Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mü'minin bakışı (1 Kullanıcı)

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
7047.jpg

Sen onları yüzlerinden tanırsın.
Bakara Sûresi, 2:273
İlk anlamıyla Peygambere hitap eden bu cümle, daha geniş anlamıyla mü’minleri de kapsıyor. Onların, imanlarından gelen bir sezgi ve kavrayışla, bir kısım insanları yüzlerinden tanıyabileceklerini bildiriyor. Veya, “Peygamberiniz onları yüzlerinden tanır; siz de öyle olmaya çalışın” şeklinde bir hedef gösteriyor, bir feraset dersi veriyor.
Önce âyetin tamamını okuyalım:
Yapacağınız yardımlar, kendilerini Allah yoluna vermiş yoksullar içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşıp da geçimlerini sağlamaya imkân bulamazlar. Onların halini bilmeyenler, tokgözlülükleri yüzünden, onları zengin sanır. Sen ise onları yüzlerinden tanırsın. Yoksa onlar halktan yüzsüzlükle birşey istemezler. Sizin hayır olarak harcadığınız şeyi ise muhakkak ki Allah bilir.
Âyetin özel anlamı, yoksul kimselerin yüzlerinden tanınmasıyla ilgilidir ki, bundan alınabilecek büyük ibretler vardır. Ve bu ibret dersleri bir yandan dilenciliğin kapısını kapatacak, bir yandan da mü’minler arasındaki şefkat ve dayanışmayı en yüksek düzeye çıkarabilecek bir potansiyele sahiptir.
Onların halini bilmeyenler, tokgözlülükleri yüzünden, onları zengin sanır.” Peki, herkesin zengin sandığı insanların, gerçekte yardıma muhtaç kimseler oldukları, onların yüzlerinden nasıl anlaşılır?
Üstelik burada insanın en belirgin, en ayırt edici özelliği olan “yüzleri” söz konusu edilmiş, böylece, bu tanıma işleminin hiçbir tereddüde meydan bırakmayacak kadar kesin bir tanıma olduğuna işarette bulunulmuştur.
Bir Peygamberin böyle bir yeteneğe sahip olması elbette ki şaşırtıcı değildir. Ancak âyetin amacı, sadece Peygamberin bir özelliğini sayıp geçmekten ibaret olamaz; bunda, Peygamberini örnek almakla yükümlü olan mü’minlere verilen bir ders vardır. Peygamberin en üst seviyede sahip olduğu böyle bir beceri, onun ümmetine de hedef olarak gösterilmektedir.
Âyet-i kerimenin bu dersinden nasibini almış ve böyle bir beceriyi kazanmış insanların oluşturduğu bir toplumu düşünün:
Orada insanların bir sıkıntı içine düşmesine neredeyse fırsat kalmaz. Çünkü etrafında, “alıcıları açık” kardeşleri vardır. Onlar, mü’min kardeşlerinin başındaki dertlerin kokusunu çok uzaklardan alırlar. Zaten, rızık arayan kuşlar yahut bal alacak çiçek arayan arılar gibi, onlar da sürekli olarak etraflarındaki hayır vesilelerini araştırmakta, kalplerinden taşan o yüksek şefkat duygusunu aktarabilecekleri kardeşlerini bulup çıkarmaktadırlar. Öyle bir toplulukta kimse kimsenin karşısında eğilmez; kimse kimsenin minnetini çekmez; kimsenin onuru kırılmaz, haysiyeti incinmez.
Çok geniş ölçekte düşündüğümüz zaman belki bir hayal gibi gelebilir; ancak küçük ölçeklerdeki topluluklarda böyle bir sonuca ulaşmak imkânsız değildir. İnsanlar eğer “alıcılarını” en yakınlarına yöneltecek olurlarsa, bunun sonucunu kendi çevrelerinde alabilirler. Bütün bir toplumu düzeltecek imkâna kimse kendi başına sahip değildir, zaten bununla da kimse yükümlü değildir. Fakat insanın akraba, komşu, sokak ve mahalle gibi yakından uzağa doğru genişleyen daireler içinde, elinin ulaşabildiği bir veya birkaç daire bulunabilir. Ve insan, Rabbinin kendisine bağışladığı yetenekleri kullanmak ve geliştirmek suretiyle, bu daireler içindeki hayatı, huzurla yaşanan bir hayat haline getirebilir.
Âyet-i kerime, işte, mü’minlere böyle bir hedef gösteriyor ve onların, yoksulları yüzlerinden tanıyacak bir beceriye sahip olmalarını öngörüyor. Aslında, bu, ilk bakışta zor gelse de, kazanılması büsbütün imkânsız bir beceri değildir. Nitekim dünya hayatı söz konusu olduğunda, böyle bir beceri, bizim pek de yabancımız sayılmaz. Bir esnaf için potansiyel müşteriyi yahut dürüst alıcıyı yüzünden tanımak, olmayacak bir iş değil, tam tersine, onun mesleğindeki tecrübesini gösteren bir beceridir. İşini ciddîye alan ve ticaretinde zarar etmek istemeyen kimse, böyle bir beceriyi elde etmekte de çok fazla zorlanmaz.
Dinini ciddîye alan kimse için de, Kur’ân’ın gösterdiği hedeflere ulaşmak için çaba harcamak zor gelmemelidir. Çünkü bu bir eğitim ve gelişim meselesidir; dünya işlerinde bir yerlere gelmenin bir fiyatı olduğu gibi, Allah’ın rızasına ulaşacak bir kul haline gelmenin de bir fiyatı vardır. İslâm toplumlarının içine düştüğü sıkıntıların asıl nedeni, bu fiyatta pazarlık etmeye kalkmamızdan başka nedir ki?
 

Kemahlı_24

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2011
Mesajlar
5,140
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Konum
Beylerbeyi
es selamın aleyküm KARDEŞ


Güzel bir paylaşım olmuş

okuduk nasiplendik ALLAH razı olsun..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
cenab-ı hak gözümüzü/gönlümüzü açsın açsında darda kalmışların ''alıcıları açık” kardeşleri olalım ..

teşekkür ederim kardeşim
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
Hımm,yazar,sen misin yoksa? :)
Güzel bir konuya değinilmiş..Peygamber efendimiz buyuruyor ki;"Sizden biriniz (kendisinden) dileneni boş çevirmesin ve istediğinde vermemezlik etmesin, hatta kolunda iki altın bilezik görse dahi"(Kurtubî Sitte/101)..
Yalnız buradaki "Dilenen" kavramını açmaya kalkarsak,günümüzde artık çoğunlukla iyi niyetimizi suistimal edenler yüzünden bu hadis-i şerifi uygulamaktan baya uzak kaldık,mecbur bırakıldık..Şahsen ben es geçiyorum..ama içim acıyarak..Hadis-i şerife riayet etmemenin verdiği bir acı..
Bu konuya ne dersiniz?
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Hımm,yazar,sen misin yoksa? :)
Güzel bir konuya değinilmiş..Peygamber efendimiz buyuruyor ki;"Sizden biriniz (kendisinden) dileneni boş çevirmesin ve istediğinde vermemezlik etmesin, hatta kolunda iki altın bilezik görse dahi"(Kurtubî Sitte/101)..
Yalnız buradaki "Dilenen" kavramını açmaya kalkarsak,günümüzde artık çoğunlukla iyi niyetimizi suistimal edenler yüzünden bu hadis-i şerifi uygulamaktan baya uzak kaldık,mecbur bırakıldık..Şahsen ben es geçiyorum..ama içim acıyarak..Hadis-i şerife riayet etmemenin verdiği bir acı..
Bu konuya ne dersiniz?


yok yazarı ben degilim ÜMİT ŞİMŞEK ben böyle yazamam ki . -yazar-mıyım ki ;)

dilenci konusuna gelince ...

ayeti kerimede sen onları yüzlerinden tanırsın buyuruluyor ya .. ha işte bende yüzlerinden tanımaya çalışıyorum gerçek ihtiyac sahiplreriyle, süistimal edenleri... rabbim yardım etsin .. bunun için dua ediyorum .. rabbim yardım etme fırsatını versin diye .. zaten anlaşılıyor yani inşaALLAH yanılmıyordurum ...

genelde para vermiyorum özellikle çocuklara çünkü parayı ne yapacaklarını bilmiyorum ..
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
yok yazarı ben degilim ÜMİT ŞİMŞEK ben böyle yazamam ki . -yazar-mıyım ki ;)

dilenci konusuna gelince ...

ayeti kerimede sen onları yüzlerinden tanırsın buyuruluyor ya .. ha işte bende yüzlerinden tanımaya çalışıyorum gerçek ihtiyac sahiplreriyle, süistimal edenleri... rabbim yardım etsin .. bunun için dua ediyorum .. rabbim yardım etme fırsatını versin diye .. zaten anlaşılıyor yani inşaALLAH yanılmıyordurum ...

genelde para vermiyorum özellikle çocuklara çünkü parayı ne yapacaklarını bilmiyorum ..

Yazar'sın yazar:)
Dediğim gibi genelde es geçiyorum..ama bazen oluyor ki gönlünden ne koparsa diyenlere çıkarıp ne var ne yok veresim geliyor.yapıyorumda ..içim cız ediyor ki galiba işte o an ben "Yüzlerine bakınca tanırsın" ayetini birebir yaşamış ve uygulamış oluyorum..Şükürler olsun..
 

Kemahlı_24

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2011
Mesajlar
5,140
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Konum
Beylerbeyi
genelde para vermiyorum özellikle çocuklara çünkü parayı ne yapacaklarını bilmiyorum ..[/QUOTE]

bana fotograf makinası alacaksın değilmi..

zevk ile takipteyim ÜSTAD..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
genelde para vermiyorum özellikle çocuklara çünkü parayı ne yapacaklarını bilmiyorum ..

bana fotograf makinası alacaksın değilmi..

zevk ile takipteyim ÜSTAD..[/QUOTE]

rica ederim kardeşim ne üstadı ...

evet sizin fotograf makinesini tam getiriyordum bu küçük hanım aldı , ondanda siz nasıl alırsınız bilemiyorum...benim görevim buraya kadardı..

190314_10150107386913472_660748471_6536129_68982_n.jpg
 

Kemahlı_24

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2011
Mesajlar
5,140
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Konum
Beylerbeyi
ALLAH razı olsun düşünmen bile yeterli benim için

Ama

o çoçuk vermezki fotograf makinasını bana üstadım..

ALLAH a emanetsin gönlü bol insan..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
ALLAH razı olsun düşünmen bile yeterli benim için

Ama

o çoçuk vermezki fotograf makinasını bana üstadım..

ALLAH a emanetsin gönlü bol insan..

bu kez bu hanım teyzeden almayı deneyin .. belki verir.. tam getiriyordum ki , ver evladım onu deyip çekip elimden aldı :)

163487_494229978471_660748471_6198207_7462984_n.jpg


eyvah eyvah... benim sonumda mı bu teyze gibi olacak :)
 

Kemahlı_24

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2011
Mesajlar
5,140
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Konum
Beylerbeyi
yok yok buda vermez ÜSTAD ım..

bu hevesten vazgeçtim rahat ol..

ALLAH a emanetsin
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
7047.jpg

Sen onları yüzlerinden tanırsın.
Bakara Sûresi, 2:273
İlk anlamıyla Peygambere hitap eden bu cümle, daha geniş anlamıyla mü’minleri de kapsıyor. Onların, imanlarından gelen bir sezgi ve kavrayışla, bir kısım insanları yüzlerinden tanıyabileceklerini bildiriyor. Veya, “Peygamberiniz onları yüzlerinden tanır; siz de öyle olmaya çalışın” şeklinde bir hedef gösteriyor, bir feraset dersi veriyor.
Önce âyetin tamamını okuyalım:
Yapacağınız yardımlar, kendilerini Allah yoluna vermiş yoksullar içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşıp da geçimlerini sağlamaya imkân bulamazlar. Onların halini bilmeyenler, tokgözlülükleri yüzünden, onları zengin sanır. Sen ise onları yüzlerinden tanırsın. Yoksa onlar halktan yüzsüzlükle birşey istemezler. Sizin hayır olarak harcadığınız şeyi ise muhakkak ki Allah bilir.
Âyetin özel anlamı, yoksul kimselerin yüzlerinden tanınmasıyla ilgilidir ki, bundan alınabilecek büyük ibretler vardır. Ve bu ibret dersleri bir yandan dilenciliğin kapısını kapatacak, bir yandan da mü’minler arasındaki şefkat ve dayanışmayı en yüksek düzeye çıkarabilecek bir potansiyele sahiptir.
Onların halini bilmeyenler, tokgözlülükleri yüzünden, onları zengin sanır.” Peki, herkesin zengin sandığı insanların, gerçekte yardıma muhtaç kimseler oldukları, onların yüzlerinden nasıl anlaşılır?
Üstelik burada insanın en belirgin, en ayırt edici özelliği olan “yüzleri” söz konusu edilmiş, böylece, bu tanıma işleminin hiçbir tereddüde meydan bırakmayacak kadar kesin bir tanıma olduğuna işarette bulunulmuştur.
Bir Peygamberin böyle bir yeteneğe sahip olması elbette ki şaşırtıcı değildir. Ancak âyetin amacı, sadece Peygamberin bir özelliğini sayıp geçmekten ibaret olamaz; bunda, Peygamberini örnek almakla yükümlü olan mü’minlere verilen bir ders vardır. Peygamberin en üst seviyede sahip olduğu böyle bir beceri, onun ümmetine de hedef olarak gösterilmektedir.
Âyet-i kerimenin bu dersinden nasibini almış ve böyle bir beceriyi kazanmış insanların oluşturduğu bir toplumu düşünün:
Orada insanların bir sıkıntı içine düşmesine neredeyse fırsat kalmaz. Çünkü etrafında, “alıcıları açık” kardeşleri vardır. Onlar, mü’min kardeşlerinin başındaki dertlerin kokusunu çok uzaklardan alırlar. Zaten, rızık arayan kuşlar yahut bal alacak çiçek arayan arılar gibi, onlar da sürekli olarak etraflarındaki hayır vesilelerini araştırmakta, kalplerinden taşan o yüksek şefkat duygusunu aktarabilecekleri kardeşlerini bulup çıkarmaktadırlar. Öyle bir toplulukta kimse kimsenin karşısında eğilmez; kimse kimsenin minnetini çekmez; kimsenin onuru kırılmaz, haysiyeti incinmez.
Çok geniş ölçekte düşündüğümüz zaman belki bir hayal gibi gelebilir; ancak küçük ölçeklerdeki topluluklarda böyle bir sonuca ulaşmak imkânsız değildir. İnsanlar eğer “alıcılarını” en yakınlarına yöneltecek olurlarsa, bunun sonucunu kendi çevrelerinde alabilirler. Bütün bir toplumu düzeltecek imkâna kimse kendi başına sahip değildir, zaten bununla da kimse yükümlü değildir. Fakat insanın akraba, komşu, sokak ve mahalle gibi yakından uzağa doğru genişleyen daireler içinde, elinin ulaşabildiği bir veya birkaç daire bulunabilir. Ve insan, Rabbinin kendisine bağışladığı yetenekleri kullanmak ve geliştirmek suretiyle, bu daireler içindeki hayatı, huzurla yaşanan bir hayat haline getirebilir.
Âyet-i kerime, işte, mü’minlere böyle bir hedef gösteriyor ve onların, yoksulları yüzlerinden tanıyacak bir beceriye sahip olmalarını öngörüyor. Aslında, bu, ilk bakışta zor gelse de, kazanılması büsbütün imkânsız bir beceri değildir. Nitekim dünya hayatı söz konusu olduğunda, böyle bir beceri, bizim pek de yabancımız sayılmaz. Bir esnaf için potansiyel müşteriyi yahut dürüst alıcıyı yüzünden tanımak, olmayacak bir iş değil, tam tersine, onun mesleğindeki tecrübesini gösteren bir beceridir. İşini ciddîye alan ve ticaretinde zarar etmek istemeyen kimse, böyle bir beceriyi elde etmekte de çok fazla zorlanmaz.
Dinini ciddîye alan kimse için de, Kur’ân’ın gösterdiği hedeflere ulaşmak için çaba harcamak zor gelmemelidir. Çünkü bu bir eğitim ve gelişim meselesidir; dünya işlerinde bir yerlere gelmenin bir fiyatı olduğu gibi, Allah’ın rızasına ulaşacak bir kul haline gelmenin de bir fiyatı vardır. İslâm toplumlarının içine düştüğü sıkıntıların asıl nedeni, bu fiyatta pazarlık etmeye kalkmamızdan başka nedir ki?

Rabbim razı olsun kardeşim.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
'Kitab-ı kâinat' deyimini Bediüzzaman pek sık kullanır. Gerçekten de kâinat okunmakla bitmeyecek, ders ve ibretleri tükenmeyecek bir muhteşem kitaptır. Ve Yüce Kur'ân'ımız gibi, onun da âyetleri vardır. Kur'ân âyetlerinin anlattığını, kâinat kitabının âyetleri de kendi dilleriyle bize anlatır; Kur'ân ve kâinat, böylece, karşılıklı olarak birbirlerini şerh ederler.

Kur'ân, âyetlerinin önemli bir kısmında bizim ibret nazarlarımızı kâinat kitabının âyetlerine çevirir. Rum Sûresinde peş peşe gelen şu âyetler buna bir örnektir; bu âyetler kâinatın sayfalarını birer birer açarak önümüze sermekte ve bizden de bu sayfaları dikkatle okumamızı istemektedir:

Sizi topraktan yaratması da Onun âyetlerindendir. Sonra siz birer beşer olarak yeryüzüne yayılırsınız.

Hemcinslerinizden, kendilerine ısınacağınız eşler yaratması ve aranıza merhamet ve sevgi vermesi de Onun âyetlerindendir. Tefekkür eden bir topluluk için bunda ibretler vardır.

Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. Bilgi sahibi olanlar için bunda ibretler vardır.

Gece uyumanız, gündüz Onun lütfundan rızkınızı aramanız da Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda ibretler vardır.

Size ümit ve korku içinde şimşeği göstermesi ve gökten bir su indirerek onunla ölmüş yeryüzünü diriltmesi de Onun âyetlerindendir. Aklını kullanan bir topluluk için bunda ibretler vardır.

Göklerin ve yerin, Onun yasalarıyla ayakta durması da Onun âyetlerindendir. Sonra sizi çağırır çağırmaz kabirlerinizden çıkarsınız.

Rum Sûresi, 30:20-25.

Dikkatimizden kaçmasın: Bu âyetler, sözünü ettikleri kâinat hadiselerini de, tıpkı kendileri gibi, birer 'âyet' olarak nitelemektedir. Fakat bu âyetleri de fark etmek ve doğru bir şekilde okuyabilmek herkesin harcı değildir.

Yukarıdaki âyetlerde ve Kur'ân'ın daha başka yerlerinde, bu âyetlerden ancak 'tefekkür etmek, bilgi sahibi olmak, kulak vermek, aklını kullanmak, sağduyu sahibi olmak, görecek gözü olmak, iman etmek, Allah'a karşı gelmekten sakınmak' gibi özelliklere sahip olanların ibret alabileceği vurgulanmıştır. Bunun anlamı ise açıktır:

Kur'ân'ı okumasını bilen, kâinatı da okuyabilir. Kur'ân'dan yüz çevirenler ise, aynı zamanda kâinat kitabının âyetlerinden de yüz çevirenlerdir.

Bu tespit ışığında, Yusuf Sûresinin 105. âyeti, bizi ciddî bir muhasebe ile karşı karşıya getiriyor:

Göklerin ve yerin âyetleriyle biz ne kadar ilgiliyiz? Hergün bizimle iç içe olan ve bizi her taraftan kuşatan bu âyetlere biz kulak veriyor muyuz? Yoksa, insanların çoğunluğu gibi biz de bu âyetlerin yanından aldırmaksızın geçip gidiyor muyuz?

Bu sorulara içtenlikle vereceğimiz cevap, sadece kâinat âyetlerine karşı değil, Kur'ân'a karşı da ne derece duyarlı olduğumuzu ortaya çıkaracaktır. Ne yazık ki, bugün hep 'büyük işlerin' peşinde koşan insanlar, göklerin ve yerin yaratılışı, gece ve gündüzün birbirini izlemesi, bahar mevsiminde yeryüzünün dirilişi gibi olayları izleme fırsatını bulamıyorlar. Onun için, gece gündüz kâinat kitabını okumakla meşgul olan bir büyük tefekkür adamının Dünya Harbine bir gün dahi olsa dönüp de bakmaması bugünün insanlarına pek tuhaf, hattâ inanılmaz geliyor.

Lâkin, aradan biraz zaman geçince ortada ne dünya savaşları kalıyor, ne de savaşanlar veya savaştıranlar…

Göklerin ve yerin âyetleri ise, okumasını bilenlere, anlatacakları şeyi anlatmaya devam
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt