Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Esmaül Hüsna Oyunu.. (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
"Yâ Kahhar" : İsyankarları kahreden, hiç bir şekilde mağlub edilemeyen, üstün gelinemeyen

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"O, kulları üzerinde kahredici olandır.O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır." (En'am,18 )
"...De ki: 'Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.' " (Ra'd,16)
Mülkün, üstünlüğün, güç ve kuvvetin tamamı tek ve kahhâr olan Allah'a aittir. O'nun dışındaki her şey, mağlub ve yeniktir. Zalim ve zorbaların belini kıran, isyankar ve haddi aşanların boyunlarını büken, dünyadaki emellerine kavuşmalarına mani olan Allah'tır. Varlıların dilek ve istekleri dahil O'nun dilemesi altındadır.

Yüce Allah buyuruyor:

"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir" (İnsan, 30)

Allah insanlardan nasıl sıkıntıyı giderme gücüne ve onların kalplerine ferahlık vermeye kadirse, onları büyük bir azapla kahretmeye de kadirdir. Kuran'da Allah'ın Kendi Katından gönderdiği azaplarla helak olmuş kavimlerden örnekler verilir. Bu insanlar hak dinden yüz çevirdikleri ve Allah'a baş kaldırdıkları için sabah vakti, hiç şuurunda değillerken, üzerlerinde dolaşan büyük bir felaketle yok edilmişlerdir. Allah inkar eden toplulukların üzerine evlerini yerinden söken kasırgalar göndermiş, üzerlerine balçıktan taşlar yağdırmıştır. Uyardığı insanların üzerine onların içinde oturdukları şehirleri yerle bir eden sağanaklar isabet ettirmiştir.

Toprağın altını üstüne getiren depremleri üstlerine göndermiş, tek bir çığlıkla hepsini yerin dibine geçirmiştir. Açıkça görüldüğü gibi Allah'ın bir insanı kahretmesi hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Müslüman, gücü yettiğince Allah düşmanlarını mağlup etmeye ve onlara üstünlük sağlamaya çalışmalıdır.

Allah'tan yüz çevirip başkasına dayanan mutlaka mağlup olacak, şeytanın elinde birer oyuncak olacaklardır.

Fakat bütün bu sayılanlar Allah'ın dünya hayatında insanlara tattırdığı acılardır. Ve onları yaptıklarından dolayı dünyada yaşarken kahretmesidir. Ama asıl olan, insanın cehennemde görülmemiş bir azapla kahredilmesidir. Allah'ın sonsuz rahmetine karşılık O'nun kadrini takdir edemeyen ve nankörlük eden insanlar ahirette cehennem azabıyla karşılaşacaklardır. Dünyada işledikleri suçların tam karşılığı ahirette kendilerine verilecektir.

Allah onları cehennemin en dar yerine attığında, inkarcılara daha önce hiç karşılaşmadıkları bir acı tattırır; cehennem ateşiyle yanan derilerini yenileriyle değiştirir ve onların üzerine ateşten duvarlar örer. Öyle ki insanın dünyada çektiği acılar cehennemde karşılaştıklarının yanında çok hafif kalır. Nitekim Kuran'da cehenneme giren insanların Allah'ın kendilerini öldürmesi ve azaptan kurtarması için yalvardıkları haber verilir. (4)


İhlasla "Yâ Kahhar" diye bir müslüman bu isme devam etse, düşmanlarına karşı galip gelir, şeytani ve nefsani duygulardan emin olur. (2)

"Yâ Semi"
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA

"Yâ Semi" Herşeyi layıkıyla duyan


Cenab--ı Hak buyuruyor:

"Şüphesiz Allah, isitendir, görendir."
(Mümin, 20)

"Allah işitendir, görendir.
" (Nisa, 134)

Cenab-ı Hakkın sübuti sıfatlarından birisi de Semi'dir. Yani işiticidir. O'nun işitmesi kulakla değil, kendine özgü kudretledir. Cenab-ı Hak kainatta insan, hayvan ve bütün varlıkların seslerini bir anda işitir ve değerlendirir. (2)


Gizli veya açık söylenen her sözü eşit olarak işitendir. O'nun işitmesi bütün sesleri kuşatmıştır.Varlıkların seslerini asla birbirine karıştırmaz ve şaşırmaz. Birinin sesini işitmek, ötekinin sesini de işitmeye mani olmaz. Talep edenlerin çokluğu, onu şaşırtmaz ve yanıltmaz. (4)


Sem (işitmek) ile dört anlam kastedilir: Bunlar:


1) Bilmek, idrak etme anlamında işitmek. bu tür işitme seslerle ilgilidir.


"Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan
(kadın)ın sözünü işitti." (Mücadele, 2)

"Andolsun Allah; "Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginleriz" diyenlerin sözlerini işitmiştir."
(Ali İmran, 181)

2) Anlama, akletme anlamında işitmek. Bu da anlamlarla işitmedir.


"Ey iman edenler, "Raina- Bizi güt, bize bak " demeyin, "Unzurna - Bizi gözet" deyin ve dinleyin."
(Maide, 41)

3) Cevap verme ve istenenleri verme anlamında işitmek.


Namazda rükudan kalkarken söylenen "Semi'allahü limen hamideh"
(Allah, kendisine hamd edeni işitti) duası.

4) Kabul etme ve uyma anlamında işitmek.


"Onlar, yalana kulak verenler..."
(Maide 41)

Yüce Allah bizlere "işitmeyi", dinlemeyi" ve "uymayı" emretmekte ve müjdenin bunlara ait olduğunu haber vermektedir.


Bir kimse perşembe günü duha namazını kıldıktan sonra hiç kimse ile görüşmeden, konuşmadan "Yâ Semi" ismini 100 kere okuyup Allahü teala hazretlerine hacetini arzeylerse Hak teala onun ihtiyacını giderir. (3)

"Yâ Müzil"


 

melek4545

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
3,460
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
31
Konum
İstanbul
1mudhill-7013.gif



Ya Müzil

Müzill : Alçaltan, zillet veren

Herhangi bir konuda yetki ve söz sahibi kişilerin bu durumlarını yitirmeleri ve itibarlarını tamamen kaybederek haysiyetsiz duruma düşmeleri Müzill isminin tecellisidir.

Zillet, izzetin aksidir. Yüce Allah kullarından dilediğine izzet verir, dilediğene de zillet verir.

Bu isim asıl ahirette tecelli edecektir. O gün zillet içinde bırakılanlar artık telafisi mümkün olmayan bir perişanlığa mahkum olmuşlardır. Kafirlerin, nankörlerin ve mücrimlerin seçtikleri yol budur. Kurtuluş sadece iman ve teslimiyet ile mümkündür.

Bir kimse bir zalimden veya hased eden, kin güden birisinden korksa "Yâ Müzill" ismini 75 kere okusa daha sonra secde eylese ve secde de "Allahım beni filan kişinin şerrinden emin eyle, koru" diye dua ederse Allahü teala onu o adamın şerrinden korur. (1)

Kaynaklar:
1) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001

Ya Gaffar
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
27
Puanları
0
Yaş
55
Konum
istanbul
Gaffar : Günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan

Al-Ghaffar : The Forgiving who is always ready to forgive.

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." (Hacc, 60)

"Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup sonra da doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım." (Taha, 82)
"De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." " (Zümer, 53)

Günahları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günahlarını pek çok bağışlayan.
Gaffar, kulların günahlarını örtmede mübalağa edendir. Öyle ki, bu günahları ne dünyada ne de ahirette ortaya çıkarmaz.

Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır.

Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içersinde olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez. Bundan dolayıdırki; vitir namazının son rekatında okunması vacib olan kunut duaları sonunda "Ya Rabb; rahmetini umar, azabından korkarız" diye dua edilmektedir.

"Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin." (Zümer, 53) Bu âyetin, Kur'ân'da en ümitli âyet olduğu söylenir. Bununla beraber dikkat edilmesi gerekir ki, bu ümit, günaha teşvik için değil, en günahkar kimseleri bile bir an önce tevbe edip Allah'a yönelmeye teşvik için olduğu hemen peşinden gelen iki âyetten açıkça anlaşılmaktadır. (1)

Yüce Allah, bu dünyada güzellikleri ortaya çıkaran, çirkinlikleri ve günahları örten, ahirette ise bu çirkinlikleri cezalandırmaktan vazgeçip onları bağışlayandır.

Hz.Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v) Rabbinden naklen buyururlar ki:

"Bir kul günah işledi ve:


"Ya Rabbi günahımı affet!" dedi.


Hak Teâla da:


"Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.

"Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve:


"Ey Rabbim günahımı affet!" der.


Alllah Teâla Hazretleri de:


"Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.

"Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve:


"Ey Rabbim beni affeyle!" der.


Allah Teâla da:


"Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muâhaze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!" buyurdu." (2)
 

melek4545

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
3,460
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
31
Konum
İstanbul
Vehhab : Karşılıksız veren
Al-Wahhab : The Giver of All. He who constantly bestows blessings of every kind.

Kullarına hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok bağışlarda bulunan.

Sonu gelmeyen bağışların sahibi.

Yaratılıpda varlık alanına çıkışından itibaren insan sürekli nimetlendirilmiş, daima lütuf ve ikramlara mazhar olmuştur. İşte bütün bunlar tesadüfen olmuyor; şuursuz ve rastgele yürüyen bir yapının sonucu ortaya çıkmış bulunmmuyor. Ziyadesiyle bağışta bulunan çok cömert bir Vehhab'ın lütfunu gösteriyor. Ve insanı, kendisine yapılan ikramlara bakarak onun sahibini anlamaya çağırıyor.
Büyük zatlar, bir kimse dua ettiği zaman 7 kere "Yâ Vehhâb" dese o kimsenin duasını Allah teala kabul eder, demişlerdir. Bir şey isteyen, düşman elinde bağlı kalan, rızkında darlık olan, ticaretinde ve kazancında çokluk ve kârlıllık olmayan veya seyrü sülûkünde her hangi bir fethi olmayan kimse üç gece veya yedi gece boyunca gece yarısı abdest alıp ve iki rekat namaz kılıp başını açarak ellerini havaya kaldırarak Yâ Vehhâb" dedikten sonra ihtiyacını Cenab-ı Hakk'a arzetse Allahü teala onun ihtiyacını karşılar, sıkıntısını giderir. (1)

Kaynaklar:
1) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001


El Mütekebbir
 

özgeöz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2012
Mesajlar
186
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
selamu aleykum.
EL-MÜTEKEBBİR

BÜYÜKLÜĞÜNÜ BİLDİREN manasına gelen bu güzel isim Rabbimiz için Kur’an-ı Kerim’de Haşr 23 de bir defa zikredilmiştir. Kendini ilah yerine koyan, büyüklük taslayan, baskı rejimi kuran zorba firavun hakkında Mü’min suresi 27, 35 inci ayetlerde Mütekebbir olarak tanıtılmaktadır. Doğan, ölen bir tek canlı veya birtek dane veya çekirdek yaratamayan büyüklük taslarsa aleme rezil olur. Zalim birinin adalet ödülü alması gibi gülünç olur.

Ancak “Mütekebbir”=büyüklenen, büyüklüğünü bize zerreden yıldızlara kadar yarattıklarıyla gösteren ve indirdiği kitaplarıyla bildiren Rabbimize iman edenler, gönüllerinde en büyük olarak onu görenler Onun yarattıklarını gözlerinde küçültürler. 40 kilometre koşucusunun ödüle kilitlenerek koştuğu gibi, yol kenarındaki dereler, çiçekler, çimenler onu yolundan alıkoymadığı gibi mü’min insan da “Mütekebbir” Rabbine sığınınca kendini ilah yerine koyanları gözünde büyütmez. Batıdan korkmaz. “Doğuda, batıda Rabbindir” der ve yürür. Yürürken “Gözü kamaşmaz, şaşmaz ve taşkınlık yapmaz” (Necm 17) Bizlere mütevazı olmak düşer. Haddini aşan aşağı düşer.
 

Nadas06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ocak 2012
Mesajlar
4,313
Tepki puanı
7
Puanları
0
selamu aleykum.
EL-MÜTEKEBBİR

BÜYÜKLÜĞÜNÜ BİLDİREN manasına gelen bu güzel isim Rabbimiz için Kur’an-ı Kerim’de Haşr 23 de bir defa zikredilmiştir. Kendini ilah yerine koyan, büyüklük taslayan, baskı rejimi kuran zorba firavun hakkında Mü’min suresi 27, 35 inci ayetlerde Mütekebbir olarak tanıtılmaktadır. Doğan, ölen bir tek canlı veya birtek dane veya çekirdek yaratamayan büyüklük taslarsa aleme rezil olur. Zalim birinin adalet ödülü alması gibi gülünç olur.

Ancak “Mütekebbir”=büyüklenen, büyüklüğünü bize zerreden yıldızlara kadar yarattıklarıyla gösteren ve indirdiği kitaplarıyla bildiren Rabbimize iman edenler, gönüllerinde en büyük olarak onu görenler Onun yarattıklarını gözlerinde küçültürler. 40 kilometre koşucusunun ödüle kilitlenerek koştuğu gibi, yol kenarındaki dereler, çiçekler, çimenler onu yolundan alıkoymadığı gibi mü’min insan da “Mütekebbir” Rabbine sığınınca kendini ilah yerine koyanları gözünde büyütmez. Batıdan korkmaz. “Doğuda, batıda Rabbindir” der ve yürür. Yürürken “Gözü kamaşmaz, şaşmaz ve taşkınlık yapmaz” (Necm 17) Bizlere mütevazı olmak düşer. Haddini aşan aşağı düşer.

Aleyküm selam, diğer esmamızın ismini alalım :)
 

Nadas06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ocak 2012
Mesajlar
4,313
Tepki puanı
7
Puanları
0
Hâlik : Yaratıcı

Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka Yaratıcı var mı? O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?" (Fatır, 3)

İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir." (En'am 102)

Allahu Teâlâ her şeyin Halikidir ve bu O'nun subuti sıfatlarındandır. O'ndan başkası için bu sıfat kullanılamaz. Yaratma, örneksiz var etmektir. Allah Teâla yaratan, O'nun dışında her şey yaratılandır. Her şey O'nun emrinde ve hizmetindedir. O'ndan başka bir yaratıcı yoktur. Bütün her şey, gökler, yer, ikisi arasında ve içinde bulunanlar, bunların hareketleri, kımıltıları, rızıkları, ecelleri, sözleri, ve fiilleri yaratılmıştır. Bunların tek yaratıcısı Hz.Allah'tır.Bütün varlıklar sonradan yaratılmış ve yoktan var edilmiştir. Her şey O'nddan başladı ve yine O'nda son bulacaktır.

Kulun bu isimde hiç bir rolü yoktur. Kullara bu isim verilmez ve onlara yaratıcı denilmez ancak çok uzak bir ihtimalle mecazi anlamda denilebilir. Çünkü yaratmak ve icad etmek, ilmin gerektirdiği şekilde gücü kullanmaktır. Allah, kula ilim ve kudret vermiştir. İnsan çalışması sayesinde, bazı şeyleri icad edebilecek dereceye yükselirse, o şeylerin mucidi sayılır. (4)

Allah'ın gücünün benzersizliği ve herşeyi hakimiyeti altında tuttuğu ayetlerde şöyle haber verilir:

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, herşeyi yaratmıştır. O, herşeyi bilendir. (Enam, 101)
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır." (Rad, 16)

Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz." (Fussileti, 21 )

-El Fettah-
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........



9223.jpg
“Rahmet ve rızık kapılarını açan.”


“Zorlukları kolaylaştıran.”

“Hidayetiyle kalplere iman ve marifet kapılarını açan.”

“Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları nedeniyle yakalayıverdik.”( A’râf Sûresi, 7/96)
Bir milyondan fazla hayvan türü ve ondan daha fazla bitki türü olduğunu biliyoruz. Bu türlere giren fertlerin sayısını bilmek ise ancak Allah’a mahsus.

Sonsuz denecek kadar çok olan bu fertlerin bütün planları, nutfelerde, yumurtalarda yahut çekirdeklerde ilâhî ilim ve hikmetle yazılmış.

İşte bu noktaların kitap haline gelmesi, bu planlardan yapılar kurulması Fettâh isminin tecellisiyle başlar. Canlılar âlemine bu nazarla bakabilsek ve onları, dünkü planların canlanmış ve büyümüş halleri olarak değerlendirebilsek, Fettâh isminin sonsuz tecellilerini bir derece görür ve hayran oluruz.

Fettâh isminin bir başka sahası da manevîdir. Kalplerden gaflet perdesinin kaldırılması ve o kalplerin iman ve hidayete açılması Fettâh isminin en muhteşem, en bereketli ve en kıymetli tecellisidir.

Gözü açılan bir insanın bir anda semalara çıkması, dağlarda dolaşması, denizleri kucaklaması gibi, kalbinden gaflet perdesi kalkan bir insan da ilâhî isimlere ve bu isimlerin kaynağı olan ilâhî sıfatlara muhatap olur.

İmam Gazâlî Hazretleri de fethin hem maddî hem de manevî yönü bulunduğuna işaret ederek, maddî fetih için, “Biz, (Hudeybiye anlaşmasıyla) sana gerçekten bir fetih (yolunu) açtık.” (Fetih Sûresi, 48/1) âyet-i kerîmesini; manevî fetih için ise, “Allah’ın insanlara açacağı rahmeti durduracak yoktur.” (Fâtır Sûresi, 35/2) âyet-i kerîmesini misal gösterir.

Manevî fethin çok önemli bir yönü de Nur Külliyatında şöyle nazara verilir:

“Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır.

Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan ‘ene’ namında bir miftahı insanın eline vermiştir.” (Mesnevî-i Nuriye)

Buna göre, insan ruhu Fettâh isminin en büyük tecellisine mazhardır. O ruha konulan ene, yani benlik, bir anahtar vazifesi görüyor. Allah, bu anahtarı kullanmasını bilen kullarına nice fennî keşiflerin yolunu açtığı gibi, esmâ-i ilâhiyenin hazinelerini de açıyor. (‘Kenz-i mahfi’nin çoğulu ‘künuz-u mahfiyye’dir ve ‘esmâ-i ilâhiye’ mânâsında kullanılır.)

İnsan kendi ruhuna takılan ilim, irade, kudret gibi sıfatların her birini bir anahtar yaparak, kıyas yoluyla, ilâhî isimlere ve sıfatlara ulaşır. Nur Külliyatı'ndan ‘Otuzuncu Söz’de tafsilatıyla işlenen bu konudan, sadece bir bölüm nakledeceğim:

“Daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlıkının rububiyetini anlar ve zahir mâlikiyetiyle, Hâlıkının hakikî mâlikiyetini fehmeder ve “Bu haneye mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın mâlikidir.” der ve cüz’î ilmiyle O’nun ilmini fehmeder ve kesbî sanatçığıyla o Sâni’-i Zülcelâl’in ibda-i sanatını anlar. Meselâ: ‘Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş’ der.” (Sözler)

es selam
 

yakamoz94

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 May 2012
Mesajlar
76
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
es selam Allah, her türlü eminliğin, salimliğin aslı olup, ayıptan kusurdan ve her çeşit eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı anlamındadır. Allah, yok olmaktan ve hatıra gelen her türlü eksikliklerden uzaktır. Buna göre dünyadan ve ahiretten emin olmak isteyenleri ve kurtuluşa ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan da yalnız Allah'tır (el-Haşr, 59/23).

el-GAFFÂR
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........



Gaffar; çok mağfiret ve merhamet eden, suçları en çok affeden, çirkinlikleri örten ve ayıpları gizleyen manalarına gelir. Bu ismi affedici manasındaki ‘el-Afuv’ isminden ayıran fark şudur; Afuv isminde sadece günahı affetmek ve günaha ceza vermemek vardır. Gaffar isminde ise günaha ceza vermemekle birlikte, günahı yüze vurmamak ve kulu rezil etmemek de vardır.

Mesela, birisi size karşı bir kusur işlese, eğer siz onun bu kusuruna karşı ona ceza vermeyip, sadece kusurunu ve hatasını yüzüne vursanız, sizde Afuv ismi tecelli etmiş olur. Eğer ceza vermeyi terk etmekle birlikte, işlediği hatayı yüzüne de vurmayıp tamamen vazgeçseniz, sizde Gaffar ismi tecelli etmiş olur.
İşte, Allah suçlara ceza vermeyip, suçu kuluna hatırlatmakla Afuv'dur. Ve Allah hatayı bütün bütün silerek, kulun yüzüne vurmayıp onu mahcup etmemekle de Gaffar'dır.
Bu yüzden dualarımızda “Allah’ım bizi af ve mağfiret et.” deriz ki, bu duada af dileyip, günahlarımıza ceza vermemesini istemekle Afuv ismine, mağfiret dileyip, günahlarımızı yüzümüze vurarak bizi rezil etmemesini istemekle de Gaffar ismine sığınırız.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur;
"Melekler kulun günahını yazarlar ve daha sonra semaya yükselirler. Semaya yükseldiklerinde kulun amel defterinde bu günahın yazılı olmadığını, buna mukabil işlemediği sevapların yazılı olduğunu görünce Allah Teala’ya şöyle derler:"
“Ey Rabbimiz biz kuluna zulmetmedik. Ancak onun işlediğini yazdık.” Buna karşı Allah meleklere şöyle buyurur:
“Evet doğru söylediniz. Kulum o günahları işlemiş ve defterindeki sevapları işlememişti. Lakin kulum günahına tövbe etti ve göz yaşlarıyla benden af diledi. Bende onun günahlarını mağfiret ettim ve ona karşı cömertçe muamele ederek günahlarını sevaba çevirdim. Ben ikram edenlerin en çok ikram edeniyim.”
Allah Teala, Gaffar olduğunu Kur’an’daki şu ayetlerle de bize haber vermektedir:
“De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Gafur'dur, çok bağışlayıcıdır ve Rahim'dir, çok merhamet edicidir.” (Zümer, 39/53)
“Tövbe ve iman edip, salih amel işleyenlere gelince; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhamet edicidir. Ve her kim tövbe edip salih amel işlerse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner." (Furkan, 25/70-71)
Bediüzzaman Hazretleri de Gaffar ismine sığınmamız gerektiğinden şöyle bahseder:
“Ey insan! Senin elinde gayet zayıf fakat günahta ve tahribatta eli gayet uzun, ve iyilikte ve hasenatta eli gayet kısa cüz-i ihtiyar namında bir iraden var."
"O iradenin bir eline duayı ver ki, iyilikler silsilesinin bir meyvesi olan cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan ebedi saadete eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli günahtan ve seyyiattan kısalsın ve cehennem zakkumuna yetişmesin."
"Demek dua ve tevekkül, hayırlara meyletmeye büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tövbe dahi günaha ve şerre olan meyilleri keser ve tecavüzünü kırar.” (Sözler, Yirmi Altıncı Söz, s.468)
Bu isimden alacağımız ders ise şudur:
Nasıl ki Allah Gaffar ismiyle hatalarımızı örtüyor, ayıbımızı yüzümüze vurmuyor. Aynen bunun gibi, biz de Gaffar ismini ahlak edinerek başkalarının hatalarını örtmeli ve kimsenin ayıbını yüzüne vurmamalıyız.
Ta ki, hem Gaffar ismine ayna olalım, hem de Peygamber Efendimiz (sav)’in şu hadiste verdiği müjdeye nail olalım:
“Her kim, bir müminin ayıbını dünyada örterse, Allah da onun ayıbını hem dünyada hem de ahirette örter.”

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt