Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şafiî'nin Şahsiyet Ve Karakteri (1 Kullanıcı)

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Şafiî'nin Şahsiyet Ve Karakteri

Allh, İmam Şafiî'ye çağdaşları arasında ilim, ahlâk, din ve iç¬timaî mevki' bakımından onu yücelten birçok sıfatlar ihsan etmiş¬tir. [20]

1- İdrâk Ve Hafıza Gücü

Şafiî, ilmî idrâk yönünden çok kuvvetli idi. Öyle sağlam bir ha¬fızaya sahipti ki, îmam Mâlik'in «el-Muvatta'» ını okuyup hıfzetmişti. Onu, İmam Mâlik'in rivayet ettiği şekilde ezberden okurdu. Hattâ Şafiî, el-Muvatta'ı İmam Mâlik'le karşılaşmadan önce hıfzetmişti. Bu sağlam hafızasının yanında Şafii, hazircevaplı bir şahsiyet¬ti, ihtiyaç duyduğu zaman bildiklerini rahatlıkla anlatırdı. O, fikri hiçbir tutukluk göstermezdi. Olayların altında kalmaz, aksine ince¬lediği mes'eleleri düşüncesiyle aydınlatırdı. Onun önünde hakîkat-lar kendiliğinden açığa çıkar ve bunların mantik'ı doğru olarak be¬lirirdi. O da, i bu mantık sayesinde gerçeklere nüfuz ederdi.
Şafiî derin bir düşünceye sahip olup mes'elelerin dış yüzünü in¬celemekle yetinmez, aksine onların derinliklerine inerdi. O, son de¬recede anlayışlı ölüp hakîkata tam olarak ulaşıncaya kadar hiçbir noktada duraklamazdı. Hadisler ve bunlarla ilgili hükümleri tetkik ederken, onları belli prensiplere bağlamaya çalışırdı. Onun araştır¬maları külîî neticelere ulaşmak.içindi. O cüz'iyyatla yetinmezdi. İşte böyle külli neticelere yönelişinin sonunda, Şafiî, usûl-i fıkıh ilmini kurmuştur: [21]

2- İfade Gücü

Şafiî, konuşurken güçlü ve açık bir. ifadeye sahipti. O, dilinin fesahati, ifadesinin belagatı ve kalbinin kuvvetli oluşu yanında, de¬rin tesirli bir sese sahipti. O, ifadeleriyle bir şeyi güzelce açıkladığı gibi, sesinin ihtizazı ile de maksadını anlatırdı. Şafiî, İmam Mâlikle görüştüğünde İmam Mâlik, ondan, el-Muvatta'ı arkadaşlarına oku¬masını istemiş ve ona; bir sahife oku, demiştir. Şafiî sahîfeyi bitirin¬ce, İmam Mâlik, onu daha çok dinlemek istemiş ve sonuna kadar ona el-Muvatta'ı okumuştur. İşte bu, onun sesindeki derin tesirin bir neticesidir.
Bir talebesinden şöyle rivayet edilmiştir: «Ben, Şafiî'den başka yazıları konuşmasından daha üstün (fasîh) olan birini görmedim. Bununla beraber Şafiî'nin dili, yazısından da üstün (fasih) idi.» Şa¬fiî'nin yazdıkları, ifade ve düşünceleri tasvir bakımından son dere¬cede güzel olursa, onun konuşması nasıl olur? Elbette onun konuş- ' ması, ifade bakımından daha kuvvetli, işaret bakımından daha mü¬kemmel, ibare ve üslûp bakımından daha üstündü. O, sağlam ifa¬dede öyle bir dereceye ulaşmıştı ki, İshak b. Rahûye, onun hakkın¬da; «Şafiî, âlimlerin hatibidir.» demiştir. [22]

3- Basiret Ve Fîraseti

Şafii, hocası İmâm Mâlik gibi keskin bir basiret ve kuvvetli bir firaset sahibi idi. Bu sıfat, münazara ile uğraşan uyanık kişilerden ayrılmayan bir haslettir. Aynı zamanda bu sıfat, büyük üstadlann sıfatıdır. Çünkü Şafiî, talebelerine ders anlatırken onların marifet bakımından kavrıyabilecekleri kadar anlatırdı. O, bunu ancak fira-seti sayesinde bilir, dolayısiyle onların anlama ve açıklama bakımın¬dan tâkatlanna göre ders takrir ederdi. Bu basiret ve firaseti saye¬sindedir ki, sayı bakımından en çok talebe onun etrafında toplan¬mıştır. O, insanların ruhî durumlarını iyi bildiği için dinleyicilerine ancak tâkatlari nisbetinde ders verirdi. Bu konuda Yakut'un «Mü'-cemü'l-Üdebâ» sında anlattığına göre, Şafiî, bâzı dinleyicilerine Hu-zeyl kabilesinin şiirlerini okurdu. O, bu şiirlerden pek çok ezberlemiş ve bunları yanında okuduğu bir talebesine şöyle demiştir: «Bunu, hadîs ehlinden hiçbir kimseye belli etme; çünkü onlar, bunu hazme¬demezler.» [23]

4- Îhlâsı

Şafiî hakikatlan araştırmada büyük bir ihlâs ve ulaşmak iste¬diği gerçeğe yönelmede de sağlam bir görüş sahibi idi. îşrak felse¬fesine göre hakîkatlan aramada ihlâs, kalbi marifet nuru ile doldurur ve ruhta öyle bir safiyet meydana gelir ki bu sayede hâkîkatlar kendiliğniden açığa çıkar, akıl onları kavrar, düşünce dosdoğru olur, ifadeler gerçek mânaları sadakatle tasvir eder, dolayısiyle gö¬rüş doğru ve ifade sağlam olur.
Şafiî'nin hakikatları aramadaki ihlâsı, hayatının bütün devre¬lerinde kendisinden ayrılmamıştır. Hattâ O, nerede olursa olsun, ha¬kikati bulmaya çalışmıştır. İhlâsı sayesinde Şafiî, insanların alışık bulunduğu görüşlerle çatışsa dahi kendi görüşlerini cesaretle açık¬lamıştır. Keza, hakîkatlar uğrundaki ihlâsı, hocalarına karşı duydu¬ğu bağlılıkla çatıştığında da Şafiî, hakikatları tercih etmiştir. Onun İmamı Mâlik'e karşı beslediği bağlılık ve ihlâsı, kendisini,'hocasına muhalefet etmekten alıkoymamıştır. Gerçi Şafiî, hocasına karşı muhalefette biraz tereddüt göstermiştir. Fakat, Endülüs halkının, İmam Mâlik'in külahı iîe yağmur duasına çıktığını duyunca, İmam Mâlik'i tenkit maksadıyla yazmış olduğu kitabı halka açıklamıştır. Böyle¬ce Şafiî, İmam Mâlik'in beşer olduğunu, bâzan doğru düşündüğü¬nü, bâ'zan ua yanıldığını göstermiştir. Kendisini kurtaran ve hima¬yesine alan İmam Muhammed b. el-Hasen'e karşı beslediği ihlâsı da, onunla münazara ve şiddetli bir şekilde mücâdele etmesine ve Medînelilerin de haklı olduğunu kabul ettirmek için onun talebelerini yenilgiye uğratmasına mâni olmamıştır.
İşte İmam Şafiî, ilim hayatının bütün devrelerinde böyle dav¬ranmıştır. Bu sebeple O, kendisiyle münazara yapanları, hakikat uğrunda gösterdiği ihlâsla karşılar ve onları yenilgiye uğratırdı. Çünkü O, hakîkattan başka bir şey düşünmezdi.
Şafiî, İslâm şeriatı esasının Allah'ın Kitabı ve O'nun Elçisi'nin Sünneti olduğuna inanırdı. Kendisinin ilmi ile Resûlüllah'm Sünne¬tini ihata ettiğine inanmazdı. Dolayısiyle, talebelerini dâima hadîs araştırmaya teşvik ederdi. Kendi görüşüne muhalif olan sahîh bir hadîs bulursa, onu bırakıp hadîs ile amel etmelerini söylerdi. Ya¬kut'un «Mu'cemu'l-Udebâ» sırida Rabi' b. Süleyman'dan şöyle riva¬yet edilmektedir: «Bir şahsın bir me's'ele sorması üzerine Şafiî'nin şöyle dediğini işittim: Peygamber (S.A.V.) den şöyle şöyle... buyur¬duğu rivayet edilmektedir. O adam Şafiî'ye, ey Abdullah'ın babası, buna göre mi fetva veriyorsun? dedi. Bunun üzerine Şafiî'nin tüy¬leri diken diken oldu, yüzü sarardı, durumu değişti ve şöyle dedi: Eğer Peygamber'den bir hadîs rivayet ettiğim halde onunla amel et¬mezsem, hangi yer beni taşır, harigi gök beni gölgelendirir? Peygamber'in hadîsinin başım gözüm üstünde yeri vardır.» Ayrıca Rabi' b. Süleyman, Şafiî'nin; «Herkes, Peygamber'in herhangi bir sünnetini bilmeyebilir. Ben, Peygamber'in sünnetine muhalif olarak herhangi bir fikir ileri sürer veya bir esas ortaya korsanı, uyulması gere¬ken Peygamber'in sözüdür. İşte benim mezhebim budur.» dediğini ve bu sözü sık sık tekrarladığını söylemiştir.
Allah'ın, insanlara örnek olan seçkin kullarına ihsan ettiği baş¬ka bir ihlâs nev'i daha vardır. O da söyleyen kim olursa olsun, hakikata boyun eğmek için mü'minin sahip olduğu ve başkalarına ver¬meye çalıştığı düşünce içerisinde kendisinin eriyip gitmesi, yok ol¬masıdır. Çünkü kaybolan inci, onu çıkaran dalgıç'm önemsiz oluşu sebebiyle ihmal edilemez. Dost olsun düşman olsun, hakkın yanın¬da olduğu müddetçe ona itaat etmek gerekir. Bu şekliyle ihlâs, çı¬kılması zor bir merdiven ve ulaşılması güç bir ameldir. Çünkü dil¬leriyle saldıran ve deliller getirerek mücâdele eden niceleri vardır ki, onların arasında bu türlü yüce ve hak âşıkı olan pek azdır. Şafiî İşte bu nâdir insanlardan biridir. Bunun içindir ki Şafiî, mücâdele sırasında öfkelenmez ve hiddetle başkalarına dil Uzatmazdı. Çünkü O, hakkı arıyor ve mevki sahibi olmak istemiyordu. O, zühd ve tak¬vası sayesinde ilim mevkiine yükselmiştir. Dahası var: Şafiî, hakkı aramadaki ihlâsı ve hakikat içerisinde yok olma, eriyip gitme (fena) mertebesine ulaşması neticesinde kendi ilminden insanların, ona nisbet etmeksizin faydalanmalarını istemiştir. İbni Kesir'in Tarîh'inde Şafii'nin şöyle dediği rivayet edilir: «İsterim ki insanlar, bu ilmi öğrensin ve bana hiçbir şeyi nisbet etmesin. Ben, onun ecrini yeter ki Allah'dan göreyim de onlar beni övmesinler.»
İhlâs, Şafiî'ye kalb zekâsı, ruh kuvveti, bayağı şeylerden Uzak¬laşma ve olgun insana yakışmayan şeylerden beri' olma gibi sıfat¬lar kazandırmıştır. Yahya b. Maîn, Şafii'nin ahlâkı hakkında, «Ya¬lan mubah olsaydı Şafiî'nin mürüvveti kendisini yine de yalan söy¬lemekten alıkordu. demiştir. İşte sâdık ve ihlâslı insanın ulaşabile¬ceği en yüksek mertebe budur. Böylesi, vazifesini, vicdan ve kalbi¬nin emrini yerine getirmek için yapar, sırf emir veya yasak edildi¬ği için değil. [24]



[20] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/328.
[21] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/328.
[22] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/328-329.
[23] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/329.
[24] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/329-331.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt