Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İŞTE MÜSLÜMANLARA YAPILANLAR...Guantamono.. (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bundan sonra Herkeze Rabbimiz kahret onları deyip kıyıya cekilmeyi yasak ediyorum.

ümmetin dağınık olması toparlanması bir zaman meselesidir. tamam.

Toplanana kadar herkez şöyle dua etsin:

Rabbimiz bizi uyandır ve birleştir.

bizim herşeyimiz senindir. Onları bizim ellerimizle kahreyle...


Nerde zulum varsa islam erlerini oraya ilet bizide iclerinde eyle.
Can gönüldaşım.
Yüreği büyük kardeşim.
Rabbim yar ve yardımcın olsun inşaALLAH.
Allahcc kelamını tesirli eylesin inşaALLAH.
Bizi bir eylesin inşaALLAH.
Rabbimize emanetsin.
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...


Cihad Şart'tır..
Allahcc razı olsun gönüldaş.
Rabbimize emanetsin.
Besmele...Selam...Dua...
 

esraisra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Kas 2011
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Allah yar we yardımcımız olsun inşallah yaa gercekten kötü bir durum
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hama 30 yıl öncesine Döndü.....

1008HAMA.jpg



2 Şubat 1982 yani bugün Yılında Hama da gerçekleşen katliamın 30.yılı.Suriyede ise değişen hiç birşey yok.katliamların devam ettiği ülke 30 yıl önce ki görünümü ile adeta kaosu yaşıyor.İşte o katliamın ayrıntıları...


Aşık karalı mısın, candan yaralı mısın?
Nedir sendeki bu hal, yoksa Hama'lı mısın?

Hama, Suriye'de İslami hareketin en güçlü olduğu şehirlerden biridir. Bu özelliği dolayısıyla Hama şehri 1982 yılında büyük bir katliama şahit oldu. Hafız el- Esed'in kardeşi ve zamanın Genelkurmay Başkanı Rıf'at el-Esed, Şubat 1982′de bir gece vakti Hama'ya havadan ve karadan saldırı düzenledi. Saldırıya katılmak istemeyen askerlerin çoğu anında idam edildiler. Bazıları da Müslümanlar tarafına geçtiler. Birkaç gün devam eden Hama katliamında yaklaşık kırk bin Müslüman şehid oldu. Şehir adeta bir harabeye döndü..
Hama, Halep'le Humus arasında Asi nehri vadisinde, nehrin iki yakasına yerleşmiş bir şehirdir. Kelime olarak "sıcak" anlamına gelir. Hem iklim olarak hem de taşıdığı manevi hava itibariyle sıcak bir şehir olduğu için böyle adlandırılmıştır. Manevi sıcaklığı ise tarih boyunca tevhid mücadelesenin önemli merkezlerinden biri olmasından ileri gelmektedir. M. Ö. 2150 yılında kurulduğu tarihlerde kayıtlıdır. Bu şehir, Hz. Ömer (r.a.)'in hilafeti döneminde gönderilen Ebu Ubeyde ibnu Cerrah komutasındaki ordular tarafından fethedilmiştir. İşte bu, sıcak kalpli ve sevimli insanların yaşadığı sıcak şehir 1982′de Hafız Esed rejiminin yürekleri parçalayan vahşi bir katliamına sahne oldu.
Rejimin Hama'ya bir komplo hazırladığı katliamdan iki yıl öncesinden itibaren izlediği tutumla ve başvurduğu uygulamalarla belli oluyordu. Daha iki yıl önceden diktatör Esed adamlarını ve cellatlarını fitne tohumları ekmeleri, insanları tahrik etmeleri için şehre göndermişti. Bu kişiler insanların inançlarına saldırmak, erkeklerin onur ve haysiyetlerini kadınların namuslarını kirletmek için gönderilmişlerdi. Amaç ise toplumu tahrik ederek bir katliamın zeminini, alt yapısını hazırlamaktı. Gönderilen bu tahrikçi vahşiler kendilerinden istenenden fazlasını bile yaptılar. Öyle ki büyüklere değil küçük yaştaki çocuklara bile saldırdı, küçük kız çocuklarının namuslarını kirletmeye bile kalkıştılar.


Bu arada Suriye Ceza Kanunu'nda bazı değişiklikler yapılarak halkın kendi kendini savunması zorlaştırıldı, halk savunmasız ve zor durumda bırakıldı.

Esed yönetimi Hama'da bu tahrikleri yaparken bir yandan da askeri tedbirleri artırmayı, bölge ahalisini güvenlik yönünden sıkı bir denetime almayı da ihmal etmedi. Şehir tamamen Örfi İdare (Sıkıyönetim) kontrolüne alındı. Askeri ve sivil istihbarat için karargahlar kuruldu. Kısacası bir yandan halk devlete isyan etmesi için her yönden tahrik edildi, diğer yandan da isyan edenlerin anında ortadan kaldırılması için her türlü tedbir alındı. Hafız Esed'in kardeşi ve suç ortağı Rıfat Esed olaylardan iki ay önce Örfi İdare komutanlığına getirildi. Çünkü o vahşette sınır tanımayacak bir ruha sahipti. O aynı zamanda ağabeyinin halefi olmak, ondan sonra yerine geçmek istiyordu. Bu yüzden de kendisinden isteneni tereddütsüz yapabileceği, ağabeyinin bir dediğini iki etmeyeceği biliniyordu.

Rıfat Esed, Örfi İdare komutanlığına getirildikten sonra kendisine bazı talimatlar ve bu arada önemli birtakım yetkiler de verildi. İşte bu önemli yetkilerden biri:

"Kimsenin onayını almadan beş bin kişiyi bile öldürebilirsin!"

Üstelik bu yetki el altından değil resmi olarak veriliyordu.


İnsanlar Örfi İdare altında her geçen gün daha da kıskaca alınıyorlardı. Durum öyle bir noktaya gelmişti ki Hamalılar: "Biz her gün ölüyoruz veya şehrin büyük bir kısmı ölüyor. Bu iş nereye kadar sürecek?" diye sormaya başladılar.

İslami kimlik taşıyanların hepsinin evleri aranıyordu. Bir tek ev bazen on defadan fazla aranıyordu. Adeta Hulagu'nun askerleri kabirlerinden çıkmış gibiydiler. Belki Esed'in cellatları onları da geçmişti. Halkı en çok rahatsız eden ise insanların inançlarının rencide edilmesi, şerefleriyle ve namuslarıyla oynanmasıydı. İlimlerinden dolayı hürmet gören insanlar Esed'in cellatlarının taarruzuna uğruyor, haysiyetleri kirletiliyordu. Evlerde kadınlara saldırılıyordu. Çocuklar anne - babalarının gözleri önünde öldürülüyorlardı.


Bir ispiyoncu: "Bir adamın şu binaya girdiğini gördüm, hala çıkmadı" diyecek olsa Esed'in cellatları hemen içeriye dalıyor, içeride yakaladıklarına tekme tokat saldırıyor, kimseyi bulamazlarsa binayı içindekilerin üstüne yıkıyorlardı.

İşte bu vahşi saldırılarda gerek Müslüman Kardeşler cemaatinden ve gerekse rejime muhalif farklı kesimlerden pek çok insan vahşice katledildi.

Halin böyle olmasına rağmen cumhurbaşkanı Hafız Esed dünya kamuoyuna yönelttiği mesajlarında Suriye'de her şeyin yolunda gittiğini, sükunetin hakim olduğunu iddia ediyordu. Bu tür mesajlar vermesinin amacı ise kendisinin gerçekleştireceği katliamın sebeplerinin rejim tarafından değil "isyancılar" tarafından hazırlandığı iddiasını haklı göstermek için yanıltma yapmaktı.

İşte bütün bu zulümler artık iyice dayanılmaz hale gelince halk tepkisini ortaya koymaktan, her gün ölmektense bir kere ölmeyi tercih etmekten başka bir yol olmadığını düşündü. Vahşet rejimi ise katliam gerçekleştirmek için bir kıvılcım bekliyordu.

Hama'da rejimin insanlık dışı uygulamalarına karşı gösterilen tepki bir örgütsel isyan değil bir halk isyanıydı. Eğer ki bu bir örgütsel hareket yani Müslüman Kardeşler'in yönetimi ele geçirme amacına yönelik olarak başlattığı bir isyan olsaydı hıristiyanlar böyle bir eyleme katılırlar mıydı? Oysa civardaki hıristiyanlar da rejimin o vahşi saldırılarına karşı bölge ahalisinin onur ve haysiyetinin korunması için verilen mücadeleye, ortaya konulan onurlu direnişe katılmışlardır.

Ama vahşi Esed rejimi Hama ahalisini ekin biçer gibi biçmek için bütün hazırlıklarını yapmıştı. Havadan ve karadan füzeler, bombalar, top mermileri yağdırdı insanların üzerine!

…..

Türkiye'ye sığınan Sünni Müslümanlar, Hatay İli Samandağ ilçesinde Türk Askerlerinin ayaklarına kapanarak şöyle yakardıkları söylenmektedir :

"Şam komutanına secde etmedim, ama senin ayaklarını seve seve gözyaşımla yıkarım…"

Ancak zulümden kurtulduğunu sanan mülteciler; Suriye'nin yaptığı iade isteklerine dönemin katliam olduğuna inanmayan 12 Eylül Yönetimi olumlu cevap vererek teslim girişiminde bulunmuştur…

Sınır Kapısında teslim sırasında "Bizi Esad'a vermeyin" diye bağıran mülteciler, kaçma girişiminde bulunarak intihar etmişlerdir.

Hafta sonu Suriye de yaşanan olaylar sonucunda 180 kişi hayatını kaybetti.Umarız Arap Birliği,İslam işbirliği teşkilatı ve İnsan Hakları örgütleri akan kanın durması için insani ve vicdani çabayı gösterirler.30 yıl da Suriye de değişen hiçbir şey yok ,sadece azınlık ve Nusayri olan diktatör bir rejimin Müslüman Suriye halkını katletmeye devem ettiğine şahit oluyoruz.
Suriye de 30 yıl önce hayatını kaybeden kayıp on binlerce Suriyeli insanların mezarlarının bulunması için bu dosyanın yeniden açılması gerekir. Fransa devleti bu katliamların baş sorumlusu Rıfat esad ı hala ülkesinde barındırmasını da kınamalıyız.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Suriye sokakları ölülerle dolu!

SURİYEVAHSETİGÖR.jpg


Suriyeli aktivist, Suriye'de ordunun operasyon gerçekleştirdiği bir çok şehrin âdeta harabeye çevrildiğini, son olarak İdlib şehrinde katliam yapıldığını söyledi.

Suriyeli aktivist, Suriye'de ordunun operasyon gerçekleştirdiği bir çok şehrin âdeta harabeye çevrildiğini, son olarak İdlib şehrinde katliam yapıldığını söyledi. Aktivist, "İdlib'te sokaktan alınamayan kimi cesetlerin köpekler tarafından parçalandığına şahit olduk." dedi.


Suriye'de yönetim karşıtı gösteriler bir yılı aşkın süreyi geride bıraktı. Ordu, ülkenin çeşitli bölgelerine yönelik operasyonlarını sürdürüyor. Silahlı kuvvetler, Humus'un ardından rotasını İdlib şehrine çevirdi. Sınır bölgelerinde yaşayan halk, katliam endişesi ile Türkiye'ye akın ediyor. Son bir hafta içinde Türkiye'ye gelenlerin sayısı 4 bini buldu.










Sınır bölgesinde bu gelişmeler yaşanırken Suriyeli aktivist M.A. Cihan'a verdiği özel mülakatında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Cihan'ın Antakya'da görüştüğü aktivist, güvenlik gerekçesi ile kimliğinin gizli tutulmasını istedi. Aktivist, Suriye ordusunun son olarak İdlib'e başlattığı operasyonlarda büyük katliamar yaptığını, katliama karşı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu'nun elinde ağır silah olmadığını, mevcut silahların oldukça yetersiz olduğunu vurguladı.


"ÖLENLERİ TEŞHİS ETMEK İSTEYEN 40 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ"


Aktivist, M.A., "Bir kaç gün önce İdlib'te öldürülen 7 kişiyi teşhis etmek için yaklaşık 40 kişi toplandı. Toplanan 40 kişi Suriye ordusu tarafından öldürüldü. Bunun yanı sıra bombardımanlar da devam ediyor. Evler yakılıyor. Kadın, erkek çocuk ayırımı yapılmadan çok sayıda insan öldürüldü. Öyle katliamlar oluyor ki bazı sivillerin boğazları kesilerek öldürüldü." diye konuştu.

Yaş kuru ayrımı yapılmadan halkın bir kıyıma uğratıldığını ifade eden M. A., askerlerin şehirde hareket eden her cisme ateş ettiklerini kaydetti. M.A., "İdlib'te çok sayıda insanı acımasızca öldürdüler. Kimi cesetler sokaktan alınamadı. 17 yaşındaki bir genç, keskin nişancıların ateşi sonucu öldü. Ancak cesedi sokaktan alınamadı. İkinci gün ise bacakları köpekler tarafından parçalanmış bir şekilde bulduk. Buna benzer bir sürü vaka yaşanıyor." açıklamalarında bulundu.

Aktivist M.A., operasyonlarda yabancı milisler olduğunu savunarak isim vermeden İran'ı suçladı. Yıllardır baskı altında yaşamaktan bıktıklarını ifade eden aktivist, şöyle devam etti: "Baba Hafız Esed döneminde baskı ve zulmün en şiddetlisine maruz kaldık. Ülke yıllardır Muhaberat ve baskıcı rejimle yönetildi. Dedem, babam bunu yaşadı. Ardından Beşşar Esed geldi. Bu baskıcı rejim aynı şekilde devam etti. Dedem ve babamın yaşadığını ben yaşıyorum. Ancak böyle bir fırsat oldu. Artık çocuklarımın diğer ülkelerde olduğu gibi özgür bir ülkede yaşamasını istiyorum. Suriye'deki herkes böyle düşünüyor. Özgürlük için gerekirse cesedim köprü olacaksa ben de buna seve seve hazırım. Özgürlük istiyoruz. Adalet istiyoruz. 40 yıldır istibdat ve dikta rejiminde yaşıyoruz. Artık yeter. Halk özgürlüğü hak ediyor."












"HALKA ATEŞ ETMEYEN ASKERLER ÖLDÜRÜLÜYOR"

Suriye ordusundan kopmaların beklendiğinden az olduğu yönündeki bir soru üzerine aktivist, "Bazı askerler durumun tam farkında değil. Ancak ne zaman ki göstericilere ateş emri verildi ondan sonra gerçeği gördüler. Ateş emrine karşı gelenler üstleri tarafından vuruldu. Kimileri ise halka ateş etmeyerek havaya ateş etti bu yüzden öldürüldüler. Ayrıca askerlerin basını takip etmeleri engelleniyor. İzne çıkmalarına müsaade edilmiyor. Çünkü izne çıkan bir daha geri dönmüyor." şeklinde konuştu.

Aktivist, "Her kim Suriye halkına yardımcı olmak istiyorsa lütfen acele etsin. Gösteriler başlayalı bir yıl oldu ve somut bir adım yok. Biz artık vaat istemiyoruz. Herkese sesleniyorum. Özgür Suriye Ordusu'nun silahlandırılması gerekiyor. Biz olaylara mezhepsel olarak bakmıyoruz. Biz her kim öldürme olaylarına karışmışsa onların cezalandırılmasını istiyoruz. İster Alevi tarafından olsun ister Sünni tarafından yapılmış bir katliam olsun cezasını çekmeli. Biz devrimimizden geri dönmeyeceğiz. Bunun dönüşü yok. Son nefesimize kadar mücadele edeceğiz. Bize yardım etsinler yeter. Eğer silahlı müdahale yapmayacaklarsa bize sadece silah desteği versinler. Biz tek başımıza Esed'in üstesinden geliriz." dedi.

Aktivist M.A., evinde üzerinde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in resminin bulunduğu bir yer paspası kullanıyor. Eve girenler, bu paspasa basarak içeri giriyor.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
598423_368160816570404_219146236_n.jpg


ŞÜKRÜ SAK'TAN MEKTUP
Allah’ın Selamı Üzerinize Olsun!
Yazacak çok şey var; fakat olabildiğince kısa tutmaya çalışacağım. Durumumun, Başbakanlığa ve Uluslararası Gazetecileri Koruma Cemiyetine bildirilmesi isabet olmuş. Yirmi yıldır gazetecilik yapıyoruz, bu işin üniversitesini bitirdik, ama şimdi; “Yok öyle değilsin, ispat et” deniliyor. Nasıl? Neyse bu tür mantık ve muhakeme garabetleri üzerinde durmayacağım. Yalnız bu “ispat et” mantığına; üniversite diplomamı göstersem, yazdığım makaleleri, yaptığım röportajları, Genel Yayın Yönetmenliği yaptığım yayın organlarını “ispat etmiş olur muyum bilmiyorum. Neyse, çok da önemli değil çünkü aldığımız ceza, hakkımızda verilen karar “hukuki” değil, “siyasi” bir karar zaten.
Ben olabildiğini kadar kısa durumumu özetlemeye çalışacağım:
Bu duruma ne demek lazım onu da bilmiyorum;
“Bir Türkiye klasiği daha…” denilebilir mesela:
28 Şubatçıların “darbecilikten” tutuklandıkları gün, 28 Şubat sürecine en sert muhalefeti yapan, bu darbe sürecine karşı en dik duruşu sergileyen Akıncı Yol dergisinin genel yayın yönetmeni –yani ben- 28 Şubat sürecinde 28 Şubatçıların dayatmasıyla açılan- açtırılan bir davadan hüküm giydim. Nasıl? 28 Şubat sürecinde açılan davayı, 28 Şubat’ın 14. yılında, -evet tam on dört yıl sonra Yargıtayın onaylaması ile…
Ve bir ilginçlik veya garabet daha:
28 Şubatçılara ikinci dalga operasyonun yapıldığı gün- aynı gün ben de yakalanıp cezaevine konuldum.
Bu çelişki her şeyi bütün çıplaklığı ile ortaya koymuyor mu?
Ben gazeteciyim...
Bunun mektebini okudum; kapı gibi diplomam bile var. Tabii olarak ”terör”le işimiz olmaz.
28 Şubat’ta Sincan’da tankları yürütenlerin; yargıyı ve hukuku da, kendileri gibi düşünmeyen herkesin üzerinden tank gibi yürüttükleri herkesin malumu…
Şimdi de bu yüzden tutuklandılar, bu yüzden yargılanacaklar ya!...
Peki ya biz?
Hukuk “tank yürütenlerin” üzerine yürürken…
Bizim; “üzerinden tank geçmiş hukuk” tarafından cezalandırılmamız? “Bu ne yaman çelişki” dedirtmiyor mu gerçektende…
“Gazeteciyim” dedim ya, “ispat et” mantığına başka bir şekilde yaklaşmayı deneyip, yaptığım işleri sıralasam:
Efsane “Haftalık Taraf” dergisinde idareci ve yazar…
Akıncı Yol dergisi genel yayın yönetmeni…
Halen çıkmakta olan haftalık Baran dergisi önceki genel yayın yönetmeni… Şükrü Sak…
Bu da Marmara Üniversitesi- Şimdiki adıyla- İletişim Fakültesi Radyo TV bölümünü bitirdiğimi gösteren diplomam;
“İspat etmiş sayılır mıyım?...
Biz yirmi yıldır gazetecilik yapmaya çalışırken;
28 Şubatçıların emriyle, “üzerinden tank geçmiş yargı” bizi;
“Terör örgütü üyesi” ilan etti…
Diyebilirsiniz ki; “Sen terör örgütü üyesi olmasan, mahkeme niye seni silahlı terör örgütü üyesi ilan etsin?”
Devletin en temel kurumlarından MİT’ in müsteşarının bile, bir gün önce “MİT müsteşarı” iken, bir gün sonra; “Silahlı terör örgütü üyesi olmak” tan mahkemeye çağrıldığı bir “hukuk düzeninde”, bizim gibi yirmi yıldır gazetecilik yapan birinin, 28 Şubat sürecinden 14 sene sonra; “Silahlı terör örgütü üyesi” ilan edilmesi hayli hayliye kolay bir iş…
Dün “MİT müsteşarı iken bugün az kalsın; “Silahlı terör örgütü üyesi” olarak yargılanmaktan Başbakanın müdahalesiyle kıl payı kurtulanlar gibi; bizim “terör örgütü üyesi ilan edilmemize” müdahale edecek bir başbakan da olmadığı için, ilan edilmemizle birlikte cezaevini boyladık. Öyle ya; Başbakan hangi birine yetişsin? İşte dün beraber çalıştığı Genelkurmay Başkanına yetişemedi; O da “Silahlı terör örgütü” kurmaktan Silivri’ de…
Hukukun, “adaleti sağlamak” adına değil, gücü eline geçirenin, düşman bellediklerini hizaya sokmak için “sopa gibi” kullanıldığı bir sistemde, “adalet” bir türlü gerçekleşmez ama, “sopa” her an el değiştirebilir…
Mevzu fazla uzadı, hatta biraz dağıldı; toparlamaya çalışalım:
Yukarıda ifade ettiğim üzere; bizim mesleğimiz “gazetecilik”…
Ama “Magazin gazeteciği değil, sahici bir “dünya görüşü” çizgisinde, inancımızın gereği; “hak, adalet ve doğru” yolunda tavizsiz bir gazetecilik…
Malum; Türkiye “Cezaevlerindeki gazeteciler” mevzu ile sık sık başı ağrıyan- ağrıtılan bir ülke konumunda. Ve sürekli savunma pozisyonunda; “Yok, onlar gazeteci değil, başka suçlardan cezaevinde” diye durumu kurtarmaya, telif etmeye çalışıyor.
Fakat durum ortada; işte ben. “ispat et” mantığına ulaşır mı bilmiyorum. Tabi ki beni de “Yahu bu gazeteciymiş, atın bunu da içeri” diye atmadılar. Kılıfı on dört sene öncesinden biçilmiş…
Diğer bir husus;
Eğer Türkiye’de, medyatik, popüler veya meşhur biri değilseniz, haksızlığa ve zulme uğramamızın bir anlamı ve önemi yok, kimsenin umurunda olduğu da… İşte bir hayret mevzuu daha… Eğer bir haksızlığa ve adaletsizliğe maruz kaldıysanız ve dahi şöhretli biriyseniz ancak o zaman gündeme gelebilir, haksızlığı dillendirebilirsiniz; Haftalık Baran dergisinde Hakkı Aka beyin tabii olarak sorduğu gibi;
“Ahmet Şık ve Nedim Şener gazeteci de, Akıncı Yol, Aylık ve Baran dergilerinde genel yayın yönetmenliği yapan Şükrü Sak boru ustası mı?” diye.
Mevzu yine uzadı ve dağıldı. Bu sefer kesin olarak toparlıyorum:
“Türkiye’de “Cezaevlerindeki gazeteciler” Mevzuu, arada bir gündemden düşse bile, dönüp dolaşıp gündemdeki yerini tekrar alıyor…
Şu an bende onlardan biriyim…
“Ergenekoncu” Paşalar gibi, bir rapor ayarlayıp kendimizi Gata’ya attıramadık…
“Sağlık sorunları nedeniyle”! bir hastane odasına kapağı atıp, “Cezaevindeymiş gibi” de yapamadık;
Cezaevindeyiz ve yatıyoruz…
Sabah akşam sayım verip, karavana yiyoruz.
Havalandırmaya çıkıp volta atıp tesbih sallıyoruz…
Üstad’ın “ Zindandan Mehmed’e Mektup’unu okuyup son bölümü yüksekten tekrarlıyoruz.
“Adaleti filan arayıp sorduğumuz yok.
Selam ve Muhabbetle, sizi Allah’a emanet ediyorum…

Şükrü SAK
Sivas E Tipi Kapalı Cezaevi
İsklamcı Tutuklu-Hükümlü
23 Mayıs Çarşamba 2012
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İsrail Yine Çocuk Öldürdü!

314202_10151049275902889_2022147718_n.jpg


İsrail ordusunun bugün Gazze'ye düzenlediği hava operasyonunda altı yaşındaki bir çocuğun öldüğü, diğer iki Filistinlinin ise yaralandığı bildirildi.

23 Haziran 2012Gazze Şeridi'nde bulunan Han Yunus şehrindeki bir hastanede görev yapan bir görevli Ali Alşvas isimli çocuğun saldırı sonucu hayatını kaybettiğini öne sürdü.
İsrail ordu sözcüsü ise bir açıklama yaparak, "Ön soruşturma sonuçlarına göre Han Yunus'ta olanın herhangi bir İsrail ordusu operasyonuyla ilgisi yoktur" dedi.
Görgü tanıkları ise İsrail'in
Gazze'nin çeşitli noktalarına bugün içinde en az dört saldırı düzenlediğini ifade etti.
Operasyonlardan birinde, İsrail'e roket attıktan sonra bir otomobilde Zeytun mahallesinde seyahat eden militanların vurulduğu, yol kenarındaki iki sivilin yaralandığı belirtildi.
İsrailli yetkililer ise
Gazze'den İsrail topraklarına bugün içinde en az 23 füze atıldığını, füzelerin çoğunluğunun Sderot'a isabet ettiğini söyledi. Roket saldırılarında bir İsrailli yaralandı.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ABD ordusunun Hedefi ,Başörtülü Müslüman Kadın!

resim250285_1.jpg



ABD ordusunun Müslüman karşıtı bir uygulaması daha ortaya çıktı.

Virginia'daki deniz komandolarının eğitim merkezinde, askerlerin yakın muharebe teknikleri eğitiminde kullandığı hedef tahtasında, başörtülü bir Müslüman kadın fotoğrafı ve Kur'an ayetlerinin kullanılması büyük tepki çekti. Müslüman sivil haklar kuruluşları, Savunma Bakanlığı Pentagon yetkililerinden askerlerin eğitiminde bu materyallerin kullanılmasına son verilmesini istedi.

resim250285_2.jpg

Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) yayımladığı açıklamada, ‘ölüm evi' olarak adlandırılan merkezde bir cami, başörtüsü takan, silahlı bir Müslüman kadın ve arkasında Kur'an'dan ayetler bulunan hareketli hedefler kullanıldığını belirtip ‘Bu tasvirlerin kullanılması suçtur ve eğitim gören askerlere de, çoğunluğu Müslüman ülkeler için olumsuz mesaj verir' eleştirisini yaptı. Savunma Bakanı Leon Panetta'ya açık mektupla seslenen CAIR Direktörü Nihad Avad, “Pentagon, İslam ve Müslümanlar ile ilgili tüm eğitim ve eğitim materyallerini güvenilir akademisyenler ve uzmanlarla gözden geçirip düzeltmeli” dedi.
Panetta şimdilik sessiz
Bu tepkiler üzerine de
ABD Donanması'nın özel kuvvetlerinden (Navy SEALs) bir açıklama geldi. Donanma özcüsü David Lloyd, Virginia Beach'teki merkezde artık söz konusu materyallerin kullanılmayacağını duyurdu. Pannetta'dan ise henüz konuyla ilgili bir açıklama gelmezken, Pentagon da bu materyallere ilişkin basından gelen soruları cevapsız bıraktı.
Önceden de ülkenin önemli askeri okulu Joint Forces Staff College'de İslam karşıtı dersler veridiği ortaya çıkmıştı. Materyallerde, ‘İslamcı teröristlerden korunmak için Müslümanlara karşı gerekirse Hiroşima'daki gibi atom bombası kullanılabileceği ve gerekirse Mekke ve Medine'ye nükleer saldırı düzenlenebileceği' gibi ‘fikirler' savunuluyordu. Dersleri veren yarbay Matthew Dooley'in açığa alındığı ve soruşturma açıldığı açıklanmıştı.

STAR GAZETESİ
 

buket58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Haz 2009
Mesajlar
1,331
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
içim gitti abi ya gerçkleri göremiyoruz malesef:(((
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Dünya çığlığımızı duysun

arakan-man_et_600x270cutout.jpg


Budistler, Müslümanları tamamen yok etme peşinde.


Arakan’dan kaçıp Bangladeş’e sığınan Rohingya Müslümanları, insanların gıda bulamadıkları için ağaç ve yeşillikleri yiyerek hayatta kalmaya çalıştıklarını anlattı. Bir sığınmacı “Budistler, Müslümanları tamamen yok etme peşinde” dedi.



Bangladeş kamplarındaki müslümanlar anlattı



Myanmar’ın batısındaki Arakan bölgesinde Budistlerin Müslümanlar’a yönelik başlattığı katliamlar akıl almaz boyutlara ulaştı. Bölgeden gelen bilgilere göre kadın ve çocuklar dahil yüzlerce Müslüman, boğularak ya da canlı canlı yakılarak katlediliyor. Arakan Eyaleti’nde, Rohingya Müslümanları’na karşı düzenlenen katliam devam ederken, şiddet içerikli olaylarda 1000’den fazla Müslüman katledildi ancak uluslararası toplum Müslüman azınlığı korumak için gerekli adımları atmada çok yavaş davranıyor. Arakan eyaletinden canlarını kurtarmak için kaçarak Bangladeş’in Cox’s Bazar kentindeki iki kampa yerleştirilen Rohingya Müslümanları, dış yardımlarla hayatta kalmaya çalışıyor.



Arakan’dan kaçarak kampa sığınan bir kişi yaşanları tüm çıplaklığıyla şöyle anlattı:
“Arakan’da kadınlara tecavüz ediliyor ve öldürülüyor. Sakallı kişileri gördüklerinde de sakallarını kesip öldürüyorlar ve toplu olarak gömüyorlar. Önde gelen din alimlerine de baskı yapıyorlar ve öldürmeye çalışıyorlar. İnsanlar artık yemek bulamadıkları için ağaçları ve yeşillikleri yiyerek hayatta kalmaya çalışıyor. Şanslı olanlarsa kaçarak Bangladeş’e ulaşmaya çalışıyor ama onların da birçoğu yolda hayatını kaybediyor. Özellikle Müslümanları tamamiyle yok etme amacına yönelik çalışıyorlar. Bu eziyetleri bölgede yaşayan Budistler, hükümetin istihbarat elemanları ve polisler yapıyor.”

Bu arada Myanmar’daki Müslümanlara yönelik şiddete tepki gösteren milyonlarca kişinin sosyal ağlarda paylaştığı fotoğraf ve videoların vehameti uluslararası örgütleri de ayağa kaldırdı. Başta AB ve İslam İşbirliği Teşkilatı, katliamın durması için diplomatik girişimlerini yoğunlaştırdı.

AB: Myanmar’a ekip göndereceğiz

Öte yandan AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Myanmar’da şiddeti sona erdirmek için bölgeye ekip göndereceklerini söyledi. Ashton, Norveç’in aylardır bir çözüm için çalıştığını ve kendilerinin de bu çabalara destek için bölgeye diplomatik heyet göndereceklerini bildirdi.

Hindular da müslüman katlİamına başladı

Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Assam eyaletinde iki gün içinde aralarında altı aylık bir bebeğin de bulunduğu en az 17 Müslüman öldürüldü. Yerli kabilelerin Müslümanlara saldırılarının artmasının ardından bölgeye askerler gönderilirken, gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Cuma gecesi kimliği belirsiz kişilerin Kokrajhar ilçesinde Hindu Bodo aşiretinden dört genci öldürmesinin ardından silahlı Bodo milisleri cinayetlerden Müslümanları sorumlu tutarak katlim başlattı. Silahlı Hinduların kalabalığın üzerine otomatik silahlarla gelişigüzel ateş açtığı, evlerin, okulların ve araçların ateşe verildiği belirtildi. 50 binden fazla Müslümanın korkudan evlerini terk ederek yardım kamplarına sığındığı açıklandı.




 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Müslüman Halk Açlıktan Ağaç Gövdesi Yiyor!

aranda%20halk%20a%C3%A7.jpg


Arakanlı Müslümanlar, kaderleriyle başbaşa bırakılmış şekilde acı çekmeye devam ediyor. Arakan'dan çıkamayan Müslümanlar muz ağacının gövdesini yiyor. Cesetler ise meçhul yerlere kaçırılıyor.

26 Temmuz 2012
Burma’daki Arakan bölgesinden kaçan birçok Müslüman mülteci, Bangladeş’teki mülteci kampına kaçamadan önce radikal Budistlerin elinde çektikleri korkunç acıların detaylarını anlattı.


Burma’da dini ve etnik ayrımcılığa maruz kalan Rohingya Müslümanlarının Bangladeş’e akışı sürüyor. Sahip oldukları her şeyi geride bırakarak sadece canlarını kurtarabilmek için Bangladeş sınırları dahilindeki kamplarda biten zor bir yolculuğa çıkıyorlar.

Bangladeş’e birkaç gün önce varan Abide Hatun ülkesinde nelere maruz kaldığını anlattı. Abide Hatun, evine saldırıldığını, saldırganların kocasını ve erkek kardeşini öldürdüğünü, kendisine de işkence yaptıklarını, hatta sonunda öldüğünü sanarak nehir kıyısına attıklarını söyledi. Ardından Burma Müslümanlarının, ölülerini gömme fırsatından bile yoksun bırakıldığını, cesetlerin araçlarla bilinmeyen yerlere taşındığını vurguladı.

Hatun, en çok işkenceye maruz kalanların ise genç kızlar olduğuna işaret ederek tecavüze uğradıklarını ve ölene kadar kendilerine işkence yapıldığını, çocukların da taşlandığını belirtti.

Arakan’da kesinlikle yiyecek hiçbir şey kalmadığını bu nedenle Müslümanların muz ağaçlarının gövdelerini yemeye başladıklarını dile getirdi.

Aynı bağlamda, uzun zamandır kampta kalan Abdulkelam da Arakan’da Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çarşıya gitme ve çalışma imkanının olmadığını, çalışmaya çıkan kişinin darp edildiğini açıkladı. Abdulkelam bu kişilerden birinin de kendisi olduğuna dikkat çekerek işi nedeniyle bıçaklandığını, sonra da hırsızlık suçlamasıyla hapse atıldığını söyledi.
Yaşama hakkımız dahi yok

Burmalı mülteci, son zamanlarda Müslümanların evlerine molotof bombalarıyla saldırıldığını, Burma’da Müslümanların yaşama hakkının tanınmadığını ifade etti.

Arakan Müslümanları, şiddet ve toplu katliam
eylemlerine maruz kalıyor. İnsan hakları kaynaklarının ifadesine göre Burma’da, yetkililerin de işbirliğiyle radikal Budistler tarafından kendilerine karşı Haziran ayından beri gerçekleştirilen saldırılarda öldürülen Müslümanların sayısı 20 bine ulaştı.

Uluslararası Af Örgütü, Burma Müslümanlara radikal Budist gruplar tarafından hükümetin gözleri önünde zulmedildiğini kabul ederek şöyle bir açıklamada bulundu: ‘Burma’nın batısında kalan Arakan Eyaleti’ndeki Müslümanlar, bölgede yaşanan şiddetin ardından rastgele tutuklamalara ve saldırılara maruz kalmaktadır.’

Örgütün sözcüsü ayrıca şiddet olaylarının çıktığı andan beri Rohingya Müslümanlarının yaşadığı bölgelerde yüzlerce kişinin tutuklandığına işaret etti.
TIMETURK / Defne Bayrak

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt