Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Türkiye de DARBE YAPAN Sorusturulamaz????????? (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Genelkurmay'da Bir İlk!


218906.jpg


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü dolayısıyla Genelkurmay Karargahı'nda düzenlenen törende tebrikleri kabul ederek, ''Başkomutan'' sıfatıyla kutlamaları kabul eden ilk cumhurbaşkanı oldu.



30 Austos 2011, 11:55
kullanici.png
Anadolu Haber

Bu sene 30 Ağustos'ta tarihi bir ilk yaşanıyor. Daha önce 30 Ağustos Zafer Bayramı tebrik törenine, ev sahipliğini Genelkurmay Başkanı yapar, Genelkurmay Başkanı'nın yanında ise kuvvet komutanları yer alırdı.

Ancak bu gelenek bu yıl değişti. Tebrikleri Başkomutan sıfatı ile Cumhurbaşkanı Abdulah Gül kabul ediyor.

TEKLİF GENELKURMAY'DAN GELMİŞTİ

Cumhurbaşkanı Gül'e bu kabulu yapma teklifi geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'den gelmiş, Gül de teklifi çok doğru bulduklarını belirtmişti.

Gül şunları söylemişti:

"Bu 30 Ağustos'ta başkomutan olarak bütün kutlamaları ben kabul edeceğim. Bu, Genelkurmay Başkanımızın teklifidir. Düşünce onlardan geldi. Genelkurmay Başkanımız, Başbakanımız MGK'dan önce yaptığımız konuşmada Genelkurmay Başkanı'nın getirdiği bir düşünceydi. Biz de çok doğru bulduk. Uygulama bundan sonra böyle olacaktır. Geçen Askeri Şura'da da, Milli Güvenlik Kurulu'nda da yeni uygulamaları herkes takip etti. Silahlı Kuvvetlerimiz de komutanlarımız da bundan çok memnundur. Bunlar hep olması gereken şeyler. Her şeyin bir zamanı var demek ki..."

İKİ YANINDA TÜRK BAYRAĞI

Cumhurbaşkanı Gül, kutlamaları kabul ederken iki yanında Türk bayrakları yer aldı. Bayraklardan birinde Cumhurbaşkanlığı forsu bulunduğu görüldü.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Kışlalarda 20 yılda 2 tabur asker öldü

esh_9811.jpg


Koşaner'in internete düşen ses kaydı sonrası gözler kışlalardaki intihar ve şüpheli ölümlere çevrildi..

Işık Koşaner'in internete düşen ve 'Noktasına, virgülüne kadar arkasındayım.' dediği ses kaydındaki itirafları, gözleri 'şüpheli' asker ölümlerine çevirdi. 20 yılda 2 tabur asker öldü

Koşaner, ses kaydında "Bir erimizi alnının ortasından vurduk." diyor. Raporlar da, yirmi yılda iki tabura yakın askerin şüpheli şekilde hayatını kaybettiğini gösteriyor. Bu ölümler ailelere genellikle kaza kurşunu, trafik kazası, yılan sokması şeklinde sunuluyor.

BİR ERİMİZİ ALNININ ORTASINDAN VURDUK

Eski Genelkurmay Başkanı Işık Ko-şaner'in internete düşen ses kaydındaki "Bir erimizi alnının ortasından vurduk." itirafı, çocukları askerde 'şüpheli' şekilde ölen aileleri harekete geçirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) en üst düzey komutanlarından birinin ağzından duydukları bu sözler karşısında büyük şok yaşayan aileler, sorumlular hakkında dava açmaya hazırlanıyor.

ŞÜPHELİ ASKER ÖLÜMLERİ

İçinde bulundukları durumu 'rezalet' olarak nitelendiren Koşaner'in altını çizdiği konularla ilgili TSK'nın şu ana kadar nasıl bir adım attığı ya da atacağı ise bilinmiyor. Buna karşılık resmî raporlara yansıyan şüpheli asker ölümleri, tahmin edilenden de yüksek boyutlarda.

Raporlarda 1991 ile 2001 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte 815 askerin 'şüpheli' bir şekilde hayatını kaybettiği belirtiliyor. Bundan sonraki 10 yıllık dönemde ise 527 askerin ölümü şüpheli olarak kayıtlarda yer alıyor.
20 YILDA 2 TABUR ASKER ÖLDÜ

Bir taburun 800-900 kişiden oluştuğu dikkate alındığında son 20 yılda 2 tabura yakın askerin 'intihar' ve 'şüpheli ölüm' sonucu hayatını kaybettiği görülüyor.

İnsan Hakları Derneği tarafından açıklanan bu rapor, Jandarma Genel Komutanlığı'nın resmî rakamlarıyla da örtüşüyor. Jandarma'nın 2001-2010 yılları arasında sadece kendi bünyesinde kayıtlara düştüğü şüpheli ölüm sayısı 401.

ASKERİ ZAİYAT

Ancak bu rakama 2010 yılı dahil değil. Şüpheli ölümler TSK listelerinde 'askerî zayiat' olarak yer alırken, tepki çekmemesi için ailelere bu şekilde bilgi verilmiyor.

Ölümler, genellikle 'kaza kurşunu', 'intihar', 'elektrik ya da yıldırım çarpması', 'yüksekten düşme', 'trafik kazası', 'eğitim sırasında mühimmat patlaması', 'yılan sokması' ve 'kalp krizi' diye sunuluyor.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
PALAVRADAN DÜNYANIN İCATÇILARI ULUSALCI-ERGENEKONCULAR

İcat ettikleri palavra dünyalarını bir güzel süslemişler ve öylesine keyif sürüyorlardı ki, bu keyfin bozulmaması için en küçük şeylere bozuluyor, kaş çatıyorlardı.

Memleket, içindekilerle birlikte onlara zimmetliydi. Her kim bu zimmete yan bakarsa hâin ilân edilirdi vs…

Şapka düşünce hâliyle kel de göründü. Saçı dökülmüşlere kel’lik yakışırken bu taifeye kel-keleş hâlleriyle kellik hiç yakışmıyor. Zira, bugüne kadar çevirdikleri dolaplar tüm çirkinliği ile görünüyor.

Sivil bürokrasi de kümelenmiş kısmı, askeri vesâyetin devam etmesi için bütün güçlerini kullanıyorlar, askere karşı yapılan en küçük eleştiriye tahammül edemiyorlardı… Sonra devran değişmeye başladı. Adamlar birer birer Silivri’ye gönderildiler. Evraklar ortalığa yayıldıkça omuzu kalabalıkların oyunları da fâş olmaya başladı. Sivil sahibler(!) galeyana geldiler. “Ordu zayıflatıldı, savaş çıksa bu orduyu komuta edecek general yok” zırvalamaları başladı…

Şimdi anlıyoruz ki, bu generaller yüzünden çok rahat yapılacak hamleler yapılamamış. Kıçlarını koltuklarından kaldıramadıklarını Osman Pamukoğlu Paşa defalarca haykırmıştı televizyon ekranlarından; tınmadılar.

Aziz Üstel şöyle diyor:

Deniliyor ki 15 yıldır Kazan Vadisi’ ne ilk kez giriliyor! Neden? Kazan Vadisi’nde PKK’nın uyduruk mahkemeler kurduğunu, Hakkari halkını haraca kestiğini, vergi topladığını, yargılayıp onlarca insanı ipe çektiğini duymamış mıydı istihbarat birimleri ! Dahası, PKK’nın “”efsane kampı Kavaklı” Hakkari’ye sadece 30 kilometre mesafede. Bu kamp ve daha nice, yıllardır yanına bile uğranmayan silah, cephane, erzak ve uyuşturucu dolu kamplar yerle bir ediliyor; etkisizleştirilen katil sayısı 120’ yi aşıyor.Ve ben soruyorum, neden bu daha önce yapılmadı? Örneğin İlker Başbuğ, Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanı iken bu kamplar ölüm tacirlerine barınak oluşturuyor ve biz bunu izliyor muyduk boş gözlerle! Hayır. Herkes biliyordu, hepsinin haberi vardı! Alın size Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel. “”Aman efendim zayiat veririz Kazan Vadisi’ ne girersek” “ diyenlere “PKK’nın kökü kazınmadan bir yere gitmem!” Kazan’a da girilecek, her mağaraya, her kovuğa da! ”” diyor ve askerin başında harekâtı yönetiyor! Helal olsun! Geçmişin genelkurmay başkanlarının kafaları ve gönülleri Silivri’ye odaklanmıştı. İrtica Eylem Planları, andıçlar, seçilmişlere yönelik türlü çeşitli tezgahlardı tümünün kafasını meşgul eden. Onlarca öldürülen vatan evladının ardından ağlamanın ve de “kanları yerde kalmayacak” gibisinden bayat laflar etmenin dışında hiçbir şey yapılmadı. Ergenekonun’ palavra olduğuna halkı inandırmak için harcandı bütün çabalar.” (24 Ekim 2011, Star)

Sivil askeri, asker sivili destekledi, sonuna kadar direndiler. Fakat yenildiler. Yenilgileri, bugüne kadar ‘en güvenilir kurum TSK’ palavrasının da açığa çıkmasına sebeb oldu. Zimmetlerine yan bakıldığında kaşları çatılan bu zevat, milletin vergileriyle ellerinde bulundurdukları silâhları istismar ederek ve de parmaklarını sallayarak; unutmayın hâ, en güvenilir kurum biziz, diyorlardı. Gönüllü Kemalistlerle, yağdanlık taifesi “ne demek paşam; alkışlıyoruz’, modunda her zaman hazırolda durdular.

Şimdi büyü bozuldu. Bundan böyle, yavaş yavaş ordu, milletin gözünde en güvenilir kurum olmaya doğru hızla ilerliyecek. Ulusalcı, Ergenekoncu Kemalistlerin hızla tasfiyesi gerekiyor. Ki, Ordu-Millet ne demek anlaşılsın!

KÖKLER’inden kopuk bir ordunun milletini sevk ve idare etmesi mümkün değildir; edemediler. Fakat, kemikleşmiş yapının hemen çözülmesini de beklememek lâzım. Şivaye, şivaye! Not: Ulusalcı- Kemalist taife, generallerin tutuklanmasından sonra orduyu övme konusunda pek gevşediler. Nedendir? Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’i takdir eden bir Ulusalcı-Ergenekoncu gördünüz mü? Silivri’dekilerin yerine gelenler Yunanlılar olmasın sakın!
FURKAN DERGİSİ
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
images


12 Eylül'ün işkence günleri...


12 Eylül soruşturması kapsamında ifade veren mağdurların anlattıkları tüylerinizi diken diken edecek


12 Eylül soruşturması kapsamında Devrimci 78’liler Derneği üyeleri gördükleri işkenceleri savcıya anlattı. Mağdurların anlattıklarını ise şiddetin acı boyutunu gözler önüne seriyor...

12 Eylül Askeri Darbesi’nde işkenceye maruz kalan mağdurlardan Mustafa Kahya, İpek Keskin Gür ve Metin Terzi ifadelerinde elektrikli işkencelerden jop ve kafes işkencesine kadar tüm acıları anlattılar.

CİNSEL ORGANLARINA İP BAĞLANIP...

Diyarbakır Cezaevi’ndeki yoğun işkenceler nedeniyle hayatını kaybeden Orhan Keskin’in ablası İpek Keskin, kardeşini yargılayan hakim ve savcılarla o dönem cezaevinde görevli askerlerinden şikayetçi oldu. Keskin dilekçesinde işkenceleri tek tek şöyle sıraladı:

"Bir lokma ekmek bir yudum su Diyarbakır’ın 50 derecesinde verilmemiştir. Cinsel organlarına ip bağlanarak saatlerce işkence uygulanmıştır. Foseptik çukurlarına konularak tedavisi olanaksız olan hastalıklara yakalanmaları ve ölmeleri sağlanmıştır.

BİRBİRLERİNE TECAVÜZE ZORLANDI

İnsanlar birbirine tecavüz etmeye zorlanmıştır. Askerler jopla tecavüz etmiştir. Nutuk, İstiklal Marşı, Türk Bayrağı gibi değerler işkence aracı olarak kullanılmış, günlerce yüksek sesle okutturulmuştur.

YEMEKLERE TÜKÜRÜLDÜ

Yemeklerin içine deterjan dökülmüş, tükürülmüş, pislik atılmış ve zorla yedirilmiştir. Günlerce keyfi uygulamalarla yemek verilmemiştir."

"AYAKLARIMIZ JİLETLE KESİLDİ"

Star'ın haberine göre, edebiyat öğretmeni Mustafa Kahya da uğradığı işkenceleri "Falaka ile dayak atma, çıplak vaziyette Filistin askısı denilen ‘t’ şeklinde kollarımız kaldırılarak çıplak vaziyette elektrik veriliyordu. Kangren olmayalım diye ayaklarımızın şiş bölümlerini jiletle keserek beyaz bir merhem sürüyorlar, ağzımızda sigara söndürüyorlardı. Cinsel organ, göbek, kulak memesi ve alnımızdan elektrik verdiler." diyerek anlattı.

LAĞIM DOLU HÜCRELERDE İŞKENCE

Metin Terzi yaşadığı işkence dolu yılları ise şöyle anlattı: "2 ay göz altında kaldım ve gözlerim hiç açılmadı. Falaka ve jopla dövüldüm. Filistin askısında uzuvlarıma elektrik verildi. ‘Televizyonlu hücre’ tabiriyle camı kırık hücreler ve ‘banyolu hücreler’ olarak da lağım dolu hücrelerde işkenceye maruz kaldık."

 

hanife deniz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
4,279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Bursa
Aman Allahım,nedir bunlar,bu kişiler nasıl can verecekler,hiç mi vicdanları yok,Rabbim ıslah eylesin,söylenecek çok şey var fakat söz yok.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aman Allahım,nedir bunlar,bu kişiler nasıl can verecekler,hiç mi vicdanları yok,Rabbim ıslah eylesin,söylenecek çok şey var fakat söz yok.
Evet can gönüldaş,bunlar daha fazlasıyla yaşatıldı...
Gönüllerde iman olmayan zalimler tarafından...
İnşaALLAH ipler iman ehlinin eline geçer...
Her yere adalet dolar...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Komutanım sizden icazet almaya geldim

mmhhhppp.jpg

MHP liderliğine oynayan Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 2004 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın kapısını çaldığı ortaya çıktı. Görüşmede konuşulanları okuyunca şoke olacaksınız...

MHP
liderliğine oynayan Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 2004 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın kapısını çaldığı ortaya çıktı. AK Parti'ye karşı ulusalcı bir cephenin oluşturulması gerektiği vurgulanan görüşmede Özdağ, 'Kahraman' diye övdüğü Yalman'dan 'Kasımpaşalı' olarak bahsettiği Başbakan Erdoğan'ı çağırıp hesap sormasını istiyor.

Balyoz soruşturması kapsamında hazırlanan üçüncü iddianamenin delil klasörlerinde yer alan belgelerde, MHP'den milletvekili adayı olan ancak seçilemeyen Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 2004 yılında eski Kara Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalman ile görüşmesinde 'icazet' almaya geldiğini söylüyor.AK Parti hükümetine karşı beraber 'kavga yapma' teklifinde bulunan Özdağ'ın, partisinin genel başkanı Devlet Bahçeli'yi de eleştirmesi dikkat çekiyor. Özdağ'ın Yalman'dan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı çağırıp hesap sormasını istediği görüşmede, ulusalcı bir cephenin oluşturulması gerektiğini vurgulayan ikili, MHP'ye de yeni bir şekil verilmesi konusunda uzlaşıyor.

Görüşmede, "Sizden icazet almaya geldim. Ben bu yapıya gireyim mi?" diye soran Özdağ'a Yalman "Kadronuzu kurmanız lazım. Kafamda bazı isimler de var. Zamanı gelince görüşürüz" diye cevap veriyor.

Özdağ, Yalman'dan 'Kasımpaşalı' olarak bahsettiği Başbakan Erdoğan'ı çağırıp hesap sormasını da istiyor. Yalman'ın, kapısını sivillerin günde 3 kez çaldığı anlaşılan görüşmede Özdağ, 'komutanına' TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'nun durumunu da rapor ediyor: Oraya ben seçtirdim. Dün akşam onunla konuştum. Yanlış politika izlediğini söyledim. Senden bazı emekli subaylar rahatsız, bir açılışta seni bana sordular dedim. Kulağına kar suyu kaçırdım. Yanınıza kaçabilir."

ÖZKAN DA LEVENT ERSÖZ'E GİTMİŞTİ

Tuncay Özkan ve arkadaşlarının başını çektiği bir grup 2007 yılında "Cumhuriyet Mitingleri" adı altında, toplumu ayrıştıran, etkinlikler düzenlediler. O etkinliklerde kürsüye çıkan Tuncay Özkan, aklınca AKP'ye karşı bir 'blok' yaratmaya çalıştı. CHPmilletvekili, Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan, eski Jandarma İstihbarat Dairesi Başkanı Levent Ersöz'le aynı Özdağ gibi aynı stratejiyi izlemişti. Plana göre Özkan ve Ersöz, 2004 yerel seçimlerinden önce Ali Müfit Gürtuna'ya ait İstanbul TV'yi ele geçirecekti. Özkan-Ersöz görüşmesinde Ersöz de, 'İktidara vurulacak darbe için bu çok önemli.' ifadelerini kullanmıştı.

SİPARİŞİ BÜYÜKANIT YERİNE GETİRDİ

Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'la tarihe 27 Nisan e-muhtırası olarak geçen bildiriye kadar geçen süreç, kapalı kapılar ardından kalmış bu görüşmeyle gözler önüne seriliyor. Görüşme, MHP Genel Başkanlığı'na oynayan Ümit Özdağ'ın İlk muhtıra siparişini dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman'a verildiğini ortaya koyuyor. AK Parti dışındaki partilerin bu girişimleri 27 Nisan'dan sonra hayata geçirilmek istenen yeni bir siyasi dizayn projesinin hazırlığını gösteriyor.

2003-2004 yılları arasında Sarıkız ve Ayışığı gibi iki darbe girişimi atlatan Türkiye'nin o sürece nasıl geldiğini gösteren Özdağ-Yalman görüşmesi birbirine yakın karakterler olan Ümit Özdağ ile daha sonra CHP'den milletvekili olacak olan Tuncay Özkan'ın darbe için aynı yolu izlediklerinin de kanıtı olarak değerlendiriliyor.

Kavgayı yine biz yapacağız

Ümit Özdağ: Bizim size gelmemizin sebebi, bir toparlanma oldu. Bunu da Allah razı olsun, Tayyip Erdoğan yaptı. Şerden hayır, hayırdan şer olur. Tayyip Erdoğan bir şer bildirdi, bu da safların sıklaşmasına neden oldu. Herkes ne olacak, ne yapacağız diyor.

Ümit Özdağ: 28 Martı bekliyoruz. Yeni bir partiye gideceğiz. Biz zaten geç kaldık. Şu saatte olmaz bu artık. Bu adamlar % 35 mi alacaklar, % 40 mı alacaklar. Önemli değil, devlet vardır bu ülkede. Hükümetler gelip geçicidir bu ülkede. Devletimiz kuvvetledir. Ben bu kadar alabileceklerini de zannetmiyorum.

Komutan: Kavgayı yine biz yapacağız yani.

Ümit Özdağ: Beraber yapacağız.

Komutan: Bu güne kadar hep biz öndeydik. Hep biz çıktık öne, dikkat edersen. Hep Aytaç Paşa önde.

Ümit Özdağ: Yüzünüze karşı söylüyorum. Siz bir kahramansınız.

30 Ağustos'ta süresinin dolduğunu söyleyen komutana Özdağ, "O nasıl uzar, onu uzatalım komutanım. Oy toplayayım, anket yaptırayım, esnafı yürüteyim, pankart asayım." teklifinde bulunuyor.

Komutanım onu buraya çağırtalım

Özdağ, Yalman'dan Başbakan Erdoğan'ı çağırıp hesap sormasını da istiyor. İki arasındaki diyalog şöyle:

ÜMİT ÖZDAĞ: Bu adam peki ne söylüyor, Kasımpaşalı. Ya komutanım onu buraya çağırtalım. Tek başınıza. Ne diyecek? Aytaç Paşa sövdü mü diyecek?

KOMUTAN: Nasıl olsa Ağustos'ta emekli olacak.

ÜMİT ÖZDAĞ: Komutanım sen bunu 20 Ağustos'ta yap. Çağır. Benim oturduğum yere oturt. Yaptıkların şöyle şöyle yanlış de. Diyemez.

YALMAN: Zaten çok söylüyoruz. O biliyor beni.

ÜMİT ÖZDAĞ: Tek korkusu sizsiniz. Siz de giderseniz, ne olacak. Buraya kimin geleceği belli mi?

Birleşin yoksa bu adam tek başına gelecek

Konuşmalarda ulusalcı bir cephenin oluşturulması gerektiğini vurgulayan ikiliMHP'ye de yeni bir şekil verilmesi gerektiğini belirtiyor. Konuşma sırasında Özdağ, Yalman'a 'sizden icazet almaya geldim' diyor. Yalman ise MHP, CHP, ANAP, DYP birlikte hareket etmesi durumunda kendisine teklif edilen belediye başkanlığı adaylığını kabul edebileceğini söylüyor.

Yalman: Biliyorum. MHP'ye yeni bir şekil verilirse hiç olmazsa bir siyasi oluşumu var.

Ümit Özdağ: Yüzde 8.5 halk oyu var.

Yalman: Yüzde 9 oyu var. Sağlam insanlardan oluşan bir kadronun oturtulması gerekir.

Ümit Özdağ: Bana geçen sefer MHP'yi teklif ettiler. Bana Namık Kemal Zeybekler geldi. Bana bu iş Devlet Bahçeli ile olmuyor. Mart seçimlerini kaybederiz. Sen buraya olur musun? Yok dedim. Şimdi bu tekrar Mart seçimleri ile tekrar gündeme geldi. Sizden icazet almaya geldim. Ben bu yapıya gireyim mi?

Yalman: Kadronuzu kurmanız lazım. Kadro çok önemli. Halkın sevdiği saydığı, güçlü kişilerle. Kafamda bazı isimler de var.

Yalman: Bana CHP geldi belediye başkanlığı teklif etti. DYP, MHP geldi. Ben niye sizin belediye başkanınız olayım. Ben genel başkanım. Yüzde 10 oyunuz var, ben geldim Yüzde 15 oldu. Kaybettik. Deniz Baykal'a gittim yüzde 18 oyunuz var. Ben geldim Yüzde 25 oldu kaybettik. Birleşin dedim. Hepiniz AKP kötü, Tayyip vatan haini diyorsunuz. Yapın bir fedakarlık. Bu seçimler için bir ittifak yapın dedim. Yoksa yüzde 30-35 ile yine bu adam başımıza gelecek, yüzde 65 halkın oyu çöpe gidecek.

Bugün üç kişi daha geldi

Konuşmada Yalman, Özdağ'a aynı gün üç kişinin geldiğini ve üçünün de aynı şeyleri söylediğini belirtiyor. Özdağ'da buna karşılık 'Aytaç Paşaya ihtiyacımız var' diyor. Diyalog şöyle devam ediyor:

Yalman: Bu gün üç kişi geldi. Üçünüz de aynı şeyi söylediniz. Anadolu yanıyor.

Ümit Özdağ: Ama Aytaç Paşaya ihtiyacımız var.

Komutan: Biliyorum Aytaç Paşa'nın özel bir yeri var. Ama süresi doluyor, ne yapalım?

Ümit Özdağ: Bunun bir formülü yok mu. Yürüyüş yapalım. Arabalara posterlerinizi yapıştırıp gezelim.

Komutan: Aytaç Paşa gider başka bir paşa gelir.

Ümit Özdağ: İyi bir paşa getirin, bizi ona anlatın.

Komutan: İyi bir paşa gelir, hiç bizi aratmaz.

Emekli subaylar rahatsız

Kayıtlarda Yalman, Özdağ'a durumunun nasıl olduğunu soruyor. Özdağ da kendisinin iyi olduğunu söylüyor. Ankara'nın ve sanayi odasından memnuniyetini dile getiren Yalman, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin durumunu soruyor. İkili arasındaki diyalog şu şekilde:

ÜMİT ÖZDAĞ: Çok iyi değil gibi geliyor. Benim arkadaşım. Oraya ben seçtirdim. Kendisi MHP'lidir. Bu Tayyip'le beraber, politikası milli politikadan saptı. Tayyib'in yanında. Dün akşam onunla konuştum. Yanlış politika izlediğini söyledim. Sana AKP'nin başkan yardımcısı, Ankara İl Başkanı diyorlar. Senden bazı emekli subaylar rahatsız, bir açılışta seni bana sordular dedim. Kulağına kar suyu kaçırdım. Yanınıza kaçabilir.

YALMAN: Sen ona epeyidir seni görmemiş, özlemiş de. O anlar. Eskiden çok sık gelirmiş, şimdi gelmiyormuş de.

Yeni Şafak
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53


resim217094_1.jpg


İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından hazırlanan iddianamede, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın da aralarında bulunduğu 11 şüphelinin 17 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.

Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kansız tarafından yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, Seyfi Oktay'ın ismi ilk sırada yer alıyor.

İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianamede, Oktay'ın dışında avukatlar Tülay Bekar, Ali Hamdi Emre, Mehmet Cengiz ve Kudbettin Kaya, emekli Albay Canfer Balçık, Türkiye Atletizm Federasyonu Asbaşkanı Hüseyin Yıldırım ile Sefa Altıoğlu, Nihan Atasagun, Ali Haberal ve Bülent Haberal, şüpheli olarak bulunuyor.
İddianamede, Seyfi Oktay, Tülay Bekar, Ali Hamdi Emre, Mehmet Cengiz, Kudbettin Kaya, Canfer Balçık ve Hüseyin Yıldırım'ın, ''iddia olunan
Ergenekon terör örgütüne üye olmak'', ''adil yargılamayı etkilemek'' ve ''yargı görevini yapmayı etkilemek'' suçlarından, Sefa Altıoğlu, Nihan Atasagun, Ali Haberal ve Bülent Haberal'ın ise ''adil yargılamayı etkilemek'', ''yargı görevini yapmayı etkilemek'' ve ''iddia olunanErgenekon
terör örgütüne yardım ve yataklık'' suçlarından 7 yıl 6 aydan 17 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
Sinan Öztorun ve Zeynel Emre hakkında takipsizlik kararı verilen iddianame, 251 sayfadan oluşuyor.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
"İrtica ile Mücadele"de flaş kararlar

irtica-ile-mucadele-de-39-durusma-basladi.jpg


İlker Başbuğ hakkında savcılığa yazı yazılmasına; Dalan'ın tüm mallarına el konulmasına; Bakıcı hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına karar verildi


''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların beyanları ve belgelerde adı geçen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında gereğinin yapılması için Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına karar verdi.

Mahkeme, kırmızı bültenle aranan firari sanık Bedrettin Dalan'ın, vakıf malları hariç kalmak kaydıyla Türkiye'de bulunan tüm mallarına, hak ve alacaklarına el konulmasına karar verdi.

Ayrıca firari sanık emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı'nın yokluğunda tutuklanmasına karar verilerek, hakkında kırmızı bülten ile arama kararı çıkarılmasına hükmedildi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ey genç adam, bu düstur sana emanet

olsun:

Ötelerden habersiz nizama lânet

olsun!..

nfk
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
28 Şubat:Hesaplaşmadan Olmaz

MAZLUMDER olarak, başta dönemin Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları olmak üzere 28 Şubat postmodern darbesini planlayanlar ve uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.Suç duyurusu sonrası Süleyman DEMİREL'in konutunun önünde yapacağımız basın açıklaması emniyet tarafından engellenmiş ancak Güniz sokağın girişinde basın açıklaması yapılmıştır.ı



Bin yıldan fazla süreceği bizzat darbenin mimarları tarafından ifade edilen 28 Şubat “postmodern darbe”sinin üzerinden on beş yıl geçti. Darbeyi kurgulayanlar ve uygulayanlar bir zihinsel dönüşüm ve geri dönülemez bir yaşam biçimini dayatmayı; bir toplum mühendisliği ile kaba, ilkel ve tek tipçi bir dünya görüşünü devletin ve toplumun vazgeçilmez bir unsuru olarak hücrelerimize yerleştirmeyi denemişlerdi.

1997’nin Şubat’ında, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere kimi legal siyasal aktörlerin, her kademede kamu otoritesinin, medya patronlarının, iş dünyasının, bazı sendika ve meslek örgütlerinin, yargının ve kolluk kuvvetlerinin işbirliği ile ortaya koyduğu “millete ihanet” cürmü, tıpkı bugün benzeri suça iştirak edenlerin yargılanmasına vesile olduğu gibi bu darbeyi de gerçekleştirenlerin alnında hayatları boyunca kara bir leke olarak taşınacaktır.

Geriye dönüp bakıldığında, devlete hakim güçlerin ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve askeri alanda işlediği bu cürme ilişkin sadece utanç cümlelerinin biriktirildiği görülecektir. Bu utanç cümleleri bizzat darbeyi yapanlara ait olduğu gibi, darbecilerle çeşitli çıkar ilişkileri nedeniyle iş tutan kişi ve kurumlara da aittir.



Üzerinde taşıdığı üniformayla; bazen polis, bazen asker, bazen güvenlik personeli olarak, kimi zaman “buraya bu şekilde giremezsiniz”, kimi zaman “benim annem de başörtülüydü” diyerek kamu gücünü güçsüze karşı bir silah olarak kullanan kamu personeli tarih önünde kayıt altına alınmıştır. Tıpkı onlar gibi, dindar, muhafazakar ve benzeri isimler altında piyasa yapan kimi kişi ve kurumların, bütün hakları gasp edilmiş, okullarından atılmış, çalışma imkanları tamamen ellerinden alınmış olan başörtülü kadınları ceberrut devlet mekanizmaları ile korkutarak, “çalışacak başka yer bulamazsınız” tahdidi ile ucuz işgücüne veya ikinci-üçüncü eşliğe razı etmeye çalışmaları, içine düştükleri bir çukur olarak kayda geçirilmiştir.

28 Şubat darbesinden bugüne, ülkenin içine girdiği politik ortam ve özellikle üniversitelerde yaşanan kısmı rahatlama, ekonomi çevrelerinde sermaye kutuplaşmalarının nispeten ortadan kalkması, sosyal ve kültürel alanda yaşanan gelişme ve ifade hürriyetinin belirli alanlarda sağlanmış olması darbenin etkilerinin ve uygulamalarının tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez.



Başörtülü bireylerin halen çalışma hayatından ve siyasal hayattan gizli yasaklarla tecrit edilmeleri ve “zamanı gelmedi”, “henüz erken” gibi subjektif kriterlerle siyasal pazarlıklara konu edilmeleri “muhafazakar” bir siyasi iradenin mevcudiyetine rağmen devam etmektedir. Başörtüsünün “eş kontenjanı”ndan meclise ve konuta girmiş olması nedeniyle ülkede başörtüsü sorununun sona erdiği düşüncesi tamamen gönüllü bir halüsinasyonun sonucudur.

Varlığını bir şekilde 28 Şubat darbesinde yaşanılanlara borçlu olan siyasi iktidar 28 Şubat darbesinin bütün uygulamalarını ve bu uygulamaların bütün sonuçlarını hukuk önünde sona erdirmeli, başta o günün Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarını yargı önüne çıkarmalıdır. 28 Şubat yargılamaları ile mağdur edilmiş kişilerin yeniden yargılamalarının yapılması sağlanmalıdır. Özel olarak da 28 Şubat darbesinde en büyük mağduriyetleri yaşayan başörtülü kadınların, çalışma hayatında ve siyasal temsil alanında yaşadıkları bütün engellemeleri hukuken ve fiilen ortadan kaldırmalıdır.





Ahmet Faruk ÜNSAL

MAZLUMDER Genel Başkan
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=1]Kenan Evren, Necip Fazıl'ı 79 yaşındayken affetmemişti![/h][h=2]Vatan Haini Değil-Vatan Dostu Vahidüddin kitabı nedeniyle Necip Fazıl Kısakürek hapse girecekken 79 yaşında vefat etmişti. Dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'e bir rapor verilmesine rağmen affedilmemişti.[/h]06 Nisan 2012 Cuma 23:04

kenan_evren_necip_fazili_79_yasindayken_affetmemisti_h576.jpg

“Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” isimli kitabı Necip Fazıl Kısakürek, 1968 yılında yayınlamıştı. Kitap daha önce araştırma dizisi olarak Bugün gazetesinde yayınlandı. Birinci baskısı tükenmek üzereyken toplatıldı ve hakkında takibat başlatıldı. Kitabı incelemek üzere bir bilirkişi oluşturuldu. Bilirkişi, ‘Kitapta söylenenler hayal ürünüdür, ama herhangi bir suç unsuru yoktur.’ diye rapor verdi.

Kurtuluş Savaşı’nı Vahdettin’in başlattığını anlatıyor

Necip Fazıl, 'Vatan Haini Değil-Vatan Dostu Vahidüddin' adlı kitabında, resmi tarih tezinin aksine Kurtuluş Savaşı'nı, Sultan Vahdettin'in başlattığını yazıyor. Yaklaşık 300 sayfa olan eserde, Sultan Vahdettin'in, Mustafa Kemal'e yüklü miktarda para yardımı yaparak Anadolu'ya gönderdiği anlatılıyor. Vahdettin'in, Anadolu'da başlayan kurtuluş hareketinin başarıya ulaşması için İstanbul'da ulemayı toplayarak nasıl dua ettirdiği de kitapta ayrıntılarıyla yer alıyor.

Ankara, ikinci bir bilirkişi heyeti tayin etti. Bu heyetten de benzer bir rapor çıkınca, Kısakürek 1971’de beraat etti. 1972 yılında beraat kararı Yargıtay tarafından temyiz edildi. 1973’te mahkumiyet kararı çıktı. 1974’te Af Kanunu, olayı askıya aldı. 1975 yılında kitap yeniden basıldı. Yine takibat başlatıldı. 1976’da, üçüncü baskı yapıldı. 1977’de yeniden toplatma kararı alındı ve takibata geçildi. 1979’da üçüncü kez bir bilirkişi heyeti oluşturuldu. 1980 yılında dördüncü bir bilirkişi teşkil edildi. Heyetler, kitapta suç unsuru bulunmadığı yönünde rapor verdi.

Kenan Evren Affetmemişti !

12 Eylül darbesinden sonra Necip Fazıl ile ilgili mahkumiyet kararı 1982 yılında Yargıtay tarafından onandı. Fakat, kararın infazı 4 ay tehir edildi. Aynı yıl içerisinde Adli Tıp Kurumu, Necip Fazıl’ın Anayasa’da öngörülen cezanın affı şartlarını haiz olduğu yönünde dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’e bir rapor verdi. Ancak Evren, Necip Fazıl’ı affetmedi; Atatürk’ün hatırasına neşren hakaret edildiği gerekçesi ile verilen cezasın infazı yönünde talimat verdi.

Necip Fazıl, 1983 yılında hapse girmesine az bir zaman kala deyim yerinde ise son padişah Vahdettin’i savunduğu için mahkûm olarak vefat etti.


Büyük Doğu Haber

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt