Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Acı Kaybımız ,Utanmak (1 Kullanıcı)

Seyren

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2012
Mesajlar
1,036
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Utanmıyorsan dilediğini yap”
Bu bütün peygamberlerin ortak sözüydü.Doğru inanan insanların giysisidir utanmak.Yeni yitiğimiz,acı kaybımız,bir kere gitti mi bir daha geri gelmeyenimiz.Ne acı oldu gidişin,sen mi bizi bıraktın yoksa biz mi seni?
Tahtına hayasızlığı oturttuğumuzdan beri,ne çok özlediğimi farkettim seni.Ruhumun uçsuz buçaksız derinliklerinde hissettim yokluğunu….
Sen gideli çok şey değişti bizde.Kıyafetlerimiz daha bir özgür,daha bir engelsiz.İstediğimiz gibi güneşleniyor kemik erimelerine karşı direnç kazanıyoruz.Artık bize yan gözle bakanlara,laf atanlara hiç aldırmıyoruz.
En hayasız dizileri ailecek seyrediyor,bel altı mizahlara beraber gülüyoruz.Eskiden yüzümüzü çevirdiğimiz,kapatmak için yüzümüz kızararak kumandayı aradığımız sahneleri şimdi rahatça seyrediyoruz…
Bir kadına baktı diye kahrından ölen sahabeyi,hayasından sadece tek gözünü gösteren nineleri,yatak odası demeye arlanıp,”uyku odası” diyen büyüklerin hikayelerini hayretle dinliyoruz.Üstadın şiirini de unutalı çok oldu;
“Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,
Kızının gösterdiği kefen bezine mahrem”
Çocuklarımızın ahlak yoksunu şarkıcı ve oyuncuların posterlerini duvarlarına asmalarına,en şuh kıyafetli nazendelerin evimizde boy göstermelerine sesimizi çıkartmıyoruz.Repertuarlarıda çok genişledi bu arada.”YK’nın şarkısını en güzel senin çocuğun mu,benim çocuğum mu söylüyor?” deyip iddiaya bile giriyoruz.
Sen gideli çok şey değişti hayatımızda;
Kızımızın,oğlumuzun kız arkadaşlarını eve bile getirmelerine izin veriyoruz.El ele tutuşmalar,göz göze bakışmalar,edepsiz konuşmalar hiiiiç mi hiç rahatsız etmiyor bizi.
Bugün yokluğun daha bir acı verdi bana.En asil duyguymuşsun sen meğer,seninle beraber nice değerlerinde gittiğini anladım.Sadakat,nezaket,dürüstlük mesela….Her biri seninle yok olup gitti.
En değerli hazineymişsin meğer,sen olmazsan hayasızlık yaftası düşmüyor boynumuzdan..
İnan çok özledim seni,en masum yanlarımı,en naif hallerimi özledim.Yinede küçükte olsa bir ümit var içimde,bir gün dirilirde bu ölü bedenlere geri gelirsin diye.Hayasızlığın kirlettiği hallerimizi,yeniden temize çıkarırsın diye…
Cahide Sultan
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Gece, İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına baktığınızda yüzlerce binanın, gökdelenlerin, eğlence merkezlerinin ışıklarını görürsünüz. Rengârenk neon ışıkları, laserler, boğazı, gökyüzünü ve hatta Anadolu kıyısını bile aydınlatır. Bir mümin kardeşimin aynı görüntü üzerine tefekkürünü hatırlıyorum. O ışıl ışıl görüntünün, insanları nasıl etkilediğini, tüm çekiciliğiyle davet ettiğini, o görüntüyü sabaha kadar izlemek mümkünken, sadece namaz kılmak amacına hizmet eden yerler olarak görüldüğü içindir ki camilerin kapılarının kilitlendiğini, karanlığa terkedildiğini söylemişti. Camiler Allah’ın eviydi oysa. Belki bir ihtiyaç sahibi içeriye girecek, başını sokacak bir yer bulmanın sevincini tadacak, belki de bu vesileyle o kişi iman edecekti.
Karşı tarafın gözleri kamaştıran görüntüsünü izliyorum. Birçok gencin orada olma hevesiyle imrenerek baktığı o ışıklar, Bediüzzaman’ın sözlerini hatırıma getiriyor; “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum.”
Şimdi karşı taraf yangın yeri gibi görünüyor gözüme. Özellikle gençleri Allah’tan uzaklaştıran, dünyaya yönlendiren, dünyanın süslerine âdeta madde bağımlısı gibi bağlayan her ne varsa içine alan, gençleri yutan alev alev bir yangın yeri.
Bediüzzaman’ın Eskişehir Hapishanesi penceresinden izlediği liseli kızların elli yıl sonraki durumlarını görerek hüzünlenmesini düşünüyorum. Kaç anne baba çocuğunun bırakın elliyi, bir on yıl sonrası için endişe ediyor? Çoğu insan yaşadığı gibi inanıyor, boşveriyor, önemsemiyor, “nasılsa ileride her şey yoluna girer” diyor. Rahmani bir merhamet göstererek çocuklarının ahiretini değil, şeytani bir merhametle dünya hayatını düşünüyor. Ahireti yerine çocuğunun dünyasını güzelleştirerek ideal anne baba olduğunu zannediyor.
Müslüman bir bayandan duyduğum sözler beni çok hayrete düşürmüştü bir zamanlar. Yurt dışında yaşayan oğluna dair güzel bir haber aldığını anlatmıştı bayan. Kendisi, evlenecek bir genç kız bulmuş olduğu haberini beklerken, oğlunun namaza başladığı haberiyle sevincinin yarım kaldığını söylemişti.
Çocuklarına hayatın amacının yalnızca yemek, içmek, eğlenmek, iş sahibi olmak, evlenmek ve aile kurmak olduğunu telkin eden anne babaların, “ne olacak bu gençlerin hali?” sorusunu sormaya hakkı var mı sizce? Böyle anne babaların çocuklarının, küreselleşen dünyanın top gibi nereye vursan oraya yuvarlanan gençleri olmaları şaşılacak bir durum olmasa gerek.
“Bizim zamanımızda böyle miydi?” diye serzenişte bulunan insanlara soruyorum. Sizin zamanınız bitmedi ki. Yaşıyorsunuz ve hala zamanınız devam ediyor. Sorumluluklarınız gençlik dönemiyle birlikte sona mı erdi? Neden gençlerin sizin zamanınızdakinden daha dejenere olmasına izin verdiniz, veriyorsunuz?
Gençlik hızla akan nehir gibi. Yaşlılıkta sular duruluyor, yeniden hızlanmasına ise imkan yok. Bahar gibi gençlik; ardından kış geliyor ama bahara yeniden kavuşmaya imkan yok. Baharın tazeliğinin, verdiği enerjinin, coşkunun sahte İlahlar peşinde, tüketim çılgınlığı içinde boşa heba edilmesi ne büyük israf. İnanç mutluluğun anahtarı iken gençlerin o anahtarı asla bulamayacakları yerlerde araması ne büyük yanılgı.
Düşünüyorum, karşı yakanın görüntüsüyle ne kadar da örtüşüyor şu reklam sloganı: “Ateş seni çağırıyor!” O ateş gençleri her dönem çağırıyor. Gençliği ateşe değil, iyiye çağırmalı. Böylece tüm insanlığı iyiye çağırmış olursunuz. O zaman o ateş soğuk ve esenlik olacak, Hz. İbrahim(as)’ı nasıl yakamadı ise iyiliğe yönelen gençleri de yakamayacaktır.
Gençliğin rûhunu, işlemeyen bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir biter. (Snellman)
Fuat Türker
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt