Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

mühim bir soru (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

haci_zikri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 May 2008
Mesajlar
17
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
bir forumda bu soru sorulmuş.cevabını araştırıyorum

Soru aynen şöyle:

Bahai (1817-1892) olarak bilinen, taraftarları arasında Hz. Bahaullah olarak zikredilen ve kendisinin peygamber olduğunu iddia eden kişinin yazdığı bir eserde Meyve Risalesi diye bir pasaj vardır.

Tarihlere dikkat edin, 1873 doğumlu Said Nursi'nin Risalei Nur'unda bu Meyve Risalesi aynen mevcuttur.

NEDEN?
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
bir forumda bu soru sorulmuş.cevabını araştırıyorum

Soru aynen şöyle:

Bahai (1817-1892) olarak bilinen, taraftarları arasında Hz. Bahaullah olarak zikredilen ve kendisinin peygamber olduğunu iddia eden kişinin yazdığı bir eserde Meyve Risalesi diye bir pasaj vardır.

Tarihlere dikkat edin, 1873 doğumlu Said Nursi'nin Risalei Nur'unda bu Meyve Risalesi aynen mevcuttur.

NEDEN?


Kardeşim bu bahai denen herifin meyve risalesiyle Bediüzzaman Hzlerinin meyve risalesinin uzaktan yakından alakası yoktur. Olması da mümkün değil. İsim benzerliği... Risale kelimesi zaten kitap anlamına gelir, o tarihlerde kitaplara, küçük eserlere verilen isimlerde sık görülür. Zaten Bediüzzaman Hzretlerinin bu risaleyi yazdığı tarih çok ileri bir tarih. Burada tamamen İslam'ın hakikatlerini anlatmakta... Bu meyve risalesi tam bir meyvedir. İnsanın dünya ve ahiret kurtuluşu için muazzam vitamin ve minarellerin bulunduğu çok tatlı bir meyve... Tam bir İslam'a davettir. Selametle kal kardeşim.
 

Hakendiş

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2008
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Meyve Risalesinden bir bölüm...


Üçüncü Mes'ele

Gençlik Rehberi'nde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur:

Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azab çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar.. kat'î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.

Evet gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasılki bu yaz ve güzün âhiri kıştır. Öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalalet ve sefahetin elli-altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru' keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.

Ben o Eskişehir hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken sefahet ve dalaleti tervic eden bir şahs-ı manevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi: "Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz, bize karışma." Ben de cevaben dedim: Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalalet ve sefahete atılıyorsun, kat'iyyen bil ki; senin dalaletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve madumdur ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyle ve dalalet yoluyla senin başına ve varsa ve ölmemiş ise kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz'î lezzetini imha ettiği gibi; gelecek istikbal zamanı dahi itikadsızlığın cihetiyle yine madum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhtır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hazıra uğrayan bîçarelerin başları, ecel celladının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından, mütemadiyen akıl alâkadarlığıyla senin îmansız başına hadsiz elîm endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz'î lezzetini zîr ü zeber eder. Eğer dalaleti ve sefaheti bırakıp îman-ı tahkikî ve istikamet dairesine girsen îman nuruyla göreceksin ki; o geçmiş zaman-ı mâzi mâdum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki mevcud ve istikbale inkılab eden nurani bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle değil elem, belki îmanın kuvvetine göre Cennet'in bir nevi manevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki îman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahman-ı Rahîm-i Zülcelali Ve'l-ikram'ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye îman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. Demek hakikî ve elemsiz lezzet, yalnız îmanda ve îman ile olabilir.

İmanın bu dünyada dahi verdiği binler faide ve neticelerinden yalnız birtek faide ve lezzetini, -bu mezkûr bahsimiz münasebetiyle Gençlik Rehberi'nde bir haşiye olarak yazılan- bir temsil ile beyan edeceğiz. قِyle ki:

Meselâ senin gayet sevdiğin birtek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve me'yusane elîm ebedî firakını düşünürken; birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak gibi bir macun içirdi, O sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı, ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor anlarsın. İşte o çocuk gibi sevdiğin ve ciddî alâkadar olduğun milyonlar sence mahbub insanlar o mazi mezaristanında -senin nazarında- çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-ı îman, Hakîm-i Lokman gibi o büyük idamhane tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve "Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz" lisan-ı hâl ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları, îman bu dünyada dahi vermesiyle isbat eder ki: İman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar; o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur dedim.

O muannid döndü dedi:

"Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız."

Cevaben dedim: "Hayvan gibi olamazsın. Çünki hayvanın mâzi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlıkına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister, fakat o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlahiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan masum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahattan tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz'î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol kurtul veya aklını îmanla başına al, Kur'anı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi safi lezzetleri kazan!.." diyerek onu ilzam ettim.

Yine o mütemerrid şahıs döndü dedi: "Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız."

Cevaben dedim: "Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünki onlar bir Peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de, Allah'a inanabilir. Bunu da bilmezse, kemalâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve daveti umumî olan Âhirzaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâm'ı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir Peygamberi, hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünki bütün Peygamberleri ve Allah'ı ve kemalâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyete giriyorlar. Ve hiç bir Müslüman, hakikî Yahudi veya Mecusî veya Nasrani olmaz. Belki dinsiz olur, seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir halete girer." isbat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehennem'e gitti.

İşte ey bu Medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşlarım! Madem hakikat budur. Ve bu hakikatı Risâle-i Nur o derece kat'î ve güneş gibi isbat etmiş ki; yirmi senedir mütemerridlerin inadlarını kırıp îmana getiriyor. Biz dahi hem dünyamıza, hem istikbalimize, hem âhiretimize, hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay ve selâmetli olan îman ve istikamet yolunu takib edip, boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur'andan bildiğimiz sûreleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi a'mal-i sâliha ile hapishane müdür ve alâkadarları, câni ve katillerin başlarında zebani gibi azab memurları değil, belki Medrese-i Yusufiyede Cennet'e adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek vazifesiyle memur birer müstakîm üstad ve birer şefkatli rehber olmalarına çalışmalıyız.
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
sorularla islamiyet..!

selamünaleyküm sevgili kardeşlerimiz aşağıda belirtilen madde doğrultusunda hak verirsiniz ki yasaklama getirilmiştir.açıkça izahı yapılmıştır,idrak edebilenlerden olmak duası ile.

verilen link'te sorularınızı sorabilir veya sorduğunuz soruların aynısını cevapları ile kaynaklara dayalı olarak takip edebilirsiniz.

hatırlatma :

Yeni üye kuralları

2:cool: Defalarca uyarmamıza rağmen halen forum içersine sorular sorulmaktadır. Biz forum içersine soru sorulmasını yasaklamıştık, bunun sebebi ise, farklı fikirler oluştuğu için biri çıkıp "Bence günah değildir, Bence birşey olmaz yani şundan dolayı şöyle olur çünkü, ama böyle olursa benim fikrimce olmamalıdır yani niye caiz olmasın ki" gibi saçmalıklar meydana gelebiliyor. Kişilerin kendi fikirlerini beyan etmesi güzel birşeydir. Ama konu dini konular olunca hassas bir konu olduğu için bunun vebali ağır olur. Bence sence onca gibi kelimelerle ifade edilmesi çok sakıncalıdır.
Konu hakkında bilgi sahibi olan kişiler elbette kaynaklarıyla konuya cevap verebilir. Biz konu hakkında bilgi sahibi olmayan kişilerin cevap vermemesini, özellikle yukarıda da belirtildiği gibi "BENCE" kelimesini kullanarak yorum katmamasını rica ediyoruz.

adres :

Sorularla islamiyet, ?slami bilgiler, Dini bilgiler, soru ve cevaplar, islami sorular, Sorularla islamiyet, Sorularla islam, dini sorular, Diyanet bakanl???n?n sorular?, Kuran ile ilgili sorular, cevaplar, islami sorulara cevap, Han?mlara Özel sorula

Soru Sor, Sorularla islamiyet, Soru Gönder, ?slami soru cevap, islami bilgiler, dini sorular ve cevaplar, islami sorular

Nas?l Soru Sorulur , Sorularla islamiyet , Dini bilgiler , soru ve cevaplar , islami sorular , islam way , S?kça sorulan sorular , Sorularla islam , islami sorular , Diyanet bakanl???n?n sorular? , Kuran ile ilgili sorular , cevaplar , islami sorular

hayırlara vesile olması duası ve ümidi ile.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt