Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

EVLİYA ÇELEBİ'NİN RÜ'YÂSI... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
EVLİYA ÇELEBİ'NİN RÜ'YÂSI

Seyahat! Yâ Rasûlallah



Hikmet-i Hûda, seyahat ile birçok yerleri görmeye sebeb olan ben hakir ve fakir, daima kusuru çok olan seyyah, insanoğlunun kölesi riyasız evliya Derviş oğlu Mehmed Zıllî, daima Allah'dan yardım isteyip, Fürkan-ı Kerim Sure'si ve yüce Kur'an'ın âyetleri bereketleri ile bütün gönlümle Cenâb-ı Hakk'dan duada bulunarak, doğum yerimiz olan İstanbul'daki evimde, yuvarlak yastığıma uyumak için yaslanmıştım. 1040 senesi Muharrem ayının Aşure gecesinde (20 Ağustos 1630), yarı uyku halinde iken, gördüm ki Yemiş İskelesi yakınında Ahi Çelebi Camii -ki helâl para ile inşa olunmuş olup, duası kabul olan eski bir camidir- ve ben de rüyamda bu camideydim. Derhal caminin kapısı açıldı. Nurlu caminin içi baştan başa silâhlı asker ve nurlu cemaat ile dolu idi. Sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra salâvat-ı şerife okumaya başladılar. Ben hakir ise minber dibinde oturuyor, bu nurlu yüzlü cemaati hayranlıkla seyrediyordum.

Hemen yanımda oturan cana bakıp: "Sultanım Siz kimlerdensiniz? İsminizi lütfediniz" dedim. O, "-Aşere-i Mübeşşere'den okçuların piri Sa'd İbn Ebî Vakkas'ım" deyince, hemen mübarek ellerini öptüm. "-Ey Sultanım! Bu sağ tarafta nura bürünmüş sevimli cemaat kimlerdir?" dedim. "-Onlar bütün peygamberlerin ruhlarıdır. Geri safdakiler evliyaların ve asfiyânın ruhlarıdır. Bunlar da sahâbe-i kirâm'ın, muharicinin, ensar, sufe ehli ve Kerbelâ şehidlerinindir. Mihrabin sağındakiler Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer'dir. Mihrabın solundakiler Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali'dir. Mihrabın önündeki Hazret-i Veys'el-karânî'dir. Caminin solunda duvar dibindeki siyah örtülü kimse senin pirin Hazret-i, Peygamber'in müezzini Bilâl-i Habeşî dir. Bu ayakta duran, cemaati saf saf düzene koyan kısa boylu adam da Amr-i Ayyar'dır. İşte bu kızıl renkli elbiseler giyip sancakla gelen askerler Hazret-i Hamza ve bütün şehidlerin ruhlarıdır. " diye, cami içinde bulunan bütün cemaati birer birer bana anlattı. Onların hangisine baktıysam ellerimi göğsüme koyup iyice baktım ve baktıkça can buldum.

-"Ey Sultanım! Bu cemaatin bu camide toplanmalarının sebebi nedir?" diye sordum. Bana:

-"Azak taraflarında İslâm askerlerinden Tatar askerleri sıkıntıya düşmüşlerdir. Hazreti Peygamber'in himayesinde olanlar İstanbul'a gelip, buradan, Tatar Hanı'na yardıma gideriz. Şimdi Hazret-i Risâlet dahi İmam-ı Hasan, İmam-ı Hüseyin, oniki imam ve bizden başka aşere-i mübeşşere ile gelecekler. Sabah namazının sünneti kılınacak. Sonra sana kamet getir diye buyururlar. Sen de yüksek sesle kamet getir. Selâmdan sonra Ayete'1-Kürsî'yi oku. Bilâl "Sübhânallah" desin. Sen "Elhamdülillah", Bilâl "Allah-ü Ekber" desin, sen, "Amin, amin" de. Sonra bütün cemaat hep birden tevhid ederiz.

Sonra sen "Ve salli âlâ cemiîl-enbiyâ-i ve'l-mürselîn ve'l-hamdü-lillâhi Rabbi'l-âlemin" deyip kalk. Hemen, mihrabda, Hazret-i Peygamber otururken mübarek elini öp. "Şefaat ya Resülüllah" de. Yardım rica et. " diyerek, Sa'd İbni Ebî Vakkas yanımda oturup bana öğretti.

Baktım, cami kapısından bir nur-u mübin parladı. Cami içi nur dolu iken, nur üzerine nur oldu. Bütün Sahâbe-i kiram, Nebî'ler ve evliyaların ruhları ayakta hazır durdular. Saadetle Hazret-i Peygamber, yeşil sancağı dibinde, yüzünde örtüsü ile, elinde asası ve belinde kılıcı ile, sağında İmam-ı Hasan ve solunda İmam-ı Hüseyin olduğu halde göründü. Mübarek sağ ayaklarını "Bismillah" diyerek cami içine koydu. Mübarek yüzünden örtüsünü açtı ve:

"-Esselâmü aleyk yâ ümmetî" diye selâm verdiler. Bütün camide bulunanlar hep bir ağızdan: "-Ve aleykümü's-selâm Yâ Resûlallah ve Yâ Seyyide'l-ümem" diye selâm aldılar.

Hazret-i Peygamber, hemen mihraba geçip, sabah namazının iki rekât sünnetini kıldılar. Bana bir korku ve vücuduma titreme geldi. Hazret-i Peygamberin bütün görünüşüne baktım. Hılye-i Hakâni'de anlatıldığı şekilde idi. Yüzündeki örtü al şal idi. Mübarek sarığı oniki kolanlı ve beyaz şâş idi. Hırka-i Şerifleri sarıya yakın deve tüyündendi. Boynunda sarı renkli sof şalı vardı. Mübarek ayaklarına renkli çizmeler giymişti. Mübarek başlarındaki sarığı üzerinde bir misvak sokulmuştu.

Selâm verdikten sonra, bana bakıp sağ eli ile dizine vurup: "Kamet getir" dediler. Ben hemen Sa'd İbni Ebî Vakkas'ın öğrettiği gibi segah makamında "Allahümme salli âlâ seyyidinâ Muhammedin ve âlâ âl-i Muhammed ve sellim aleyh" diye kamet getirip tekbir ettim. Hazret-i Peygamber de segah makamında hazin bir sesle Fatiha-i Şerifi ve arkasından "Ve Vehebnâ... " aşr-i şerifini okudu. Böylece bütün cemaate imamlık etti.

Selâm verdikten sonra, ben Ayete'l-Kürsî'yi okudum. Sonra Bilâl "Subhânallah", ben "Elhamdülillah", Bilâl "Allah-ü Ekber" deyip; Bilâl ile sırayla müezzinlik yaptık. Duadan sonra öyle bir sultanî tevhid oldu ki, Allah aşkı ile kendimden geçip güya uykudan uyanır gibi oldum.

Uykumu, kısacası, Sa'd İbni Ebi Vakkas'ın öğretmesiyle görevi tamamladım. Hazret-i Peygamber, mihrab'da yanık bir sesle uzzâl makâmında bir Yâsin-i Şerif, üç İzâ Câe suresi ve Muav-vezeteyn suresini tamamen okudu. Bilâl "Fatiha" dedi. Hazret-i Peygamber mihrabda ayak üzere dururken, Sa'd İbni Ebî Vakkas hazretleri beni elimden tutup Hazret-i Peygamberin huzuruna götürdü. Hz. Peygambere: "-Sâdık âşıkın, müştak ümmetin Evliya kulun, şefaatini rica eder. " dedi. Bana da: "-Mübarek ellerini öp!" dedi. Ben o an ağlamaklı oldum. Hz. Peygamberin mübarek ellerine küstahça dudaklarımı kondurdum. Onun görünüşünden "Şefaat Yâ Resûlallah!" diyeceğime, hemen "Seyehat Yâ Resûlallah" demişim. Hz. Peygamber hemen tebessüm edip "Şefaati, seyahat ve ziyareti sıhhat ve selâmetle kolay eyle Yâ Rabbi" diyerek "Fatiha" dediler. Bütün Sahabe-i kiram Fâtiha'yı okudular. Ben bütün orada bulunanların mübarek ellerini öperek, hayır dualarını alıp giderdim. Kiminin mübarek eli misk gibi, kiminin amber, kiminin gül, kiminin sümbül, kiminin fesleğen, kiminin zağferân, kiminin menekşe, kiminin de, karanfil gibi kokuyordu. Amma bilhassa Hz. Peygamber'in kokusu zağferan ve kırmızı gül gibi kokuyordu. Sağ elini öptüğümde sanki pamuk gibi kemiksiz bir et idi. Diğer enbiyânın mübarek elleri, ise ayva kokusu gibi kokuyordu. Hazret-i Eba Bekir'in eli kavun kokusu, Hz. Ömer'in ki amber Hz. Osman'ın ki menekşe, Hz. Ali'nin ki yasemen, İmam-ı Hasan'ın ki karanfil, İmam-ı Hüseyin'in ki beyazgül gibi kokuyordu. Allah onlardan razı olsun.

Bu şekilde bütün cemaatin ellerini öptüm, Hz. Peygamber, sonra yine "Fatiha" dedi. Bütün eshâb-ı güzin yüksek sesle Sebü'l-mesânî (Fatiha)'yı okudular. Hz. Peygamber, mihrabdan "Esselâmü aleyküm ey kardeşler" deyip camiden dışarı çıktılar. Bütün sahabe-i kiram bana hayır duada bulundular. Hepsi camiden çıkıp gittiler. Hemen Sa'd hazretleri belinden ok mahfazasını çıkarıp benim belime kuşattı ve tekbir getirip:

"-Yürü! Ok ve yay ile gaza eyle. Allah'ın muhafazasında ve emânetinde ol. Sana müjde olsun ki, bu toplulukta ne kadar ruhlar ile görüşüp mübarek ellerini öptünse, onların hepsini ziyaret etmen nasib olur, dünyayı gezer ve insanlar içinde tek olursun. Ama, gezip gördüğün ülkeleri, kaleleri beldeleri, nâdir eserleri, her ülkenin, güzel işlerini, yiyecek ve içeceklerini, topraklarının enlem ve boylam derecelerini yazıp, güzel bir eser meydana getir ve âhiret oğlum ol. Hak yolunu elden bırakma. Gönül huzursuzluğundan uzak ol, Ekmek ve tuz hakkını gözet. Sâdık dost ol. Yaramazlarla yâr olma. İyilerden iyilik öğren." diyerek nasihatte bulundu ve alnımdan öpüp, Ahi Çelebi Camiinden çıkıp gittiler.

Ben şaşkın bir halde rahat uykudan uyandım. "Acaba bu benim halim midir, yoksa olan bir şey midir, yoksa güzel bir rüya mıdır?.. " diye düşünerek, içime bir rahatlık gelip gönlüme neşe doldu.

Sonra sabahleyin temiz bir abdest alıp, sabah namazını kıldım. İstanbul'dan Kasımpaşa tarafına geçtim. Rüya tabircisi İbrahim Efendi'ye gittim. Rü'yâmı tâbir ettirdim. Bana, "Cihanı süsleyen ve dünyayı gezip dolaşan bir seyyah olup, işin iyi bir sonuçla tamama erip Hz. Peygamber'in şefa­ati ile Cennet'e girersin" diyerek müjde verdi.
 

yeliz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
790
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Web Sitesi
www.resulugulu.com
RE: EVLİYA ÇELEBİ'NİN RÜ'YÂSI...

allah razı olsun emeğine sağlık B)B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt