Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

PUTPERESTLİĞİ BAŞLATAN KAVİM... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bir sonraki nesil, yontulan taşları put (heykel) şekline çevirdi. İyi niyetle başlayan iş, sonunda heykele ulaştı. Daha sonraki nesiller bu putlara tapmaya başladılar. Bu putlara da yıllar önce ölmüş olan o salih kişilerin isimlerini vermişlerdi.

Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan sonra kendisine risalet görevi verilen ilk peygamber ve "ulü'l–azm" peygamberlerin de ilki Nuh Aleyhisselâm'dır. Ona "İkinci Âdem" de demelerinin sebebi, devrinde yaşanan büyük tufan ile bütün dünyanın sulara gömülmesi ve bütün insanların helâk olmasıdır. Bu Tufandan sadece Nuh Aleyhisselâm'ın, gemisine binenler kurtulmuştur. İşte bunun içindir ki, Nuh Aleyhisselâm insanlığın ikinci atası olarak anılagelmiştir.
Nuh Aleyhisselâm'ın, tebliğ görevi diğer peygamberlere oranla çok uzun sürmüş, uzunluğuna paralel olarak da çok zorlu geçmiştir. Muhammed b. İshak der ki:
"Öldürülen peygamberlerin dışında hiçbir peygamber, kavminden Nuh'un gördüğü eziyeti görmemiştir."(1)
Gelen rivayetlerde Nuh Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm'dan yaklaşık bin yıl sonra dünyaya gelmiştir. Nuh Aleyhisselâm dünyaya geldiği zaman, insanın dünya üzerindeki macerası başlayalı iki bin yıl olmuştu. Âdem Aleyhisselâm dünyada bin sene yaşamış, Nuh Aleyhisselâm da bin sene sonra dünyaya geldiğine göre, Nuh Aleyhisselâm zamanında, insanın dünya hayatına başlamasının üzerinden iki bin yıl geçmiş olmaktadır. Âdem Aleyhisselâm ile Nuh Aleyhisselâm'ın arasında on beş nesil değiştiği bunların da İslâm üzere yaşadıkları rivayet edilmiştir.
Âdem Aleyhisselâm'dan sonra peygamberler gönderilmiştir. Bu peygamberlerden Kur'an'da zikredilen sadece İdris Aleyhisselâm'dır. Ayrıca rivayetlerle gelen haberlerde Şit Aleyhisselâm'ın da Âdem'in torunlarından olduğu ve peygamberlik görevi ile görevlendirildiği bildirilmiştir. Bilinen bu iki peygamberin dışında da peygamber gelme ihtimali çok yüksektir. Allah Celle Celâluhu:
"Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz."(2) buyurmaktadır. Âdem Aleyhisselâm'dan sonra dünya hayatının devamında, insanların çoğunluğu tevhid üzere yaşamışlardır.
Nuh Aleyhisselâm'ın babası Lamek b. Metuşlah, annesi Şemha bint. Enus'tur. Bu zatlar mü'mindirler. Atâ şöyle der:
"Hazreti Nuh ile Hazreti Âdem arasındaki peygamberlerin hiçbirinin babası kâfir değildir. Hazreti Nuh ile Hazreti Âdem arasında on ced/dede vardı."(3)
Bu tevhid üzere yaşayan insanların içinde son derece kişilikli, yüksek seciyeli, salih zatlar vardı. Zamanla bu salih zatlar ölmüş, insanlar bu salih zatların kabirlerinin üzerine mabetler yapmışlar, hatta onlar unutulmasın diye bu mabetlerinin duvarlarına onların resimlerini yapmışlardı. Bütün bunları yapmalarının sebebi, onların gittikleri yoldan gitmek, onların zatlarının ve uygulamalarının unutulmamasıydı; mabet ve resimlerle onların hatıratları canlı tutulmaya çalışılıyordu.
İlk başta samimî duygularla başlayan mabet ve resim yapma işi, zamanla değime uğramaya ve yozlaşmaya başladı. Mabet duvarlarındaki resimleri, taşlara yontmaya başladılar. Bir sonraki nesil, yontulan taşları put (heykel) şekline çevirdi. İyi niyetle başlayan iş, sonunda heykele ulaştı. Daha sonraki nesiller bu putlara tapmaya başladılar. Bu putlara da, yıllar önce ölmüş olan o salih kişilerin isimlerini vermişlerdi. Putların isimleri "Vedd, Süva, Yeğus, Ye'uk ve Nesr" idi.(4)
İnsanlık tarihinin ilk puta tapanları, putperestlik dininin başlangıç noktası, Nuh Aleyhisselâm'ın kavminde meydana gelmiştir. Putperestlik, Hazreti Nuh zamanında çok yaygın bir hâl aldığı ve o devirde yaşayan insanların tamamının değilse de tamamına yakınının putperest olduğu haber verilmektedir.

HEYKEL
YASAKLANMIŞTIR
Hazreti Âdem ile başlayan insanlık, zamanla gelişmiş, her geçen gün dünya daha bir mamur hâle gelmişti. Nuh Aleyhisselâm'ın kıssasından bize verilmek istenen önemli mesajlardan biri, Allah Celle Celâluhu'nun emir ve yasaklarından şartlar ne olursa olsun taviz verilmemesidir. Toplumsal hâdiseler ve tarihî vakaların değişim süreçleri öyle birkaç yılla, ya da bir insan ömrü ile ölçülmez. Bunun en güzel örneğini Nuh Aleyhisselâm'ın kıssasında görmekteyiz. Herkes Müslüman, inancının gereğini yerine getiriyor. Bir ya da iki asır böyle geçiyor, bu zaman içinde çok güzel ve salih zatlar yaşıyor, vadeleri geldiğinde de ölüyorlar. Ölünce arkalarından yasları tutuluyor, son derece saygı gösteriliyor ve deniyor ki; "Hatıralarının devamı için onların mezarlarını mabet yapalım, duvarlarına da onların resimlerini kazıyalım."
İlk bakışta, mabetlere aşırı hürmet ve mabet duvarlarını resimlerle doldurmak normal, hatta inanç açısından güzel de karşılanabiliyordu. Sonra gelen nesiller, bu mabet ve resim işini bir adım daha ileri götürüyor, resimleri taşlara yontmaya başlıyor ve bu yontulan taşlara insanların bağlığı, İslâm akaidinin dışına çıkmaya başlıyor. Daha sonraki nesiller, taşlardaki yontulmuş resimleri daha güzel ve kalıcı olsun diye heykele dönüştürüyorlar. Artık ibadetler mabetlerde, bu heykellere yapılır hâle geliyor. Daha sonraki nesiller, bu putları (heykelleri) tarihin yeryüzündeki temsilcileri olarak görüyor. Ya da direk olarak bu putlara tapmaya başlıyorlar.
Bu noktada geçmiş ümmetlerin haberlerinden dersler çıkartılarak İslâmiyet gerekli tedbirleri almıştır. Resim ve heykelcilik dinimizce yasak edilmiştir.
Ebû Hüreyre anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan iki dili vardır. Der ki:
"Ben üç takım insanı cezalandırmak için vazifelendirildim: Allah'la birlikte bir başka ilâha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbar ve bir de tasvirciler."(5)
Bir başka hadis–i şerifte de Kâinatın Efendisi şöyle buyurmaktadır:
"Her kim bir sûret yaparsa, Allah Teâlâ ona kıyamet günü, yaptığı sûrete ruh verinceye kadar azap edecektir. O kimse ise, asla bunu başaramayacaktır, kıyamet günü en şiddetli azap sûret yapanlara olacaktır. Onlara, 'Yarattıklarınızı diriltin bakalım!' denilecektir."(6)
İşte tarihî seyri içinde insanlığın putperestleşmesi... Üç beş asır önce iyi niyetle başlayan bir hâdise, birkaç asır sonra insanları küfrün bataklığına saplandırıyor. Tarih bunun gibi örneklerle doludur.
NUH KAVMİ
Nuh Aleyhisselâm'ın haberinde ulemânın ihtilaf ettiği birkaç husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; tufanın bir bölgede mi yoksa bütün yerkürede üzerinde mi meydana geldiğidir.
Nuh Aleyhisselâm'ın gönderildiği devirde, yerküre üzerinde başka kavimler var mıydı?
Nuh Aleyhisselâm bir kavme mi yoksa devrindeki bütün insanlığa mı gönderildi?
Aşağıda haberini vereceğimiz hadis–i şerif gereğince, Nuh Aleyhisselâm'ın sadece kendi kavmine gönderildiği anlaşılmaktadır.
Câbir Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah buyurdu ki:
"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir:
1–Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise, kırmızılara ve siyahlara da gönderildim.
2– Bana ganimetler helâl kılındı. Hâlbuki benden öncekilerden kimseye helâl değildi.
3–Yer bana tahur, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
4– Ben, bir aylık mesafeden düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
5–Bana şefaat (etme yetkisi) verildi." (7)
Kâinatın Efendisi'nin beyanı doğrultusunda anladığımız odur ki; Efendimizden evvel hiçbir peygamber tüm insanlığa gönderilmemiştir. Her peygamber bir kavme gönderilmiştir. Bunun tek istisnası Kâinatın Efendisi Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem'dir. Demek ki, Nuh Aleyhisselâm sadece kendi kavmi olan, Nuh kavmine gönderilmiştir. Allah Celle Celâluhu da buyuruyor ki:
"Peygamber göndermedikçe biz, kimseye azap edici değiliz."(8) âyet–i kerimesini ve hadis–i şerifi incelediğimizde karşımıza şu sonuç çıkmaktadır: Nuh Aleyhisselâm'ın yaşadığı devirde, yerküre üzerinde bir tek kavim bulunmaktadır. Yok, eğer birden çok kavim varsa, o zaman da Nuh tufanının sadece Nuh Aleyhisselâm'ın kavminin olduğu bölgede meydana gelmiş olması gerekirdi.
Nuh Aleyhisselâm'dan önce gelen peygamberler görevlerini yapmış, hakkı tebliğ ettikten sonra ebedî âleme göçmüşlerdir. Bize haberleri gelen İdris ve Şit (!) Aleyhimesselâm'ın tebliğinden sonra düzen bozulmuş, sapıklık ve isyan had safhaya ulaşmıştır. O kadar bozulmuş ki, insanlık tarihinin putperestlikle tanışması o yıllarda olmuştur.
Nuh Aleyhisselâm risalet görevini alıp da tebliğe başladığı zaman kavmi değişik putları kendilerine tanrı edinmişlerdi. Nuh Aleyhisselâm'ın ilk yaptığı iş, kavmini bu putlara tapmaktan alıkoymak olmuştu. Allah Celle Celâluhu bu durumu şöyle haber vermektedir:
"Andolsun ki, Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Muhakkak ki, ben sizin üzerinize büyük bir günün azabından korkuyorum." (9) Nuh Aleyhisselâm'ın bu ikazı, kavmini şaşkına çevirdi. Nasıl olurdu, bunca zamandır taptıkları tanrılarından nasıl vazgeçerlerdi. Kur'an'da bu durum şöyle haber verilmektedir:
"Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın, hele Ved'den, Süva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyiz." (10)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt