Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

KUR'AN'DA NESH MESELESİ... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bismillahirrahmanirrahim

Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması ve hükümlerinin hayata aktarılması bağlamında çözülmesi gereken en önemli problemlerden birisinin nesh meselesi olduğu açıktır. Bu mesele çözülmeden, birbiriyle yakından ilişkili olan Kur'an ayetlerinin gereği gibi anlaşılması mümkün değildir.

Buradaki "birbiriyle yakından ilişkili Kur'an ayetleri" ifadesinden kastımız, özellikle ilk bakışta aralarında bir çelişki varmış gibi görünen ayetlerdir. Öyle ki, aynı konuda hüküm getiren ayetlerden birisiyle amel edildiği zaman öbürünün getirdiği hüküm askıda kalmakta, bir diğer ifadeyle, aynı konuda hüküm getirmiş olan bir kısım ayetlerin hepsiyle aynı anda amel etmek mümkün olmamaktadır.

"Biz bir ayeti nehseder veya unutturursak, mutlaka ondan daha hayırlısını veya benerini getiririz. Bilmez misin ki Allah herşeye kadirdir. "(1)

Bu ayet bağlamında üzerinde durulması gereken önemli noktalar bulunmaktadır. Bu noktalar açıklığa kavuşturulmadan bu ayetin ne anlattığını ve nesh olayının hakikatini kavramak mümkün değildir. Şimdi bu noktalan teker teker ele alalım:

1-Buradaki "nesh" nedir:

Evvela şunu belirtmemiz gerekir ki, nesh, bir beyan (açıklama) türüdür. Mutlak bir emir ihtiva eden bir ayet indiği zaman bize nazaran o ayetin hükmü edebiyete kadar geçerlidir. Zamanı, mekanı, geçmişi, geleceği ve herşeyin hakikatini hakkıyla bilen Allah Teala, böyle bir ayetin hükmünü değiştiren başka bir ayet indirdiği zaman anlarız ki, Allah Teala, evvelki ayetin hükmünün yürürlükte kalma müddetinin sona erdiğini beyan buyurmakta ve evvelki ayetin hükmünün, sonraki ayetin hükmü ile tebdil edildiğini (değiştirildiğini) bildirmektedir. (2)

Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır:

"Biz bir ayetin yerine başka bir ayeti getirdiğimiz (beddelna) zamanki Allah ne indirdiğini (ve ne indireceğini) bilir-, "Sen ancak bir iftiracısın" dediler. " (3) Bu ayet ile yukarıdaki el-Bakara 106. ayetini bir arada ele aldığımız zaman, Kur'an'daki neshin, bir "beyanıtebdil" olduğu sonucuna varırız. Ki buna göre nesh, sonra gelen bir şer'i delilin, daha önce gelmiş bir şer'i hükmün hilafına delalet etmesidir ki, ilm-i ilahiye nazaran evvelki hükmün müddetinin sona erdiğini beyan, bizim ilmimize nazaran da, zahiren kıyamete kadar baki görünen o hükmün kaldırılması ve değiştirilmesidir. (4) Yukarıda zikrettiğimiz el-Bakara ayetinin ifadesi, Kur'an'ın, daha evvel gönderilmiş semavi kitapları neshini anlattığı gibi, Kur'an ayetleri arasında da nesh olayının cereyan ettiğini anlatır özelliktedir.

Kaldı ki, ikinci olarak zikrettiğimiz en-Nahl 101. ayeti, nesh olayının Kur'an ayetleri bağlamında da cereyan ettiğini açık bir şekilde göstermektedir. Çünkü ayetin açık ifadesi şunu anlatmaktadır: Allah Teala, Hz. Peygamber (s. a. v)'e indirdiği bir ayetin ardından, bir süre sonra onu nesheden bir başka ayet indirdiğinde kafirler, Hz. Peygamber (s. a. v)'ın Allah Teala'ya iftira ettiğini ileri sürmüşlerdir. Ayet, kafirlerin bu iddiasını reddetmektedir.

Burada zikrettiğimiz en-Nahl 101 ayetinin neshe delalet etmediğini ispatlamak amacıyla birkaç nokta ileri sürülmüştür. Burada kısaca buları zikrederek nesh inkarına delil olup olma yacaklarını görelim:

A-"Sözkonusu ayet Mekki (Mekke'de inmiş) olup, Mekke'de neshe medar olan ahkamla ilgili ayetler henüz iniyor olmadığından, ayette geçen "değiştirme" den maksat nesh olamaz. " (5)

B- "Ayette, "Bir ayetin" yerini "başka bir ayetle değiştirdiğimizde" buyurulmaktadır. O halde sözkonusu edilen şey, ayetlerin yer değiştirmesidir. Yer değiştirmesi ise, ya "mekan" la veya "zaman" la ilgili bir husustur. (... ) Yer değişikliğinden maksat "mekan" olduğu varsayıldığında, (... )

"Resülüllah (s.a.v) vahiyden aldığı emirle, inen ayetlerin hangi surenin neresine yerleş -tirileceğini vahiy katiplerine bildiriyordu. Sonra inen ayetler, önce inen ayetlerden sure içerisinde de öne alınabiliyordu. Böylece surede "takdim-tehir" gibi bir tertip değişikliği meydana geliyordu. Yani ayetlerin yerleri değişiyordu. Ehl-i Kitab'ın veya itiraz konusunda onlardan taktik öğrenen müşriklerin bu duruma itiraz etmiş olmaları muhtemeldir. Böylece ayetin bu durumu dile getiriyor olması ihtimal dahilindedir. (... )

"Ayette, bu anlattığımız yer değişikliği ihtimalinin kastedildiği gözönünde bulundurulmakla birlikte, bizce zaman değişikliğinin kastedilmiş olması ihtimali daha kuvvetli görülmektedir. Şöyle ki:

"Ayette sözkonusu edilen "ayet" ten maksat "risalet" tir. Yani Muhammet (s. a. v)'ın peygamber olarak gönderilmesiyle Hz. Musa ve Hz. İsa'nın risalet dönemlerinin son bulduğu. yerlerine Muhammed'in (s. a. v) risaletinin kaim olduğu ifade edilmektedir...

Önce ilk itirazdan başlayalım: A- Bu ayetin Mekki olması, Kur'an'da belirtilen bir husus bize bildiren tek kaynak rivayetler olmaktadır. Usul açısından, bu noktada rivayetlere güvenip de, Kur'an'da ayetleri arasında nesh cereyan ettiğini bildiren rivayetlere güvenmenin (burada kasteddiğimiz "rivayetler" Sahabe'den nakledilen haberlerdir) hiçbir mantığı yoktur.

Öte yandan Mekke'de neshe medar olan ahkamla ilgili ayetlerin henüz iniyor olmadığını söylemek de doğru değildir. Nitekim rivayetler Hz.Peygamber (s.a.v)'m Mekke'de iken (Mirac'dan önce) iki sabah, iki de akşam olmak üzere günde iki vakit ikişer rek'at namaz kıldığını anlatmaktadır. Bu, tamamen ahkamla ilgili bir husustur. Buna dair daha başka örnekler de verebilir. Ancak sözü çok fazla uzatmamış olmak için ayrıntıya girmiyoruz.Dolayısıyla Mekke döneminde de - az da olsa- nesh cereyan etmiştir.

Eş-Şatıbi şöyle der: "Şeriat ahkamından Mekke'de inmiş olanların genellikle dinde külli ahkam ve kavaid-i usuliyye cümlesinden olduğu tekkerrür ettiğine göre, bu durum, Mekke'de inmiş olanların genellikle dinde külli ahkam ve kavaid-i usuliyye cümlesinden olduğu tekerrür ettiğine göre, bu durum, Mekke'de inen ahkamın çok değil, az olmasını gerektirir...(7)

B- Ayette zikredilen hususun, "zaman" veya "mekan" ile ilgili bir değişikliği anlattığı iddiasına gelince, her şeyden önce ayetin tamamı ele alındığında böyle bir yorumun mümkün olmadığı görülür. Zira ayetin devamında, inkarcıların, Hz.Peygamber (s.a.v.)'i iftiracılıkla suçladıkları ifade edilmektedir. Dolayısıyla eğer bu ayeti, Kur'an ayetlerinin, içinde ver aldıkları surelerdeki yerlerinin değiştirilmesini anlattığı şeklinde yorumlayacak olursak, burada inkarcıların bu tepkisine ve itirazına bir anlam vermemiz mümkün olmaz. Bu açıklama,sözkonusu ayetin mekan değişikliğini anlattığı şeklindeki yorumu geçersiz kılmaktadır. Ayetin, "risalet" anlamına geldiği ve zamanla ilgili bir değişikliği, yani Hz.Musa ve Hz.İsa'nm (a.s.) risaletleri döneminin son bulduğu ve artık Hz.Peygamber (s.a.v.)'in risalet döneminin başladığını anlattığı iddiasına gelince, ayetin bağlamı böyle bir iddiayı geçersiz kılmaktadır. Zira 101 numaralı bu ayetten başlayarak ileriye doğru 105. ayete kadar gidildiğinde, hep inkarcıların Kur'an ayetleri hakkındaki itirazlarının cevaplandırıldığı ve meselenin tamamen Kur'an ayetleri etrafında işlendiği görülecektir.

Kaldı ki, buradaki "ayet”in "risalet" anlamına geldiğini söylemek de başlı başına zorlama bir yorumdur ve dahi "O halde sözkonusu edilen şey, ayetlerin yer değiştirmesidir" şeklindeki yorum da bunu iptal etmektedir. Zira buna göre ayetler aynen mevcuttur; sadece yerleri değiştirilmiştir. Ancak risalet olayında böyle birşey sözkonusu değildir...

2-Yukarıda zikrettiğimiz el-Bakara 106. ayetin, her biri mütevatir olan muhtelif kıraat şekilleri vardır.

A- Ayette سَخ geçen kelimesini نسخ şeklinde okuyanlar vardır. Mesela yedi mütevatir kıraat imamından İbn Amir bunlardandır. Böyle okunduğu zaman kelime, "ne-se-ha" nın geçişli hali olan "enseha" dan gelir ki, bu taktirde ayet, Yüce Allah'ın, ayeti Hz. Peygamber (s.a.v.)'e neshettirmesi, yani ayeti neshettiği zaman Hz.Peygamber (s.a.v)'ın, o ayetin hükmüyle ameli terketmesini mubah kılmasını, yahut Cebrail (a.s)'ın, Hz.Peygamber (s.a.v)'e, o ayetin neshedildiğini bildirerek mensuh kılmasını emretmesini ifade eder. (8)

B-Yine aynı ayette geçen ننسها kelimesi, İbn Kesir ve Ebu Amr tarafından نَنْسَأما şeklinde okunmuştur. Bu durumda ayet, nüzulü ertelenen ayetlerin yerine daha hayırlısının veya denginin indirildiğini ifade eder.(9) Ebu Hayyan, bu kelimenin okunuşu ile ligili olarak 11 ayrı vecih zikretmiştir. Bu yazının çerçevesini taşmış olmamak için burada ayrıntıya girmeyeceğiz.(10)



Kur'an'da nesh vuku bulmadığı iddiası :

Kaynaklarda genellikle Mu’tezile’den Ebu Müslim el-İsfahani'nin neshi kabul etmediği nakledilmektedir. An çak onun, neshin cevazına mı, yoksa vukuuna mı ve neshin, muhtelif şeriat ler arasında bulunduğuna mı, yoksa bir tek şeriatin muhtelif hükümleri ara sında bulunduğuna mı karşı olduğu konusunda bir karışıklık bulunmaktadır. er-Razi şöyle der:

"Ümmet .Kur'an'ın neshinin caiz olduğu konusunda ittifak etmiştir. Ebu Müslim b.Bahr ise bunun caiz olmadığını söylemiştir.(11) Bu ifade el-Esfahani'nin, neshin cevazını inkar ettiğini göstermektedir.

eş-Şevkani şöyle der: "Nesh aklen caiz ve naklen de vakidir. Bu hususta müslümanlar arasında görüş ayrılığı yoktur. Ancak Ebu Müslim -el-Efsahani'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nesh caizdir, (ancak ) vaki değildir."(12)

es-Sübki der ki: "Müslümanlar neshin cevazı konusunda icma etmiştir. Sadece kendilerini İslam'a nisbet eden bir grup ki Ebu Müslim el-Esfani'de bunlar arasındadır, beda görüşüne(13) yol açacağından endişe ederek, bundan kaçınmak için neshi men etmişlerdir. Onların kanaatlerine neshi kabul etmek, beda görüşünü kabul etmeye götürür."(14)

Keza kendisi de bir Mu'tezili olan Ebu'l-Hüseyin el-Basri de şunları söyler: "Müslüman­lar, şeriatlerin neshinin hasen (aklın güzel kabul ettiği bir mesele) olduğunda ittifak etmişlerdir. Sadece müslümanlardan birisinden, bunu hasen görmediği yolunda nakledilen şaz bir hikaye bun dan istisnadır." (15)

Görüldüğü gibi bütün bu nakiller, Ebu Müslim el-Ebbehani'nin nesh hakkındaki görüşü nün net olarak ortaya konmasına yetecek kadar net değildir. Kanaatimize göre ortada lafzi bir ih­tilaf bulunmaktadır. Şöyle ki, ulemanın nesh dediği şeye, Ebu Müslim el Esbehani, önceki hükmün gönderiliş maksadı hasıl olduktan sonra yeni bir hüküm gönderilmesi sözkonusudur ki, bu nesh değildir.

Bizim bu kanatimizi destekler mahiyette es-Sübki şöyle demektedir: "Müslümanlardan neshi inkar eden kişi, önceki şeriatlerin bizim şeriatimize pek çok hükümde muhalif olduğunu itiraf etmektedir. Ancak o şöyle demektedir:"Önceki şeriatler, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in zuhuruna kadar geçerlidir. Hz.Peygamber (s.a.v.) zuhur ettiğinde artık daha önceki bir şeriatle taabbüd zail olur.Çünkü (önceki şeriatten) maksat hasıl olmuş ve bitmiştir. Bu ise herhangi bir noktada nesh de ğildir..." (16)

Görüldüğü gibi Ebu Müslim el-Esbehani, önceki şeriatlerin hükmünün kaldırılmasını, za-mansal bir tahsis olarak görmekte ve buna nesh dememektedir.

Burada Ebu Müslim el-Esbehani'nin görüşü ile ilgili olarak belirtilmesi gereken esas önemli nokta, onun, Kur'an ayetleri arasında neshin cereyan ettiğinin kabul edileceğine dair herhangi birşey söylememiş olmasıdır. Yani ona göre İslam şeriatinin, kendisinden önceki şeriatleri neshettiği sabittir. Ancak nesh olayının Kur'an ayetleri arasında vuku bulduğu söylenemez. Allah'ın indirdiği Kur'an'i bir hükmün ortadan kaldırılmasından sakınmak için olsa olsa Kur'an'ın nasih olduğu söylenen ayetlerinin, mensuh olduğu söylenen ayetlerini "tahsis" ettiğinden sözedilebilir.(17)

Bütün bunlar, Ebu Müslim el-Esbehani ile cumhurun ihtilafının lafzi olduğunu söylememizi mümkün kılan hususlardır.



Neshi inkar eden çağdaş yaklaşımlar ve gerekçeleri:

Son yüzyıla gelene kadar Ümmet'in nesh konusundaki ihtilafı, sadece Ebu Müslim el-Esbehani ile cumhur-u ulema arasında cereyan etmiştir. Ancak yüzyılımızda, başka pek çok konuda olduğu gibi nesh konusunda da bu Ümmet'in alimlerine muhalefet etmekle ünlenen kimselerin varlığını müşahede ediyoruz. Ülkemiz dışında bu kişilere örnek olarak Muhammed Tevfik Sıdki, Ahmed Emin ve Mevdudi'yi(19) ülkemizden de Süleyman Ateş, Y.Nuri Öztürk, Hüseyin Atay, M.Sait Şimşek gibi isimleri sayabiliriz.

Bu saydığımız isimleri nesh hakkında söylediklerini teker teker zikretmek yazıyı uzatacağı için, burada sadece Süleyman Ateş'in görüşlerini kısaca ele alacağız.(20)

Ateş, Kur'an ayetlerinin birbirini neshi konusunda şöyle demektedir:

"...Bizim kesin kanaatimiz odur ki Kur'an'da kastedilen nesh, Hz.Peygamber'e unutturulmuş olan ve dolayısıyla yazılamayan ayetlerdir. Ama Kur'an'da yazılmış olan her ayetin hükmü vardır. Hz.Peygamber hiçbir ayet hakkında "Bu ayet mensuhtur" dememiştir. Ondan başka hiç kimsenin de Kur'an'i mensuh saymağa hakkı yoktur. Hatta Kur'an ayetlerini neshetme yarışına girmiş olan alimler(!) bile mensuh saydıkları ayet için bunun bir hükmü yoktur, artık bu asla uygulanmaz diyememişlerdir. Zaten bunu söyleyen de küstahlık etmiştir. Kur'an'da anlamsız, sırf kalıp olsun diye inmiş ayet yoktur. Yüce Allah:

"Kur'an'ı düşünmüyorlar mı, eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı.(21)" Buyurmuş ve Kur'an ayetleri arasında birbirine aykırı sözler olmadığını bildirmiştir. Nesh, anlamları ters sözler arasında olur. Kur'an'da böyle sözler olmadığına göre nesh de yoktur. Her ayetin uygulanacak zamanı vardır. (22)

"Tekrar ediyoruz: Kur'an'ın anlattığı nesh, aynı zamanda inşa demektir. Yani yazılmadığı için zamanla unutturulmuş olan ayetler vardır. Bunların yerine daha iyisi veya dengi ayetler gelmiştir. Yazılmış olan Kur'an'da nesh sözkonusu değildir. Bu düşünce Kur'an'ın veya Peygamber'in düşüncesi değil, gelişen şartlar içinde alim denilen kimselerin Kur'an'a uyguladıkları düşüncelerdir."

Mensuh ayetlerin sayısını ikiyüze çıkaranlar olduğu gibi beşe indirenler de vardır.Çünkü dayandıkları kesin bir delil yoktur. Onun için herkes kendisine göre neshi azaltmış veya çoğaltmıştır. Ama büyük alim Ebu Müslim Isfahani de Kur'an'da nesh olmadığını söylemiş, daha sonra zamanımız alimlerinden Ahmed Emin de bu görüşü ispatlamaya çalışmıştır.Onlara göre bu ayette kastedilen nesh, Kur'an'ın kendi kendisini neshi değil, daha önceki Kitapları neshedip hükümsüz bırakması demektir. Tabii bu görüşü de Kur'an'ın ruhuna terstir. Çünkü Kur'an, kendisinin "Kendinden öncekini tasdik edici olarak" geldiğini bildirmektedir. O kitaplarının hükümlerini kaldırmak için değil, yerleştirmek için gelmiş olan Kur'an, onları hükümsüz bırakmaz. Zaten Kur'an'ın kendisi, dikkatli olarak okunursa, onları gerçek olarak uygulayan, dinin ruhuna bağlı insanları nasıl övdüğü, onların Allah katında nasıl ödüllendirileceklerini söylediği açıkça görülür, ilahi Kitapların hepsi insanları aynı prensiplerde birleştirmek, dost yapmak için gelmiştir. Ama insanların egoizmi, onları yanlış yorumlayarak toplulukları birbirine düşman etmiştir.. ."(23)

Ateş'in yukarıya aldığımız görüşlerini kısaca şöyle maddeleştirebiliriz:

1-Yazıya geçirilmiş olan Kur'an ayetleri arasında nasih-mensuh ilişkisi yoktur. Şu anda elimizde bulunan Kur'an'ın bütün ayetlerinin hükmü vardır. Zamanı geldiğinde ve şartlar elverdiğinde, alimlerin mensuh olduğunu söylediği ayetler ile de amel edilir.

2-Kur'an'ın anlattığı nesh, Kur'an'ın, ken dişinden önceki ilahi kitapların hükmünü kaldırması da değildir. Böyle bir iddiada bulunmak Kur'an'ın ruhuna terstir.

3-Kur'an'da mensuh ayetler bulunduğu düşüncesi, Kur'an'ın veya Peygamber'in düşüncesi değil, gelişen şartlar içinde alim denilen kimselerin Kur'an'a uyguladıkları düşüncelerdir.

Şimdi bu maddelerde özetlemeye çalıştığımız hususları birer birer ele alalım:

1-Eğer Hz.peygamber (s.a.v.) döneminde yazıya geçirilmiş olan ve bize kadar hiçbir de ğişikliğe uğramadan gelmiş bulunan Kur'an ayet leri arasında nesh cereyan etmemiş ise ve dahi Kur'an'daki her ayetin uygulanacağı bir zaman ve zemin var ise aşağıdaki sorulara nasıl cevap verilebilir:

a-Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: "Sana şaraptan ve meysirden soruyorlar. De ki: "O ikisinde büyük günah ve insanlara bazı yarar lar vardır. Fakat onların günahı yararından büyüktür...." (24)

Bu ayette şarabın haram kılmmadığı, aksine onun birtakım faydaları olsa da, günahı­nın yararından büyük olduğu ifade edilmektedir. Ateş de tefsirinde bu ayetin şarabı haram kıldığına dair herhangi birşey söylememektedir. Hatta bu ayeti tefsir ederken, "İslam bilginlerinden bir kısmı, tefsirini yapmağa çalıştığımız ayetin haram bildirmediğini, bir kısmı ise haram bildirdiğini söylemişlerdir. Zahir olan, birinci kısmın görüşüdür"(25) demek suretiyle bu ayetin şarabı haram kılmadığını söylemektedir. Keza Ateş, bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak , ayette geçen "hamr" ve "meysir"in haramlığından söz etmekte, ancak bunların bu ayet ile haram kılındığını söyleme inektedir.

Hatta "Ayette günah olduğu bildirilen hamr ve meysir'in ne olduğunu ve bunlar hakkında İslamın son hükmünü inceleyelim:..." (26) demek suretiyle İslam'ın, hamr ve meysir hakkındaki "son hüküm" olan haramlık hükmünden önce daha değişik bir hükmü olduğunu zımnen kabul etmektedir.

O halde soralım: "Kur'an'daki her aye­tin hükmü vardır" diyen birisi olarak Ateş, hamr ve meysirin haram olduğunu bildirmeyen yukarıdaki ayet ile amel edilebileceği görüşünde midir? Keza, "Ey iman edenler, ne dediğinizi bilmeniz için sarhoş iken namaza yaklaşmayınız"(27) ayetinin de hükmü vardır. Dolayısıyla müslümanların sarhoş olmalarının değil, sarhoş iken namaza yaklaşmalarının yasak olduğu bir zaman veya ortam bulunabilir diyebilir mi?

Yine Ateş, müfessirlerin, yukarıda mealini yazdığımız ayeti neshettiğini söyledikleri

"Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar, ezlam (şans okları) şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz..."(28) Ayeti üzerinde dururken de şöyle demektedir: "Meysir'in mahiyetini ve insanların şarabın bir den bire değil, kademeli olarak menedildiğini ve bu konudaki çeşitli görüşleri Bakara suresi: 219 ncu ayetin tefsirinde açıklamıştık." (29)

Demek ki Ateş'e göre hamr bir den bire değil, kademeli olarak menedilmiştir. Peki hamrı nihai olarak meneden bu ayet dururken, Ateş'in sözünü ettiği o "kademeleri teşkil eden ve hamrın haram olduğunu ifade etmeyen ayetlerle de amel edebilir miyiz?

Hatta yine Ateş şöyle demektedir:

"Şarap içmek ve kumar oynamak, top­lum ahlakını bozan kötü işlerdendir, islam bunları kesinlikle yasaklamıştır."^ Eğer bu söz doğru ise,"Zaten bunu söyleyen de küstahlık etmiştir. Kur'an'da anlamsız, sırf kalıp olsun diye inmiş ayet yoktur. Yüce Allah: "Kur'an'ı düşünmüyorlar mı, eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı."(31) buyurmuş ve Kur'an ayetleri arasında birbirine aykırı sözler olmadığını bildirmiştir. Nesh, anlamları ters sözler arasında olur. Kur'an'da böyle sözler olmadığına göre nesh de yoktur. Her ayetin uygulanacak zamanı vardır" şeklindeki sözleri nasıl anlayacağız? Birisi çıkıp da, hamr ve meysiri kesin olarak yasaklamayan ayetlerin de uygulanacağı zaman vardır" diyecek olursa buna kim ne diyebilir?

Devam edecek



Dipnotlar

1- 2/el-Bakara, 106.

2- Bkz. es-Serahsi,"Usulü's Serahsi", II,54.

3- 16/en-Nahl,101.

4- Elmalılı,"Hak Dini Kur'an Dili",1,460.

5- M.Said Şimşek,"Kur'an'da iki Mesele"92.

6- Şimşek, 93-4.

7- eş-Şatibi,"el Muvafakat",lil,78.

8- ez-Zemahşeri,"el Keşşaf",l,175;ibn Atıyye,"el Muharraru'l Veciz",!,192.

9- İbn Atıyye, a.y.;er-Razi, "et Tefsiru'l Kebir" III 226; Ebu Hayyan,"el Bahru'l Muhit",l,551.

10- Ebu Hayyan,1,550.

11- er-Razi, "el Mahsûl", l/ lll;460.

12- eş-Şevkani,"lrşadu'l Fuhül",313.

13- Beda.gizli kalmış bir şeyin sonradan ortaya çıkmasıdır.Neshin bedaya yol açacağını söyleyenler şöyle demektedirlerEğer nesh, bir hüküm inzal edildikten sonra başka bir hükmün, ondan daha hayırlı ve elverişli olduğu gerekçesiyle onun yerine kaim kılınması ise, böyle birşeyi Allah teala hakkında düşünmek mümkün değildir. Çünkü bu durumda.Allah Teala'nın, sonraki hükmü daha önce bilmediği gibi bir sonuç çıkar. Bu ise muhaldir.

14- es-Sübki," el ibhac",ll,227-8.

15- Ebu'l-Hüseyin el-Basri,"el Mu'temed",l,370.

16- es-Sübki,11,228.

17- Prof.Dr.ismail Cerrahoğlu,"Tefsir Usulü",125; Vehbe ez-Zuhayli/'Usulu'l Fıkhi'l İslami", ll, 947.

18- Subhi es-Salih, "Kur'an ilimleri",(Tercüme: M.Said Şimşek),207.

19- Mevdudi'nin bu noktada diğerlerinden ayrılan bir tavrı vardır. O,Kur'an ayetleri arasında neshin vuku bulduğunu kabul etmekle birlikte, zaman ve şartlara göre yine o ayet ile amel edilebileceğini söylemek arasında netice olarak herhangi bir fark yoktur.

20- M.Said Şimşek'in iddialarının bir kısmını yukarıda ele almıştık. Onun, el-Bakara 106. ayeti ile ilgili söylediklerini de, Ateş'in iddialarını cevaplandırırken ele almış olacağız.

21- 47 en-Nisa, 82.

22- Ateş,"Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri",l,215.

23- Ateş, I,217-8

24- 2/el-Bakara,219. Meal.Ateş'in tefsirinden alınmıştır.

25- Ateş,l,269.

26- Ateş-,1,370.

27- 4/en-Nisa,43.

28- 5/el-Maide, 90. Meal Ateş'in tefsirinden alınmıştır.

29- Ateş,Tefsir,lll,57.

30- Ateş,lll,58.

31- 4/en-Nisa,82.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt