Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ŞEHADET BiLiNCi (1 Kullanıcı)

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
ŞEHADET BİLİNCİ

Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah'a verdikleri söze sadık
kalırlar. Onlardan kimi adağını yerine getirdi, kimi de beklemektedirler.
(Ahitlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır. (Ahzâb / 23)

Hz. Hüseyin (a.s) Allah'a verdiği söze son nefesine kadar sadık kaldı. Şu
bizim dikkatimizi çekiyor: İnsanı sadık kılan nedir? Ne ile ispatlayabiliriz?

Her iki taraf da Müslüman olduğunu söylüyor. Yapılan ameller salih amel
olmakla düşünülebilir. Örneğin herkes namaz kılabilir… Ama ne merkezli
olarak yapıyor. Neyi hedefleyerek yapıyor?

Hz. Hüseyin (a.s), tüm kıyamının merkezine Allah'ı koydu ve her
konuşmasında, aldığı her kararda hedefini açıkladı. "Allah'a olan sadakat"
idi.
Yani Allah'a olan sadakat ve sorumluluğu, onu ve yarenlerini bu yola
sürükledi.
Ama Yezid'in ordusunda bunu göremiyoruz. Bu savaşa onları sürükleyen,
dünya hayatı ve beklentileri idi. Onlar merkeze dünyayı koydular. Görünüşte
Allah-u Ekber dediler, ama Allah'ı büyük görmediler. Ameller görünüşte İslâm
gibi varsayılabilir, ama hedef ve çırpınışları Allah'tan başka şeylerdi.

Hz. Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştu:
İnsanlar dünya kuludur, din ise (ancak) dillerinde dolaşır, dinin
sayesinde geçimleri iyi olduğu müddetçe onun etrafında dolaşır (dindar
görünürler), zorluk ve belayla karşılaştıklarında ise, dindarlar azalır.
(Taberî)

Kufe halkı Hz. Hüseyin (a.s) taraftarı idi. Ama ne yazık ki Kufe halkı,
zamanında Hz. Ali (a.s) gibi bir önder tarafından yetiştirilmiş olmalarına
rağmen bıçak kemiğe dayanınca hakikatin ve sadakatin yolundan saptılar.
Gerçek mümin, imanın arkasında durandır. Eğer o imanın arkasında
durmayacaksa, ona mümin diyemeyiz.

Hz. Hüseyin (a.s), Aşura gecesi dostlarını toplamış, onlarla konuşmuştu.
Onlara gecenin karanlığından yararlanarak kendisinden ayrılabileceklerini ve
onları bu konuda özgür bıraktığını söyledi. Ama hiç kimse ayrılmadı.
Zaten imam budur. Özgürce, kendi irade ve seçiminle iman üzere ölmek
şehitliktir. Yoksa Yezid ve valisi İbn-i Ziyad gibi insanları korkutarak
veya satın alarak ölüme göndermek şehitlik değildir!
Amaç Allah olmayınca, ölüme vasıl olmak önemli değildir. Önemli olan
kendi isteğinle Alllah'a olan sadakat üzere ölmektir.

Hz. Hüseyin (a.s) ve yarenleri, kendi sayılarını ve teçhizatını da, karşı
tarafın sayısını ve teçhizatını da biliyordu. Ve onların ne kadar zalim,
kendilerini öldürmeye hevesli olduklarını da görüyorlardı. Velhasıl, ertesi
gün büyük bir ihtimalle öleceklerini de biliyorlardı. Ama yine de Hz.
Hüseyin (a.s) ve yarenleri Rablerine olan sadakat sözlerini bozmadılar.
Ölümüne Allah'a olan sadakatlerini korudular. Şerefli ölümü genç kızın
boynunda duran gerdanlık olarak kabul ettiler.

Nitekim Hz. Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur:

Hak üzere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz?
Böyle bir durumda mümin bir kimseye, Allah'a kavuşmayı (şehit olmayı)
istemesi yakışır.
Hz. Hüseyin (a.s) hayatıyla nasıl hakkın şahidi olması gerektiğini
gösterdiği gibi ölümüyle de hakkın şahidi oldu. Ve oldu ki ölümünün
şahitliği bu zamana kadar devam etsin; nasıl ki bizden sonra da yankısı
devam edecek. Ve bir kez daha gördük ki, esasında şehitler ölmüyor, her
mekan ve zamanda yaşıyorlar. Ve mesaj bu kadar canlı, şehadet dışında
olmuyor.
Yollarını kaybedenlere yeni bir meşale yaktı. Hakka yolculuk nasılmış,
bir daha gösterdi. O, zaten meşale yakanların çocuğu. O, ölümüne Allah'a
sadakati babasından, amcasından, dedesinden öğrenmişti.
İnsanların "Ben Müslümanım" demekle Müslüman olunamayacağını, bunun için
ispatın gerektiğini gösterdi.

O, hayatıyla ispatladı.
O, hayatıyla zalimlere meydan okudu.
O, zilletli bir hayattansa, izzetle ölümü seçti.
O, inanan insanların satılamayacağını gösterdi.
O, inanan insanların Allah'tan başkasına hesap vermeyeceğini gösterdi.
O, insanın en büyük sermayesinin inancı olduğunu gösterdi.
O, insanın Allah'a olan yürüyüşünü gösterdi.
O, inanan insanın zalime, despota, yalana teslim olmayacağını gösterdi.
O, hakkın bakiliğini, zalimlerin faniliğini gösterdi.
O, risalet emanetinin nasıl taşınması gerektiğini gösterdi.
O, ilkeli olan inananların, ilkesiz olan inananlara üstünlüğünü gösterdi.
O, başarı ve zaferin yolunu gösterdi.
O, efendi olmanın yolunu gösterdi.
O, cennetin yolunu gösterdi.
Ya biz! ?
Hayatımız ne ki, ölümümüz ne olsun?! Hz. Hüseyin'in (a.s) yaşadığı çağın
aynısını yaşıyoruz. Sözde Müslümanlar ve Hüseyin (a.s) gibi özde
Müslümanlar. Allah merkezli inananlar ve ata dini inananlar.
Hiç kimsenin bizi dışarıdan bozmasına gerek yok. Ne Yahudilerin, ne
Hıristiyanların, ne de başka bir kesimin. Biz kendi kendimize yetiyoruz.
Peygamber'i (s.a.a) örnek alan çok az. Kur'ân-ı Kerim raflarda bekliyor,
insanlık değeri en az seviyede, tüm dikkat insanın çamur yönüne çevrilmiş,
nefis almış başını gidiyor.
Sanırım biz Allah'ımızı anlayamadık, Resul'ümüzü anlayamadık,
şehitlerimizi anlayamadık…
Yüce Allah'ım! Yalvarıyorum, bize anlamayı, idrak etmeyi nasip et! Yoksa
zillet çukurunda boğulup gideceğiz. Sözde "Müslümanım" demekle cehennemin
yolunu tutacağız. Amellerimizle yüzleştiğimiz gün pişman olmaktansa, şimdi
pişman olmayı nasip et Allah'ım!
Seni ölümüne istemeyi bizlere nasip et Allah'ım!
Yeter, küfre doymadın mı ey nefsim!
Artık sıraya gir, sözünde duranların sırasına.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt