Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Miraca İnanmayan Müslüman Değildir. (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Miraca İnanmayan Müslüman Değildir.
Allah Resûlü’nün yükseklikler âlemine urûc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi... Nihayet “Son”un son haddini de geçmesi ve hadsizlik ufkuna varması... Bütün nisbet ve kıyasların, içinde kaynayıp yok olduğu ve ulvî bir nur âhenginden ibaret kaldığı vahdet çağlayanına girmesi... Allah’ı görmesi, Allah’la konuşması, Allah’tan emir alması... Miraç, kelâm aynasında budur ve bunda Allah’a mekân ve istikamet tâyini yoktur.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Miraç keyfiyeti, Sevgilisi’nin Allah’a urûcu ve bu arada tabaka tabaka gördüğü âlemlerdir… Ve bu büyük oluş, ruhanî ve cismanî ruh ve madde bir arada, mutlaktır.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

İnananlardan bile, bu en büyük oluşun arkasından aklını koşturanlar var:
- “Bir gecede bir oluş mu; o da uyku hâlinde mi uyanıkken mi? Yoksa iki oluş da biri uykuda ve öbürü uyanıkken mi? Mescid-i Aksâ’ya kadar olan uyanıkken de, ötesi “Arş-ı Alâ”ya varıncayadek, uykuda mı? Madde gözüyle mi gördü, ruh gözüyle mi? Şu nasıl oldu, nasıl, niçin, neden?”

İmânın yarısı olsaydı, yarım imânlı diyeceğimiz sınıf şöyle der:
- "Miraç sade ruhanîdir, cismanî değil!”
Derin mümin ise tam bir esrar anlayışı içinde hükmünü verir:
- "Miraç haktır; ve hem ruhanî hem de cismanîdir. Cisim ve ruh beraber... Allah’ın kudretini ölçmeğe de kimsede ve hiçbir akılda mecal yoktur. Dış şekil bir kere de sapasağlam çerçevelendikten sonra, teferruat üzerinde her türlü çekişme kabadır. Çekişenler, aşk ve zarafet ve ürperti cepheleri noksan olanlar...”
Nurdan harflerle mahyalandırılacak hakikat şudur ki, büyük oluş bir keredir, uyanıklık hâlindedir ve bir arada hem ruhanîdir, hem de cismanî... Bunu bin kere tekrarlayınız!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

"İsrâ”; “gece gitmek” mânâsına… Geceleyin gitmek... Büyük oluşun ismi bu... Kur’ân O’nu “İsrâ” sûresiyle bildiriyor... O, Miraç’ta Allah’a giden:
- "Geceleyin beni alıp gittiler.”

İsrâ: Gece seferi yapmak. Yürütmek, göndermek. İrsâl etmek… İsrâ Sûresi: Kur’ân’ın 17. Sûresidir… İsrâ’: Göndermek. Geri döndürmek. Hızlandırmak. Sür’atlendirmek… İsr: Alâmet. Nişâne. Ayak izi. Yol. Meslek. Başlamak ve azîmet etmek… Isr: Ahd. Sözleşme. Yemin. Şiddetli ahkâm ve teklifler.


Başlarında Hazret-i Ali ve Ömer bulunan, en şanlı ve eminlerden yüzlerce sahâbînin imzalarını taşıyıcı “İsrâ” hadîsi kat’idir ve “Nass”a bitişiktir…
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Mirac'ın Sırrına Ermek

Miraç hadisesi, Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed Efendimizin Peygamberliğinin 12.yılında, Recep ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Bu gece, tabir yerindeyse; yüce Allah’ın, Muhammed’ine özel ikramlarda bulunmak üzere tahsis ettiği bir gecedir. Bu ihsan gecesi İslam tarihine, İsra ve Miraç olarak geçmiştir.
“Kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere kulu Muhammed’i bir gece Mescidi Haram’dan, çevresini bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”( İsra, 17/1)
Bu gecenin ve günün Muhammed ümmeti için ne kadar mühim müjdelerle de donatıldığını yine bize yüce şefaatçimiz Hz. Muhammed (sav) haber vermektedir.
“Bir kimse Recep ayının 27. günü oruç tutar ise kendisine atmış aylık oruç sevabı yazılır.”
Recep ayının 27.günü Cebrail Aleyhisselamın, Resulullah (sav) Efendimize elçilik vazifesini getirdiği ilk gündür. Bir başka hadis-i şerif de:
“Recep ayında bir gün ve bir gece vardır ki o günü oruçla, geceyi dahi namazla geçirir ise kendisine 100 sene; geceleri namaz kılanın gündüzleri de oruç tutanın sevabı verilir.” O gün Recep ayının bitiminden üç gün evvelki gün ve gecedir. (Gunyet’üt-talibin / sayfa 553)
İsra, gece yürümek, gece yolculuğu yapmak, Miraç ise yükseğe çıkış aracı demektir.
Peygamberimiz (sav), bir gece Mescid-i Haram’dan alınıp Mescid-i Aksa’ya kadar Burak isimli bir binek ile yolculuk yaptırılmıştır. (Burak: katırla merkep arası, gemi vurulmuş ve eğerlenmiş bir hayvandır.)
“Peygamberimiz Mescid-i Aksa’ya girdi. İçerde İbrahim, Musa ve İsa (as) ların bulunduğu, bazı peygamberler Hz Muhammed için orada toplanmış bulunuyorlardı. Cebrail (as) Peygamberimizi ileri sürdü. Peygamberimiz Onlara imam oldu iki rekât namaz kıldırdı. Cebrail (as), peygamberimize sordu.
“Kureyşiler Allah’ın bir şeriki bulunduğunu, Hıristiyanlar da Allah’ın bir oğlu olduğunu iddia ediyorlar. Sen, sor şu peygamberlere bakalım: Yüce Allah için, şerik veya oğul olur mu? Dedi.
Peygamberimiz onlara sordu.
Onlar:” Biz tevhit ile Allah’ın bir oluşu inancını tebliğ etmek üzere gönderildik” dediler.
Yüce Allah’ın vahdaniyetini, birliğini ikrar ettiler.” (1) (İslam’dan başka din arayanlara ve diyalog yandaşlarına duyurulur)
“Daha sonra Cebrail(as) ile Miraç yolculuğu başlar. Bu yolculukta yine manevi bir vasıta ile olmuştur ki, buna Miraç denmektedir. Hz. Peygamber: ” Şimdiye kadar ondan daha güzel bir şey görmedim. Ölünüz son nefesinde gözlerini ona diker” buyurmuşlardır. (2)
Cebrail ile (as)“yedi kat gök” geçilmiş. Seyir esnasında harikulede haller yaşanmıştır. (yazımızın sınırlı oluşu bakımından kısaca değinmekle yetiniyoruz. Tafsilat ilgili eserlerde mevcuttur.)
“Ve nihayet, Allah Resulünün(sav) önüne Sidre-i Münteha sahası açıldı. Allah’tan(cc) başkasınca bilinmeyen makamlar gösterildi. Bu son noktadır. Hiç bir varlık, o noktadan bir adım öteye geçemez. Belki de bu saha, varlıkların yaradılış sebebi olan Hz. Muhammed (sav) için halk edilmiş, sadece Peygamberimiz için bir defaya mahsus olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla, bundan öteye geçmek Cebrail’in de haddi değildir. Cebrail (as) “Bu Sidretü’l-Münteha’dır” der.(3)
“Peygamber efendimize Miraç mülakatı sonucunda üç şey verildi:
1.Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.
2.Bakara suresinin son ayetleri verildi.
3.Peygamberimiz Aleyhisselemın ümmetinden olup da, Allah’a şirk koşmayanlardan Mukhimat (Büyük ve tehlikeli günahlar)bağışlandı.
Yüce Allah (cc):
“Ya Muhammed! Bu namazlar, her gün ve her gecede, beş namazdır! Amma, her namaz için, on sevap vardır! Bu, yine, elli namaz demektir.
Bende söz bir olur değişmez!
Her kim bir hayır işlemek ister ve onu yapmazsa, o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı )bir sevap yazılır, yaparsa on sevap yazılır.
Her kim de, bir kötülük yapmak ister, onu yapmazsa, ona bir şey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!” buyurdu (4)
Miraç gecesi bizlere ikram edilen Bakara suresinin son iki ayetinin fazilet ve manasına bir bakalım:
Bakara suresinin son iki ayetinin faziletini yine Hz. Peygamber bize haber vermektedir:
“Kim sure-i Bakara’nın son iki ayetini okursa, onlar, ona gece namazı kılmak yerine kifayet eder.”(5)
“Cenab-ı Ecelli Ala, Sure-i Bakara’yı iki ayetle bitirdi ve bunları arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza talim ediniz. Çünkü bunlar hem salâttır, hem Kur’an’dır”(6)
Bakara suresinin son iki ayetinde, mealen şöyle buyurulur:
“Onlardan her biri:
Allah’a,
Allah’ın meleklerine,
Allah’ın kitabına,
Allah’ın peygamberlerine inandı. Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız!(Hepsine inanırız.)
Dinledik!(Emrine) itaat ettik!
Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!
Son varış(ımız)ancak sanadır! ‘dediler.
Allah, hiçbir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.
(Herkesin ) kazandığı(hayır)kendi yararınadır.
Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.
Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise, bizi tutup sorguya çekme!
Ey Rabbimiz! Bizden önceki (ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır yük yükleme!
Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi bize yükleme!
Bizden (sadır olanları )sil, bağışla! Bizi yarlığa! Bizi esirge!
Sen bizim Mevla’mızsın!
Artık, kafirler güruhuna karşı da, bize yardım et!”(Bakara 285-286)
Hz. Peygamber (sav) ertesi günü Miraç olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak Hz. Peygamber (sav)’i suçlamaya, alaya almaya başladılar. Bu kampanya bazı Müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü’l-Makdis’e ve Mekke’ye gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (sav)’i sınadılar. Hz. Peygamber (sav)’in verdiği bilgilerin doğruluğu Müslümanları şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Miraç olayı inatlarını ve düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber (sav) tarafından “Sıddîk” lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere “O söylüyorsa şüphesiz doğrudur” cevabını vermişti.(7)

“İsra suresi Miraç hadisesinin yanında, insanlığa kurtuluş ve huzur için gerekli şartları da ortaya koymuştur. Bu ayetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir:

1) Allah’tan başkasına kulluk etmeyin,
2) Anne, babaya iyi muamele edin,
3) Hısıma, yoksula, yolda kalmışa haklarını verin,
4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun,
5) Çocuklarınızı öldürmeyin,
6) Zinaya yaklaşmayın,
7) Haklı bir sebep olmadıkça cana kıymayın,
8) Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın,
9) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun,
10) Ölçü ve tartıyı tam yapın,
11) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin,
12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.”(8)
Mademki bir Miraç Kandiline daha erişmeyi Allah (cc) bize nasip etti. Önce bu büyük şerefe nail olduğumuz için bolca şükür etmemiz lazımdır. Sonrada yapılacak en önemli görev bize getirilen hediyeleri baş tacı edip istenilenleri kendi yararımıza yerine getirmektir. Hediyelere ilgisizlik, hediyenin sahibine saygısızlık manasına gelir ki, beklide Onun rızasına erebilmeyi yakalamışken;“nasip kapısında nasipsiz kalabiliriz.”
Geliniz bu gece, gün ve hediyeleri fırsat bilelim. Miraç sırrına namazla erelim. Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, bizi miracına ortak edecek yolu göstermiştir. ”Namaz müminin miracıdır” buyurmakla...

Not: (1) (4) (7) (8) İslam Tarihi / M.A.Köksal
(2) (3) Rahmeten Lil Alemin
/ Prof. Dr. Haydar Baş,
(5) Müslim, (6)Hakim, Beyhaki

 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Mirac ve Namaz Muhasebesi

Dünya Tarihine bir göz attığımız zaman peygamberlerin hayatı ile birlikte insanlığın yönü değişmiş, Kutlu elçilere uyulduğu nispette aydınlık ve huzur, aksi taktirde de karanlık ve yolunu şaşırmışlık hakim olmuştur. Yaşadığımız zaman diliminde Miraç hadisesi öncesi ve sonrası ile ele alındığı taktirde; bugün Miracın mana ve ruhuna dünden daha fazla muhtaç olduğumuz gerçeği önümüze çıkar. Dünyanın hali meydanda; izaha gerek var mı bilmem? Zulüm, kan, işkence, işgal…
Peygamberimiz (sav)a Biz ümmetine hediye olarak Mirac gecesi şu üç şey verilmiştir:
—Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.
—Bakara suresinin son ayetleri verildi.
—Peygamberimiz (sav)ın ümmetinden olup da, Allah’a şerik koşmayanlardan Mukhimat bağışlandı.
Mukhimat; insanı Cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir
Miracla birlikte yeni yol haritaları ve müjdeler geldiğine göre, bize düşen o hediyeleri baş tacı ederek sıkıntılarımızdan kurtulmanın çarelerini araştırmaktır.
Özelliklede miraçla beş vakit kılınması farz olunan namaza dikkat etmek zorundayız. Çünkü “Miracla namaz birbirini tamamlayan” iki unsur olarak önümüze konulmuştur. Hz. Peygamber “Namaz Müminin miracıdır” sözüyle bu gerçeği işaret etmiştir.
Namazın içinde gizlenen sırlardan biride tahiyyattadır. Kıldığımız namaz sayesinde her tahiyyat oturuşunda okuduğumuz “ettahiyyatü lillahi” sayesinde miraçtaki Allah ve Resulünün selam faslını (farkında mıyız bilmem ama) canlandırıyoruz. Eğer bu tablonun hayaliyle namaz kılmaya çalışabilsek; bir parçada olsa huşuyu yakalayabiliriz kanaatindeyim.
“Bu tahiyyât, Hz. Muhammed (s.a.s)’in Mirac gecesinde Yüce Allah ile yaptığı selâmlaşmasıdır. Allah ile onun arasındaki mesafe, iki yay kadar yahut daha az kalınca (enNecm, 53/9), Allah’a selâmlarını şöyle arz etti:
“Bütün dualar, senalar, malî ve bedenî ibadetler, mülk, azamet Allah’a mahsustur.” Yüce Allah şöyle mukabele etti:
“Ey Peygamber! Selâm sana. Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun” Hz. Muhammed (s.a.s) şöylece yeniden söz aldı:
“Selâm ve esenlik bize ve Allah’ın Salih kullarının üzerine olsun.” (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, 1, 106),
Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terk eden âsî ve fasık(günahkâr) olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik” (elMüddessir, 74/4043).
“Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır” (Meryem, 19/59, 60)
Hz. Peygamber (s.a.s)’de şöyle buyurmuştur: “Bilerek namazı terk eden kimseden Allah ve Resulünün zimmeti kalkar” (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461).

Mübarek gün ve geceler, özellikle de Mirac hadisesi vesilesiyle; Miracı günde beş defa yaşamak manasına gelen namazlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Herhangi bir sebepten dolayı kılamayan kardeşlerimizin namazın huzuruna varmalarını, kılanların da eksiklerini tamamlayarak daha düzenli kılmalarını samimi dileklerimle hatırlatmayı bir borç olarak görmekteyim.

Uğur Kepekçi
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Allah’ın Sevgilisi, Peygamberliklerinin onuncu yılında ve Rebîülevvel ayında, Kâbe’nin “Hatîm” kısmında gece vakti, yanları üzerine yatmış, uyudular. Bir kimse geldi... Evvelâ göğüsleri şakkediliyor ve kalbleri yıkanıyor. Bu hâdise, çocukluklarında başlarından geçen ve sonra tekrarlandığı rivayet edilenle beraber, üçüncü... Derken kendilerini bir ak ata, Burağa bindiriyorlar. Bu at fazla cüsseli değildir; fakat dörtnala harekete geçince, ayaklarını gözün görebildiği son noktasına basmaktadır... Göğün kapısına varınca bir ses işitiyorlar:
- "Kimsiniz?"
- "Cebrail’im..."
- "Yanındaki kim”
- "Muhammed Mustafa..."
- "Muhammed Resûl oldu mu?"
- "Evet..."
- "Hoş geldi, safa geldi!”
Ve gökler açılıyor... İlk kademede Âdem Peygamber’e rastlıyorlar... Cebrail:
- “Bu senin ceddin Âdem, selâm ver!”
Selâmlaşıyorlar... Âdem Peygamber:
- "Merhaba, sâlih oğul ve sâlih nebî…”
Tabaka tabaka, Yahya, İsâ, Yusuf, İdris, Harun ve Musa Peygamberleri görüyorlar… Yedinci gökte İbrahim Peygamber... Oradan “Sidre-tül-Münteha”... Bu nokta, akıl ve kıyas âleminin son haddidir.

Akl: Ölüm… Hatf: Ölüm. Ölmek… Hatf: Kapmak. Şimşek gibi göz kamaştırmak. Süratli olmak… Hatıf: Süratli, kapıp götüren. Göz kamaştırıcı şimşek… Hatif: Gayıbtan haber veren cinnî. Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici. Ses verici, çağırıcı.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Akıl, sezginin maiyeti olduğunu anlamadan ve bu mânânın rengine bürünmeden, “imân” rivayet ederken çelişkili bir ahmaklık sergilediğini nasıl anlasın ve neye memur olduğunu nereden bilsin?..
İmân, bir sezgi ve bedahat davasıdır; ve akıl, onun peşinde bir idrak buudu olarak ölesiye yürümeye memur bir yolcu… Hem mücerretlerin mücerredi mutlak meçhul Allah’a imândan bahset, hem de imâna dair bir bahis karşısında “zevken idrak”e tâbi bir akıl yerine, daha kendinin ne olduğunu ve rolünü hecelememiş bir kaba akılla ahmakça inkâra düş… Bu, “görme”ye dair bir husus kabul edip de, ona dair yine görmeye mahsus bir husus karşısında “göz” hakikatini reddeden ahmaklıktan farklı değildir… Ne kadar gariptir ki, eğer yarım imân olsaydı “yarım imânlı” diyebileceğimiz ve İslÂm’ın “temsil” demek olduğunu bilmeyen muvazaacı mizaçlar, aynı zamanda akıl ve aklın kendine dair bahislerden de gafil ve fukara olanlar… Bir garib hilkat!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Evet, Miraç… Yol, mutlak Kur’ân delâletiyle, "Mescid-ül-Haram"dan "Mescid-i Aksâ"ya, yâni Kâbe’den Kudüs’teki "Beyt-ül-Mukaddes"e ve oradan namütenahi esrar âlemine… Nisbet ve kıyas âleminin ufkunda “Sidre-tül-Münteha” isimli bir ağaç, bir acayip ağaç dikili... Bu noktada Cebrail, en küçük mesafe ölçüsüyle dahi ilerisine imkân görmeyen bir haşyet edâsiyle durdu:
- "Ben buradan ileriye geçemem!"
- "Niçin?"
- "Yanarım!”
- "Ya nasıl geçilir buradan ilerisine...”
- "Aşkla...”
Ve Allah’ın Sevgilisi, kendisini, tek başına nur fevvâresinin içine bırakıp geçiyor ve huzuru buluyor... Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır... İlâhî visâl anahtarı... Ve gidişte ve dönüşte daha nice tecelli.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Pislik yapmaya memur bir zamane haşeresi, rasyonalist mizacına uymadığı için, aklın almadığına karşı durma ve Allah’ın kudretini hesaba çekmeye davranma ahmaklığıyla şu hükmü savurmuştu:
- “Miraç, fezâ seyahati değildir!”
Ve hükmünün getireceği tepkiyi önlemek için de, yeri olmayan bir tecrit –hilesi- ile lâfı bulandırma korkaklığına girmişti:
- “Mânânın maddeye üstünlüğü ve maddeyi yenmesidir!”
Aman, kabul edemediği Miraç hakikatine nisbetle ne açık (!) bir izâh… “Mânânın maddeye üstünlüğü” gibi beylik klişelere, hiçbir vukuf çetinliği yaşamadan sarılan bu ahmak cinsi, anlar mı ki, mânânın maddeye üstünlüğünden kasıt, maddeyi mânâya bağlama ve müntehasında onun da mân olduğunu işaret içindir; ve bir hâlihazır tesbiti olarak bu hakikat, bir varlık meselesi olup, “Miraç” ile hakikat olmuş değildir… Ve bahsin “Miraç” hadisesi ile hiçbir alâkası olmaması bir yana, Miraç gibi sadece ve sadece Allah’ın Sevgilisi’ne ve bir defaya mahsus mucize üstü mucizeyi madde ve mânânın umumî ve daimî hâline irca ederek inkâr etmektir.
Allah Resûlü’nün yükseklikler âlemine uruc etmesinden bahiste Allah’a mekân ve istikamet tayini yoktur ama, “mekân ve istikamet tayini yoktur”dan kasıd da “yükseklikler âlemi”nin reddi değildir; zaten bu durumda Miraç’tan bahsedilemez… Keyfiyetini sadece Allah’ın ve Sevgilisi’nin bildiği sırrı kaba saba mantık hesaplarıyla tartmaya kalkan ahmaklara cevap, erenler katından geliyor:
- “Allah gökte değilmiş… Ey köpek! Olmadığını ne biliyorsun?.. Göğü karış karış ölçtün, gezdin, dolaştın da, bir de “orada yoktur” diye haber mi veriyorsun?.. Göğün adını işitmiş, yıldızların ve feleklerin adını duymuşsun da, durmadan bir şeyler söylüyorsun. Eğer senin gök hakkında bir bilgin, gökten haberin olsaydı, yahut bir karış göğe yükselseydin, bu saçmaları söylemezdin! Biz “Allah gökyüzünde değildir” demekle, “gök üzerinde değildir” demek istemiyoruz. Maksadımız, “gök, O’nun üzerini ihata etmemiştir, O göğü nasılsız ve niteliksiz bir şekilde kaplamıştır ve hepsi O’nun kudret elindedir; O’nun mazharıdır ve tasarrufu altındadır” demektir. Binaenaleyh O, göğün ve kâinatın dışında değildir ve tamamen içinde de değildir; yani bunlar O’nu ihata etmiş olmayıp, O hepsini çevirmiştir.”

* Hakikat-i Ferdiyye –Çöle İnen Nur-, İBDA Yy., s. 114-119
NECİP FAZIL-SALİH MİRZABEYOĞLU.

www.furkandergisi.com'dan
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Esselamun Aleyküm.
DELETE gönüldaş.
Katkılarınız için teşekkür ederim.
Allahcc yar ve yardımcınız olsun.
Allahcce emanet olasınız.
O EN GÜZEL VEKİLDİR.
BESMELE.SELAM.DUA.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Evet, Miraç… Yol, mutlak Kur’ân delâletiyle, "Mescid-ül-Haram"dan "Mescid-i Aksâ"ya, yâni Kâbe’den Kudüs’teki "Beyt-ül-Mukaddes"e ve oradan namütenahi esrar âlemine… Nisbet ve kıyas âleminin ufkunda “Sidre-tül-Münteha” isimli bir ağaç, bir acayip ağaç dikili... Bu noktada Cebrail, en küçük mesafe ölçüsüyle dahi ilerisine imkân görmeyen bir haşyet edâsiyle durdu:
- "Ben buradan ileriye geçemem!"
- "Niçin?"
- "Yanarım!”
- "Ya nasıl geçilir buradan ilerisine...”
- "Aşkla...”
Ve Allah’ın Sevgilisi, kendisini, tek başına nur fevvâresinin içine bırakıp geçiyor ve huzuru buluyor... Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır... İlâhî visâl anahtarı... Ve gidişte ve dönüşte daha nice tecelli.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

- "Ben buradan ileriye geçemem!"
- "Niçin?"
- "Yanarım!”
- "Ya nasıl geçilir buradan ilerisine...”
- "Aşkla...”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt