Ey hak yolun sâlikleri! Allah-u Teâlâ'ya hamd, Resûlü’ne ve Âl-i Ashâbı’na salevâttan sonra ifade etmek istediğim husus, "Kötü komşu adamı mal sahibi yapar" şeklinde dillerde dolaşan meşhur ata sözümüzde belirtildiği gibi, bizi bu uzun risâleyi hazırlamaya sevk eden en büyük sebep, Süleymaniye kürsüsünde evvelce vaazlar verip, sonra yanlışları anlaşılarak men edilen, tarîkatların münkiri bir Doçent'in, Üstâdımız Hacı Mahmud Efendi -Kuddise Sırruhu-‘nun huzurundaki mesnedsiz itirazlarıdır.
Şöyle ki; ismini açıklamaya lüzum hissetmeyip, fikirleriyle mücadeleyi vacip kabul ettiğim bu anûd kişi, muhtelif vesilelerle bizlere haberler göndererek, râbıta ve tevessül gibi konularda münâzaraya davet ettiyse de, biz kendisinin ilmî sahada bir kıymet-i harbiyesi olmadığını bildiğimiz için buna icâbet etmemiştik.
Fakat Üstâdımız’ın yakınlarından olan bir hocaefendinin, bu kişinin iknâ edilmesi gerektiği hususundaki ısrarları üzerine Üstâdımız Hazretleri bu kişiyle tartışmayı kabul buyurdular ve kendisine yakın bir takım ulemâ çevresini de bu meclise davet ettiler.
Ben şu anda hatırlayamadığım bir sebeple gecikmiştim ki huzura geldiğimde Üstâdımız bana "Bu kişiye ilmî cevaplar verilmesi lazım, sen neden geç kaldın?" diye sitemde bulundular.
Derken konuya geçildiğinde bu kişinin, eline bir Kur’ân meâli alıp, Fâtihâ-ı Şerîfe'deki:
اِيّاَكَ نَعْبُدُ وَاِيّاَكَ نَسْتَعِينُ
"Ancak sana taparız ve ancak senden yardım isteriz" (Fâtihâ Sûresi, 4) âyet-i kerîmesinden yola çıkarak, şeyhden himmet istemek bir yana, Resûlullah -Sallallahu Aleyhi ve Sellem-‘den şefaat istemenin dahi şirk olacağını söylemesiyle, biz onun ne denli câhil olduğunu, o kadar büyük bir ilmî heyete, herkesin bildiği şeyleri açıklamaya kalkışmasıyla da ne kadar dengesiz olduğunu anlamış olduk.
Fakat yine de başta Üstâdımız olmak üzere, bu fakir ve diğer hocaefendiler, râbıtanın şirk olmadığı, tarîkatların hak olduğu, evliyânın kerâmeti gibi bir çok konuda bildiklerimizden bazısını ona anlatarak kendisini tamamen etkisiz hale getirdiysek de, onun inkârı artarak oradan ayrıldı.
Mesele bununla kalmadı, bu kişi bir zaman sonra câhil insanları iğfâl etmek için bizimle yaptığı bu seviyesiz mubâhaseyi kendi açısından değerlendirmek sûretiyle "Bir Şeyhefendi ve Mürîdleriyle Münakaşa" adı altında birkaç sayfalık broşürler bastırarak yurt içi ve dışına dağıtmaya başladı.
Kendisi de o yazısında bizim karşımızda ilmen âciz kaldığını itiraf etmekle beraber, "Ben yalnızdım, onların karşısında çok ko-nuşamadım, fakat sonradan oturdum kendi kendime, o ne dedi, ben ne diyecektim şeklinde bir yazı hazırladım" ifadelerini kullandı.
"Ve Şeyhefendi şöyle dedi, Ahmed Efendi böyle dedi, Hızır Efendi şunu söyledi" şeklinde kendinden menkul bir takım hezeyanlarla insanların kafasını karıştırmaya çalıştı.
Bunun üzerine Üstâdımız Hazretleri -Kuddise Sırruhu- bu fakire, râbıtayı delilleriyle ispat eden bir risâle hazırlamamı emir buyurdu. Ben de bu emre imtisâlen bu risâleyi derledim.
Tabii ki bu arada başıma maddî ve mânevî bir çok sıkıntı gelmesi nedeniyle bilhassa 2000 senesinin Ocak ayında başlayıp 2003 yılına uzanan süreci içinde bir seneyi aşkın müddet hapis yatmam sebebiyle risâlemizin okuyuculara ulaşması bir hayli gecikti.
Ayrıca ben bu hususta kısa bir risâleyle yetinmeyip, bir çok eserlerden istifade ederek inkârcıları tamamen susturacak, inananların imanını artıracak doyurucu bir beyanda bulunmak arzusunda olduğumdan, bu da bir hayli zaman aldı.
Artık bu risâlenin te’lîfinden sonra söylenecek söz, Rabbi-miz’in:
لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَ يَحْيَى مَنْ حَىَّ عَنْ بَيِّنَةٍ ...
"Helâk olan bile bile helâk olsun, hayat bulan da bilerek hayat bulsun" (Enfâl Sûresi: 42’den) kavl-i şerifidir.
Okunduğunda görüleceği üzere, bu kitap, konusunda Türkçe yayınlanmış en ilmî ve kapsamlı bir eserdir. Bir konunun ispatı için ne ince düşünceler ve izahlar gerekmektedir, fakat inkârın, kuru bir taassuptan başka hiçbir sermayesi yoktur.
Diyeceğim, biz râbıtanın hak olduğuna dâir, geceler boyu uykusuz kalarak çalışıp bu eseri hazırlarken, inkârcının yapacağı ise "Dinde böyle bir şey yoktur" deyip, işin içinden sıyrılmaktır. İnkâr ise hiçbir zaman ilim olmamıştır.
Halbuki ince düşünerek bu eseri okuyanlar, bu konudaki cehalet hastalığından şifâyâb olacak ve Allah'a kavuşmanın en yakın yolunu bulacaklardır.
Allah-u Teâlâ'dan niyâzımız, bu sa'yimizi makbul kılarak, eserimizi dünya durdukça yaşayanlara hidâyet rehberi kılması, münkirleri de hayırla ıslah etmesidir.
Islahı mukadder olmayanların şerrinden sığınılacak tek melce' de ancak O'dur.
http://www.arifankitapevi.com/Tarkat-i-Aliyye-De-Rbita-i-Celiyye,PR-90.html