Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Günün Yazısı (1 Kullanıcı)

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Cennet Müjdesi

Allah' ın yarattıkları üzerinde derin düşünmek, bunları Allah' a
yakınlaşacak vesileler kılmak anlamındadır. Kur’an' da birçok ayette
"düşünmez misiniz?", "düşünenler için deliller vardır"
ifadeleriyle düşünmenin önemi vurgulanır. İnsanın karşılaştığı her şey, gördüğü
ve farkına vardığı her mucizevi ayrıntı, üzerinde düşünüp Yüce Rabb’imize
şükretmesi ve O’na yönelmesi için birer vesiledir.


İnsanın nefes almasını, kalbinin atmasını sağlayan Yüce Allah,
bunları bir an
bile unutmuyorken- ki Yüce Allah ‘Hafız’dır,
asla hiçbir şeyi unutmaz-, samimi
inanan insanların da O’nu anmayı unutmaması gerekir..
İnsan Allah’a ne kadar yakın olursa, gelen zorluklardan o kadar az etkilenir.
Ancak kişi Allah’tan uzaksa her musibet onu derinden etkiler.

Samimi iman eden insanlar, dünyada da ahirette de diğer
insanlardan ruh güzellikleri ile ayrılırlar. Her insan içten isteyerek, samimi
çaba göstererek, Kendi rızası için
yapılan iyi işlere daha güzeliyle karşılık veren
Allah’ın beğendiği güzel ahlak özelliklerine sahip olabilir.

Allah' a aşkla bağlı olan, O’ndan korkan, O' na itaat içinde
olan, O' nun sınırları içinde yaşayan, nefsinin bencil tutkularından korunan ve
ruh güzelliğine kavuşan insanlara Kur’an’da en muhteşem güzellikler
müjdelenir.

“…Onlar, öyle
kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile
desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada
süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O' ndan razı
olmuşlardır. İşte onlar, Allah' ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah' ın
fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta
kendileridir.” (Mücadele Suresi, 22)


Vicdanımızı tam
kapasite kullandığımız sürece, Yüce Allah' ın bazı sıfatlarının tecellilerini
üzerimizde taşıyabiliriz. Allah’a Onun sıfatlarının üzerimizde tecelli etmesi için dua edelim; O
verir. Yeter ki içten yalvararak isteyelim. Sonsuz güzellikleri sanatının içinde
yaratan Allah’a ne kadar yakınlaşır, ne kadar teslim
olursak, O' nun üstün ahlâkıyla ahlâklanmayı ve mükemmel ruh güzelliğine
ulaşarak, "yaratılmışların en hayırlısı" (Beyyine Suresi, 7) olan
kullarından olmayı umut edebiliriz.


Fuat Türker
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Al sana hakaret; “Namaz kılıyor musun?”
Bir müslümana; “Namaz kılıyor musun?” diye sormak en büyük hakarettir bence..Hem de böyle bir soruyu sormaya, utanır insan..

Neden mi?

Müslüman çünkü. Elbet kılacak.Gayrısı mümkün değil.

Müslüman “teslim olmuş” demek çünkü.

Kime? Rabbine.

Kayıtsız şartsız her emrine hem de.

Bir müslümana; “Namaz kılıyor musun?” demek,

Önce ona –kılmayana- hakaret,

Sonra bizi Yaradan’a..

Sonra tüm kainat ve içindekilere..

Çünkü yaradılmış herşey, canlı-cansız O’na boyun büker, itaat eder.

Hiç siz; “Bu bahar açmayacağım” diyen bir çiçek gördünüz mü?

Ya da; “Bıktım artık meyve vermeyeceğim” diyen bir ağaç?

Ya; “Bundan sonra size süt-müt yok başınızın çaresine bakın” diyen bir inek?

“Bugün canım istemedi doğmayacağım” diyen güneş?..

“Şeker depo etmeyeceğim” diyen bir karaciğer?

“Yoruldum bugün çalışmayacağım” diyen bir kalp?

“Aldığım nefesi vermeyeceğim” diyen akciğer?

Yok, görmedik..Göremeyiz de.

Uzatın misalleri böylece..

Çünkü her yaradılmış kendince ibadette, duada..

Ne için yaratıldıysa onun için yaşamakta..

Nerdesin ey insan?

Bak senden aşağı varlıklar dahi kullukta..

Senin vücudunu oluşturan organlar dahi O’na secde ederken,

Sen nerdesin?

Rabbimiz buyuruyor: “Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.” Ve Kur’an’da 87 kez “namaz” emri tekrarlanır, çağrılır insan kulluğa, özgürlüğe, kurtuluşa..

Namaz kılanın tüm dünya işleri de sevap hanesine kat kat yazılır hem..

O yüzden hani büyüklerimiz hep derler ya, doktor ve hemşirelere ya da sınırda nöbet tutan erlere, öğretmenlere;

“Namazını bırakma evladım, bak çok mukaddes bir vazifen var..Bırakma ki her saniyen sana kalsın, ecrin çok olsun.” Ev hanımları için de aynı..

Anacığım da hep; “Namaz yolda komaz” derdi..

“Ben namaza başlayacağım” diyene; “Namaz zaten başlı” derdi..
Yine birisi mesela; “Namaz geçti” diyecek olsa;

“Sen namazdan geçmeyince, namaz senden geçmez” derdi..

Rabbim rahmet eyleye..

Öyle önemli ki namaz, ayakta duramayan oturarak, bu da olmazsa yatarak ima ile, illa kılacak..Ta ki başı ile ima etmeye gücü yetmeyene kadar, namaz düşmüyor insandan..

Ve ötede ilk sorulacaklardan..Namaz imtihanını geçtiysen ne mutlu.

Aslında sorulan; “Ben hep seninleydim, sen nerdeydin” suali belki de..
Namaz bir ayraçtır. Bir kalbur gibi eler insanları..

Daim secdede olanlara ne mutlu..

 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Yazdıklarım hepsi alıntıdır hoşuma giden yazıları paylaşıyorum :)
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Sünneti unutmayın!


Hayatın pratiğinde, yaşantımızda lazım olan sünnetlerin çoğunu unutmuşuzdur. Halbuki sünnetlerin ihmal edildiği bir dönemde unutulmuş ve terk edilmiş bu sünnetlerden birisini hayata geçirene, şehit sevabının verileceği hadislerde bildirilmiştir. İşinize besmele ile başlayın. Yatağa abdestli girip, sağ elle yemek yiyin

Genellikle dinin farzlarını biliriz. Helallerini ve haramlarını okumuşuzdur. Haramlarından sakınıp, helallerini işlemeye çalışırız. Dinin ziyneti, süsü sayılan sünnetlerinin ise ibadetle ilgili yönlerini iyi biliriz. Namazın sünnetini, orucun sünnetini az çok biliyoruzdur. Ancak hayatın pratiğinde, yaşantımızda lazım olan sünnetlerin çoğunu ise unutmuşuzdur. Ötelemiş, ihmal etmişizdir. Halbuki sünnetlerin ihmal edilidği bir dönemde unutulmuş ve terk edilmiş bu sünnetlerden birisini hayata geçirene şehit sevabının verileceği hadislerde bildirilmiştir. Bu yazımızda, günlük yaşantımızda bize lazım olan bu sünnetlerden birkaçını hatırlatmak istiyorum;
İhtiyaç giderilen (tuvalet gibi) veya kıymetsiz olan yerlere sol ayakla girilir. Sağ ayakla çıkılır.
Pantolonu giyerken oturup veya bir yere dayanıp giymek sünnettir. Çünkü ayakta giyinen kişi ani bir tansiyon kaybında, dengesini kaybetmesinde ciddi bir yara alabilir.
İki kişi veya daha fazlası bir yola çıktığında birisini aralarında yol lideri seçerler. Böylece yolda istişare ederken kararsız kalmazlar. Son sözü birisi söyler.
Abdest aldıktan sonra üç yudum su içmek. Belki böylece vücut dışının ve içinin hararetini dengeler.
Cuma günü tırnak kesmek. Böylece temizliğini ihmal etmemiş, bir süzene koymuş olur insan.
Hapşırırken, "Elhamdülillah" demek sünnettir. Duyanın da, "Yerhamukellah (Allah sana merhamet etsin)" demesi sünnettir. Çoğu kez bu dua cümleciği yerine, "Çok yaşa" deriz ki, güzel bir temenni olmakla beraber sünnet olan sözcüklerin yerini alamaz elbette.
Açık arazide, haşeratın bulunduğu yerlerde çıkarmış olduğumuz ayakkabıyı giyerken silkelemek, sünnettir.
Birisi çağırdığında bütün vücuduyla dönmek.
Yemek yerken ne çok konuşmak, ne de susmak. Zaman zaman konuşmak sünnettir.
Cenaze evine yemek göndermek.

İŞİNİZE BESMELESİZ BAŞLAMAYIN
İyi işlere besmele ile başlamak. Besmelesiz işin sonu bereketsizdir çünkü.
Yatağa abdestli girmek.
Vücudun yarısı gölgede, yarısı güneşte oturmamak sünnettir. Vücut ısısına dikkat etmek sıhhatin gereğidir.
Özellikle köy yerlerinde yatmadan önce yorganı silkelemek, altına bakmak.
Sağ elle yemek yemek.
Yemeğe üfürmemek. Bazen ortak kapta yemek yeniliyor. Bu durumda üflemek başkasının midesini bulandırabilir.
Yemeği kaynar haldeyken yememek.
Toplu kaptan yeniyorsa elini yemeğe bulaştırmamak.
Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.
Yemeğe "Bismillah" deyip başlamak ve bitince de "Elhamdülillah" demek.
Ekmeği ele alıp parçalamak. Ekmeği tek elle ve yerde iken üstüne bastırıp parçalamak nimete karşı saygısızlık olarak görülmüştür.
Tırnakları kesmek, bıyığı (dudaklar açıkta kalacak, yemek yerken kaşığa bulaşmayacak kadar) kısaltmak. Vücuttaki fazla tüyleri gidermek. En azından 15 günde bir bu temizliği yapmak sünnettir.
Cuma günleri ibadet niyetiyle mutlaka yıkanmak.
Yatağa girerken "Felak-Nass" okuyup, ellere üfürüp yüze sürmek.

***

KUSURLARI ÖRTMEDE GECE GİBİOL
Bir adam Hz. Ömer'in yanına gelir. "Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin ?" der. Hz. Ömer anlat deyince de anlatmaya başlar: "Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda zinaya düştü. Yaptığı onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihara yeltendi. Damarlarını kesti. Zor kurtardık. Kızım sonra tövbe etti, Allah'a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan haberdar değil. Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, bu olanları anlatayım mı yoksa susayım mı?" Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslenir: "Adam! Allah'ın örttüğünü, ortaya saçmadığını sen mi deşifre edeceksin? Allah'a yemin ederim ki, böyle bir şey yaparsan yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir." (İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)

AYAĞI KAYANA DUA EDİN
Başka bir hadise de şöyle aktarılır: Şam'da oturan tanınmış bir adam. Hz. Ömer de onu tanır. Bir ara bir sohbet meclisinde bu adamdan bahsedilir. Hz. Ömer, adamın neler yaptığını sorar. Derler ki, ey müminlerin lideri, bu adam tam bir içki tiryakisi oldu. İçkiye vuruldu. Durumu sabah-akşam böyle. Hz. Ömer üzülür ve katibinden ona mektup yazmasını ister. Mektup çok kısa ve nettir: "Ömer'den filanca adama...Selam sana. Kendisinden başka ilah olamayan Allah'a hamd ederim. Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. Ha, mim. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O'nadır."(Mümin 40/1-3) Mektup burada son bulur. Hz. Ömer mektubu götürene: "Adama ayıkken ver" diye de ekler. Sonra yanındakilere döner ve 'Bu kardeşinize dua edin' der. Mektup Şam'daki adama ulaşır. Okur, anlar ve ağlar. "Rabbim demek ki kulunu terk etmiyor, demek ki hem müjdeliyor hem de uyarıyor. Ya Rabbi artık tövbe" der ve tam bir tövbeyle Allah'a yönelir. Olay Hz. Ömer'e ulaşınca hamd eder ve şöyle der: "Ayağı kayanı gördüğünüzde ona dua ediniz. Onun aleyhinde konuşarak şeytana yardımcı olmayın.
"


Nihat HATİPOĞLU
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
vav-harfi.jpg


İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar. Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.

Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.

İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?

Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür.

Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.

Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der.
Buna anlamca vaveyla denir.
Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.

Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır.
Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.

Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o ağacın gölgesine sığınır.
Ve Allah insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana.

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.”

Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir?

İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir”

Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.

İşte o ayet: “Secde et, yaklaş!”

Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.

Secde et, vav ol, vay dememek için…

Muhabbetle
 

canfeda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Tem 2012
Mesajlar
166
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?


Çok beğendim gerçekten Allah razı olsun kardeşim..
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Dürüstlük İnsanı Cennete Görürür...
“Ey iman edenler! Yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın; ve doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun.” (Tevbe: 9/119)

“Gerçek şu ki, Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkekler ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygı ile Allah’tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip herşeyden kaçınarak oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı durmaksızın çokça anan erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzâb: 33/35)

“Allah’ın çağrısına uymak ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman, cihad işlerinde Allah’a karşı verdikleri sözde dursalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.” (Muhammed: 47/21)


Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”

* Müslüman hayatı boyunca hata edebilir, yanılabilir, şeytana uyabilir, günah işleyebilir ama asla yalancı olamaz. Her işinde ve her hareketinde doğru ve dürüsttür, yalana asla bulaşmaz.

Pek çok kötülüklere sebebiyet verecek yalan sözlülük müslümana yakışmaz, dürüstlük kişiyi cennete götüren amellerden biridir. Yalancılık ise; her türlü kötülüğün başı olup sonu cehennemdir. Allah’ı, Allah’tan geleni ve peygamberi tasdik etmek anlamında sadık ve sıddîkla alakalı olarak: (Âl-i İmrân: 3/17; Mâide: 5/119; Tevbe: 9/119; İsra: 17/80; Meryem: 19/41, 56; Zümer: 39/33; Hadîd: 57/19; Leyl: 92/6) ayetlerine bakılabilir.
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Bir Gönüle İki Sevda Sığmaz …!

Bediüzzaman’ın ‘Dünyayı kesben değil, kalben terk etmek evladır.’ sözünü çok severim. Bu, insandaki ilahi merkez olan kalbin asıl sahibinin Allah olduğunu söyler.Orası, Sahibi’nin teşrifine hazır olmalıdır. Yani gayrdan arınmalıdır. Dünyayı fiilen terk etmek imkânsızdır, o halde asıl terk kalpte olacaktır.

Büyük bilge Rabia günlerdir su ile iftar ve sahur etmekten bitap düşmüştür. Akşama doğru komşusu yaşlı kadın bir kap yemek getirir. Almak istemez. Kadın ısrar edince alır. Ezan yaklaşınca, pınardan su getirmek üzere elinde desti çıkar. Eve döndüğünde kapıyı açık bıraktığını, içeri muhtemelen aç bir hayvanın girdiğini, yemeği afiyetle yiyip gittiğini anlar. ‘Neyse’ der, ‘onun kısmetiymiş, ben de su ile iftar ederim.’ Vakit girince önce abdest alıp namaz kılmak ister. Başı döner, elindeki desti düşer, kırılır, su yere saçılır. Yerde yığılıp kalmış halde, göğe bakar, ‘yetmedi mi?’ diye seslenir. Kalbine bir kelime siner : ‘İste, bütün dünyayı sana vereyim…’ Gözleri bir an parlar. Fakat sevinci kursağında kalır. ‘Bu durumda, senden kırk yılını geri alırım…’ Kırk yıldır zühd içinde yaşamaktadır. ‘Zira bir gönüle iki sevda sığmaz…’

Yaşamımıza yön verdiğini sandığımız o hadisi anar dururuz: ‘Yarın ölecekmiş gibi ahiret yurdu için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışın.’ İyi güzel de, bizler genellikle bunun ikinci yarısını dikkate alırız. Oysa insanın kalbini asıl yatıştıran, onu tümüyle Sahibi’ne iade etmektir. Kalbimizdeki en küçük dünya tortusu, bizi, bütün Rububiyet vehimlerinden arınmamızı gerektiren kulluk düzeyine erişmekten alıkoyar.

Hele yoksulluğun yaygınlaştığı, tabakalar arasındaki uçurumun büyüdüğü, zenginliğin bizatihi bir değer olarak algılandığı bir zeminde… İşin doğasında bir yatışmaz yapı var demek ki. Zenginleşmeli, hizmet etmeli… Bu önerme çoğu zaman tersine de işleyebiliyor. Zenginlik bizatihi istenen bir şey haline geldiğinde amaca dönüşebiliyor. Oysa, İbn Arabi’nin dediği gibi ‘neye talipsen osun’ ve, ‘bir şeyi elde etmek istiyorsan onu terk et.’ terk ettiğin şey mutlaka sana döner…

Bu satırları yazmama sebep, bu ayda doğup ölen büyük Akif’in ‘Kocakarı ile Ömer’ hikâyesini tekrar okumam. Özellikle yönetici elitlerin okumasını salık veririm. Özellikle de, ‘Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,/ Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!’ dizelerini.
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Ramazan bitince defteri kapatmayın
Ramazan ayı bitince, amel defterinizi katlayıp gelecek ramazana kadar ibadetlerinize ara vermeyin. İbadetlerinizi yapabilmenin bayramını kutlayacağınız bugünde, insanlarla selamlaşın, çocukları sevindirin

Amel defterinizi ramazan ayında iyiliklerle doldurdunuz. Oruç tuttunuz, namaz kıldınız, gülümsediniz, komşunuza ikramda bulundunuz, fitrenizi çıkardınız, daha sevecen ve affedici oldunuz, sizi kıranı kırmadınız, kem gözle bakmadınız, özetle ramazan şuuruna uygun ibadetler yaptınız. Peki bundan sonra ne yapacaksınız? Kendinize yeni dönemde (önümüzdeki ramazana kadar) bir yol haritası çizdiniz mi? Namazla, diğer ibadetlerle aranız nasıl olacak? İnşallah ramazan bitince, amel defterinizi katlayıp da, gelecek ramazana kadar ibadetlerinize ara vermezsiniz. Sizin için duam bu. Yarın ibadetlerinizi yapabilmenin bayramını kutlayacaksınız. Gülümseyeceksiniz. İnsanlarla selamlaşacaksınız. Fakiri hatırlayacaksınız. Baba ve annelerinizi ziyaret edip dualarını alacaksınız. Vefat etmişlerse belki mezarlarını ziyarete gidersiniz. Gitmelisiniz de. Çünkü onlar orada sizi bekleyecekler. Hayattayken bekledikleri gibi.

ÇOCUKLARI SEVİNDİRİN
Çocuğunuzun elinden tutup sabahın erken saatlerinde camiye gideceksiniz. Orada hocamızın güzel vaazını dinleyeceksiniz. Yolda gördüğünüz herkese selam vereceksiniz. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.), 'selamı yayın' buyuruyor. Tanıdığımıza zaten selam veriyoruz. Önemli olan tanımadığımıza selam vermektir. Onların gönlünü kazanmaktır. Bayramlarda çocukları sevindirmek güzel bir gelenektir. Küçükken bayramlarda aldığımız harçlıkları hiç unutmayız. Hatta bu harçlıkları verenleri de. Ya babamızın bütçesini zorlayarak aldığı yeni ayakkabılarımızı hangimiz unuturuz? Bir bayram gecesi babamın aldığı ayakkabıyı yatağa alıp koynumda uyuttuğumu bilirim. Geçenlerde bir arkadaşımın söylediği şu söz hepimizin duygularını özetlemiyor mu?: "Ben çocukken günün birinde zengin olursam bütün bakkallardaki çikolataları alıp eve depolayacağımı ve sürekli onları yiyeceğimi düşünürdüm. Ama şimdi canım tek bir çikolatayı çekmiyor." Şöyle veya böyle ramazan bitti. Ama güzel alışkanlıklar edindik. Hayır ve hasenatımızı çoğalttık. Duygulandık. Yer yer gülümsedik. Şimdi yeni bir koşuşturma başlayacak. Dünyanın hengamesine kapılacağız, koşacağız. Koşturacağız. Ama ne olursa olsun Yüce Allah'a verdiğimiz söze sadık kalalım. "Seni Rab kabul ettik. Sen bizim Rabbimiz'sin" sözüne ve ahdine sadık kalalım.

SALAT VE SELAM
Salat ve selam, esenlik ve dua demektir. "Ya Rabbi, Muhammed'in (s.a.v.) makamını, şanını, şerefini ve yanındaki itibarını yücelt" demektir. Dikkat ederseniz "Muhammed" adından sonra "s.a.v." diye bir rumuz yazarız."Sallallahu aleyhi vesellem, O'na sonsuz salat (dua) ve selam (övgü) olsun" demektir bu. Alimlerin bir kısmı, O'nun adı her anıldığında bunu söylemeyi dini bir gereklilik (vücub) sayarlar. Salat ve selamın binlerce türü vardır. Ama halkımız arasında en çok kullanılan ve yaygın olanı şudur: "Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed - Allahım! Efendimiz ve Peygamberimiz olan Muhammed'e ve O'nun akrabalarına (ehli beyt ve dostlarına) salat ve selam getiririm." Peki, Peygamberimize salat ve selamın faydaları var mıdır? Tabii ki vardır. Hatta bu konuda özel eserler kaleme alınmıştır. Biz bu faydalardan bir kaçını belirtelim:
Salat ve selam getirene melekler de dua ederler.
Günahların affına vesile olur. Peygamberimiz (s.a.v.); "Bana salat ve selam getiriniz. Zira bu yolla günahlarınız bağışlanır" buyuruyor.
Sevap yazılmasına sebep olur.
Kişinin manevi derecesini yükseltir.
Yapılan selamlar kıyamet günü Peygamberimize takdim edilir.
Peygamberimizin ahiretteki şefaatine sebep olur.
Kıyamet günü mahşerin korkularından kişiyi güvende kılar ve cenneti kolaylaştırır.
İçinde salat ve selam getirilen meclisler-sohbetler, manevi yönden süslenir.
Kıyamet günü sahibi için ışık ve nur olur.
Sohbetlerde işlenmiş küçük günahların affına vesile olur.
Kişinin münafıklardan sayılmasına engel olur.
Kişiyi ateşten korumaya çalışır.
Kişiyi şehitlerin makamına yaklaştırır.
Zor yaşantıdan ve fakirliğin sıkıntılarından kurtarır. Rızkı bollaştırıp bereketlendirir.


banner_yazi.png
 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
images

İnsanlık Ömer ve Ömer’lerini Arıyor
İki büklüm ihtiyar kadın önüne geçti. Dur dedi. O da duraksadı.
Yılların yorduğu ihtiyar kadının vücudu yere paraleldi. Habire konuşan kadın, sesini uzun boylu adam duyurmak istiyordu. Kadının durdurduğu Hz. Ömer yere doğru eğildi. Dizlerinin üstüne çöktü ve ihtiyar kadının sesini duymaya gayret etti.

Kadının sözleri, Hz. Ömer’in kulağında yankılanıyordu. “Sen düne kadar Ukaz panayırında güreşen bizim bildiğimiz Ömer’din. Büyüdün, serpildin ve şimdi halife oldun, şimdi dinle beni.” Uzun uzun dinledi. O gün biçare kadını dinlediği için de bugün dinleniyor. Kıyamete kadar dinlenmeye, dillendirilmeye gayret edilecek.

Medine sokağından geçiyor. Sokak kapısının önünde bir kadın oturuyor. İçeriden diğer kadının sesi duyulur: Anne içeri gir, müminlerin emiri geçiyor. İhtiyar kadın duruşunu bozmaz, içeriye seslenir. “Daha düne kadar Ömer’di. Ne oldu yani, bugün halife olmuşsa. O bizim bildiğimiz Ömer!” Hz. Ömer bir an duraksar. Kadına doğru döner ve şöyle der: “Doğrudur nine. Ben işte senin dediğin gibi o adamım. Senin dediğin o adam.”

Ertesi gün yine aynı sokaktan geçer. O ihtiyar kadın yine kapının önünde. Hz. Ömer kadına doğru yürür. Nine der, “Ben dünkü Ömer’im. Halife Ömer. Çöpün var mı, dökecek kimsen yok herhalde, ben döksem olur mu?” Ağustos ayının kavuran bir günü. Bir siyasi hamal yük taşıyor. Yorgun, sırılsıklam, iki büklüm. Kimse yükünü paylaşmak istemiyor. Herkes bakarken Hz. Ömer birden hızlanır. Yükün altına girip omuz verir. Sessizce seslenir kulağına arkadan: “Hadi beraber taşıyalım. Senin yükün benim yükümdür.”

Hz. Peygamber’le olduğu yıllar. Bir bayram sabahı. Mescitten dışarı çıkarlar. Hz. Peygamber yürürken Medine’nin çocukları Peygamberimizi çembere alırlar. Bayramlık bir şeyler istiyorlar. Hz. Peygamber, dostu Ömer’e döner ve “Ömer! Bu çocuklardan beni satın al, baksana bana el koydular. Sen onlara bir şeyler getir” buyurur. Hz. Ömer gider ve biraz sonra biraz hurma, et ve meyveyle döner. Bu yiyecekleri çocuklara dağıtır. Yiyecekleri alan çocuklar evlerinin yolunu tutarlar.

Peygamberimiz evine doğru yürürken için için gülümsemektedir. Hz. Ömer’in dikkatinden kaçmaz bu hal. Efendim der, neden gülümsüyorsunuz. Peygamberimiz gülümseyen bir çehreyle cevap verir: “Ömer, beni Yusuf’tan daha ucuza aldın. Malik bin Zar bile Hz. Yusuf’u almak için daha çok para vermişti.” Hz. Ömer şöyle cevap verir: “Öyle olsa da siz Yusuf’tan daha kıymetlisiniz.”

Hz. Ömer’in elçisi Rum beldelerine gider. Elçi giderken Hz. Ömer’in hanımı şişelerin içine güzel kokular doldurtur ve bunu da hediye olarak kayserin hanımına gönderir. Rum imparatorunun hanımı bu kokuları çok beğenir ve karşılığında aynı şişelere inci doldurtup mütekabiliyet -karşılıklı nezaket- gereği Hz. Ömer’in eşine gönderir.

Hediyeler Hz. Ömer’in önünde açılır. İncileri gören Hz. Ömer, incilerin hazineye devredilmesini ister. Oradakiler, ama sizin eşinize özel olarak gönderilen hediyelerdir bunlar deyince Hz. Ömer şu cevabı verir: “Halifeye ve eşine gelen hediyeler şahsi değildir. Halkın tümünedir. Bu hediyeler halka dağıtılmak üzere hazineye kaldırılacaktır.” Öylede olur. Ne Hz. Ömer’in eşi ne de başkası itiraz edecektir.

Bir akrabası yanına gelir. Hz. Ömer’den yardım istemek niyetindedir. Adam, Hz. Ömer’e, “Bana hazineden para verip yardım eder misin” der. Hz. Ömer ayağa kalkıp adamı kovar. Hem de kovalarcasına arkasından da bağırır: “Sen benden ne istediğinin farkında mısın? Sen benim hain bir idareci olmamı mı istiyorsun?” Aradan zaman geçer. Hz. Ömer bu yakınını buldurur. Sonra kendi imkánlarıyla ona yardım eder. Ama devletin parasını bu işlerde kullanmaz ve kullandırmaz (Tarihul İslam, Zehebi, /271)

Ülkesi, coğrafyası, dini, dili, mezhebi, meşrebi, ırkı, rengi, mevkii, makamı ne olursa olsun bütün insanlar birer Ömer arıyorlar. Bendendir, sendendir demeden, başkalaştırmadan, dışlamadan, adaletten kıl payı ayrılmayacak birer Ömer arıyor.

Aynanın karşısına geçip “Dün bir hiçtin, bugün bir şeysin, yarın bir hiç olacaksın” diyecek adam arıyoruz. Bugün gözlerimi rahatça kapatabilirim, emanetin dağıtıldığı yerde bir emin var dedirtecek bir Ömer arıyoruz.
Kültüründe ve geçmişinde insanlığa Ömer’ler bağışlamış olanlar, eğer bugün birer Ömer arıyorsa, toplumun herhangi bireyi Ömer kadar hassas olmadıkça görevlerini yapmış olamazlar

Doç.Dr. Nihat Hatipoğlu
 

Değmesinyağlıboya

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Ocak 2013
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
YETERSİZLİĞİMİ DÜŞÜNEREK..

Yüzümü avuçlarcasına yapışacak olan evren ağırlığındaki elin korkusu..
Gömülmek..Toprağa gömülmek gelir aklıma.
Bir daha çıkmamak üzere mi diye düşündüm sonra..
Asla!..belki asla..
Çıkacaksınız,ey gövdemin elleri,gövdemin ayakları,parmaklarımın dizilişi duruşu dahi aynı olacak vaziyette kaldırılacağım kabrimden,yattığım yerden.
Topraktan,toprağın benden zamanla aldıklarından bir daha geri vererek gövdeme gücünü ve yükümü birleştirilecek omuzlarımı.
Bir kez daha birleştirileceğim..bir kez daha tek parça halinde ayakta duracağım.
Kimbilir belki de güneş suretimi yere yansıtıp şu bastığım toprağa düşüremeyecek derecede yakın olurum ona.
Düşünüyorum da..
Bana biri dokunmuş ki ben benim..Beni biri dilemiş ki,emrime şefkati,güzellik ve kulluk ile itaat etmeyi iğnelemiş olmalı ki fıtratıma ben var olmuşum.
Düşünüyorum;BENİ RUHUNDAN RUH VERİP AYAĞA KİMDİR DİKEN?


Kimdir,suskun dilime kelimeleri,ciğerlerime nefesi,kimdir kemiğimi sertleştirip ona etimi tenimi giydiren?
Kimdir,cansuyu misali tüm azalarım ve organlarımı sürekli olarak yenileyen,kan ile ter arasında,tuzlu su ile acı su içinde kuruluğun ıslaklığı içinde,derinlik ve yüzeysellik arasında kalbimi çarptıran kimdir?
Kimdir gövdemi yerlerde sürüklenirken adım adım toprağın üzerinde dimdik yürüten?

Ben bu toprağı dünyam yerine koyup cennet huzuru ve güzelliğiyle dopdolu bir kalp ve gözlerle santim santim dolaştım üzerinde..
Düşünüyorum da;Bunların ne kadarına şükrettim bu günüme kadar ben?
Mahluklar arasındaki en üstün en şerefli varlık olmayı kim diledi,kim istedi..
Bu rutbeye varmak için ben ne yaptım?..ne yaptım ki bunca canlı içinde en muhteşemi ben oldum,ne yaparak hakettim ben bunu?

Düşünüyorum da..
Geceleri ne diye nefessiz kalır yüreğim geniş terasımda?
Neden serinlemiyor ruhumen soğuk içeceklerle?
Şöminelerin başında,kalorifer peteklerin yanında neden bir türlü ısınamıyor ellerim?

Düşünüyorum da..
Neden hep bir yanım boş,bir yanım mahrum,bir yanım öksüz,eksik,ezik kalıyor daima?
Muhasebemi yaptım..
Senin huzurundayken saydıklarımın tümünü kabul ettim..
Hesaba çekilmeyi bir türlü kabul edemeyişim yüzünden ahireti reddedercesine yaşadığım yıllarım için affet beni..

Sana hiç bir şey vermeden,hak etmeden bana verdiğin bütün güzellikler ve nimetler için ne olur..

Şükrümü,Tevbemi,yetersizliğimle beni kabul eyle ya Rabbi..Kabul eyle ya rabbi..

Affet beni..



Tesettür ilk girdiğim dönemlerde kalbimdeki çığlıklarla yazılmış olan bu yazımı paylaşmak istedim..nasıl bulursunuz bilemiyorum ben sadece duygularımı anlatmaya çalıştım..bu tür yazılarımı kişisel bloğumda da paylaşarak kardeşlerime ilhma olmak en büyük arzum..düşündürerek minik bir ışığın dahi sızabileceği çatlağı oluşturmaya Allah beni vesile kılsın..

Sevgi ve saygılarımı gönderiyorum..

Değmesin yağlı boya
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Ne de güzel yürekler varmis, eline yuregine saglik (kalin sayfalar arasinda kalmis )
Ya Rab sana sukurler olsun sana yuzunu donenlere kavusmak nasip olsun
 

Z4F3R_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2013
Mesajlar
91
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
Şükrümü,Tevbemi,yetersizliğimle beni kabul eyle ya Rabbi..Kabul eyle ya rabbi..

Affet beni..

Rabbimiz tevbe edenlerimizi Müjdeliyor.

Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım. (Taha Suresi, 82)

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

...Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.” (Yusuf Suresi, 87
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Gece uzun, dert cok, ALLAH buyuk..
Nasip..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt