Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

*Gençliğin Değişen Yaşam Temâyülleri (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Değişimin baş döndürücü trafiği dünyaya şekil vermeye devam ediyor. Dünya şekil aldıkça insan da değişiyor. Toprağa bağlı bir hayat biçimiyle yola çıkan insanlık, sanayileşme sürecini tamamladıktan sonra postmodern bilişim çağına da ulaşmış bulunmaktadır. Hayatın içinde değişime dair ne varsa her şey değişimin hızına tabi oluyor. Değişimin baş döndürücü gelişimine ayak uydurup değişeni daha kullan/a/madan dünya insanlığı bambaşka yeniliklerle tanışıyor.
Böylesine devasa bir hız değişimi karşısında gelişen dünyaya, insanlığın birçoğu ayak uyduramıyor. Bilgi üretim trendi mesafe kat ettikçe algılarımız, anlamamızı da güçleştiriyor. Dünya o kadar büyük bir hız trafiği içine evriliyor ki bu sür'ate yetişmek çoğu zaman düşünmeyi bile zorlaştırıyor.
Gelişim sürdükçe değişkenliklere olan ilgimiz yetersiz kalıyor ve bu değişiklikler, anlamamızı güçleştiriyor.
İnsanların bakış açıları muhayyilelerine göre değil, paketlenmiş yazılım programlarındaki formatlar baz alınarak ''şekillendiriliyor.'' İnsanlar susarak, düşünmeyerek önlerine indirilen hazır yazılım programlarına göre karar verme ile karşı karşıya bırakılıyor. Hayatın esas başat aktörü olan insan, figüranlık seviyesine indirgenip hayatın içinde ''büyük çoğunluğun
-YANİ SÜRÜNÜN VE SÜRÜLEŞMENİN'' içinde rol alıyor.

Dünyamızda büyük değişimler yaşanırken bilişim çağı kendine has bir kültür oluşturuyor. Bu kültür yeryüzünün her karış toprağında kendine ait gücü, kendine tabi kıldıran hakim bir anlayışla gösteriyor. Bu durum, kuşaklar arasında giderek algı ve anlam farklılıklarını da derinleştiriyor. Bilişim kültürü; toplumların geleneksel kültürlerine meydan okuyan bir karşıtlıkla karşılarına dikilip başat inisiyatifini istediği gibi kurabiliyor. ''Varlığımı tanıyın!'' dercesine meydan okuyor.

İnsanlığın büyük çoğunluğu teknolojik bilgi otomasyonuna entegre oluyor. Okumuyor, düşünmüyor ve sorgulama yapacak kültür düzeyi bulunmadığı için susuyor ve kendine dair olan düşünceler ile konuş/a/muyor. Sanal alemde okuduklarını doğru kabul ederek gelişmişliğin trendindeki verilere uyma zorunluluğunda bırakılıyor.

Hazır bilgilerle hayatını idame ettirenlerin başında genç nesiller geliyor.Kitap okumayıp, sanal ortamdan daha fazla bilgi desteği aldığı için genç nesiller; kendilerine dair görüş ve düşünceler üretemiyor, müzakerelerde bulunup sosyal sorunlara çözüm önerileri serdetmede katılımcı olamıyor. Zaman zaman görsel medyada gençlere ülkeyi yönetenlerin isimleri soruluyor,“bilmiyorum” diyerek cevap veriyorlar. Ülkenin iç ve dış sorunları soruluyor, cevap verilemiyor. Bu bilgisizliğin ya da daha doğrusu bu ilgisiz kalıcı boş vermişliğin sebebi nedir, ne değildir soruları akıllarımızı fazlasıyla meşgul etmeye başlıyor.
Genç insanlarımız reel hayatın içinde müdahil olarak yaşamıyorlar. Toplumsal bir varlık olarak yüz yüze insanla iletişim diyaloglarından oldukça uzak, kendi sanal/gerçekdışı dünyalarında yaşıyorlar. Bir ufuk oluşturacak, gençleri vizyon, orijinalite ve sağlam duruş sahibi kılacak idealler verilemeyince bir boşluğun içinde bulunduklarını düşünür halde ye'slere kapılabiliyorlar.
İşte bu yazımızda; değişen ve gelişen dünyamızda gençliğin yeni durumları üzerinde biraz durarak görüş ve düşüncelerimizi anlatmaya çalışacağız:

SOSYAL YAPIMIZIN PSİKO-SOSYAL KRİTİĞİ

Genç nesillerin bugününü kritik etmeden önce 60-70 ve 80'li yıllarımızı bir bakış açısı kazanmak adına şöyle bir gözden geçirmekte yarar vardır. O günleri yaşayan insanımızın daha ziyade eğitimli kesiminde en çok ön plana çıkarılan konuların başında bir ''kaygı'' vardı: O da gelecek idealleriyle daha fazla haşır neşir olmamızdı. Çok geniş ufuklarımız ve içine sığamayacağımız hayallerimiz vardı. Bir tarafta vatansever ve mukeddesatçı (sağ) akımlar diğer taraftan sol dünya görüşünü benimsemiş akımlar, başta okullar olmak üzere hayatın birçok sosyal etkinlik ortamının içinde bulunuyordu. Okumalar ve düşünceler çerçevesinde karşılıklı tartışmalar yapılıyordu. Her genç kendi dünya görüşü çerçevesinden hayata ve olaylara bakışını ortaya koyuyor ve ürettiği bu düşüncelerle kendi ideallerinin peşinde koşuyordu. Bu koşuşturmaların içinde doğru ya da yanlış da olsa bir ruh ve heyecan dalgası genç insanların zihin dünyalarına hakim oluyordu. Bu gençlerin çoğu 17-18 yaşlarındaydı ama kendilerinden yaşça büyük insanlardan bile daha fazla biliyorlardı ve kendi kendilerine edindikleri veya bağlı oldukları akımların kendilerine dayattığı mefkurelerle ya da idealist düşüncelerle çevrelerinde bulunan büyüklerini şaşırtıyorlardı. Bu dönemlerin beğenilesi en temel özelliği; okumanın, düşünmenin önemli olmasıyla beraber üretilen ideolojik fikirler sayesinde heyecanlı kendi idealleri uğruna dipdiri bir ruh halini taşımalarıydı. Dayanışma ve paylaşmaya ziyadesiyle önem vermeleriydi. Öyle ki birbirlerini, birbirleri için canlarını verebilecek bir sevgi ile seviyor ve hem kendilerine hem de birbirlerine güveniyorlardı. Aralarında muhteşem bir fedakarlık ve güven bağı vardı.
Bu bağlamda biçim alan düşünceler daha sonra Hegel'in belirttiği bir anlayışta yani ''tez, anti tez = Sentez''
denkleminin sonunda bir düşünce var olunca, karşı(t) bir düşünce de var olacaktı. Haliyle bu iki düşünce (yani ''sağ-sol'' ---> her ikisi de siyonizmin madalyonunun iki ayrılmaz yüzüdür) arasında bir çatışma çıkacak ve sonunda bu çatışma anarşizmle son bulacaktı. Öyle de oldu ve ülkede birçok genç insan zindanlarda kaldı ve birçoğu da kendi hayatlarına son verdi.
Böylesine karanlık, belirsiz ve acımasız bir dönem geçiren sürecin kuşakları bundan sonraki yıllarda kendi çocuklarını iyice koruma altına aldılar. ”Biz çektik, siz de bizim gibi çekmeyin” diyerek çocuklarını daha rahat ortamlarda yetiştirdiler. Yetişen bu insanlar da statü odaklı yetiştirildiler. Çocuklarını bu odaklılıktan ötürü daha zengin ortamlarda eğitip onlara yurt dışında da tahsil yaptırdılar.
Daha sonraları teknolojinin gelişiminde yükselişin tavan yapmasıyla daha fazla lüks ve daha fazla konfor içinde ultra bir seküler yaşam biçimi yüzünü gösterince hazları merkeze alan bencil bireycilik de artınca bu aşamadan sonra gelen genç nesillerde hayata bakış açılarında olağanüstü bir atalet ve zaafiyet yaşanmaya başlandı.
Şimdilerde ise öylesine vahim bir hal almış, dinamizmi ve heyecanı olmayan bir yaşam atmosferinin içinde bulunuyoruz ki.. Yüz yüze ilişkiler, komşuluklar, dostluklar ve hatta akidevi kardeşlik bağlarının bencil duyarsızlıklar içinde çözüldüğü bir sürecin içinde bulunuyoruz. Kimse kimseyi önemsemeden sadece ve sadece salt çıkarları için bir yaşam biçimi oluşturmuşçasına yaşıyor .Sosyal ilişkiler artık sadece maddi temelli.
Teknolojinin insana kazandırdığı hazcı ve benmerkezci tutum, insanın isteklerini doygunluk noktasına kadar taşıdı. Kimse kimseye muhtaç değil bu bakımdan, ve kimse kimseyi manen önemsemiyor; madden, 'bir şirket envanterini oluşturan bir demirbaş' hükmüne indirgenen insan, kapitalizmin o acımasız etiketleyişince önemseniyor. Kıymeti, kapitalizmin emrettiği kadar.. Prestij ve imaj, sosyal ilişkilerin akacağı mecrayı ve kapasiteyi belirleyen yegane bir ölçüt addedilerek çok önemli hale gelmiş. Gelinen bu son nokta, bir toplumun aidiyet değerlerinin ne kadar çözüldüğünün ve yıprandığının bir göstergesidir. İşte boylesine hazcı ve doyumsuz yaşam biçiminden sonra, bu acıklı çağların darbesine ve damgasına maruz kalarak yetişen bu gençlerin travmasıdır acımız ve hassasiyetimiz.
2000 millenyum çağından sonra, gençleri nasıl bir geleceğin beklediğini elbette ki bilemeyiz ancak bu geleceği tahmin etmek pek de zor gözükmüyor.
Biz ebeveynlerin bir bölümü kabul edelim ki; gençliğin aşağıda istatistiksel bilgiler verilerek bildirdiğimiz hallere gelmesinden dolayı önce anne-babalar olarak ''biz suçluyuz” itirafını hal ve kal diliyle serdetmeliyiz. Vicdan mahkemesinin sanık sandalyesine oturtmalıyız kendimizi. O vicdan, ortaya çıkan bu ''harap eser''le övünecek mi, yoksa utanç mı duyacak bu viran ve kayıp bedenden.

Neden mi? Bir evde anne ve baba çalışıyorsa çalışan bu anne ve babanın çocukları daha ana sütünü bile doyasıya tadamadan biberonlu süt ya da suni mamalarla tanıştırıldıysa. Üstelik çocuklara doyurucu bir şefkat verilmeden, işten dolayı ne idüğü belirsiz bakıcıların eline teslim edilmişse.. Sonra kreşlere, daha sonra da -mümkünse- yatılı okullara verilmesi derken çocuk, delikanlı ve hanımefendi denecek çağa, ergenliğe ulaşır. Onun doğumundan ergenliğine uzanan yolculuğunda; ruhunda ve zihninde onulmaz, unutulmaz yaralar ve travmalara sebebiyet vermişizdir artık.. Telafisi ve makul bir özrü bulunmayan bu ziyan, o gencin geri kalan hayatında birçok patolojik semptomun da hammaddesi ve kaynağı olacaktır.. Korkunç bir boşluk, travma.. Yalnızlık nöbetleri, kendi evliliğine de taşıyacağı geri dönüşümsüz ezik ve komplexli bir bilinçaltı..

Genellikle bu dünya; gençler için çekim alanı çok cazip tutkularla süslenmiş bir dünyadır.

Eğer bu genç, her türlü olumsuzluğa rağmen çevresi ve ailesiyle olumlu bir iletişim kurabilirse ne ala. Ama bu gençlerin çoğu bu yakın ilişki ve irtibatı genellikle pek kuramıyor. Ailenin dışında 'çevre' dediğimiz başka bir dünyanın içinde yaşamaya başlıyor. Bu dünya ona ne verecekse onları almaya başlıyor.

GENÇLİĞİN YENİ SOSYAL YAŞAM ALANLARI

Fırsat bulursa bu gençler ses ve yetenek yarışmalarında, şov dünyalarında daha fazla vakit geçirmek isterler.
Şov dünyaları; bütün dünyada olduğu gibi bizde de yeni bir toplum modeli kurgulanmak için yapılır. Aile,kültür,ahlak,sanat,din gibi hiçbir değerin katılımda olmadığı; güç, kazanma,zevk ve hırs üzerine kurulu yepyeni bir dünya oluşturma çabasının bulunduğunu da yadsıyamayız.

Genç, ergenlik çağına girdikten sonra aileden ayrı olarak zamanının çoğunu edindiği arkadaşlarla geçirmeye başlar. Ailesi kendisine ne şekil vermeye çalışırsa çalışsın gençlerin çoğu ailesinin dışında kendine özgü bir yaşantı içinde olmaya daha bir meyil özen gösterir. Ailesine gerekirse yalan söyleyip istediği yerlere gitmekte kendini 'hesap sorulamaz' kılar. Eğitim sisteminde sıkça yapılan yaz-boz değişimler ise ayrı bir hengamedir.. Dershanelere ilkokuldan beri bir yarış atı misali git-geller ve yıllara bölünmüş sınavlar gençleri adeta canından bezdirir. Bu 'monoton kontrollü işkenceden' kaytarabileceği boş zamanları adeta iple çeker. Sokak,sinema,stadyum,bar v.s gibi hangi mekan olursa olsun, onun yaşamak için seçtiği özgürlük(!) alanlarıdır.
“Televizyon dünyasında dizilerden sonra uyarlamada en başarılı olduğumuz yapım türleri hepinizin bildiği üzere reality şovlar. Televizyonların neredeyse gün boyu sıklıkla yer verdiği bu yapımlar; yayıncılık dünyasında “senaryosu olmayan gerçek yaşamdan kaydedilmiş dramatik ve mizahi durumları ekrana yansıtan ve karakter olarak profesyonel aktörler yerine gerçek kişileri kullanan bir televizyon programı” olarak adlandırılıyor.
Ancak bu tanıma baktığımızda bizdeki reality şovlarda kurgunun ve karakterlerin ‘gerçek' olmadığını algılayacak birçok örnekle karşı karşıyayız.
Hayatlarını bu şovların stüdyoları arasında geçiren genç insanlar var artık. Bu hayatı ‘görünmek' üzere kurmuş veya kurdurulmuş şahsiyetler, yemek yarışmasında umduğunu bulamayan, ses yarışmasına, oradan yetenek yarışmasına, bir şey çıkmayınca tropikal bir adaya; orada da başarılı olamayınca kendisi gibi biriyle bir aile kurup son günlerin en takip edilir görünen yarışması ‘Ben Bilmem Eşim Bilir'e katılabiliyor. Jean M. Twenge'nin tabiriyle ‘narsisizm illeti'ne tutulan insanlar..
Twenge, W. Keith Campbell ile birlikte yazdığı Narsisizm İlleti kitabında narsisizmin modern toplumlarda obezite kadar yaygın bir şekilde arttığına dikkat çekiyor. İnsan ruhunun fast food'u olarak da tanımlanan narsisizmin bu kadar artmasının sebepleri arasında, internet dünyasının sağladığı ‘ego parlatıcı sanal şöhretler' ile televizyonlardaki reality şovları saymak mümkün. Ama daha gerilerinde ‘çocuk merkezli' aile yapısı ve bebeklikten itibaren çocuklarını gereğinden daha fazla ‘otorite'leştiren ''modern ebeveynlik'' gibi durumlar da var.”


Gençlere ulaşmanın en kolay yolu internet

IAB (Interactive Advertising Bureau) Türkiye İnternet Ölçümleme Araştırması gençlerin uyanık oldukları zamanın büyük bölümünü internette geçirdiklerini gösteriyor. Araştırmaya göre gençler internet üzerinden birçok şeyi aynı anda yapıyor. Bir yandan ödevleri için araştırma yaparken internet üzerinden müzik dinliyor ve arkadaşlarıyla mesajlaşıyor. Gençlerin yüzde 54'ü diğer mecralara da internet üzerinden ulaşıyor. Yüzde 32'si internetten radyo dinlerken, yüzde 34'ü internetten televizyon izliyor ve yüzde 39'u da gazetelerini yine internet üzerinden takip ediyor.

SOSYAL AĞLARIN GÜCÜ

Araştırma, sosyal ağların gençler tarafından yoğun olarak kullanıldığını gösteriyor. Gençlerin yüzde 66'sı sosyal medyanın içinde yer alıyor ve yüzde 62'si de e-posta yerine sosyal medyayı arkadaşlarıyla haberleşmek için kullanıyor. İnternette oyun oynayanlar ise gençlerin yüzde 33'ünü oluşturuyor, yani 4.067.004 genç internet üzerinden oyun oynayarak vakit geçiriyor.



ÖMÜR İNTERNETTE TÜKENİYOR

Türkiye’de her 10 gencin 9’u sosyal medyada ve zamanlarının çoğunu sosyal medyada harcıyor. Gençlerin uyumadıkları zamanıın yarısı sosyal paylaşım sitelerinde geçiyor.
Gençler, bütün bir hafta 50 saatini sosyal medyada geçiriyor. (25 saat hafta içi, 25 saat hafta sonu.) Bu süre 25 adet film izleme ile eşdeğer. Haftada ortalama 6 gün Facebook’a, 5 gün Twitter’a giriliyor. Gençlerin tamamına yakını her gün Facebook’u ziyaret ediyor. Twitter hesabı olanlar ise haftada en az 4 kere hesaplarına giriş yapıyor ve tweetleri takip ediyor.
Youth Insight, gençlerin sosyal medyadaki davranışlarını anlamak, sosyal medya yoluyla markalar ile aralarında kurdukları ilişkinin boyutunu tanımlamak için bir araştırma yaptı. Araştırmaya 7 bölgeden 500 lise ve 500 üniversite öğrencisi katıldı.
Araştırmaya göre gençler, sosyal medyayı, toplumun diğer kesimlerinden çok daha hızlı benimsiyor ve hayatlarının vazgeçilmez bir ögesi haline getiriyor. Araştırmaya göre her 10 gencin 9’u sosyal medyada ve zamanlarının çoğunu sosyal medyada harcıyorlar. Gençlerin uyumadıkları zamanın yarısı sosyal paylaşım sitelerinde geçiyor. Üniversite öğrencilerinin ortalama arkadaş sayısı 400, lise öğrencilerinin ise 439 çıktı. Facebook’ta ortalama 415 arkadaşları var: Yani, bir markanın sadece 2.500 kişiyi bir araya getirerek 1 milyon kişiye ulaşma imkânı var.

Ünlü markalara meraklılar

Youth Insight’ın araştırmasından çıkan çarpıcı sonuçlar şöyle:
· Üniversitelilerin yüzde 71’i en çok akşam 20.00-02:00 arası Facebook’a giriyor. Liselilerin ise yüzde 67’si 16:00-00.00 arası Facebook’ta daha çok vakit geçiriyor.
· Facebook’ta yaklaşık her iki gençten biri, en az bir markanın sayfasını takip ediyor. Facebook’ta marka sayfalarının takip edilme oranı üniversite öğrencileri için yüzde 43'e, lise öğrencileri için ise yüzde 49'a çıktı. Beğenilen/takip edilen marka sayısı, ortalama 17. En çok beğenilen sayfalar, hazır giyim ve telekomünikasyon markalarının sayfaları.
· Sosyal medyada çıkan markalar hakkındaki olumlu ve olumsuz yorumlar, her iki gençten birini etkiliyor. Olumsuz yorumlardan etkilenme oranı, olumlu yorumlara göre daha fazla.
· Twitter’da üniversite öğrencilerinin takip ettiği ortalama ünlü sayısı % 24'e, lisede ise %22.8'e çıktı.
· Twitter’da liselilerin yüzde 43’ü ve üniversitelilerin yüzde 39’u en az 1 ünlü sayfasını takip ederken, en az 1 marka sayfasını takip etme oranları sırası ile yüzde 18 ve yüzde 9’da.
· Her 10 gençten yalnızca 1’i kendisine ait bir bloga sahip. Blog sahipleri, haftada ortalama 2 kere paylaşım yapıyor.

DÜNYADA GENÇLİK ARAŞTIRMASI ENDİŞE VERİCİDİR

Yapılan araştırmalar, batı dünyasında gençler arasında en fazla içki, uyuşturucu ve vahşi cinayetler ABD’de gerçekleşiyor. Bunun yanında en fazla egzersizi de Amerikan gençliği yapıyor. Amerikan gençliğinin gelişmiş ülkeler arasında en fazla alkol ve uyuşturucu kullanan gençlik olduğu saptanırken, gençlerin cinayet sonucu ölümleri de en fazla burada gerçekleşiyor.
Lancet Medical Journal’ın yaptığı araştırmanın sonuçları da çok çarpıcı. Amerikan gençliğinin %20 oranında işsiz de olduğunu vurgulayan yayın, işsizliğin birçok vahşeti körüklediğini de belirtiyor.
Yayında ayrıca 13-15 yaş arası çocuklarda aşırı kilonun yaygın gözlendiği de belirtiliyor. Avrupa ülkelerinde ise bu bir problem olarak görülmüyor.
Genç ölümleri üzerine verilen bilgiler ise ciddi boyutlarda endişe veriyor. 15-19 yaş arası hayatını kaybeden 100,000 çocuktan 17’si, oldukça cani cinayetlere kurban gidiyor. Bunun karşılığında İngiltere’de bu rakam sadece 1.
Lancet’ın raporunda, alkol kullanımı da endişe verici boyutlarda. Amerika’da 13-15 yaş aralığındaki kızlara sorulduğunda, %30’u son bir ay içinde en az 1 defa içki partisine katıldığını belirtiyor. Bu da gelişmiş ülkelerde en yüksek oran olarak görülüyor. Bunun yanında İngiltere dahil bazı Avrupa ülkeleri, sıralamaya dahi giremeyecek kadar düşük orana sahip.
13-15 yaş aralığındaki kızlarda cinsel aktivite yönünden ise birinciliği Danimarka alırken, onu İzlanda ve İngiltere izliyor. Erkeklerde ise birinciliği Yunanistan ve Danimarka paylaşıyor. En düşük oranların ise kızlarda İsrail’de, erkeklerde Belçika’da olduğu bildirildi.
ABD’de ise gençlerde cinsel ilişki oranı gelişmiş ülkeler ortalaması ile aynı düzeyde. Kızların %26’sı, erkeklerin ise %25’i ilk ilişkilerini 15 yaşına gelmeden yaşıyorlar.
Fakat şaşırtıcı olarak, obezitenin en fazla görülen ülke olmasına rağmen ABD’de 13-15 yaş arası gençlerde egzersiz oranının da önde olduğu görülüyor. ABD erkeklerde ilk sırayı alırken, kızlarda İrlanda’nın ardından ikinci sırayı alıyor.
Araştırmacılar, problemlerin daha uzun ve düzgün eğitim dönemleriyle, evlilik yaşında ciddi gecikmelerin önüne geçilmesi ve ailelerin çocukları ile olan ilişkilerinde iyileşmeler yaşanması halinde daha düşük seviyeye çekilebileceğini vurguluyor. Prof. Patton konuşmasında önemli bir noktaya da özellikle değinerek; “Bu gençler, kendilerinden önceki nesillere nazaran çok farklı yollar seçmekteler. Bu da onlara çok farklı sağlık sorunları ve sosyal zorluklar getirecektir” dedi. Aynı zamanda dijital medya, endüstrileşme ve küreselleşmenin de etkilerinin önemini vurgulayan profesör, ailelerin bu konulara dikkat etmesi gerektiğini de belirtti.
Prof. Patton son söz olarak endişelerini dile getirdi: “Dünya tarihinin şimdiye kadar gördüğü en geniş nesil olan bu neslin sağlık profili ciddi düzeyde endişe vercidir.”dedi.

GENÇLERDE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI VE RUHSAL SORUNLAR

Gençlerde davranış bozuklukları ve çeşitli nedenlere bağlı ruhi sorunların giderek yaygınlaşması uzmanlara göre, geleneksel aile profilinin aşınmaya uğraması olarak yorumlanıyor. Konforun yaşantımızda daha fazla rağbet gördüğü bir zamanda lüks olan eşyaya daha bir erişim isteği oluşuyor. Postmodern toplumun taleplerinde almaya yönelik tülketici psikolojisinin oluşması neticesinde arzularına daha fazla sahip olma istekleri artınca ve bu talepler de karşılanamayınca evliliklerde boşanmalar hız kesmeden çoğalıyor. Haliyle aile parçalanınca ayrılıklar oluyor ve olan, orta yerde kalan çocuklara oluyor. Bu nedenlerle parçalanmış ailelerin çocuklarının davranış bozuklukları da had safhalarda seyrediyor.
Bunların dışında üniversite sınavlarına hazırlık öncesi, okuldan sonra dinlenmek ve kişisel gelişime katkı sağlamak için geçirilebilecek bütün zamanlarının dershanelerde harcatılarak tükettirilmesi, gencin psikolojisini bozan sebepler arasında sayılabilir. İşin içinde bir de ebeveynlerin çevreye karşı “elalem ne der baskısı”gencin üstüne yüklenince kıstırılmış psikolojik semptomlara davetiye çıkar. Bir de gencin kitle iletişim araçlarıyla ve bilişim dünyasıyla ilgili olması ve bunlara da bir zaman ayarlaması yapmaması da başka sıkıntılara sebep olmakta..
Bir de bunca uğraştan sonra bir başarısızlığın mukadder oluşu, sonunda çağın yeni bir hastalığı olan Anksiyeteye/kaygı'yı doğurunca gencin durumunu daha da acıklı noktalara gidebilir.

(1/2)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
ANKSİYETE (PANİK ATAK / KAYGI BOZUKLUĞU) ORANI 1 YILDA YÜZDE 20 ARTTI
Bilim/Tıp dünyası da içine düştüğümüz bu toplumsal sendromu geçen aylarda belgeledi. Dünya Akıl Sağlığı Örgütü, 18 ülkeyi kapsayan araştırmalarının sonuçlarını açıkladı. Buna göre anksiyete (yani kaygı) şu anda akıl sağlığı konusunda dünyada karşılaşılan en yaygın problem. Zira panik atak, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, fobiler gibi klinik olarak saptanan bütün anksiyete vakalarında son yıllarda büyük bir artış yaşanıyor. Sadece son bir yılda anksiyete oranında yüzde 20'lik bir artış oldu. Yani rakamlarla belli: Günümüz toplumu kaygı toplumu!
İlla klinik boyutlarda olması gerekmiyor. Ekonomik krizin ağır bir yük olarak sırtımıza bindiği son dönemde 'ya kiramı ödeyemezsem,', 'ya işsiz kalırsam', 'ya borçlarım yüzünden haciz gelirse', “ya bu sınavı başaramazsam”, ”ya üniversiteye giremezsem”, ”Ya okulumu bitiremezsem”, “Ya öğretmen olduktan sonra atanamazsam” gibi kaygı ve tedirginlikler tüm toplumlarda bir salgın hastalık gibi yayılıyor.
Bu kaygılardan bir anektod aktarmak gerekirse: Manisa ilimizin bir ilçesinde bir genç öğretmen, okulunu bitirdikten sonra mesleğini icra edebilmek için KPSS sınavlarına giriyor. Kaç kez girdiğini bilmiyor, ama girdiği en son sınavdan 84 puan alımış. Kendi branşı için belirlenen kontenjanın yetersizliğinden, öğretmenliğe geçiş yapamıyor. Çevre, ona sürekli olarak “ne oldu, işe başladın mı?” kabilinden sorular yöneltiyor. Ailesi de bu sorulara muhtap oluyor. Çevreden , ”senin oğlan öğretmenliğe ne zaman başlıyor” diye sorulunca... Okulunda çok başarılı olan oğluna: ”sen ne zaman öğretmenlik yapacaksın” diye babası da sorar. Oğlu da ailesinin ve çevresinin baskılarından bunalır ve babasına şöyle seslenir: ”babacığım yarın öğleden sonra sana müjdeli haber gelir.” diyerek konuyu kapatır.Ertesi gün öğleden sonra ilçenin tren istasyonunda tren rayları üstünde bir gencin cesedi görülür. Babasına acı haber tez duyurulur: ” Oğlunuz vefat etmiş. Başınız sağolsun! ”
İşte bu istikbal kaygıları ve
PRESTİJ ve UNVAN PUTU neticesinde gerek puan & rekabet yarışından kaynaklı sancılar, gerekse de çevrenin dayattığı baskılar bir gencin intiharına neden olabiliyor.. Kim bilir daha ne acılar yaşanacak bu kaygılar yüzünden. 21. yy, insanlık üzerine bilinmeyen daha ne maddi ve manevi marazları ve trajik istatikleri kaygıları yükleyecek kim bilir ?

HER DEĞİŞİM HAYATTA YAŞAMA ÜMİDİ OLAN BİR YENİLENME OLMALI

Hayat var olduğu sürece hayatın içinde her şey değişmeye gebedir. Değişim, durmaksızın hareket ettiği sürece eski olanı değiştirerek ve yenileyerek yoluna devam eder. Her eskiyen şey, yerini yeni olana bırakır. Bu muhteşem dinamizmin tekrarı “yaradılış devam ettiği sürece” kıyamete değin anbean var olacak bir hakikattir. Antik Yunan filozoflarından Herakleitos'un bir sözü vardır: “değişmeyen tek şey, değişimdir”.
Her zaman şikayette bulunulan “hantal bürokrasinin” adamakıllı bir revizyondan geçmesi gerekir. Belli bir plan ve program dahilinde yaşlı bürokratların tasviye edilip yerine genç ve dinamik eğitimli ve kültürlü insanlarımızın bir an önce istihdamı sağlanmalıdır..
POZİTİVİST VE SEKÜLER EĞİTİMİN ZİHİNLERDE VE YÜREKLERDE OLUŞTURDUĞU KİRLENME İĞFALE DUR DEMELİ VE BU ALANDA TEORİK DOGMALARDAN MÜTEŞEKKİL BİR DİN ALGISI YERİNE PRATİK, HAYATIN HER ALANINDA VE KULVARINDA UYGULANABİLECEK BİR ŞUUR AŞILANMALIDIR.. MA'NEVİYAT EKSENLİ BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ VE MÜFREDATI DA OLMAZSA OLMAZLARDANDIR..İSLAM, BİLİMLE ÇATIŞMAMAKTA BİLAKİS BİLİME KAYNAK OLUŞTURMAKTADIR..
Genç ve dinamik insanımızın “Kayıp nesiller” olarak heba edilmemesi için bu acil eylem planlarını sağlayacak teşebbüslerde bulunulmalıdır. Eğer gençlerimize bu ''Oksijen alanı'' sunulmazsa daha nicelerinin nihilizm batağının hücrelerinde boğulabileceklerine şahitlik etmek zorunda kalacağız.

Psiko-Sosyoloji Makaleleri / SRC // UMRAN Mart-2013

(2/2)
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
hoşgeldiniz sizi görmek ne güzel.. isminizi çok duyduk.. ve eski yazılarınızı da okudum.. iyiki döndünüz hoşgeldiniz..........
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,142
Tepki puanı
7,437
Puanları
163
Yaş
52
Konum
Alanya
....
Hazır bilgilerle hayatını idame ettirenlerin başında genç nesiller geliyor.
Kitap okumayıp, sanal ortamdan daha fazla bilgi desteği aldığı için genç nesiller; kendine dair görüş ve düşünceler üretemiyor, müzakerelerde bulunup sosyal sorunlara çözüm önerileri serdetmede daha fazla katılımcı olamıyor.
Zaman zaman görsel medyada gençlere ülkeyi yönetenlerin isimleri soruluyor “bilmiyorum” diyerek cevap veriyor.
İç ve dış ülke konuları soruluyor cevap verilemiyor.
Bu bilgisizliğin ya da daha doğrusu bu ilgisiz kalıcı boş vermişliğin sebebi nedir ne değildir soruları akıllarımızı fazlasıyla meşgul etmeye başlıyor.
Genç insanlarımız reel hayatın içinde müdahil olarak yaşamıyorlar.
Toplumsal bir varlık olarak yüz yüze insanla iletişim diyaloglarından oldukça uzak kendi sanal/gerçekdışı dünyalarında yaşıyorlar.
Bir ufuk oluşturacak bir güçlü istek morali ile bu gençleri destekleyecek idealler verilemeyince bir boşluğun içinde bulunduklarını düşünür halde ümitsizce yieislere istemeden kapılabiliyorlar.
...

Teşekkürler Kardeşim öncelikle...
HOŞGELDİNİZ...
Ehlen ve sehlen...

Sizi ve konununuzu özledi bu forum...
Bekledik...
Geldiniz ve devamı da olur inşallah...

İyi ki geldiniz...
İyi ki sizleri tanımışız...
İyi ki buradasınız...

Selam ve DUA ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt