Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

1- EMİR VE NEHİY--Emir Sîgası (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
1- EMİR VE NEHİY
Emir Sîgası
Dil bakımından emir için konulan sîga إفعل –sîgasıdır. Ya da onun yerine kullanılan fiil ismidir. هات –Gel, تعال –Buraya gel, gibi ve başına emir ل –Lâm’ı getirilmiş muzari fiildir.

Mesela Allah’u Teala’nın şu sözleri; لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهِ “İmkanı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin.”[1] وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ “Mü’minlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.”[2] gibi.

Dilde emir için konulan sîga işte bunlardandır. Bunlardan başka emir için bir sîga yoktur. Şeriat koyucu da emir sîgası için bir ıstılah koymadı. Bilakis dilde konulan, Şeriata göre muteberdir.

Emir sîgası şu on altı mana için geçer:

1- Farz/vacib kılmak için.

Mesela; وأقيموا الصلاة “Namaz kılınız.”[3] gibi.

2- Mendub kılmak için.

Mesela Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ “Eğer kendilerinde bir hayır görüyorsanız hemen onlara mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu maldan siz de onlara verin.”[4]

Zira “mükâtebe yapmak” ve “maldan vermek” verilmediğinde cezası olmayan verildiğinde sevabı gerekli kılan oluşundan dolayı mendubtur.

Terbiye maksatlı sözler de mendubtandır. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in İbn Abbas’a şu sözü gibi: كُلْ مِمَّا يَلِيكَ “Sana yakın olandan ye!”[5]

3- İrşad/doğru yolu göstermek için.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ “Erkeklerinizden iki şahid bulundurun.”[6]

Zira Allah’u Teâla bu sözü ile borçlanmalarda kullarını şahid bulundurmalarına yönlendirmiştir.

4- Mubah kılmak için.

Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: كلوا واشربوا “Yiyiniz ve içiniz.”[7]

Zira yemek ve içmek mubahtır. Çünkü onlarla ilgili izin bizim için konuldu. Onlar vacib olsaydı bizim üzerimize konulurdu.

5- Tehdit yani korkutmak için.

Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ “Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir.”[8]

Açıktır ki; kast edilen dilediklerinizi yapmaya izin değildir. Karinelerin yardımı ile anlaşılıyor ki kast edilen korkutmaktır. Tehdit uyarıya daha yakın olur. Ki o korkutarak duyurmaktır.

Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ “De ki; (istediğiniz gibi) yaşayın! Dönüşünüz ateşedir.”[9]

Zira قل –“De ki”, sözü duyurmakla ilgili emirdir.

6- Kullara nimetler vermekle ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: كلوا مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızktan yiyin.”[10]

Zira, مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızık” sözü nimet vermeye karinedir.

7- Emredilenle ikramda bulunmayla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ “Oraya emniyet ve selametle girin.”[11] بسلام آمنين “emniyet ve selametle” sözü, ikramda bulunma iradesine karinedir.

8- İstihza etmekle ilgili olur.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ “Onlara; aşağılık maymunlar olun! dedik.”[12]

Yani, صيروا “olun, dönüşün” demektir. Çünkü Allah’u Teâla onlara ancak onları aşağılayarak, zelil kılarak hitap etti, yani onlara “maymunlara dönüşün” dedi. Onlar da istediği gibi oldular.

9- Aciz bırakmakla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ “Haydi onun benzeri bir süre getirin.”[13]

Böylece onları, Kur'an’ın benzeri bir süre getirmek hakkında itirazda bulunma talebinde aciz bırakmaktadır

10- Hakaret için.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ “Tad bakalım! Hani sen (kendince) üstündün, şerefliydin!”[14]

Zira bu söz hakaret içindir. Bunun karinesi ise; العزيز الكريم “üstün, şerefli” vasfı ve makamın kullanılarak istihza edilmesidir.

Hakarete bir başka örnek de Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا “De ki; ister taş olun, ister demir.”[15]

Zira bu sözle, onlar ister güçlü/kudretli olsunlar ister ise zelil/zayıf olsunlar onları dikkate almanın önemsizliği kast edilmiştir, onların taş ya da demire dönüşmeleri kast edilmemiştir.

11- Tesviye/tartışmayı giderme için.

Allah’u Teâla’nın şu sözü gibi: اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ “Girin oraya, sabredin veya sabretmeyin, artık sizin için birdir/fark etmez.”[16]

Yani faydasızlıkta sabrın varlığı ve yokluğu fark etmiyor.

12- Dua için.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَى رُسُلِكَ “Rabbimiz! Bize Rasuller vasıtası ile vaadettiklerini de ikram et.”[17]

13- Temenni için.

Şairin şu sözünde olduğu gibi: ألا ايها الليل الطويل ألا انجل “Ey uzun gece, bit artık.” Zira bu; gecenin bitip, sabahın görünmesi temennisi ile duygulanmaktadır.

14- İhtikar/küçümsemek için.

Allah’u Teâla’nın, Musa’nın sihirbazlara ne dediğini hikaye ederken söylediği gibi: القوا ما أنتم ملقون “Ne atacaksanız atın!”[18] Musa bu sözü onlara, onların sihirlerini mucizenin karşısında küçümseyerek söyledi.

15- Tekvin/yaratmakla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: كن فيكون “Ol, der, oluverir.”[19] Burada kast olunan hitabın hakikati ve icat değil, bilakis Allah’u Teâla’nın oluşturmaktaki süratine ve oluşturmanın kendisine kinayedir. Tekvin ile boyun eğdirme arasındaki fark şudur: Tekvinde kast edilen olmayan bir şeyin olmasıdır. Boyun eğdirmekten kast edilen ise bir suretten ya da şekilden başkasına intikal ederek dönüşümüdür.

16- Haber için olur. yani sîganın haber manası ile geçmesidir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in şu sözü gibi: إِذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ “Utanmadığında dilediğini yap!”[20] Burada sîga emir sîgası olarak gelmiştir. Fakat ondan kast edilen talep değil haberdir. Bunun aksi ise, haberin talep manası ile geçmesidir.

Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ “Anneler, çocuklarını tam iki yıl emzirirler.”[21] Bu sarih olmayan emirde geçmişti.

Bu nâsslarda emir sîgasının ifade ettiği bu manalar, emir sîgasının birkaç manada kullanıldığına delâlet edilen hususlardandır. Şimdi şu soru gelmektedir: “Emir sîgası, bu manaların hepsine dil bakımından aralarındaki ortaklığa göre mi delâlet etmektedir –ki o, birkaç manaya delâlet eden ve kast edilen mananın bir karine ile anlaşıldığı müşterek lafızdır- yoksa, onlardan birisine hakikat olarak diğerlerine mecaz olarak mı delâlet etmektedir?”

Buna cevap şöyledir: Emir sîgası, dil bakımından talebe delâlet etmesi için konulmuştur. Vaciblik, mendubluk, mubahlık, aciz bırakma v.b. zikredilen diğer manalar için konulmamıştır. Bilakis, sadece talep için konulmuştur, başkası için değil. Emir sîgasının zikredilen manalardan her manaya delâlet etmesine gelince; o, taleple kast edileni açıklayan bir karine ile birlikte talebe delâlet eder. Yani bu cümlelerin hepsindeki sîgada delaletin aslı, dilin konulması bakımından o sîganın sadece talep için olmasıdır, başka değil.

Ancak “talep” lafzı geneldir, her talebi kapsar. Dolayısıyla karine gelip emir sîgası ile kast edilen talebin çeşidini açıklamıştır. Böylece bu cümlelerin hepsinde emir sîgası talebe delâlet etmiştir. Yani emir sîgasının dilde kendisi için konulduğu manasına delâlet etmiştir. Taleple birlikte, cümlede taleple kast olunana delâlet eden bir karine de gelmiştir. Yani talebin çeşidinin, kesin bir talep mi, yoksa aciz bırakmak için mi, yoksa hakaret için bir talep mi olduğuna delâlet eden bir karine de gelmiştir.

Buna binaen; zikredilen manalar, taleple kast edilen manalar yani talebin çeşitleri olmaktadırlar, emir sîgasının manaları değil. Zira emir sîgası, dilin konuluşu bakımından talep için geldi, ona talebe kast edilene delâlet eden bir karine birleştirildi. Böylece emir sîgasının karine ile toplamı; farz oluşa, mendub oluşa, mubah oluşa, aciz bırakmaya, hakaret etmeye v.b. delâlet eden oldu. Sîga bir karine olmaksızın tek başına sadece talebe delâlet eder, başka değil. Sîga bir karine olmaksızın talepten başka bir şeye kesinlikle delâlet etmez.

● Şöyle denilmez: “Emir sîgası, vacib/farz oluş hakkında hakikattir, diğerlerinde ise mecazdır.”

Böyle denilmez. Çünkü “hakikat” konuşma ıstılahında kendisi için konulan hususta kullanılan lafızdır. “Mecaz” ise, asıl olan manayı irade etmeye engel olan bir karineden dolayı, kendisi için konulan husustan başkasında kullanılan lafızdır. Burada “konuşma ıstılahı” Arapça dilidir. Emir sîgası ise dilde vaciblik için konulmamıştır, sadece talep için konulmuştur, başka değil. O halde emir sîgası, dil bakımından vacib/farz oluş hakkında hakikat değildir.

Aynı şekilde emir sîgası, mendub oluş, mubah oluş, aciz bırakma, hakaret etme ve yukarıda geçen cümlelerde zikredilen manalardan herhangi bir mana hakkında da hakikat değildir. Çünkü emir sîgası dil bakımından bu manalardan herhangi birisi için konulmadı, dolayısıyla onun hakkında hakikat olmaz.

Aynı şekilde emir sîgası; “hamamda bir aslan gördüm” sözünde olduğu gibi, mubah hakkında mecaz değildir. Çünkü emir sîgası aslî manayı irade etmeye, kast etmeye engel olan bir karineden dolayı, kendisi için konulandan başkasında kullanılmadı. Bilakis yukarıda geçen cümlelerin hepsinde, dil bakımından kendisi için konulan hususta –ki o taleptir- kullanıldı. Zira mendub oluş ve mubah oluş, vacib/farz oluş gibi bir talepdir. Emir sîgasının bunların hepsinde kullanılması, vacib oluşta kullanılması gibidir, aralarında herhangi bir fark yoktur.

Emir sîgası, diğer manalar hakkında kullanılmadı, ancak talebin yanında diğer manalara delâlet eden bir karine geldi. Diğer manalar, tek başına emir sîgasına ait değil, bilakis emir sîgası ile karinelerin toplamına aittir. Şöyle ki: كلوا مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin”[22] Allah’u Teâla’nın bu sözü, nimet verme manasını ifade eder. Bu mana, كلوا “yiyin!” emir sîgasından alınmadı. مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızıktan” cümlesinden de alınmadı. Fakat كلوا “yiyin!” kelimesi ile مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızıktan” kelimesinin birleşiminden alındı. Zira Allah’u Teâla’nın; مما رزقكم الله “Allah’ın size verdiği rızıktan” sözü, kast edilenin onlara yemeyi emretmek değil de onları rızıklandırdığı ile nimetlendirmesi olduğuna delâlet eden bir karinedir.

ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ “Oraya emniyet ve selametle girin.”[23] Allah’u Teâla’nın bu sözü, ikram manasını ifade eder. Bu söz, bu manayı ancak ادخلوها “oraya girin” yani Cennete, sözünün yanına بسلام آمنين “emniyetle ve selametle” sözünün getirilmiş olması karinesi ile ifade etti.

Diğer manalarda işte böyledir. Zira onlar, emir sîgasına ait değil, fakat sîga ve karinenin birlikteliğine aittir. Bu bir yöndendir. Başka bir yönden ise; Burada karine aslî mana olan, “talebin” kast edilmesine mani olan değildir. “Hamamda aslan gördüm” cümlesindeki “hamamda” sözü gibi bir karine değildir. Buradaki karine talebin çeşidini açıklayandır, yani talepten kast edileni açıklayandır. Bunun için emir sîgası mecaz olmaz. Çünkü mecaz; içerisinde, aslî mananın kast edilmesini engelleyen bir karine olan demektir. “Mescidde bir deniz gördüm” sözünde olduğu gibi. Buna binaen emir sîgası, o manalarda mecaz olmaz.

● Aynı şekilde emir sîgası, o manaların hepsi arasında bir müşterek lafız da değildir. Çünkü “müşterek” iki veya daha fazla manadan her birisi için konulmuş lafızdır. Cariye, göz, para için konulan “ayn” lafzı gibi. Emir sîgası ise, dil bakımından bu manalardan her birisi için konulmadı, hatta onlardan birisi için dahi konulmadı. O sadece talep için konuldu. Bu manalar ise, talebin çeşidi için açıklayıcıdırlar. Yani Allah’u Teâla’nın şu; فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ “Haydi onun benzeri bir sûre getirin.”[24] Sözündeki emri, aciz bırakmak için bir talep olduğunun açıklayıcısıdır. Allah’u Teâla’nın şu; ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ “Tad bakalım! Hani sen (kendince) üstündün, şerefliydin!”[25] Sözündeki emrin hakaret etmek için bir talep olduğunun açıklayıcısıdır, v.b. Bunun için emir sîgası müşterek lafız değildir.

● Şöyle de denilmez: “Emir sîgası, Şeriata göre yani Şeriatın konuluşu bakımından vacib/farz oluş hakkında hakikattir ve diğerlerinde mecazdır.”

Böyle denilmez. Çünkü Şeriat koyucu, emir sîgası için belirli bir mana koymadı. إفعل –lafzı için ve onun yerine geçen هات –“Gel”, gibi fiil ismine لينفق –“İnfak etsin”, gibi başına emir ل –Lâm’ı gelen muzâri fiile belirli bir mana koymadı. Bilakis Şeriat koyucu emir sîgasını dilin konuluş tarzı üzerine kullandı. Şer’î nâssların tümünde emir sîgasından kast edilen lügavi manadır, onun herhangi bir Şer’î manası yoktur.

Farz, vacib, mendub, mubah lafızlarına gelince, onlar Allah’ın emirlerinin çeşidine ait Şer’î ıstılahlardır, emir sîgasına ait değil. Yani Allah’ın emri vacib olur, mendub olur, mubah olur. Zira emri kesinleşmiş olur, kesinleşmemiş olur ve emrinde serbestlik olur. Bunların hepsi de Allah’ın emirleridir. Allah’ın emri, fiilin yapılmasını talep etmesidir. O emir, ister fiilin yapılması ile ilgili kesin olsun, ister kesin olmasın, ister ise serbestlik olsun fark etmez. Biz bu emri nâsslardan anlarız. Bu anlayışımız bazen emrin sîgasıyla olur, bazen emrin sîgasından başkası ile olur.

Istılahlar, Allah’ın emirlerinin çeşitleri içindirler, emrin sîgası için değil. Emir sîgasına gelince; onu Arapça dili, talep için koyduğu sîgadır. Bu sîga إفعل –kalıbı ve onun yerini alan isim fiili ve başına emir ل –Lâm’ı gelen ليفعل –kalıbında olan muzari fiilidir. Bu sîga, için Şeriat koyucu bir Şer’î mana koymadı, bilakis onu lügavi manası üzere terk etti.

Kast olunan, bu sîganın Allah’ın ve Rasulullah’ın kelamında neye delâlet ettiğinin anlaşılmasıdır. Bu sîganın anlaşılması kast edilince; onun, dilin delaletine göre lügavi olarak anlaşılması gerekir. Lügat manası o sîgadan kast edilen olur. Lügat manasından bu nâsstaki Allah’ın emri anlaşılır. Buna binaen emir sîgası, nâsslardan herhangi bir nâssta geçtiğinde manası “talep” olmaktadır. Çünkü emir sîgası dil bakımından o mana için konulmuştur. Bu talepten kast edilenin anlaşılması için onu açıklayan yani bu talepten kast edileni açıklayan bir karine olması kaçınılmazdır.

Bazı insanlara “emir, vacib kılmak içindir” dedirttiren şüpheye gelince; o, onların emir ile emir sîgasını ayırt etmeyişlerinden, Şeriatla sınırlı olma/Şeriata bağlı olma talebi ile emir sîgasını ayırt etmeyişlerinden kaynaklanıyor. Onun için hataya düştüler.

Allah’ın emri ile emir sîgasının ayırt edilmemesine gelince; onlar emir sîgasının, vacib/farz kılmak hakkında hakikat olduğuna dair on yönden delil getirdiler:

1-Allah’u Teâla, İblis’i emrine muhalefet etmesi üzerine zemmetti. Allah, اسجدوا “secde edin” diye emretmişti. İblis bu emre uymayınca ona şöyle dedi: مَا مَنَعَكَ أَلا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?”[26] Buradaki soru emredilenin terk edilmesi üzerine azarlama ve zemmetme içindir. Böylece emir, vacib/farz kılmak için olur.

2-Allah’u Teâla’nın şu sözü;

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ارْكَعُوا لا يَرْكَعُونَ “Onlar kendilerine; Allah’ın huzurunda eğilin! denildiği vakit eğilmezler”[27]

Bu sözüyle Allah, onları muhalif olmaları yani emri terk etmeleri nedeniyle zemmetti. Bu ise, emrin vacib/farz kılmak için olduğuna dair delildir.

3-Allah’u Teâla’nın şu sözü; فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elim bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.”[28]
 

sumeyyye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Şub 2011
Mesajlar
45
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
YAZIYı çok beğendim ellrinize sağlık
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt