Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şafiî'nin Görüşleri (1 Kullanıcı)

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Şafiî'nin Görüşleri

Şafiî çağında çeşitli fikirler ve birbirine zıt mezhepler boğmuş¬tu. Bu arada «îlm-i Kelâm»» adı verilen ve temelleri Mu'tezilîler ta¬rafından atılan ilim de doğmuştu. Mu'tezilîler, Allah'ın Kelâm sıfatı ve Kur'ân'in yaratılmış olup olmadığı üzerinde konuşup tartışıyor¬lardı. Keza, onlar, Allah'ın sıfatları mânâlardan ibaret ve zâtından ayrı mıdır, yoksa Allahu Teâlâ ancak sıfatlarıyla bilindiğine göre, zâtı ile sıfatları aynı mıdır? Konusu üzerinde tartışıp duruyorlardı. Bir yandan Mu'tezilîler, öte yandan da Cebriyeciler kader ve Allah'¬ın takdiri yanında insan iradesinin sınırı üzerinde sert tartışmalara giriyorlardı. Bu arada Şiîler, Hâriciler ve Abbâsiiere dayanan çeşit¬li siyasî fırkalar da doğmuştu. Bu durum karşısında Şafiî'nin dü¬şünce sisteminde müsbet veya menfî, kabul veya red bakımından bir vaziyet alması zarurî idi. Rivayete göre O, ilm-i kelâm ve bunun¬la ilgili mes'elelere karşı menfî bir vaziyet almış ve bu ilimle iştigali nehyetmiştir. Kendisinden şöyle rivayet edilmektedir: «îlm-i kelâm¬la uğraşmaktan sakının; çünkü, bir kimseye fıkhı bir mes'ele sorul¬sa ve o, bunda hatâ etse, olsa olsa en çok gülünç bir duruma düş¬müş olur. Meselâ, birine, bir kimseyi öldüren şahsın diyeti nedir? di¬ye sorulduğu zaman onun, buna; bir tavuk yumurtasıdır, diye cevap vermesi böyledir. Eğer birine kelâm hakkında bir mes'ele sorulsa ve o, buna yanlış cevap verse, bit'at'a sapmakla suçlanır.»
Şafiî, kelâmla uğraşmayı menettiği halde kendisi kelâm hakkın¬da çok şey bilirdi. Şafiî gibi bir şahsiyetin, bilmediği bir şeyi menr tiği düşünülemez. Bir defasında O, talebelerinin yanma girmiş ve on¬ları kelâm konusunda münakaşa halinde bulmuştu. Onlara: «Benim kelâm bilmediğimi mi sanıyorsunUz? Ben bu konuyla uğraştım, hat¬tâ bunda büyük bir mertebeye ulaştım. Ancak kelâmın sonu yoktur. Öyle bir şey üzerinde münakaşa ediniz ki, yanılırsamz yanıldı desinler, küfre düştü demesinler.»
Şafii'nin talebelerini kelâm münakaşalarından men etmesi, onun kelâmcılarm dâima tartışma konusu yaptıkları mes'eleler hakkında bir görüş sahibi olmadığı mânâsına da gelmez. Şafiî'nin kıyamet günü Allah'ı görmek, kader ve Allah'ın sıfatları gibi mes'eleler üze¬rindeki görüşleri, kendisinin fıkıh metoduna uygundur. O, bu konu¬larda da Kur'ân ve Sünnetin hükümlerine sarılır,, mütekellimler (kelâmcılar)in ileri sürdüğü delillere fazla dalmazdı. Ancak, bu delil¬lerin nass'ları destekliyecek kadarım alırdı. Meselâ, Kur'ân ve Ha¬dîs nass'larının zahirlerine bakarak îmanın artıp eksileceğine ina¬nırdı. [25]

Hilâfet Hakkındaki Görüşü

Kelâmcılarla siyasi fırkaların ortaya attığı mes'elelerden biri de hilâfet mes'elesi ve hilâfetin şartlarıdır. Bu mes'elenin, yakın veya Uzaktan fıkıhla bir alâkası vardır. Şafiî'nin bu konuda üç türlü gö¬rüş sahibi olduğu rivayet edilmiştir:
1 — Şafiî, hilâfet (İmamet) in yerine getirilmesi gereken dînî bir emir olduğuna inanırdı. Dolayısiyle gölgesinde, hem müslümânların iş yapacağı, hem de kâfirlerin faydalanacağı.bir halîfenin bu¬lunması şarttır. Tâ ki Uz. Ali'nin deyişiyle, «İyi insanlar huzura ka¬vuşsun, kötü insanların da şerrinden korunulmuş olsun.»
2 — Şafiî, hilâfetin Kureyş'e ait olduğunu kabul ederdi. O, bu konuda Ömer b. Abdilaziz ve İbni Şihab ez-Zühri'den Peygamber'e ulaşan bir senedle; «Kim Kureyş'e ihanet ederse Allah da ona iha¬net eder.» hadîsini rivayet ederdi. Yine O, Uz. Peygamber'in Kureyş'e hitaben şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: «Siz haktan ayrılma¬dıkça bu işe daha lâyıksınız. Ancak, adaletten ayrılırsamz hurma yaprağı gibi soyulursunuz.» Bu nass'dan anlaşıldığına göre halîfe¬nin adaletli olması şarttır. Zâlim.bir kimse halîfe (İmam) olarak kabul edilemez.
3 — Şafiî, hilâfetin sahih olması için bîat'ın önceden yapılmış olmasını şart koşmazdı. Şüphesiz bîat'ın önceden yapılmış olması daha iyidir. Fakat, Şafiî'ye göre Kureyş'ten bir kimse zorla: iktidarı ele geçirse, sonra adaletle hareket etse ve halk onun halifeliği üze¬rinde fikir birliğine varsa bu kimse meşru bir halife sayılır.. Tale¬besi Harmele, Şafii'nin-. «Kılıçla hilâfeti ele geçiren ve daha sonra . halkın kabulüne mazhar olan Kureyş'li bir kimse halîfedir.» dediği¬ni rivayet eder. Şafiî, hilâfet için ortaya atılan kimsenin Kureyş'li ol¬masını, iktidarı ele almadan önce veya sonra halkın onun etrafında birleşmiş olmasını şart koşardı. Daha önce belirttiğimiz gibi adaleti de şart koşardı. İmam Şafiî'ye göre insanların hilâfete en lâyık olanı Hz. Ebu Bekr Sıddîk, sonra Ömer el-Fârûk, sonra Osman Zinnû-reyn, daha sonra da hidâyet yolunun İmamı Ali b. Ebî Tâlib'dir. Al¬lah cümlesinden razı olsun!
Rivayete göre Şafiî, Hulefâ-i Râşidin'i beş olarak kabul ederdi. Yâni, dört halîfeye beşinci olarak Ömer b. Abdilaziz'i de eklerdi. Şa¬fiî, Hulefâ-i Râşidin'in üstünlüğünü, halîfe oluşlarmdaki sıraya gö¬re kabul ederdi. Fakat, kendisi de Kureyşli olan Şafii, üstünlük ba¬kımından Ebu Bekr'den sonra geldiğini kabul ettiği Hz. Âli'yi, özel olarak, severdi. Şafiî'nin Hz. Ali (R.A.)'ye hayranlığını gösteren şöy¬le bir rivayet vardır: Hz Ali hakkında konuşan bir kişinin; «İnsan¬lar, ancak, hiçbir -kimseye kıymet vermediği için Hz. Ali'den nefret etmiştir.» demesi üzerine Şafiî, şöyle söylemiştir: «Uz. Ali'nin dört meziyeti vardı. Bu meziyetlerden birine sahip olmak bir insanın başkalarına kıymet vermemesini haklı gösterir:
a) Hz. Ali zâhid idi. Zâhid, dünyaya ve dünya ehline önem vermez.
b) Hz. Ali âlim idi. Âlim, hiç kimseye kıymet vermez.
c) Hz. Ali yiğit idi. Yiğit de, kimseye önem vermez.
d) Hz. Ali şerefli idi. Şerefli insan da, kimseye kıymet vermez.» Öte yandan Hz. Ali'yi, Peygamber (S.A.), Kur'ân ilmi ile başka¬larından ayırmıştır. Çünkü Hz. Peygamber, onu çağırmış ve insan¬lar arasında hüküm vermesini emretmiştir. Onun verdiği hükümler, hz. Peygamber'e arzedilir, O da bunları imza ederdi.
İmam Şafii, Hz. Ali ile Muâviye arasındaki ihtilâf konusunda Ali'yi haklı ve Muâviye'yi de haksız bulurdu. Hattâ Muâviye'yi, bâgî. (âsî) sayardı. Keza, Hâricileri de bâğî sayardı. Bunun içindir ki Şafiî, bâgîlerle ilgili hükümlerde Uz. Ali'nin Hârici'lere karşı yap¬mış olduğu muameleyi esas olarak almıştır. Bu hususta şöyle bir ri¬vayet vardır: Ahmed b. Hanbel'e, Yahya b. Maîn'in Şafiî'yi şiî say¬dığı söylenmiştir. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn'e bunu nasıl teş¬his ettin, diye sorduğunda Yahya, şu cevabı vermiştir: Şafiî'nin bâgî'lerie savaşmak konusunda yazdığı eseri inceledim. Gördüm ki, o başından sonuna kadar delillerini Uz. Ali'den almaktadır. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel: Aşk olsun sana! Şafiî bâgîlerle savaşmak konusunda delillerini kimden alacaktı? Çünkü, bu ümmet içerisin¬de bâgîlerle ilk olarak savaşma imtihanı ile karşılaşan Ali b. Ebi Tâlib'dir, demiştir. [26]



[25] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/332-333.
[26] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/333-334.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt