaten bu yenilenme hareketlerinin özümüzün bize yüklediği sorumluluklar olduğunu anlamak olacaktır.

Abdülhamid kendisine, yönetim düzenine, ata yadigarı
devletine karşı sürekli saldırı halinde bulunan, bıkmadan usanmadan kendisiyle uğraşan hatta çoğu kez işi hakaret ve iftira boyutuna getiren ve sonunda kendisiyle birlikte bir ülkeyi yıkan, milleti acz ve fakirliğe sürükleyen aymazlara bile asla diş bilememiş, düşmanlık gütmemiştir. Hiç bir siyasi idam kararının altına imzasını koymamış, bu kararları çoğu kez maaşlı sürgüne çevirmiştir. O'nun babacan yüreği sürekli olarak onları evladı bilmiş, hain olacaklarına asla ihtimal vermeyip , onların tutumlarını cahillik ve gençlik heyecanlarına vermiş ve onları affetmiştir.

Abdülhamid'i anlamak, en ufak fikir ayrılıklarında bile hemen bölünüp kamplaşan bizler için , hoşgörülü olmanın önemini, vatanın ilerlemesinin, bizlerin bir ortak paydada buluşup millet olduğumuz bilincini kaybetmeden beraber çalışmamıza bağlı olduğunu anlamak olacaktır...

Hal böyle iken, Üstad'a bir kez daha kulak verelim :

ABDÜLHAMİD'İ ANLAMAK HERŞEYİ ANLAMAK OLACAKTIR...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt