(Namazda) Taavvüzden Sonra Kur'an Okumak
(Namazda) Taavvüzden Sonra Kur'an Okumak
Gerek bizim (Şafi'î) mezhebimizde ve gerekse diğer mezheblerde, na*mazda Kur'an okumak, açık ve kesin delillerle ittifak üzere farzdır. Ayrıca Fatiha'yı okumaya gücü yetenin de Fatiha'yı okuması, mezhebimizde farz*dır. (Hanefî'lerde vacibdir).
115- Sahih olan hadîsle sabittir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel*lem şöyle buyurmuştur:
"kendisinde Kur'an'ın Fatiha'sı okunmayan bir namaz, yeterli değil*dir."[5]
116- Rasûlüllah (s.a.v)'den şöyle rivayet olunmuştur:
"Fatiha'sız namaz olmaz"[6] Bismillâhirrahmânirrahîm'i okumak da farzdır; çünkü Fatiha'nın başından tam bir ayettir. (Hanefî mezhe*binde, Fatiha'dan bir ayet olmadığı için ve teberrüken bulunduğu için okunması sünnettir). Yine Fatiha sûresini, mevcut ondört şeddenin hepsi ile okumak vacibdir. Bunların üçü besmelededir, diğerleri de sonraki ayet*lerdedir. Eğer namaz kılan kimse, bu şeddelerden birini terk ederse, oku*yuşu bâtıl olur. Bir de ayetleri sıra ile ve fasılasız okumak icab eder. Eğer sıra bozulur yahud fasıla verilirse, kıraat sahîh olmaz. Ancak nefes alacak kadar sükût etmek özür sayılır, zarar vermez.
İmama uyan kimse, okumakta olduğu Fatiha esnasında imam ile tilâvet secdesi yapsa, yahud imamın âmîn sözünü işiterek kendisi de "âmîn" dese, imamın okuduğu ayetler gereği oiarak Allah'dan rahmet dilese veya rahmet istese, iki görüşten sahîh olan görüşe göre kıraati bozulmaz; çünkü bunlar özür sayılır. (Bu hükümler de Şafi'î mezhebine göredir. Hanefîler için bahis konusu değildir. Çünkü imama uyanlar, hanefî mezhebinde, Fatiha oku*madıkları gibi kıraat da yapmazlar.)
Fatiha'yı okurken, mânâyı bozacak ve değiştirecek şekilde i'rab hatası yapan kimsenin namazı bâtıl olur. Eğer mânâ değişmiyorsa, okuyuşu sahîh olur. Mânâyı değiştiren okuyuş: "En'amte" kelimesi "en'amtü" şeklinde tâ'nın zammesi ile okunursa "sen nimet verdin" değişerek "ben nimet verdim" olur.
Yahud "En'amte" tâ harfinin fethası değiştirilerek "En'amti" bu har*fin kesresi ile okunursa, mana hanıma hitab olarak bozulur.
Yine "iyyâke na'büdü" ancak sana ibâdet ederiz, manası, kâf harfinin kesri ile "iyyâki na'büdü" şeklinde okunmakla, kadına hitab manasına dönerek, asıl mana değişmiş olur.
Manayı değiştirmeyen okuyuş:
"Rabbil'âlemîn" sözünü, "Rabbürâlemîn" veya "Rabbel'âlemm" olarak okumak. Yahud "Neste'înü"yü, "Neste'îne" yahud "Nesta'îni" şeklinde okumak.
Bir kimse, öğrenmeye çalıştıktan sonra «' dad'' harfini telâffuz etmekten aciz kalsa, özürlü sayılacağından
Veleddallîn" sözünü,
Ve lezzallallîn"
olarak okursa, namazı bâtıl olmaz. Aksi halde, bu şekilde yanlış telâffuz edenin namazı, tercih edilen görüşte bâtıl olur.
Fatiha'yı okuyamayan kimse, onun miktannea başka bir sûre okur. Kur'ân'dan herhangi bir sûre veya ayet okuyamayan, Fatiha miktannea tesbîh ve tehlîl gibi zikirleri söyler. Eğer zikirlerden de bir şey söyleyemeye*cek durumda olur ve öğrenmek için de vakit kalmayacak şekilde daraîmış-sa, kıraat miktarı ayakta durur sonra rükû yapar ve böylece namazı kifayet eder; eğer öğrenmede kusur yapmamışsa... Fakat öğrenmede ihmalkârlık veya kusur etmişse, namazı iade etmesi vacib olur. Hangi durumda olursa olsun, öğrenmeye imkân bulduğu zaman "Fatiha"yı öğrenmesi vacib olur.
' 'Fatiha' 'yi arabca lâfzı ile okumayı beceremeyen kimse, manasını ya*bancı bir dille okuyabilecek durumda olursa, bu aciz sayıldığı için, ya*bancı dil ile okuması caiz olmaz. Bunun yerine söylediğimiz şekilde hareket eder.
Fatiha okunduktan sonra bir sûre yahud sûrenin bir kısmı okunur ki, (Şafi'î mezhebinde sûre okumak) sünnettir, (Hanefî'lerde vacibdir). Sünnet terk edilirse, namaz sahîh olur ve sehiv (yanılma) secdesi gerekmez. Namaz*ların farz veya nafile olması da fark etmez.
İki görüşten sahîh olan görüşe göre, cenaze namazında sûre okunması müstehab değildir. Çünkü cenaze namazında hafiflik esastır.
Namazda insan muhayyerdir; isterse bîr sûre okur, isterse sûrenin bir kısmını okur. Kısa sûreyi okumak, uzun sûreden bu kısa sûre miktannea okumaktan daha faziletlidir. Sonra Mushaf'daki sıra üzere sûreleri okumak müstehab olduğundan, ikinci rekâtta, birinci rekâtta okunan sûreden sonra gelen sûre okunur; fakat buna riayet edilmemiş ise, namaz caiz olur.
Sûre Fatiha'dan sonra okunur ki, (Şafi'î mezhebinde sünnet, Hanefî*'lerde vacibdir). Eğer Fatiha'dan önce sûre okunursa, (Şafi'î mezhebine göre) bir daha sûre okumak müstehab olmaz. (Hanefî mezhebinde, Fatiha*'dan sonra sûre okumak vacib olduğundan, burada vacib terk edilmekle sehiv secdesi gerekir.)
Bu anlatılan müstehab işler, hem imam, hem münferid ve bir de imam gizli okurken imama uyanlar içindir. Amma imam aşikâre okurken ona uyan kimse, eğer imamın okuyuşunu işitiyorsa, Fatiha'dan başka bir şey okumaz; fakat imamın okuduğunu işitemiyor yahud okuduğunu anlamaya*cak şekilde mırıltısını duyuyorsa, sahîh olan görüşte, başkasının okuyuşunu karıştırmayacak şekilde sûre okuması müstehab olur. (Bu hükümler yine Şafi'î mezhebine göredir. Hanefi mezhebinde, imama uyanlar ne fatiha ve ne de sûre okurlar.)
Sabah ve öğle namazlarında, Tıval-i Mufassal'da (Burüc sûresinden, Hücurat'a kadar) olan sûrelerden okumak, ikindi ve yatsı namazlarında, Evsat-ı Mufassal'dan (Hücurat sûresinden Lem yekûn sûresine kadar) oku*mak, akşam namazlarında da Kisar-ı Mufassal'dan (Lem yekûn sûresinden Mushaf'ın sonuna kadar okumak sünnettir. îmam daha hafif namaz kıldı*rır; ancak cemaatın uzun okumayı tercih ettiklerini biliyorsa, o vakit imam da uzun okur.
Cuma günü sabah namazının birinci rekâtında, "Secde" sûresini, ikinci rekâtta "İnsan" sûresini tam olarak okumak sünnettir. Bir kısım insanların yaptığı gibi, bu sûrelerin bir kısmını okumak, sünnete aykırıdır.
Bayram ve yağmur duası namazlarının ilk rekâtlarında Fatiha'dan son*ra "Kaf" sûresini ve ikinci rekâtlarında da "Kamer" sûresini ve dilerse birinci rekâtta "A'lâ" sûresini, ikinci rekâtta "Gaşiye" sûresini okur ki, bunları okumak sünnettir.
Cuma namazının birinci rekâtında "Cuma" sûresini, ikinci rekâtın*da "Münâfikûn" sûresini okumak sünnettir. Birinci rekâtında "A'lâ" ve ikinci rekâtında "Gaşiye" sûrelerini okumak yine sünnettir. Bu yer*lerde, sûreleri tam okumayıp kısaltmaktan sakınmalıdır. Eğer namaz hafif*letilmek isteniyorsa, sür'at yapmaksızın arka arkaya okumalıdır.
Sabah namazının sünnetinde, birinci rekâtta Fatiha'dan sonra Bakara sûresinin 136. ayetini ve ikinci rekâtta da, AI-i İmrân Sûresinin 64. ayetini okumak sünnet olduğu gibi, birinci rekâtında "Kâfirûn" ve ikinci rekâtında "İhlâs" sûresini okumak da sünnettir. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ikisini de yaptığı, Müslim'in Sahih'înde sahîh olarak vardır.
Akşamın sünnetinde ve tavaf namazında ve istihare namazında, iki rekâtın birincisinde "Kâfirûn" sûresi ve ikinci rekâtta "İhlâs" sûresi oku*nur. Üç rekât vitir namazı kılınınca, birinci rekâtta Fatiha'dan sonra "A'Iâ" sûresi, ikinci rekâtta "Kâfirûn" sûresi ve üçüncü rekâtta "ihlâs" sûresi (Şafi'îlere göre) Muavvizeteyn süreleriyle beraber okunur. Bütün bu söylenenler, Sahîh hadîs kitablarmda ve diğerlerinde meşhur olarak nakledilmiştir. Hadîslerin şöhretinden dolayı, biz onları burada anmadık. Daha doğrusunu Allah bilir.
Cuma namazının birinci rekâtında okunması sünnet olan "Cuma" sû*resi terk edilmiş olursa, (fazileti elde etmek için) ikinci rekâtta, "Cuma" sûresi ile "Munafikûn" sûreleri okunur. Bayram namazı, yağmur duası namazı, vitir namazı, sabahın sünneti ve anlattığımız diğer namazlarda da hüküm böyledir; birinci rekâtta sünnet olan okuyuş terk edilirse, ikinci rekâtta, birinci ve ikinci rekâtların sûreleri okunur. Böylece kişinin namazı iki sûreyi de içine almış olur. Eğer cuma namazının ilk rekâtında •'Münâfikûn" sûresi okunur, ikinci rekâtta "Cuma" sûresi okunur ve "Münâfikûn" sûresi iaede edilmez. (Buradaki hükümler de Şafi'îlere göre*dir.) Hanefi'lerde, imam kifayet miktarı okuyunca, artık sûre tekrar et*mez.)
Ben, bu meselelerin delillerini "Mühezzeb" adlı kitabın şerhinde uzun
boylu beyan ettim.
Sahîh hadîsde sabit: olmuştur ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sabah ve diğer namazların ilk rekâtlarında yapmış olduğu uzun okuyuşu, ikinci rekâtta yapmazdı. Alimlerimizin çoğu bunun te'vîline gitmişler ve şöyle demişlerdir: Birinci rekâttaki okuyuş, ikinciden uzun yapılmaz. Yi*ne bu alimlerden bir kısmı da, sahîh olan bu hadîsden dolayı demişlerdir ki, birinci rekâtı uzim yapmak müstehabdır. Üçüncü ve dördüncü rekât*ların, birinci ve ikinci rekâtlardan daha kısa olmasında alimler ittifak et*mişlerdir. Zaten sahih olan, dört rekâtlı namazların üç ve dördüncü re*kâtlarında sûre okjunmamasıdır.
Sabah namazımda, akşamın ve yatsının ilk iki rekâtlarında aşikâre ve öğle ile ikindi namazlarında, akşamın üçüncü rekâtında, yatsının üç ve dördüncü rekâtlarında gizli okumak hususunda alimler ittifak etmişlerdir. Bir de cuma namazında, iki bayram namazında, teravih ve arkasında kılı*nan vitir namazında da aşikâre okumak ittifak üzeredir. Tek başına namaz kılan kimse, cehri namazlarda gizli kıraat yapar, muhayyerdir.
Ay tutulması halinde aşikâre okumak, güneş tutulmasında gizli okumak sünnettir. Yağmur duası namazında aşikâre okunur, cenaze namazında gizli okunur. Anlattığımız bayram namazları ile yağmur duası dışında gün*düz kılınan nafile namazlarda aşikâre kıraat yapılmaz.
Geceleyin kılınan nafile namazlarda alimlerimiz ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmı aşikâre kıraat yapılmaz, bir kısmı da yapılır, demiştir. Üçüncü görüş ise, her ikisini de yapabilir, şeklindedir. Sahîh olan da budur. Bu hükmü, Kadı Hüseyin ve Beğavî kesin kabul etmişlerdir.
Bir adam kaçırmış olduğu gece (farz) namazını gündüz kaza etse, yahud gündüz kaçırdığı namazı gece kaza etse, acaba kaçırma vaktini mi, yoksa kaza ettiği vakti mi itibar edecektir? Burada iki görüş vardır:
Makbul olan görüş, kaza vaktini itibar etmektir.. İkinci görüşe göre, mutlak olarak gizli kıraat yapılır.
Bil ki, (Şafi'î mezhebinde) aşikâr yerinde aşikâre okumak, gizli yerinde gizli okumak sünnettir, vacib değildir. (Hanefî mezhebinde bu vacibdir). Gizli okunacak yerde aşikâre okunsa, yahud aşikâre okunacak yerde gizli okunsa namaz sahîh olur; fakat tenzihen kerahet işlenmiş olur. Bundan da sehiv secdesi gerekmez. (Hanefî mezhebinde vacib terk edildiğinden sehiv secdesi yapmak vacib olur.)
Kitabın başında beyan ettik ki, namazda meşru' alan zikir ve okuyuşlar*da gizlilik ölçüsü, kendi nefsine işittirecek kadar olmaktır. Bir özür olmak*sızın kendine işittirmezse, onun hem Kur'ân okuması, hem de zikir yapması sahîh değildir.
Alimlerimiz demişlerdir ki, namazda dört sekte (duraklama) yapmak imam için müstahabdır: Bunlardan biri, ihram (iftitah) tekbiri arkasında yapılır ki, Sübhâneke duası okunsun. İkincisi, Fatiha sûresini tamamladık*tan sonra, Fatiha ile "Âmîn" arasında yapılan hafjif sektedir. Bu da, "Âmîn" sözünün Fâtiha'dan olmadığı bilinsin diiyej yapılır.
Üçüncüsü, (Şafi'î olanlar için) imama uyanlar Fâtirjıa okuyabilecek ka*dar bir müddet imam duraklama (sekte) yapar.
Dördüncüsü, imam sûreyi okuduktan sonra, rükûf a eğiliş tekbîri ile kıraat arasında biraz duraklama yapar.
Fatiha sûresi okunduktan sonra "Âmîn" demek müstehabdır. Bunu söylemede çok fazilet ve büyük sevab olduğuna dair sahîh ve meşhur hadîs*ler çoktur. İnsan ister namaz içinde olsun ve ister dışarda olsun, her oku*yucu için Fâtiha'dan sonra "Âmîn" demek müstehabdır.
"Âmîn" kelimesinin okunuşunda dört lügat vardır:
1- Âmîn = Aamîn, "a" harfini uzatarak ve "m" harfini şeddesiz oku*yarak telâffuz etmektir ki, bu okuyuş, dört okuyuşun en fasîh (doğru) olanıdır.
2- "a" uzatılmayarak ve "m" yine şeddesiz olarak '"Amîn" şeklinde okumaktır,
3- İmale ile okumaktır.
4- "a" yi uzatarak ve "m"yi şeddeleyerek "ÂMMîn" şeklinde oku*maktır.
İlk iki okuyuş meşhurdur. Üçüncü ve dördüncü şekil okuyuşları Vahidî, Basît adlı kitabın başında hikâye etmiştir. Makbul olan birinci oku*yuştur. Ben, "Tehzîbu'1-Esmâ ve'1-Lügat" adlı kitabda, bu lügatları açık*layan, şerh eden, manalarını bildiren, delillerini gösteren ve bunlarla ilgi*li bulunan hususları uzun boylu yazdım.
Namazda, imam, imama uyan ve yalnız başına namaz kılan kimseler için te'mîn (Âmîn) getirmek müstehabdır. Sesli okuyuş yapılan namaz*larda hem imam, hem de imama uyanlar sesli olarak (Şafi'î olanlar) "Âmîn" derler. (Hanefî'ler gizli te'mîn yaparlar).
İmama uyanların te'mîn'leri, imamın te'mîn'i ile beraber olması, ön*ce veya sonra olmaması yine müstehabdır. Namazda, te'mînden başka hiç bir yerde imamla beraber söylenecek şey yoktur; ancak "âmîn" de*mek vardır. Diğer söylenecek şeylerde imamdan geri kalınır.
Kur'ân okunurken bazı ayetlerin sonunda şu sözleri söylemek, her oku*yucu için hem namaz içinde, hem de namaz dışında sünnettir:
Rahmet ayeti okununca, Allah Teâlâ'nın fazlından istenir. Azab aye*ti okununca, ateşten, yahut azabdan, yahud kötülükten, yahud hoş ol*mayan şeylerden Allah'a sığınılır. Yahud:
"AUâhümme innî es'elüke'l-âfiyete"
(Allah'ım! Senden afiyet isterim)" denilir. Yahud bunun üzerine söylenir. Allah Teâlâ'yı tenzîh eden ayet okununca, Allah Teâlâ tenzîh edile*rek:
Sübhânehû ve Teâlâ" (O, bütün noksanlıklardan münezzehtir ve yücedir) yahud:
"Tebârekallâhu Rabbü'i-âîemîn"
(Âlemlerin Rabbı, her şeyden yücedir)" yahud:
"Cellet azametti Rabbinâ"
(Rabbımızın azameti çok büyüktür) yahud bunlara benzer ifade kullanılır. 117- Huzeyfe b. Yeman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö re şöyle demiştir:
"Bir gece, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile namaz kıldım. O, Bakara sûresini okumaya başladı. (İçimden) dedim ki, yüzüncü ayette rükû eder. Sonra devam edip geçince, bu sûreyi bir rekâtta okuyacaktır, dedim. Sonra devam edince, sûrenin tamamında rükû edecektir, dedim. Sonra Al-i îmrân sûresine başlayıp onu okudu. Sonra Nisa Sûresine baş*layıp onu okudu. Peygamber ağır ağır okuyor ve içinde tesbîh olan ayete rastlayınca, tesbîh yapıyordu (Sübhânellah diyordu). Dua ayetine rastla*yınca, dua ediyor ve sığınma gerektiren ayete rastgelince de, istiâze ediyordu (kötülüklerden Allah'a sığınıyordu), "[7]
Alimlerimiz demişlerdir ki, bu şekilde tesbîh yapmak, duâ etmek ve İstiâze etmek, imam için, imama uyanlar için ve yalnız başına kılanlar için hem namaz içinde, hem de namaz dışında müstehabdır; çünkü bun*lar birer duadır; burada "Âmîn" de olduğu gibi hepsi eşit olurlar.
"(Allah, hakimlerin hakimi değil midir?" ayetini okuyan herkesin: (Evet, ben buna şahidlik edenlerdenim)"[8] ve: (Şuna gücü yeten (insa*nı yoktan var eden), ölüleri diriltmeye kadir değil mi?" ayetinde:[9] (Evet, şahidlik ederim)" ve: "Bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze iman ederler)"[10] ayetinde: "(Ben, Allah'a iman ettim)" ve: (Yüce Rabbının ismini tesbîh et)[11] ayetinde de: "(Yüce Rabbım, bütün noksanlardan münezzehtir)." söylemesi müstehabdır. Bunların hepsini namazda ve na*maz dışında söyler. Ben, bunların delillerini, "Et-Tibyan Fî âdâb-i Hamele-ti'1-Kurân" adlı kitabda açıkladım.